Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 26 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Mustafa ÖZCAN

Dünyadaki saklı Türk yurtları

Dünden devam

DÖNÜŞ YOLUNDA SEYRAN-I ÂLEM

Bu defa dönüşte Kenya yerine Etiyopya Havayollarını kullanıyoruz. Dolayısıyla Addis Ababa üzerinden Kahire'ye gideceğiz. Şunu söylemek zorundayız, sanki hem Kenya Havayolları hem de Etiyopya Havayolları hizmet bakımından Mısır Havayolları'ndan daha iyi gibi. Önce Nairobi üzerinden değil de Addis Ababa üzerinden dönüşümüzden dolayı biraz üzülüyoruz ama sonra bu kadar badirenin ardından dönüş yolunda olmamız bile bize sevindirici ve her türlü keyfin üzerinde geliyor. Nihayet kâbusa dönüşen yolculuğumuzu bitiriyoruz. Burası alelâde bir ülke değil. Dolayısıyla insanın veya oraya giden herkesin bu tür zorluklara talimli ve alışık veya hazır olması gerekir. Sürpriz olan bir şey yok. Aslında 1986 yılından beri gazeteciliğin içinde olmam hasebiyle 1997 yılındaki Kongo olaylarını ve Laurant Kabila'nın ayaklanmasını ve Mobutu'yu devirmesini çok iyi hatırlıyorum. Ama üzerinden neredeyse on yıl geçmişti ve ben de bilgilerimi tazeleyememiştim. Detayları unutmuştum. Zira dış politikada da insan hafızası yetersiz kalabiliyor. Aynen denildiği gibi 'in allimte şey'en fatetke eşya' yani bir şey öğrenirsen birçoğunu da kaçırır veya atlarsın. Dolayısıyla yetiştiklerimiz de oluyor atladıklarımız da. Unuttuklarımız ise daha çok. Çünkü bu kadar olayı ezberleseniz de mutlaka hafıza onları bir şekilde boşaltır. Kısa devre yapar. Bundan dolayı ezber ya da kronoloji yerine olayları muhakemeyi esas alıyoruz. Şükür ki, günümüzde ezberi bizim adımıza yapacak google gibi sistemler ve teknolojiler var. Ne kadar şükretsek azdır. Maalesef Afrika demokrasiye geçmek istiyor ama tökezliyor. Bir taraftan kuraklık ve imkânsızlık gibi fizikî engeller varken diğer taraftan da kabilecilik gibi metafiziki engeller var. Aslında, Darfur'un Kongo'nun ve Kenya'nın sorunları temelde bir ve aynı. Kuraklık, kıtlık ve onun getirdiği paylaşım ve kabile kavgaları. Son gazete haberlerine göre, Kongo'da hali hazırda ayda 45 bin kişi vefat etmektedir. Bu şu anda dünyadaki en büyük kayıp rakamıdır. Öyle olduğu halde Batılılar veya Amerikalılar neden Joseph Kabila ile dost da Ömer Beşir'le düşman? Yine de Joseph Kabila'nın bir iki yıl önce demokratik seçimler yaptığı söylenebilir. Ama Beşir de güneyli ayrılıkçılarla iktidarını paylaşmaya yanaşmadı mı? Bunu niye ödüllendirmiyorlar? Yine de bu meselenin özünü değiştirmez. İdeolojik olarak farklı yönlerde oldukları için Bush ve ekibi, Ömer Beşir'e düşman kesilirken Kenya ve Kongo'ya farklı davranabiliyor.

CUMHURİYETÇİ KRALLIKLAR

Afrika da yavaş yavaş cumhuriyetçi kraliyetlere geçiyor. Laurant Kabila'dan sonra iktidara oğlu Joseph Kabila'nın gelmesi bunun işaretlerinden birisi. Bu bir Arap bid'atıdır. Soğuk Savaş sonrasında Araplar bu bid'atı ihdas ettiler. Sözde bölgeye demokrasi getirmek isteyen Amerika da bunu onayladı. Beşşar'ı önce onayladı ama 2003 Irak işgali yollarını ayırdı. Yine bunun gibi İlham Aliyev de Amerikalıların onayıyla birlikte geldi. Cemal Mübarek ve Seyfülislam Kaddafi ve Ahmed Ali Salih yoldakiler veya sıradakiler arasında. Onlar da onay makamından icazet bekliyorlar. Yine Afrika'da Muhoozi Kainerugaba veya Senegal Devlet başkanının oğlu Kerim Vade aynı süreçten geçenler ve babalarından sonra onların postuna hazırlananlardan. Aslında ona bakarsanız Henry Bakey'in de yazdığı gibi, Bush da Hillary de modern bir hanedan değil mi? Artık devlet başkanı çocukları şehzadeler gibi.

DÖNÜŞ YOLU

Uçakta, yol sevinciyle veya Türkiye'ye dönüş sevinciyle Muhammed, 'Evde tek başına 'filmini izliyor. Ben ise yolda almış olduğum dokümanları karıştırıyorum. Yine işimizin başındayız. Dört küsûr saat boyunca rahat bir yolculuk yapıyoruz. Ardından Addis Ababa'ya varıyoruz. Bu şehir benim 1992 seferinden tanıdığım şehirlerden birisi. Çok ilginç, Etiyopya Hıristiyan bir ülke olmasına rağmen Nairobi'de olduğu gibi burada da hizmet veren başörtülü bayan havaalanı görevlileriyle karşılaşıyoruz. Başka bir ilginç nokta da, Afrika'nın en kadim Hıristiyan ülkesinin havaalanında bir mescid görmemiz. Havaalanını geçmiş ziyaretlerimdeki durumla karşılaştırıyorum. Çok büyük ilerleme var. Ya da alanı sil baştan yeni yapmışlar. Geçmişte de aslında yeni olmasa bile bakımlı bir havaalanı idi. En azından aklımda kalan şekliyle. Burada da Kahire Havaalanının karışıklığı yok. İneceğiniz, bineceğiniz veya eğleneceğiniz transit yolcu salonlarını elinizle koymuş gibi hiç zorlanmadan buluyorsunuz. Bürokrasi diye bir şey yok. Bürokrasi sadece Kahire ile Kinşasa'da. Çok rahat bir havaalanı. Kongo'dan sonra bunun rahatlığını hissediyoruz. Bu rahatlıkla birlikte avare avare alanı keşfe çıkıyoruz. Muhammed mescid gördüğünü ve mescidde İHH'dan bir arkadaşın olduğunu söylüyor. Nasıl olsa görürüz diye rahat davranıyor ve boşluyoruz. Halbuki daha sonra bir daha o silüeti veya karaltıyı göremiyoruz. Neyse...

HAVAALANI İZLENİMLERİ

Mescid bulmak da ayrı bir zevk. Burası Nairobi'den de düzenli gözüküyor. Bizim Kahire yolculuğumuz sabaha doğru başlayacak onun için vaktimiz var. Sanki alanda Türklere benzeyen simalar görüyoruz. Adamlar da bize bakıyorlar. Ama kıyafetleri sebebiyle bir an tereddüt geçiriyoruz. Derken avare avare dolaşırken bunlardan bazılarıyla tanışıyoruz. "Kimse Yok mu?" ekibindenmişler. Tanzanya üzerinden Zengibar'a gitmişler. Zengibar buranın en kadim İslâm yurdu. Uzun zamanlar Umman Sultanlığına bağlı olarak Afrika'da köprü başı olmuş ve hatta Kongo bir zamanlar Zengibar'a bağlıymış. Zengibar'a Tanzanya'dan gemiyle gitmişler ve anlata anlata bitiremiyorlar. Hatta balık bile tutmuşlar. Onlar epey kalabalık bir kafile. İHH temsilcisiyle de karşılaşmışlar ve tanışmışlar. Bu sohbeti yaptığımız yer mırra benzeri acı kahve servisi yapılan Etiyopya el işlemeleriyle süslü bir dükkân. Bir siyahî kız servis yapıyor. Türklere kendisinin Harer'li olduğunu ve Harer'in de eski bir Osmanlı garnizonu olduğunu söylemiş. Endonezya'nın Açe'si, Sudan'ın Darfur'u Etiyopya'nın Harer'i de gerçekten de tarihî Türk yurdudur. Türklerin tarihte böyle saklı mekânları vardır. Harer deyince son yıllarda ünlenen veya daha doğrusu kötü bir şöhret bırakan Abdullah Hareri'yi hatırlıyoruz. Lübnan'da cemaat teşekkül eden Hareri'nin taraftarları Ahbaş (Habeşiler) olarak anılıyorlar. Pakistan, Hindistan'da Brelviler ve bizde de Habeşilere benzeyen gruplar var.

Şam'da iken muhaddis lâkabıyla anılan Abdullah Habeşi daha sonra Lübnan'a yerleşmiş ve muamma bir cemaat haline gelmişti. Bu hareketin veya cemaatın istihbaratların kuluçkasından çıktığı söyleniyor. Ama Harer gerçekten de özel bir mekân. Addis Ababa'daki Türk okulunu görmek için Harerliler onlarca kilometreyi yürüyerek kat ediyorlarmış. Sevgi dediğin böyle olur. Biz Harerli kızın sunduğu acı kahveden birkaç kadeh içerek kendimize geldik. Hem harareti kesiyor hem de insana dinçlik veriyor. Sonra alanda ufak bir tur daha yapıyorum. Etiyopya ile alâkalı kitap veya benzeri tanıtım malzemeleri almak istiyorum. Halis bir kitap dükkânı yok. Hediyelik eşyalarla birlikte kitap satan bir iki dükkâna rastlıyoruz. Bu dükkânlardan birisinde özellikle Kıpti Kilisesi ile ilgili yayınlar alıyorum. Zira Etiyopya Kilisesi aynı zamanda Kıpti Kilisesi'nin bir uzantısı ve devamı. İngilizler Mısır'ı işgal ettikten sonra Afrika üzerinde nüfuzlarını pekiştirmek için Sudan'a sürülen Kıpti azınlığı ve Etiyopya Kıpti Hıristiyanlarını aracı sınıf olarak kullanmak istiyorlar. Aldığım kitaplardan birisi de, 'Haile Sellassie 1/ The Formative Years' başlığını taşıyan Harold G. Marcus'a ait bir kitap.

Türkler kendilerine gönülden bağlı topluluklar ve tarihin sakladıkları mekânlardan bihaberler. Fakat Addis Ababa molası bizim bu intibamızı dağıtıyor ve ihmalin yavaş yavaş ortadan kalktığını gösteriyor. Türkleri her yerde görebilmek mümkün. Artık 'diaspora Türkleri' diye bir olgu var. Kendi ayakları üzerinde duruyorlar. 14 kişilik Türk okulu grubundan tanıştığımız arkadaşların bir kısmı Almanya'dan ve aralarında Mahmut Cebi'yi tanıyanlar var. Onlar vasıtasıyla Mahmut Cebi'ye selâm gönderiyoruz.

DİNE BAĞLILIK

Kitapçı dükkânında satıcı ile biraz sohbet ediyoruz, tanışıyoruz. Türkiyeli olduğumuzu söylüyoruz. Bizi önce Hıristiyan zannediyor. Zannını tashih ediyoruz. Kendisi ise koyu bir Hıristiyan ve Hıristiyanlığıyla iftihar ediyor. Taassup olmazsa aslında dinî bağlılık gayet güzel bir şey. Türk okulu grubu bize Afrika ile ilgili korkunç şeyler anlattılar. Bilindiği gibi, Çad'da Sudanlı bazı yetim veya kimsesiz çocukların insan hakları veya yardım kuruluşları tarafından kaçırıldığına dair bir skandal yaşanmıştı. Ekip bunun Afrika genelinde adiyattan oluğunu söylüyor. Addis Ababa'da görüştüğümüz arkadaşlar uçaklarında Avrupa'ya giden böyle Müslüman çocukları gördüklerini ve bunların bilâhare tanassur edildiklerini söylüyorlar. Onlara göre, her uçakta 30-40 çocuk görmek muhtemel imiş. Onlara göre misyoner kuruluşlar yılda 150 bin kadar Afrikalı çocuğu Avrupa veya Batılı ülkelere götürüyorlar. Onları yetiştirdikten sonra en azından bir kısmını tekrar Afrika'ya geri gönderiyorlar. Aslında bunu Ruslar da Afgaistan'da komünizm ideolojisi adına yapmışlardı. 10 bin kadar Afganlı çocuğu Taşkent ve Buhara'ya yetiştirmek üzere getirmişlerdi. Ama bir şekilde Kunta Kinte'lerin torunlarının hâlen bu şekilde Batı ülkelerine transfer edilmelerini öğrenmek üzücü.

NİHAYET DÖNDÜK

Uzun bir yolculuktan sonra Kahire'ye varıyoruz. Yine Mısır Havayollarıyla İstanbul'a avdet edeceğiz. Alanda bir sürü Türk işçisi var. Galiba TAV işçileri ve TAV burada bazı ihaleler almış ve onları gerçekleştiriyor. Bilindiği gibi Tahran, Tunus gibi şehir ve ülkelerde de havaalanı inşaatları yapmışlardı. Veya ihaleler almıştı. TAV da Türkiye'nin dışa dönük yüzlerinden birisi. Nihayet Mısır'dan havalanıyoruz ve bir iki saat sonra İstanbul'dayız. Evim gözümde tütüyor ve yine uykusuz ve bitabız. Eve geldiğimde hanımın teyzesi de misafirliğe gelmişti. Tevafuk bu ya, yazıyı bitirirken de yine o vardı.

Devam edecek

Mustafa ÖZCAN

26.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (27.01.2008) - Kongo, Darfur'dan daha beter

  (26.01.2008) - Dünyadaki saklı Türk yurtları

  (25.01.2008) - Afrika büyük bir pazar

  (24.01.2008) - Mekke Kilisesi'nden Papa Muhammed'e

  (23.01.2008) - Kinşasa'yı özgürce dolaştık

  (22.01.2008) - Kongo'da iyi niyet başa belâ

  (21.01.2008) - Ortalama ömür 50 yıl

  (20.01.2008) - Kurban kültürü yaygınlaşmalı

  (19.01.2008) - Sarkozy olumsuz propaganda yapıyor

  (18.01.2008) - YARDIM YERİNE YATIRIM YAPILMALI

 

 Son Dakika Haberleri