Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Ahde vefa

Ahde vefa, sözünde durma, ilgiyi kesmeme, söz verme, yani unutmama. Üzerindeki vebalinin ağırlığını her daim taşımak. Yaparak o vebalin boyunduruğu altından kurtulmak, bir şekilde sözünün eri olmak.

Yapma, etme, yerine getirme, netice itibariyle hasıl olan sadakat. İnsaniyetin gereği olarak ahitleşmenin doğurduğu vefanın tezahürü. Apaçık delili. Hani söz vermek yerine getirmektir ya. İnsanda sözünde sadık kalarak aslında kendine olan vefasını göstermektedir. Neden dünyaya geldiğinin idrakinde olduğu sürece devamlı teşekkül edecek bir vasıftır.

Ruhlar âleminde verdiği sözün örnekleriyle karşı karşıya. Söz vermenin ne olduğunu öğrenmiştir. Akabinde diğer sözler husûle gelmiştir. Ama vefalı olup olmadığı şüphelidir. Dünyada kendisiyle beraber var olan nefsanî arzular, şeytanî dürtüler ve esfel-i safiline düşürecek diğer menfi duygular. Eleste yurdunda tertemiz bir ruh halindeyken; dünyada ise bu sıraladığımız imtihan gereği var olmak zorunda olan olumsuz cereyanlar. Bunlar haliyle ahde vefaya bir gölge düşürecek belki de bu sözü yapmama derecesine getirecek. Belki de tamamen unutturacaktır. Önemli olan o en büyük söze sadık kalmak değil midir? O sözün ateşini yüreğimizde hissetmek ve varlığıyla hemhal olmak. “Bir söz vermiştim. Onu yerine getirmeliyim” deyip. Aklımızın, vicdanımızın, kalbimizde saklı olan bu sözü her an hatırlamalı.

Söz vermenin ne olduğunu öğrenmiştik dedik. Misal olarak bir arkadaşımıza herhangi bir şey için söz verdik. Zamanı geldiğinde o sözü yerine getirmediğimizde arkadaşımızın nazarında nasıl bir hale düşeceğimizi tasavvur edelim. Sanırım tasavvuru bile ürkütücü. Özellikle de çok değer verdiğimiz bir arkadaşımız diğer tabirle dostumuz. Dost olma hasebiyle belki de yaptığımız vefasızlığı yüzümüze vurmayacak. Ama biz yanıp yanıp tutuşacağız. Arkadaşımızın yüzüne her baktığımızda onun gözlerinde kaybolmak isteyeceğiz. Çünkü o gözler hep hatırlatma konumunda olacak. Ama verdiğimiz sözü yerine getirdiğimiz de dostluğumuzu daha da sağlamlaştıracak. Vicdanen de huzur duyacağız. Vicdan hep ikaz etme durumundadır. Verilen sözleri hatırlatır. Verilen sözler yerine getirilmeyince sızlar.

Peki vefa göstereceğim neler vardır bu fani dünyada. Eşref-i mahlûkat olan insanın yapması gerekenler. Birkaç tanesi halihazırda durmakta. Yani hayatımızda en önemli diyeceğimiz olmazsa olmazları sıralayalım.

Anne ve babamız. Bizi yetiştiren halkın deyimiyle bu yaşlara getiren. Kimi zaman zorluklar yaşattırdığımız kimi zaman imtihanları olduğumuz canlarımız. Yaşlandıklarında bizleri büyütmenin ağırlığıyla kalan. Belki gözlerindeki yaşı olan. Onların değerini anlayacak hallerimizi beklemekteler. Bunca yaşadıkları zorlukları unutturmak için. Güzel bir söz, tebessüm eden bir çehre, sonu huzur evi olmayan bir hayat. Evlâtlarıyla geçirilecek ömrünün son demleri. Evlâtları da vefasını en güzel gösterecek hal onların her daim yanlarında kalmaları olacaktır. Diğer âleme göçmüşlerse de kabirlerini ziyaret ruhlarına her daim Kur’ân okumak.

En güzel Allah’ın dostlarıyla geçirilecek bir ömür. Sana her daim Allah’ı hatırlatacak bir dost edinmek bir şükür gerektirecekse o şükür şüphesiz vefadır. Kötü olduğun günlerde yanında olmak. Hangi saatte ararsa arasın onunla görüşmek. Beraber gülmek, beraber ağlamak yani haliyle hallenmek. Böyle dostu olmayanları görünce daha çok önem göstermek dostuna. Ahirette de komşu olmayı dileyerek.

Rasûlullah. Ümmetine düşkün bir peygambere gösterilecek vefa ona biat etmekten geçer. Sahabelerin biati gibi olmasa da en azında ucundan kıyısında geçer. Niyet etmek bile önemli. Sünnet-i seniyyesine uymak, ışığından, nurundan nasiplenmek. İsmi anılınca salâvatın huzurunu, dilimizin terennümünde bulmak. Anmak onu her daim. Dili kilitleyen bu asırda. Yaramız olup onun farkında bile olamamanın hissiyatıyla efendimize koşmak. Bak; yara derman bekliyor. Merhemi çok uzaklarda değil. Yanı başımızda, canımızda. Vefamızın mahiyetinde, özünde.

Bizi yoktan var eden; bitki, hayvan, taş değil insan yaratana. Saymakla bitiremeyeceğimiz nimetlere mazhar edene. Ebedî olma arzusuyla yaratıp sonsuzluğu verene. Ebedî saadeti vaat edip yerine getirene. İslâmiyetle şereflendirip Efendimize ümmet eyleyene. Nasıl vefasızlık edebiliriz. Âlemlerin Rabbine vefamız sair vefaların en üstünü olsa gerek.

Vefa bu sıraladıklarımızla sınırlı değil. Hayatımızın her alanı nazar gezdirdiğimizde vefa gösterilecek ne çok şey olduğunu fark ederiz. Doğumla ölüm arasında kalan insanın vefası biter mi? Gözümüzle gördüğümüz, kalbimizle hissettiğimiz her şeyin ayan beyan idrakinde olarak kavramak ve unutmamak. Unutmaya hazırlayacak sebepleri de yapmak vefasızlığa zemin hazırlamaktır. Bunun bertarafına olağan üstü gayret gerekecekse hiç düşünmeden o gayretin eteğinden tutmalıyız. Yoksa koca bir kaosun içinde kalırız. Bu ise kurtulmak için çırpınışlarının farkında bile olamamaktır. Ahir ömrümüze kadar vefalı olmak duâsıyla.

Fadime Kaya

02.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri