Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 06 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Verilmeyen ödüller ve hak ihlâlleri

Derler ki, bir köpek bir adamı ısırırsa, bu olayın haber niteliği yoktur. Ama bir adam bir köpeği ısırırsa işte bu tam bir haber olur. Muhtemelen, insanların köpek ısırması yaygın bir davranış olsaydı hüküm tersine gerçekleşecekti.

İşte bu yüzden, Türkiye’nin günlerdir konuştuğu Kozan İmam Hatip lisesinde okuyan Tevhide’nin hikâyesinin, maalesef bu ülkede haber değeri yok. Çünkü yıllardır Tevhideler hak ihlâline uğruyor. Ve yıllardır anlamsız bir yasak için ne bedeller ödeniyor.

Tevhide’nin ödül törenini haber programında izlerken bir dejavu duygusuna kapıldım. Yıllar önce yaşanılan bir olay canlandı zihnimde:

Sınavların yoğun olduğu, dönem ödevlerinin ve proje çizimlerinin teslim edilmesi gerektiği günlerdi. Edebiyat hocamız “Verem Savaş haftası” münasebetiyle bir kompozisyon yarışması düzenlendiğini haber verdi. Ve yarışmaya katılmamızı istedi. Konu pek ilgi alanıma girmemişti. Üstelik yetiştirmem gereken dönem ödevlerim, proje çizimlerim ve hazırlanmam gereken sınavlarım vardı. Bu sebeplerle katılmayı düşünmemiştim. Günler sonra Müdür bey, benimle birlikte birkaç arkadaşı odasına çağırdı. “Arkadaşlar, isimlerinizi edebiyat hocanızdan aldım. Hocanız kompozisyonda çok başarılı olduğunuzu söylüyor. Lütfen yarışmaya katılın! Bölge çapında düzenlenen bu yarışmada okulumuzun dereceye girmesi çok önemli bizim için. Teknik alanda başarısını gösteren okulumuz, kültürel etkinliklerde de başarılı öğrenciler yetiştirdiğini göstermeli. Bu da bizim için iyi bir fırsat. Size güveniyoruz” diyerek yarışmaya katılmamız için ısrar etti. Eve geldiğimde düşünceliydim. Annem sebebini sordu, anlattım. “Kızım, madem müdür bey o kadar ısrar etti, Bismillah de ve başla. İnşallah, Allah yardım eder. Hem içime dereceye girecekmişsin gibi bir his doğuyor” deyince kolları sıvadım. Önce konu hakkında küçük bir araştırma yaptım, sonra kompozisyon örgüsü içinde yorumlayarak yazdım. Sabah yazıyı Müdür Bey’e teslim ettim.

Haftalar sonra yarışma sonuçlandı. Müdür Bey odasına çağırarak “Aferin kızım. Birinciliğe lâyık eser görülmemiş ve senin kompozisyonun ikinci olmuş, yani biz sana birinci olmuş gözüyle bakabiliriz. Sayende bir Endüstri Meslek lisesi olan okulumuz ilk defa kültürel bir faaliyette düz liselerin önüne geçti” diyerek tebrik ve teşekkür etti. Bende çok mutlu olmuştum, Müdür Bey’in onure etmesi de çok hoşuma gitmişti.

Günler sonra rahatsızlanmış, okuldan rapor alıp evde hasta yatıyordum. Müdür Bey evimize bir sınıf arkadaşımı gönderip “Yarın okullar arası münazara programı var. Program sonrası kompozisyon yarışmasının ödül töreni olacak. Arkadaşına söyle, mutlaka gelsin” mesajını iletti.

Müdür Bey’den taa evime kadar böyle bir davet alır da durabilir miydim. Annemi iyileştiğim konusunda ikna etmeye çalıştım. Sonunda dayanamadı, ağabeyimle birlikte gitmem şartıyla izin verdi.

Hafta sonu arkadaşlarıyla birlikte maç yapmak yerine, benimle münazara programına katılmak zorunda kalan ağabeyimin söylenmeleri eşliğinde salona vardık. En önde yarışmada dereceye girenlere yer ayrılmıştı, geçip oturdum. Münazarada ter döken arkadaşlarımı ilgiyle izlerken Müdür Bey yanıma kadar yaklaştı ve kulağıma fısıldadı. “Kızım bu salonda başörtülü olmamalısın, istersen başörtünü çıkar” diyerek nazikçe ikaz etti. Şaşırmış ve şok olmuştum. Müdür Bey, dinî hassasiyetlere saygılı, bayramlarda ve törenlerde beni asla zor durumda bırakmayıp tercihi bana bırakan, öğrenci yanlısı bir insandı. Belli ki talep ondan gelmiyordu. Önce, meydana gelen şaşkınlıkla eve gitmek üzere salonun dışına çıktım. Sonra “Burası okul değil, böyle bir talepte bulunmaya hakları yok” diye düşünerek oturduğum yere geri döndüm.

Protokolde oturanlar arasında bir fısıldaşma olup, sunucuya bir not gönderilirken münazara da sona ermişti. Münazarayı kazanan bizim okul olmuştu. Alkışlarımız eşliğinde hediyeler ve birer buket çiçek takdim edilerek tebrik edildiler. Sıra bizim ödül törenine gelmişti. Sunucu önce ilköğretim dalında yarışmaya katılanları anons edip ödüllerini sundu. Birer kol saati, birer dolmakalem takımı ve birer buket çiçek hediye ediliyordu. Çocuk ruhumda hediyeler değil ama, yarışmacıların sahneye çağrılıp çiçek sunulması beni bir hayli heyecanlandırmıştı. Ortaokul seviyesinde dereceye girenlere de teker teker ödülleri verildiğine göre sıra bize gelmişti. Heyecanım doruktaydı.

Ve…Ve… Sunucu yarışmacılara ve seyircilere teşekkür ederek programı sonlandırdı. Olanları anlamaya çalışıyorken, salonu boşaltan kalabalık arasında gülümsemeye çalışarak, münazarayı kazanan arkadaşlarımı tebrik edip dışarı çıktım. Sessizce akan gözyaşlarımın eşliğinde yürürken, hayal kırıklığının ne demek olduğunu bir o gün hissetmiştim, bir de Tevhide’yi televizyonda izlerken.

Yazık ki, o gün ne kameralar vardı hayal kırıklığımın resmini çeken, ne haberciler, ne gazeteciler… Ne benim o yarışma da liseliler dalında ikinci olduğumu bilen oldu, ne Müdür Bey’in kulağıma fısıldadığını duyan oldu. Ne de o programa çağrılarak hasta hasta getirtildiğimi bilen. Her şey sanki sunucu metninden çıkarılıp atılmamız gibi, hayatın film şeridinden de kesilip atılmıştı.

Keşke o günden bugüne, ödediğimiz bedel sadece birer ödül olsaydı. Ve keşke hak ihlâline uğrayan sadece ben ve Tevhide ile sınırlı kalsaydı.

[email protected]

Nuriye ÇEVİK

06.12.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri