Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 09 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kariyer

Keçiden hoca

İnsan çalışmaktan değil, bir şey yapamamaktan yorulur. Bunu ne zaman daha çok hissederiz? İşle meşguliyetten işsizliğe düştüğümüz zaman. Hele birkaç gün tünelin ucunda bir ışık görmeye duralım, kemik ve eklem yerlerimizin nasıl da sızım sızım sızladığını o zaman daha iyi duyarız.

Organizmamız düzenli faaliyetten hoşlanır. Duygularımız da kendi yaratılışları doğrultusunda çalıştırılmada rahatlık bulur. Hatta her duygunun belli bir amacı var. O amaca kilitlendiğinde hem ilgilendiği alanda derinleşir ve hem de bir çatışmaya sebep olmaz. Bu savsaklandığında ise, asıl iç çatışmalarını o zaman tam hissederiz. Bu çatışmalar bizi bunalıma kadar sürükler.

İşte kendimizi tanımak, kendimizi bilmek bu aşamada bütün detaylarıyla devreye girmesi gerekir. İç dünyamız, duygularımız ve diğer organlarımızın işlevleri nedir? Onlara nasıl bir bakım uygulamalıyız ki, bizi içinden çıkılmaz çatışmaların içine sokmuş olmasın.

Var olan birçok çatışmalar var ki, çoğunlukla kaynaklarını bilemeyiz. Bunun farkında olmak da çok zor değil aslında. Meselâ; istemediğimiz bir işte çalışmak, bizi tedirgin eder. Sevdiklerimizden uzak kalmak, bizi yalnızlığa iter. İlgi alanımızın dışında öğrenim görmekten kolay bıkarız ve belki de sonunu getirmeden yarıda bırakırız. Aşka kanan insan var mı? Bunun sebebini hiç düşündük mü? Sevme duygumuz ebediyete aday. Dolayısıyla onu doyuracak ebedî bir Varlıktan başkası olamaz. Bugün var, yarın yok olacak bir nesne, sevgimize karşılık vermekten çok uzaktır. Âşıkların vaveyla koparmalarının nedeni bu.

O demektir ki, hangi duygu olursa olsun, o duygunun asıl amacını belirleyip o doğrultuda çalıştırmak, duygu eğitiminin gereğidir. Dinler ve bütün psikolojik ekoller insanın bu yanına cevap vermeye çalışırlar.

İşte, kendimizi tanıma gereğinin esprisi budur. Öyle ya, önce ne istediğimizi, ne yapmak ve ne olmak istediğimizi bilsek, sonra yeteneklerimizi o yöne doğrultup yoğunlaşsak, hem iç çatışmalardan kurtulmuş ve hem de başarılarla taçlanmış oluruz. Bütün başarılı ve iç çatışmaları en aza indirmiş insanların bilerek ya da bilmeyerek yaptıkları bundan başka bir şey değil. Aslında eğitim dediğimiz şey de bize bunu sağlamalı, kendimizi yönetmeyi öğretmeli.

Bu olmazsa ne olur? Değerli zamanımız boşuna akıp gider. İç çatışmalardan kurtulamayız. Yapmak istediklerimizin açlığı içinde hayattan bıkma noktasına geliriz.

Ne yapalım? Yapılması gerekeni tespit etmek zor değil. Bizde olan değerlere göre hareket etmek görevimiz. Sorumluluğumuzun nirengi noktasını oluşturur bu. Her şeyden önce aklımız, irademiz ve sayısız duygularımız var. Bunlar bizim zenginliklerimiz ve bunları yerli yerinde kullanmak aslî görevimiz.

İnsanın belirgin olarak birkaç amacı olur. İşte, önce bunları iyice belirlemeliyiz. Sonra azdan başlayarak adım adım belirlediğimiz amacımıza kilitlenmeliyiz. Süreçte sabır ve sonuçla ilgilenmemek başarı ve mutluluğumuzun ön şartıdır. Damlaya damlaya göl olur misali, az, ama sebatla başlanan uğraşımızın sonunda büyük ve doyumlu bir başarının bizi beklediğini söylemek kehanet olmaz. İç çatışmaların az olduğu bir hayatı yaşamak istiyorsak, bunu denemek zorundayız. Hayatımız boyunca bir ya da iki amaca ulaşmak elimizde.

"Ahveş'in keçisi" diye anlatılan yaşanmış bir fıkra var. Ahveş, öğreniminin başlangıcında temel derslerinden biri olan "Arap grameri"ne çalışıyordu. Ama bir türlü kurallara kafası yatmıyordu. Her ders verişte, sıra arkadaşlarına mahcup oluyordu. Bir gün "yetti" dedi. Mutlaka başaracağına azmetti. Artık bundan sonra dersini yapıp yapmadığını keçisi söyleyecekti. Aldı keçisini karşısına, tamam anlamında başını aşağı yukarı sallayıncaya kadar dersini tekrar edip durdu. "Keçiden hoca olur mu?" deyip geçmeyin. Zamanın en büyük dil bilgini olmuştu.

Damla mermeri aşındırmayı başarmışsa, bizim de yapmak istediğimizi kuralınca başlayıp sabrettikten sonra başarmamamız mümkün değil. Başarımızın yanında, yaşadığımız sürece hayatı anlamlandırarak mutluluğumuz da işin artısı. Hem dünyada olmak, hem de yaşadığımızın farkında olmamak; aslında bir tezattır.

Bu tezadın temelinde biz varız, bizim kendimize ilişkin yanlış bakışımız.

Hüseyin Kara

09.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Şartlı refleks ve başarı

  Keçiden hoca

  İğreti yaşamak veya hayata yerleşememek

  Çocuk ve deha eğitimi izlenimleri


 Son Dakika Haberleri