Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Ah paşam...

Elbette ben de takıldım, Aytaç Yalman Paşa’nın o “kilit” cümlesine... “Kürt yoktur diye eğitilmişiz” dedi.

Karda yürürlermiş de kart kurt diye ses çıkarmış, “dağ Türkleri’ne” o isim oradan verilmiş... Bu gibi saçmalıkların bizi getirip bıraktığı nokta bu işte.

Sizi hiç olmazsa yanlış eğitmişler, bizi hiç eğitmediler paşam.

Tarih dersinde “meşrutiyet dönemine” pek vakit kalmazdı yıl sonuna doğru, üniversitede de Devrim Tarihi, yalnızca son sınıfta, en sıradan hocanın verdiği en kelek dersti, “averaj yükseltmeye yarayan”, hani diş koruma, elişi falan gibi...

Ah paşam, Kemal Tahir olmasaydı (sizin onu pek sevdiğinizi de sanmam), ne dünya savaşında Süveyş Kanalı’na hem de iki kere saldırdığımızı öğrenebilecektik, ne de Mezopotamya cephesini...

Savaşın son günlerinde bastırıp Baku’ya bile girmişiz de onu dahi öğretmediler bize paşam. Başarımızı da saklamayı başarmışlar!

Kurtuluş savaşımızın ilk günlerinde, Ege köylüsünün, bir yandan on yıllık sürekli savaşın verdiği yorgunluk ve bıkkınlık, öbür yandan direnişte halkın hiç sevmediği “İttihatçı parmağı” olduğu kuşkusuyla, Yunan ordusuna pek de o kadar karşı koymamış olduğunu hatırlatan Yorgun Savaşçı’nın romanı yasaklanmış, filmi yakılmıştı, hatırlayacaksınız...

Ki, o roman, çeteleri küçümseyen, “düzenli orduya geçişi” öven bir romandı, bunu bile anlamamışlardı paşam sizin bürokrat arkadaşlarınız...

Paşam, ben 1924 yılında bir “nüfus mübadelesi” yapıldığını, kalan Rum halkın gönderildiğini de otuz beş yaşımda öğrendim, Murat Belge sayesinde.

Bırakın bu konuları araştırmak (kitap nereden bulacaktık?), Rumca şarkı çalmak dinlemek bile yasaktı.

Paşam, Atatürk’ün aşırı sigara ve kahve içmekten hem de iki kere kalp krizi geçirdiğini de elli beş yaşımda öğrendim, Andrew Mango’nun kitabından!

Attila İlhan olmasaydı, Fikriye Hanım’ı da bilmeyecektik.

Tabular yalnız Kürt meselesiyle mi sınırlı paşam?

Her Türk aydını, hatta okuma yazma bilen her Türk vatandaşı Nutuk’u mutlaka okumalı, ama ona bir kutsal kitap gözüyle bakmamalıdır, çünkü o zaman dincilerden farkı kalmaz, diyorum... Adam bana küfür ediyor paşam. Bu kadar hainlik, bu kadar bağnazlık, bu kadar körlük olur mu?

Bu gibi zavallılar kimbilir iki gündür size de ne küfürler etmişlerdir paşam, “Kürt varlığını” kabul ettiğiniz için.

Niçin paşam, niçin hiçbir şey öğretilmedi bize, öğretilen de yalan yanlış?... Şimdi öğretmeye çalışana da niçin hakaretler yağdırılıyor paşam?

Niçin tabulaştırıldı her şey, niçin saklandı, gizlendi, örtbas edildi, çarpıtıldı?

Niçin bu ülkede gerçekleri söylemek her türlü belaya hazırlıklı olmayı gerektiriyor paşam?

Falih Rıfkı, hepimizden çok daha Atatürkçü olan Falih Rıfkı, “Çankaya” isimli eserinde “İzmir’i niçin yakmıştık?” diye soruyor, bu cümle Çankaya’nın yeni baskılarından çıkarılıyor paşam... Kemalistler, en Kemalist Falih Rıfkı’yı bile sansür ediyorlar paşam.

Hani Atatürkçülük demek, gerçekçilik, çağdaşlık demekti paşam?

Tövbe, bize birşeyler öğretildi tabii... “İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olduğumuz” öğretildi. Hayatın içine girince imtiyazı da, sınıfı da, Hanya’yı da, Konya’yı da gördük, kaynaşmış kitleyi de şehit tabutu geldikçe anlıyoruz.

Bu işin sonu nereye varacak paşam? Yazık değil mi bu ülkeye paşam? Hep istiskale mi uğrayacağız paşam? Hep mi yenileceğiz paşam?

Siz emekli oldunuz, ben de bezdim.

Gebersem de şu Babıali denilen yılanlı çukurdan kurtulsam, diyorum zaman zaman.

Akşam, 5.11.2007

Engin ARDIÇ

06.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Hangi barış, ne katkısı?

  Pakistan darbesi ve biz

  Ah paşam...

  Avrupa’nın Türkiye’ye bakışı niye değişti?


 Son Dakika Haberleri