Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 08 Eylül 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kariyer

Yalan acı verir

Yalancılık ile doğruluk, küfür ve imanla ilişkilendirildiğinde birbirinin tam zıddı oluyor. Öylesine ki, tevhit inancına sahip olanda yalanın en küçük bir belirtisi bile olmamalı; buna karşılık küfür olduğu gibi yalancılık olduğu açısından inanmayan bir kimsenin yalanın her türünü kullanmış olması, inancıyla o kadar tezat teşkil etmiyor.

Tevhit inancına sahip olan bir kimsede hiç olmaması gereken yalandır. Böyle bir insanın söylediği her şey doğru olmalıdır. Hayatı pahasına doğruyu söylemekle sorumludur.

Bir Allah'a inanan ve O'nun varlığını her şeyde görebilen, artık fıtratla uyum içine girmiştir. Sözlerinde, davranışlarında, vaatlerinde, leh ve aleyhinde olan her işte, geçmiş ve geleceği konusunda, darda ve bollukta, yalana bulaşmamalı. Aksine fıtrat kanunlarına uymakla bütün çevresiyle sağladığı güzel uyumunu yalnızca bir yalanla allak bullak edebilir. Bundan sonra söylediği her yalan kendi kendisiyle olan barışıklığını da zedeler. Çünkü iman, bir anlamda doğru olandan ayrılmayacağına ilişkin bir söz vermedir. Yalan hiçbir şeyle telâfi edilemez. Tek bir yolu var onun yıkıcılığından kurtulmanın; o da yalandan dolayı yalan söylenilenden af dilemek ve yalanı bir daha söylemeyeceğine tövbe etmektir.

Küfür, nasıl ki imandan çok uzak ve birbirinin tersi ise, öyle de yalan ile doğru birbirine terstir ve ikisi asla bir araya gelmez ve gelmemeli. Yani inanan bir kimsenin herhangi bir maslahat yokken yalan söylemesi kadar anlamsız bir davranış olamaz.

Niçin söylüyor yalanı? Ya birilerinin korkusundan ya da çıkarını gözetmesinden. Eğer korktuğu ya da saydığı kendi yaratanı ise, o takdirde yalanı kullanmasına hiç gerek yok; çünkü O her şeyine vakıf olandır. Ne diye O'ndan bir şey gizler gibi bir mantıksızlığın içine girmiş olsun. Yok korktuğu başkaları ise, bir Tekten korkmakla elde edeceği özgürlük olgusunu henüz özümsemiş değil; yani böyle bir kimse yalan söylememesi konusunda alt yapısını çözümlemiş değil. Böylesi insan köle ruhludur. Korkular içindedir. Yalnız Allah'tan korkanın başka şeylerden korkmasına gerek kalmaz. Çıkarı için yalan söylemek ve yalan davranışların içine girmek ise, toplum içinde yaşamasının inkârı anlamına gelir. Oysa toplum başkasının hakkını gözetme gibi bir görev yükler insana. Bu da sosyal hayata uyumun temelini oluşturur.

Yalan, yalnızca kendi kendini inkâr değil, aynı zamanda çevredeki diğer bireylerin hak ve hukukuna tecavüzdür.

Doğru ve yalan davranışlarda bulunmak, kişinin inancıyla yakından ilgili. Tevhit inancını özümsemiş insanın yalanı istimal etmesi son derece zor. Her şeyden önce, varlık âleminin en küçük ayrıntısına varıncaya kadar her şeyi bilen Yaratıcısına rağmen bunu yapamaz ve daha sonra bile bile yalan söylemeyi kendine yakıştıramaz. İnancının ya da kişiliğinin gereği olarak yalan söylemeyenler, son derece rahattırlar; yalanı ima eden bir davranışın içine girmediklerinden daha sonra sırtlarına binecek bir sürü yüklerden kurtulmuş olurlar. Çünkü yalan yalnızca vicdanî bir acı vermez, diğer taraftan da bireysel ve toplumsal zincirlemeli sorumluluklar yükünü de çektirir.

Doğru söylemenin inançla ve kişilikle doğru orantılı olduğu kesin. Üzülerek söylemek gerekirse, inançlılar arasında da bu olumsuzluğu görebiliyoruz. Bu, yetişme tarzıyla alâkalı bir şey. Henüz küçük yaşlarda yalana alışılıyor. Alışkanlıklar bazen, inançlarımıza gölge oluyor ve inançlarımızın yaptırım gücünü ortadan kaldırıyor. Hele korkular da etrafımızı sarınca, inanç ikinci planda kalıyor. Yetişme ortamının inançları ve kişilikleri birinci planda tutması son derece önemli.

Aslında kendimizi teste tabi tutabiliriz; söylediklerimiz ve yaptıklarımız inancımızla ne kadar örtüşüyor diye. Söylenilenleri ve davranışları kaç kişimiz doğruluk açısından sorguluyor? Yalanı bazen yaşarız ve bazen de söyleriz. Günün sonunda doğruluklarını tesbit etme açısından serüvenlerin çetelesini tutanlarımız var mı?

Bütün doğrular, aleyhimizde bile olsa içten rahatlatır ve tam aksine yalanlar lehimizde de olsa içten bir kurt gibi yer bizi. İnanca ters düşen her şey ve her davranış bir yara açar bizde aslında. Beklenmedik amansız acılara düşeriz; ama sebebini bundan olduğunu bilenlerimiz ise çok az. Ben inanıyorum ki, bütün bu acıları gerek inancımıza ve gerek kişiliğimize ters düşen davranışlarımız yüzünden çekeriz.

O halde, ya inancımızın ve inancımızla örülen kişiliğimizin gereği olarak asla yalana bulaşmamak ve bunun sonucunda rahat etmek ya da çıkarımızın ve anlık korkulardan kurtulmanın gereği olarak kaçamak yaparak acılar çekmek.

Ama doğruluk, en büyük erdem ve özgürlüktür.

[email protected]

Hüseyin KARA

08.09.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Beynin ana ve yabancı dil merkezleri

  Yalan acı verir

  Her makasın kesemediği “ülfet” perdesi

  Tanıtım faaliyetleri ve MAYES toplantılarına katılım


 Son Dakika Haberleri