Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 25 Haziran 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Bir tabu: silâh lobiciliği....

ATAK, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın ihtiyacı için üretimi planlanan taktik-taarruz savaş helikopterleri projesini simgelemekte. Yaklaşık 3 milyar dolarlık proje kapsamında toplam 90 savaş helikopteri üretimi yapılacakmış.

Ana yükleniciliği üstlenen Türk Havacılık Sanayi (TUSAŞ) ile İtalyan Agusta Westland arasındaki sözleşmenin yürürlüğe girmesi nedeni ile bugün TUSAŞ’ın Akıncı’daki tesislerinde bir tören düzenlenecekmiş...

Törene Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün de katılması bekleniyormuş...

* * *

90 savaş helikopterleri üretimi, İtalyan Agusta Westland firması işbirliği ile gerçekleştirilecekmiş...

Yazılım ve donanımı milli imkánlarla tasarlanacakmış...

Türkiye, ATAK programı kapsamında imzalanan işbirliği anlaşması ile T29 adıyla üretilecek helikopterlerin yeni konfigürasyonunun fikri mülkiyetine ortak olmasının yanı sıra, nihai montaj ve uçuş işlemleri de dahil olmak üzere bütün gövde üretimi için dünyada tek kaynak olacakmış...

Hedef, TAI’de imal edilecek ilk T-129’u 2013’te uçurabilmekmiş...

* * *

Türkiye’nin Agusta ile ilişkileri oldukça eskiymiş...

Kıbrıs Barış Harekatı sonrasındaki Amerikan ambargosunda Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu helikopterlerin önemli kısmı Bell lisansı ile üretim yapan Agusta’dan karşılanmış...

Halen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde Agusta imalatı AB412, AB206, AB204 gibi 200’e yakın helikopter bulunuyormuş... Dün, bunları bizim gazetenin web sayfasında okudum...

* * *

‘Saldırı helikopteri mi, yoksa VIP helikopteri mi?

Türkiye yurtdışına bağımlı, silah sistemi olmayan bir saldırı helikopteri almak üzere...

50 Adet ve 3 milyar dolar değerinde bir VIP helikopteri... Taşıma ve binek için... PKK ile mücadele için değil..’

‘ATAK VIP mi oldu?’

Bu kısa eleştiriye de bir kaç zaman önce Hürriyet’te rastlamıştım... Bir yüksek bürokratın adının da telaffuz edildiği, aynı minval eleştiriye de zap yaparken bir kanalda rastladım...

* * *

Biz de silah sektörü açık seçik, kamuoyu önünde, saydamlaşarak tartışılmaz... Silah sektörleri kimin elindedir... Silah komisyoncuları kimlerdir... Nasıl lobi yaparlar... Kaç para komisyon alırlar... Kamuoyu bunu hiç bilmez... Bu bir tabudur...

Türk halkının vergileriyle alınan silahlar konusu, mors alfabesine benzer bir dille zaman zaman sadece ilgilenenlerin anlayacağı bir dar şeritin içinde akarak kaybolur...

Bir türlü berraklaşmaz...

Anlaşılan ATAK projesi için de seslendirilen farklı görüşler var... Lobicilik eleştirisi mi, yoksa duyulmak istenmeyen bir haklılığın dillendirilmesi mi, konu ortalıkta olmadığı için anlamak mümkün değil...

* * *

Hálbuki...

Silahlanma hala dünyada da Türkiye’de de büyük para yiyor... Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (Sipri) raporuna göre silahlanmaya harcanan para geçen yıl da artarak 1 trilyon 339 milyar dolara çıktı. Çünkü askeri harcamalar geçen yıl 2006’ya göre yüzde 6 arttı...

Rapora göre son on yılda askeri harcamalardaki artış yüzde 45. Bu aynı zamanda dünyadaki üretimin yüzde 2,5’nun silahlanmaya gittiğini ve kişi başına düşen askeri harcamanın 202 dolar olduğunu göstermekte...

ABD, her zaman olduğu gibi askeri harcamalarda yine başta... Zaten iktidarda da silahçılar ve petrolcüler var...

2001’den bu yana askeri giderleri yüzde 59 oranında artmış olan ABD, geçen yıl 547 milyar dolar askeri harcama yapmış. Başka bir ifadeyle dünyadaki toplam askeri harcamaların yüzde 45’ni yapan ülke. ABD’yi, İngiltere, Çin, Fransa ve Japonya izliyor.

Silah fabrikaları da silahlanma yarışına paralel olarak geçen yıl daha fazla silah üretmiş. Silah piyasası da 100 büyük silah üreticisinin tarafından kontrol ediliyor. 315 milyar dolara ulaşan silah üretiminin yüzde 63’nü, 41 Amerikan şirketi pazara sürüyor. Amerikan silah şirketlerinin silah satışından geliri ise 200 milyar dolar. 34 Batı Avrupalı silah üreticisinin pazardaki payı ise yüzde 29.

Silahlanma yarışında son on yılda harcamalarını yüzde 162 artıran Doğu Avrupa ülkeleri başı çekiyor. Rusya’nın 2007’deki askeri harcamalarındaki artış ise yüzde 13. Silah seslerinin kesilmediği gerginlik bölgesi Ortadoğu’da on yıl içinde askeri harcamalar da yüzde 62 artmış.

* * *

Geçmiş yıllarda silahlanma harcamalarında ilk 15 ülke arasında olan Türkiye, 2007’de sıralamada geriye düşmüş. Sipri’nin raporuna göre, Türkiye’nin 2007’deki askeri giderleri 11 milyar 66 milyon dolar. Bir önceki yıla göre 14 milyon dolar gerilemiş. Komşu ülke Yunanistan’ın 2007’deki askeri harcamaları ise 9 milyar 346 milyon dolar olmuş.

* * *

11 milyar dolarlık silah harcaması var ama...

Bunca büyük meblağın onda biri oranında bir tartışma yok... Bir sorgulama yok... Kimler neyi, nasıl, neden ve hangi komisyonlarla alır, hiç tartışmayız... Rastladığımız bölük pörçük haberler de yukarda belirttiğim gibi kimden kime yollandığı belli olmayan mors alfabeli mesajlar gibidir...

* * *

Silahlanma konusu neden tabu?

Armudu kimin yuttuğu anlaşılmasın diye mi, yoksa laikliğe mi aykırı?

Ya da ikisi birden mi?

Star, 24. 6. 2008

Mehmet Altan

25.06.2008


 

Ordu ve yargı

Ordu yargı üzerinde etkili mi? 7 Haziran günlü Milliyet‘te de yazmıştım; bu iki önemli kurum arasında organik ilişki yok ama, ideolojik öncelikler bakımından, CHP de dahil olmak üzere, bir “tarihsel blok” halindedirler.

Geçenlerde Taraf gazetesi “Genelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme planı” manşetiyle bir belge yayımladı. Milliyet‘te arkadaşlarımız Derya Sazak ve Semih İdiz bu “plan”ın ayrıntılarını yazdılar ve eleştirdiler. Bence bu “plan”ı iki başlıkta özetlemek mümkün:

Yargının, üniversitelerin, bazı gazeteci ve sanatçıların TSK ile aynı paralele çekilmesi!

Kuzey Irak’ta ağır silahlarla operasyon yapılarak Güneydoğu’daki Türk vatandaşlarına “mesaj” verilmesi!

YÖNETMEDEN HÜKMETMEK

Genelkurmay yaptığı açıklamada “komuta katında onaylanmış böyle bir belge”nin bulunmadığını bildirdi ama belgenin “sahte” olduğunu söylemedi. Anlaşılan, bir “iç çalışma” belgesidir bu. Ordunun siyaset hakkındaki “tarihsel” kültürünü yansıtan bir belge: Ordu yönetimi ele almak istemiyor ama kontrol altında tutmak istiyor...

(...)

Bu noktada Steven A. Cook’un, Türk ordusunu da incelediği “Yönetmemek Ama Hükmetmek” (Ruling But Not Governing) adlı eserini hatırlamamak mümkün mü?

Böyle bir tabloda yargı-ordu ilişkileri elbette önem kazanıyor; “yargı bağımsızlığı” kavramının hayati bir boyutu öne çıkıyor.

Bir de bu “Yönetmemek Ama Hükmetmek” denilen ‘vesayet’ anlayışının neye yaradığı tartışmaları gündeme geliyor.

TARİHİN DERSLERİ

(...) İleri demokrasilerde de ordunun, meşru anayasal kurullarda siyaset hakkında görüş bildirme imkânı vardır ve gereklidir.

Hele bu jeopolitikte Türkiye’nin güçlü ve caydırıcı bir orduya sahip olması şarttır.

Ama, tarih gösteriyor ki, ordunun rolü siyaset ve hele de yargı üzerinde “kontrol” düzeyine çıkarsa iki şey oluyor:

Ordu siyasi tartışmaların tarafı haline gelerek yıpranıyor; farklı düşünen vatandaş kitlelerinin ve aydınların eleştirilerine maruz kalıyor.

Ordunun siyaseti vesayet altında tutması ise siyasetin alanını daraltıyor; çözüm geliştirme yeteneğini kısıtlıyor.

Ordu ve yargı bir “tarihsel blok” halinde siyasetin çeşitli çözümler önermesine izin vermezse, çözümler yelpazesi zamanla nasıl oluşabilir?!

Bu noktada Org. Aytaç Yalman’ın, Kürt meselesini 1960’larda, 70’lerde demokratik siyasetlerle çözmek mümkünken neden çözülemediğine dair açıklamalarını hatırlamak gerekir!

“İrtica” konusunda da çözümleri “tarihsel blok”un dogmaları engellemiyor mu?

Ordunun siyasi vesayetten vazgeçerek sadece savunma ve güvenlik gibi iki kutsal görevi sürdürmesi, yargının ise “tarihsel blok”tan da bağımsız, tarafsız hakem olması...

Bunlar filozofların uydurmaları değil, asırlık tecrübelerle insanlığın vardığı sonuçlardır.

Milliyet, 24. 6. 2008

Taha Akyol

25.06.2008


 

Yönetmeden hükmedenler

ABD’li siyaset bilimci Steven A. Cook’un, ‘ Yönetmeden Hükmeden Ordular’ adlı kitabı HayyKitap tarafından yayınlandı.

Ortadoğu uzmanı olan, Türkçe, Arapça ve Fransızca da konuşabilen Cook, bu çalışmasında Türkiye, Mısır ve Cezayir’de silahlı kuvvetlerin siyasi konumunu inceliyor.

Vardığı sonucu da kitabın başlığına taşımış: Bu ordular ülkelerini bilfiil yönetmiyor ama sivil siyasete baskı yaparak, kendi belirledikleri kanalda akmasını sağlıyor.

Peki, bu hükmetme faaliyeti nasıl yürüyor? Yani somut olarak neler yapılıyor?

Eğer ille de bir milat gerekirse: TSK, “yönetmeden hükmetme” çabasına 1960 darbesiyle başladı.

Askerlerden ve siyasetçilerden oluşan Milli Güvenlik Kurulu, 1961 Anayasası’na sokulurken, Meclis, milli egemenliğin kullanıldığı tek kurum olmaktan çıkarıldı.

Bu durum 1971 ve 1980 darbelerinden sonra da devam etti.

1990’ larda ise hükmetmenin tarzı değişti. Açık müdahaleyle siyaseti şekillendirmenin yerini, psikolojik operasyon ve hukukun araçlaştırılması aldı.

Önce bir hedef belirleniyor, sonra da normal şartlarda buna karşı çıkacak olan kamuoyu, özellikle medya kullanılarak, o hedefi kabul edecek kıvama getiriliyordu.

Bunları nereden mi biliyoruz? Cevap basit: Ortaya çıkan belgelerden ve orada yazılanlara uygun davranan medya kuruluşlarından! Gelin bir kısmını hatırlayalım:

- 28 Şubat (1997) darbe sürecinde hazırlanan bir ‘ andıç’ vardı mesela. Şemdin Sakık’ın ifadelerine eklemeler yapılarak bazı gazeteciler PKK ile işbirliği halindeymiş gibi gösterildi.

- Yine aynı dönemde, yasadışı ‘ Batı Çalışma Grubu’, medyaya haber servisi yapıyordu. İş o hale varmıştı ki üç büyük gazetenin anlı şanlı üç köşe yazarı, 6 ay önce Avrupa’da meydana gelmiş bir olayı, sanki geçenlerde olmuşçasına, “ aynı gün, aynı yorumla “ okurlarına duyurabiliyordu!

- Daha yakın tarihlerde ise örneğin ‘ Sosyetik Fişleme’ diye adlandırılan olay var. Mart 2004’te, rejimle hiçbir derdi olmayan İstanbullu kalburüstü kişilerin bile Kara Kuvvetleri tarafından fişlendiği ortaya çıkmıştı.

- 2004 tarihli bir başka belgede ise TSK’nin sivil toplum kuruluşlarıyla (STK) irtibat kurması, yönetimlerine kendileriyle aynı paralelde düşünen ve davranan kişilerin geçmesi için çaba harcanması öngörülüyordu. Daha sonra bu STK’lerin çoğunu cumhuriyet mitinglerinde gördük.

- Resmi olmasa da, en önemli belge ise hiç kuşkusuz, eski DKK Oramiral Özden Örnek’in tuttuğu günlüklerdi. Burada, hazırlıkları 2003’te başlayan ‘Sarıkız’ kod adlı darbe planını gün gün takip ediyorduk.

- Aynı dönemde gazetecilerin ‘ yandaşlar’ ve ‘ karşıtlar’ olarak fişlendiğini gösteren belgeler de kamuoyuna yansıdı.

- Birkaç ay önce de TÜSİAD da dahil STK yöneticilerini fişleyen ve zan altında bırakan bir başka andıçla karşılaştık. STK’ler, özetle ‘desteklenecekler’ ve ‘kösteklenecek’ diye ikiye ayrılıyordu.

- Geçenlerde ortaya çıkan bir bilgi de, 2004’te Jandarma bünyesinde kurulan, ‘Cumhuriyet Çalışma Grubu’ adlı yine yasadışı örgütlenmeye ilişkindi.

- ‘Jandarma’ deyince, tabii ‘Sarıkız’ başarısız kalınca, 2004’te ‘Ayışığı’ kod adıyla hazırlanan yeni darbe planını da unutmayalım.

Özetle: “ Yönetmeden hükmetmenin “ nasıl yürüdüğünü gösteren bu ve benzeri bilgileri alt alta koyuyoruz ve Eylül 2007’de hazırlanan ‘ Eylem Planı’na hiç şaşırmıyoruz!

Sadece üzülüyoruz.

Sabah, 24. 6. 2008

Emre Aköz

25.06.2008


 

Hırvatistan: 20, Türkiye: 8

Geçen hafta bir sevinç, bir sevinç. Borazanlar çala çala bitiremiyor:

“AB’de iki başlık daha görüşmelere açıldı”.

Görüşmelerde konular 33 başlık altında toplanıyor. Bunlar birer birer görüşmeye açılıyor. Her bir başlığın açılması ve daha sonra kabulü AB yolunda tam üyelik için bir adım daha atılması anlamına geliyor. O nedenle, ilk bakışta iki konunun daha görüşmeye açılması önemli.

Yalnız, bir karşılaştırma eksik. Gerçek, o karşılaştırmada.

Türkiye ve Hırvatistan AB ile görüşmelere aynı tarihte, 3 Ekim 2005’te başlıyor. O günden bugüne, Hırvatistan’la yirmi başlık açılıyor, Türkiye ile sadece sekiz.

Hırvatistan tam üyelik yolunun yarısını çoktan geride bırakıyor.

“İki başlık daha açıldı” gibi, aldatmacalara elin oğlu bıyık altından gülüyor.

Hürriyet, 24. 6. 2008

Yalçın Doğan

25.06.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Gezi Eki Pdf

Bütün haberler

© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır