Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Cami ve mescidlerimiz

Cami dediğimiz zaman cem olunan toplanılan yer. İçinde Cuma namazı kılınan yer ve hutbe okunan mekân aklımıza gelir. Mescit ise secde edilen yeri hatıra getirir. Mescitler genelde camilere göre küçük mekânlardır.

Ecdat bu mekânlara şimdilerden daha çok önem verirdi. Çevresi çeşitli amaçlı yapılarla külliye hâlini alırdı. Çoğu bulunduğu semte adını veren bu camiler, çevrelerindeki hamamlar, misafirhaneler, kütüphaneler, darüşşifâ dediğimiz hastaneler, sebillerle adeta o yerleşim yerinin beyni ve merkezi olurdu. Sadaka taşları genelde cami avlularında bulunur, zenginlerin bıraktıkları harçlıkları, sadakaları, ihtiyaç duyanlar ihtiyacı kadar alırdı. Mihnet çekmemiş olurlardı. Günümüzde de sebillerin devamı olarak dükkân önlerine konan soğutucuları düşünebiliriz. Yeni neslin, ecdadın geleneğini sürdürmesi veya eski an’anelerin yaşatılması olarak görebiliriz.

Çevresinde bir anda şehirleşme gerçekleşerek, o bölge bir yerleşim alanı oluverirdi. Tabiî çevresindeki sıbyan mektebleri dediğimiz bügünkü ilköğretim okulları ile eğitim müesseseleri de arz-ı endam ederdi. Eğitim en önde gelirdi.

Bunlardan neden bahsediyorum derseniz. Yaz tatili ile camilerimizi dolduran ve Kur’ân öğrenme aşkı ile buralara akın eden çocuklarımızı görünce ister istemez maziye doğru şöyle bir yolculuk yapma ihtiyacını duydum. Aynen ecdadın sıbyan çocuk mekteplerini tahattur ettim. Hayalen de olsa o eğitim müesselerini düşündüm.

Camilerimizin bugün de sadece günde beş vakit namazların kılındığı, 25-27 derece sevapların elde edildiği mekânlardan çok toplumun nefes aldığı teneffüs ettikleri yerlerdi. Çünkü beton yığınları altında ezilen bir toplumda, televizyon karşısında esir olup eş dost ziyaretlerinin tarihe karıştığı bir dönemde dostların buluştuğu yegâne mekânlar buralar kalmıştı. Kimsenin birbirini tanımadığı herkesin birbirine ürkek baktığı bu zamanda tek birbirine dostluk eli uzatılabilen yerler buralar idi. Ecdat zamanında cami cemaatinden biri, bir vakit namazına gelmediği zaman hemen dikkat çeker, topluca ziyaretine gidilirdi. Muhakkak ya rahatsızdır ya da başına bir şey gelmiş diye. Meraklı gözlerle o kişi önce aranır. Sonra muhakkak ziyaret edilirdi. İşte şimdilerde de beton yığınları arasında sıkışan toplum, cami avlularında hem eski dostlukları pekiştirirken, hem de oturdukları büyük tarihî çınar ağaçları altında nefes alma imkânını yakalayabilmektedir. Kala kala beton yığınlarından korunan sadece cami avluları ile okul bahçelerimiz kalmıştır. Düzgün ve muntazam çevre düzenlemesi yapılan bu mekânlar çeşitli güller ve yeşilliklerle tefekkür alanlarıdır. Çiçekler adeta bizleri buralara çekerek mistik havasının ötesinde çayların yudumlandığı, sabah namazı çıkışı sohbetlerin yapıldığı sımsıcak yerlerdir. Yeri gelmişken, semaver çayının yerini şimdiki demlikler tutamıyor. Bu da atalarımızın zevkini ve inceliğini göstermektedir. Oyun oynanmayan bu çay bahçeleri sadece eski dostlukların yaşatıldığı yegâne yerlerdir. Hele bin yıl hatırı olan kahveler yudumlanırsa bu dostluklar daha da uzun ömürlü olacaktır. Zaten hemen cami yanındaki mezarlıklar da dünyanın boş olduğunu, biraz da gerçek hayat için çalışılması gerektiğini hakkalyakîn bir şekilde biz fani insanoğluna hatırlatır zannedersem. Lisan-ı halleri ile “bizden söylemesi” derler.

Ayrıca camilerimizin saçaklarında kuşlar için yapılmış kuş sarayları bulunmaktadır. Birer sanat harikası olan bu yapılar, saray şeklinde ve kuşlara yuva olarak düşünülmüştür. Güvercinler ve serçeler bu şaheser mekânlarda barınırlar. Ecdadın inceliğini, kuş ve hayvan sevgisini âleme haykırırlar. Bütün mesele o ecdada lâyık olmak, onların an’anelerini, inceliklerini yaşatabilmektir.

Cihat ERDOĞ

01.08.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri