Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Darbecilerin son çırpınışları

Hasan Celal Güzel, “Türkiye’de jakoben oligarşi gemiyi azıya almış vaziyette, kudurmuş bir şekilde halkın büyük çoğunluğunun değerlerine tecavüz etme-ye devam ediyor. Bu son çırpınışları. Şunu çok iyi anlamak lâzım ki, azınlık bir elitin hakimiyeti kırılmaya başladı. Bu zihniyet direniş gösterecektir, ancak Türkiye bunları aşacak güçtedir” şeklinde konuştu.

*Sizce bin yıl sürecek denilen 28 Şubat’ın neresindeyiz?

28 Şubat’tan kasıt antidemokratik müdahalelerse, bunların henüz bittiğini söyleyemeyiz. Demokrasinin tam olarak yerine oturduğunu söyleyemeyiz, ancak bu konuda çok büyük ümidimiz var.

*Ümidiniz nerden kaynaklanıyor?

Şunu herkes görmeye başladı ki, antidemokratik müdahalelerden sonra kendisine müdahale edilen kişiler, demokratik seçimlerde güçlenerek iktidara geliyor. 27 Mayıs’ta, 12 Eylül’de netice bu yönde olmuştur. 27 Nisan bildirisinden sonra AKP’nin aldığı oylar bunu göstermiştir. Bunun yanında askerimiz 21. yüzyılın başında borazan çalarak, türkü söyleyerek başa gelmenin çok utanç verici bir hadise olduğunu görmeye başlamıştır. Hilmi Özkök’le başlayan bu eğilim, Yaşar Büyükanıt’la da devam etmektedir. Onların altında kazan kaynatanlar vardır. Türkiye açık bir rejime kavuştukça, bu ihtimalin zayıfladığını düşünüyorum.

*Askerde kazan kaynatanların yanında sivil hayatta “Sivil Paşalar” denilen militarist insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tuncer Kılıç, bir televizyon programı öncesi, “Biz artık askerin müdahalesine gerek kalmadığını düşünüyoruz. Bu vazifeyi sivil toplum örgütleri ifa ediyor” dedi. Sivil toplum örgütlerinden kastı, cumhuriyet mitingleriydi. Böyle bir gelişme, bizim için iyi bir gelişme, çünkü biz kanunlar çerçevesinde hareket eden sivil toplum örgütlerini darbelerle mukayese edemeyiz. Bunun yanında, CHP zihniyetini değiştirmedikçe, Türkiye’de jakoben oligarşi hükmü süreceğe benziyor. CHP, başlı başına tahrik odağı gibi çalışıyor. Baykal’ın son başörtüsü tartışmalarında, “Yok mu bir babayiğit?” diye askere seslenmesini, bunun üzerine Büyükanıt’ın “Görüşümüzü biliyorsunuz” deyip daha fazla yorum yapmaması, buna mukabil Baykal’ın “Gölge etmesinler başka ihsan istemez” sitemini ben müsBet bir gelişme olarak değerlendiriyorum. CHP, CHP’liliğini yapmaya devam edecektir. Jakoben oligarşi faaliyetlerine devam edecektir. YÖK eski başkanı rektörleri tek tek arayıp anayasaya aykırı davranmaları için kulis yapacaktır. Yargının önemli mevkilerindeki insanlar hukuka aykırı kararlar alacaktır. Hiçbir zaman milletin tamamını Suudi Arabistan çöllerine sürüp, yerine Fransa’dan laik halk ithal edemezsiniz. Dolayısıyla halk hancıdır, bunları yapanlar yolcudur. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, bir takım makamları istismar ederlerse etsinler söyledikleri olmayacaktır. Yeni anayasa yapılıp güçler dengesi yerine oturtulabilirse, demokrasiye geçiş kolaylaşacaktır. Bence bu süreç bin yıl devam etmeyecektir.

*Meclisin başörtüsü kararında Meclis içinde siyaset yapan CHP’nin “Meclis sınırı aştı” açıklamasını nasıl yorumlamak gerekiyor?

Bunlar sivil siyasetçi falan değil. Bunlar üniformalıdan daha katı, jakoben, kendi oligarşisini ve hakimiyetini devam ettirmek için Meclisi, demokrasiyi rahatlıkla çiğneyebilecek, gözü dönmüş kişiler. Bunları sivil siyasetçi olarak tanımlarsanız, büyük yanılgıya düşersiniz. Bir kere sivil siyasetçinin toplumun bir kesimine yasak koymak için böylesine uğraşması mümkün mü? Hangi demokraside, hangi insan hakları nizamında bu görülmüş?

*Kenan Evren, 12 Eylül’ü raydan çıkmış demokrasiyi yerine oturtmak için darbe yaptıklarını söylüyor. Siz bugün demokrasinin raydan çıktığı görüşünde olanların var olduğunu söyleyebilir misiniz?

Aynı zihniyet hâlâ var. Darbe yaptırmak için uğraşanlar var. Bir takım kişiler cübbelerini giyip, “Türkiye laiktir, laik kalacak” nidalarını atmaları ÜAK toplantılarında rektör seviyesindeki kişilerin militanlar gibi pankartlar açıp, bağırıp çağırması bunun göstergesidir. Yargı meydan okuyor. Meşru iktidar partisinin kapatılmasından bahsediliyor.

*İktidar partisinin kapatılabileceğini düşünüyor musunuz?

Evet. Daha önce iktidardaki Refah Partisi ve onun sonrasında Fazilet Partisi kapatılmıştır. 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat şartlarını oluşturmaya çalışanlar var. Ne yaparlarsa yapsınlar, o şartlar oluşmuş değil...

*28 Şubat şartlarının oluşmaya başladığını söyleyenlere katılmıyorsunuz yani?

*27 Nisan’da bu deneme yapıldı, ancak başarılı olunamadı. Türkiye’de ilk defa kendisine dayatma yapılan iktidar, aynı sertlikte bir cevap verdi. Bunun karşılığında bir cevap gelmedi. Dolayısıyla ben 28 Şubat şartlarının oluşturulamayacağını ve iktidarın bunu kabul etmeyeceğini düşünüyorum. Böyle olunca da darbecilere tek bir model kalır, o da 27 Mayıs.

*27 Mayıs?

O da kolay değil. Ordunun tepesindeki ekip böyle bir modele razı değil..

*Ciddî ciddî milletin lânetlediği 27 Mayıs’ı isteyenler var mı?

Başbakan boşuna mı feveran etti. Bazı köşe yazarları, bazı politikacılar, militan demokratlar, akademisyenler Adnan Menderes’in asılmasından bahsedip durdular. “Bu sizi de asarız ha!” demek. Türkiye’de jakoben oligarşi gemiyi azıya almış vaziyette, kudurmuş bir şekilde halkın büyük çoğunluğunun değerlerine tecavüz etmeye devam ediyor. Bu son çırpınışları. Şunu çok iyi anlamak lâzım ki azınlık bir elitin hakimiyeti kırılmaya başladı. Bu zihniyet direniş gösterecektir, ancak Türkiye bunları aşacak güçtedir.

ERBAKAN SÜMENALTI ETTİ

28 Şubat döneminde Tuğgeneral Osman Özbek bir bayram kutlamasında Başbakan Erbakan’ın hacca gitmesi üzerine “Adam olsa gider miydi?” dedi. Bu konuyu Demirel’e sorduğumda “Tuğgeneral boşalmış” dedi. Ben de o günlerde Hırsızistan Laik Cumhuriyetinin Anayasası diye bir yazı yazdım. O anayasaya “Herkes birbirine kızdığında boşalma hakkına sahiptir, ancak asgarî Jandarma Tuğgeneral olmak şartıyla” diye bir madde koydum. Daha sonra bu yazımdan dolayı yargılandım. Ben mahkemelerde sürünürken, hakarete muhatap olan kişilerden ses çıkmadı. O dönemin hükümet sözcüsü Abdullah Gül’ü arayarak, “Adam açıkça küfretti. Genelkurmaya ‘TRT’den elde edilen kasette böyle böyle söylenmiş, açıkça suç işlenmiştir. Gereken soruşturmanın yapılıp neticenin bildirilmesi’ diye bir yazı yazın” dedim. Abdullah Bey “Ben yazıyı yazdım, Hocanın önüne koydum” dedi. Ben de bunun üstüne askere yönelik olarak “Hadi bakalım şimdi ne yapacaksınız?” diye saf saf konuştum. Ertesi gün Çevik Bir, “Bize başbakanlıktan hiçbir yazı gelmedi” dedi. Bunun üzerine Abdullah Bey’e telefon açarak, “Bana yanlış bilgi verdin. Yarın bir açıklama yapıp, Türkiye’yi korkak bir idare yönetiyor diye bağırıp çağıracağım” dedim. Abdullah Bey, “Ben o işi halledeceğim” dedi. Ben de daha sonra konuyu takip etmedim. Olayın üzerinden epey süre geçtikten sonra Gül’le bir yemek yedik. Gül, Genelkurmaya gönderilmek için imzalanan dilekçeyi başbakan Erbakan’ın sumeninin altında bulduğunu söyledi. Meğer göndermemiş. Bence dengeyi iyi sağlamak lâzım. Ne durup dururken birinin üstüne gitmenin anlamı vardır, ne de korkarak geri çekilmenin. Yoksa “Size bomba gibi bir haberim var. Emrinizdeki memur Genelkurmay Başkanı sizi ziyarete gelecek” durumuna düşersiniz.

SORGULANDIĞIM GECENİN

ABAHINDA İMAM OLDUM

Nisan başından itibaren koskoca yargı mensuplarına Genelkurmay tarafından irtica brifingi verilmeye başlandı. Yargı mensupları askere alkış tutuyorlardı. Bir hukuk rezaleti yaşıyorduk. Batı Çalışma Grubu ortaya çıkarılmıştı. Ben de bunun üzerine DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel’e “Anayasal düzeni değiştirmek üzere cunta kuruluyor” diye suç duyurusunda bulundum. Bunun yanında Ankara’da bir otelde Genelkurmay brifingine alternatif bir brifing hazırladım, şekil olarak ona benzettim. Konuşmamı BÇG’ye getirerek “Size mezhepçi illegal Batı Çalışma Grubunu tanıtmak istiyorum” dedim. Cunta Başkanı Doğu Aktulga’dan başladım. Başçavuşa kadar indim. Bu çalışmamı devletin üst düzey yöneticilerine gönderdim. Amacım birkaç gün yapılacak Askerî Şûrâ’da cuntacılara projeksiyon tutmaktı. Bu basın açıklamamdan sonra beni Terörle Mücadele Timi evimden aldı. Meğer Genelkurmay Adlî Müşaviri Erdal Paşa, “24 saat de olsa, gözaltında tutun” demiş. Sorgulamayı yapan Emniyet Müdürü sabaha karşı kalp krizi geçirerek ruhunu teslim etti. Bu olaydan sonra herkes beni mübarek ilân ederek uçurmaya başladı. Halbuki adam o gece çok kibar bir şekilde yanıma gelip oturdu. Bir şey demedi. Bizim sabaha kadar sorgulanmamız, Ankara’daki rütbeli polislerin ellerinde baklava börekle gelmesiyle devam etti. Sabah ise, beni emniyetin mescidine götürdüler. İllâ “sen imam ol” dediler. Ben de onlara sabah namazı kıldırdım. Benim sorgulanmam böyle devam etti. Bereket versin, bizim insanımızın mayası pırıl pırıl...

ORDUYA DEĞİL, CUNTAYA KARŞIYIM

28 Şubat döneminde 1276 konferans verdim. 500 km Anadolu’yu karadan gezdim. Bütün problemim, eski model Renault araba olmasıydı ve benzin paramın olmamasıydı. Beni konuşmaya davet edenlere benzin parasını verirseniz gelirim diyordum. O dönemde bir sivil itaatsizlik hareketi başlattık. Hakkımda 100’den fazla dâvâ açıldı. Bugünkü 301, o dönemin 159’undan yargılandım. 301. maddeyi kime sorsanız “Türklüğe hakaret etmenin serbest bırakıldığı madde” der. Hiç alâkası yok. O dönemde ben millete hakaret ettiğimden değil, asker aleyhinde konuştuğum için yargılanıyordum. Ben ordu düşmanı olmadım. Türk ordusunun peygamber ocağı olduğunu söylerim. Görevini yapan ordu başımızın tacıdır, ama iş siyasete müdahale, demokrasiye karşı çıkma, anayasal düzeni değiştirmeye gelirse, o bildiğimiz ordudan çıkar, cuntacı unsur olur. 28 Şubat’ta Çevik Bir imzasıyla Ankara Savcılığına verilen dilekçelerin hiçbiri geri çevrilmedi. Zaten Anadolu’yu geçerken BÇG’nin kameraları arkamda dolaşıyordu. Çevik Bir savcılığa dâvâ açılmasını rica ettiği için, yani emir verdiği için AİHM’de bu dâvâları kazandım. Yargıdaki arkadaşlara, 28 Şubat’taki konuşmalarımdan daha ağır konuşuyorum, niye hakkımda dâvâ açmıyorsunuz dediğimde, “O 28 Şubat dönemiydi “ diyorlar. Bir savcı için bundan daha büyük utanç olur mu?

HAKİM MAHKEMEDE KAHKAHALARLA GÜLDÜ

159. maddeden yargılanmak için o dönem Adalet Bakanlığı’nın izni olması gerekiyordu. Savcılar, “Hiçbir dönemde Adalet Bakanı Şevket Kazan dönemindeki kadar kolay izin alamıyorduk” diyordu. Bir zihniyetin kendini müdafaada ne kadar aciz olduğunu göstermek istiyorum. Doğrusu biraz da kızgınım, onlar yüzünden yüzlerce kez yargılandım. Bakırköy Adliyesi’nde Hırsızistan Laik Cumhuriyeti yazım nedeniyle yargılanıyorum. Yargılanma konum Star televizyonunda bir taraftan Fadime Şahin’in, diğer taraftan milletvekilleriyle Hacca giden Ahmet İyimaya’nın ilahî söyleyen arkadaşlarından etkilenerek ağlamasını televizyona taşımasıydı. Ben de bunun üzerine yazı yazmıştım. Ahmet İyimaya ağlarken, burnunu ihrama sürmüştü. Hakime, “Yargılanmama konu olan yazımı okumam lâzım” dedim ve okumaya başladım “Arafat’ta hiçbir zaman din ve vicdan özgürlüğüne ilâhî söylenemez, ağıt yakılamaz, burun ihrama silinemez, ancak pişpirik ve tavla oynanabilir, kokteyl verilebilir”... Hakim bu ifadeler üzerine gülecek, makamının ağırlığı nedeniyle gülemiyor. Öksürüyor, hapşırıyor. Sonunda kahkahayı patlattı. Ondan da öyle sıyırdık.

DARBECİLERİ YARGILAYACAK

ADİL TÜRK MAHKEMELERİ OLACAK

Batı Çalışma Gurubunu ifşa etmem dolayısıyla, devlet sırrı verdiğim gerekçesiyle hakkımda dâvâ açıldı. Hakim Apo’nun dâvâsına bakan Turgut Beydi. Mahkemede müdafaamda Meclisten 68 milletvekili gelmişti. Ben hararetli konuştukça, milletvekili arkadaşlar alkışlamaya başladı. Turgut Bey, “Burası Meclis grup toplantısı değil, sükunetle dinleyelim” diyordu. Turgut Beye “Bir gün demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri savunduğu için sizin karşınıza getirilenler olmayacak. Bu millet kendi iradesiyle millî egemenliğini katledenleri sizin huzurunuza getirecek. O zaman bunlara ceza verecek adil Türk mahkemeleri de olacak” demiştim.

Hasan Hüseyin KEMAL

05.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (04.03.2008) - Resmî ideoloji ülkeyi artık yönetemiyor

  (03.03.2008) - Emekli komutanların rantiye bağlantılarını göremedik

  (02.03.2008) - Başörtülü kanser hastası memuriyetten çıkarıldı

  (01.03.2008) - Kemalist proje kaybediyor

  (29.02.2008) - Ülkeyi 28 Şubat ruhu parçalıyor

  (28.02.2008) - Askerden talimat almak, gönüllü kulluktur

  (27.02.2008) - “Bir maniniz yoksa, son kez desteğinizi istiyoruz”

  (25.02.2008) - İstanbul Fırıncılar Odası Başkanı Fahri Özer: Ekmeğe standart gelmeli

  (21.02.2008) - Sivas, Türkiye’nin mozaiği

  (16.02.2008) - Yardımlarla kardeşlik köprüleri kuruluyor

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri