"Gerçekten" haber verir 19 Ağustos 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

 

Bush’un, Rusya çıkışı dünyayı güldürdü

‘Hep bana hep bana’ zihniyeti dünyaya ne insaniyet namına bir şey kazandırır, ne de kimseye refah ve barış getirebilir. Adalet duygusundan yoksun bir özgürlük algılayışı, militarizme biteviye payanda yapılan sivillik retoriği de hakiki demokrasiye vesile olamaz. Ne var ki, Batı medeniyetlerinden süzülmüş insanlık için ‘hayırlı değerlerin’, 21. yüzyılda reelpolitika gereği ‘çıkar’ addedilenler adına ayaklar altına alınmasına tanıklık ediyoruz.

Amerikan Başkanı George W. Bush’un Kafkasya’daki savaş ateşine dair söyledikleri bu açıdan ibretlik. Güney Osetya’ya maceraperest saldırısı yüzünden Moskova tarafından ‘cezalandırılan’ Gürcistan’a kalkan olan Bush, cuma günü aynen şöyle deyiverdi: “Soğuk Savaş bitti. Uydu devletler ve nüfuz alanları yaratma dönemi geride kaldı. Moskova, işgalci güçlerini Gürcistan’ın bütün bölgelerinden çekme vaadini yerine getirmelidir.. 21. yüzyılda kabadayılık ve tehdit yöntemi dış politika icra etmenin yolu olamaz.. Sorumlu ulusların yanında mı yer alacağına, yoksa çatışma ve tecritle sonuçlanacak politikalara mı devam edeceğine sadece Rusya karar verebilir.. Gürcistan insanı seçimini özgür dünyadan yana yaptı ve biz de onları yalnız bırakmayacağız. Ne yazık ki, Rusya özgürlüğün ve demokrasinin genişlemesini çıkarlarına tehdit görüyor. Bunun tersi doğrudur.”

Tabii, Bush bu sözleri sarf ederken, muhtemelen ağzından çıkanı kulağı duymuyor, dünya halklarının kendisini mütebessim izlediğini görmüyordu. Kitle imha silahları yalanıyla Ortadoğu’nun enerji kaynaklarını güvenceye alma güdülü Irak ve Afganistan işgalleri mi desek... Irak ve Afganistan’dan Guantanamo’ya taşınan işkence skandalları mı... Savaşlar ve kanla yoğrulmuş uluslararası hukuku da, sivil özgürlükleri dünyada en iyi garanti altına almış Amerikan hukukunu da sorumsuzca eğip bükme çabalarını mı... Bush yönetiminin sürekli çatışmalar yaratan hangi ‘sorumlu’ ulus politikasını saysak... Emperyal Rusya’nın pek çok ‘kirli çamaşırı’ vardır, hele hele ‘Kafkasya çamaşırları pek kirlidir’. Ama neyse ki, Rusların doğululara özgü vulger bakış açısı, barış ve refah arayışı hiç bitmeyecek insanlığın en azından fikriyatta dört elle sarılmaya çalıştığı değerleri yerle yeksan etmesine elvermiyor! Belki de Rus zulmünden çok çekmiş Çeçenlere sormak lazım. Hani ABD’nin Rusya’ya karşı ‘özgürlük’ retoriğiyle destekleyip de 11 Eylül’den sonra ‘terörist’ ilan ettiklerine...

Yalanlar üzerine retorik kurabilmek de bir meziyet elbette. Gel gör ki, bunun için Batı eğitimi almak yetmiyor, Batılı olmak gerekiyor. Ve bunun en şık ispatını Bush’un Gürcistan’daki adamı, Amerikan eğitimli akıcı İngilizceli Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili verdi. Son yüzyılın ezici bir kısmını kendi özerk yönetimi altında geçirmiş, 1990’lardan beri de facto bağımsızlık sahibi Güney Osetya’ya saldırısı Rusya’ya toslayınca, Saakaşvili ve yönetimindeki Gürcü yetkililerin sayıp döktüğü yalanlar Batılıları bile hayrete düşürdü. Amerikan haber ajansı ap, geçen perşembe üşenmeyip bu ‘yalanlar üzerine’ bir haber bile topladı. Bardağı taşıran son damla, Amerikan askeri uçağının Gürcistan’a vaat edilen ‘insani’ yardımı Tiflis’e ulaştırmasının ardından, Saakaşvili’nin çıkıp “ABD Savunma Bakanlığı Gürcistan’ın bütün liman ve havalimanlarında kontrolü ele alıyor” demesi oldu! Pentagon bunu hemen yalanladı yalanlamasına da, Saakaşvili ve Gürcü yetkililerde yalanın bini bir paraydı: ‘Rusya Batı’ya giden BTC boru hattını bombalamış’, ‘Rus güçleri Gürcistan’ın içlerine ilerliyormuş, başkent Tiflis’e çok yaklaşmış, çembere alıyormuş’, ‘Rusya’nın saldırıları Hitler’in 1939’daki Polonya, Sovyetler’in 1968’deki Prag, 1979’da Afganistan’a girmesine benziyormuş ve Rusya 1939’dan beri bu türden bir çatışmada ilk kez bu kadar çok savaş uçağı kaybetmiş’, ‘Rusya, Tiflis’te eski Doğu Bloku liderlerinin de katıldığı barışçı gösteriyi bombalayacakmış’, ‘Rusya -nedense- Amerikan insani yardımının kolaylıkla indirilebildiği havaalanını bombalayıp yerle yeksan eylemiş’. AP ne yapsın, usturuplu bir dille her biri yalan çıkan bu rivayetleri bir bir sayıp döktü.

İktidara geldiğinden beri olabildiğince Gürcü milliyetçisi damara oynayan, etnik azınlıklara da, muhalefete de göz açtırmayan Saakaşvili, askeri macerasına ister Washington’daki neoconların gazıyla, ister çapsızlığıyla, isterse Kremlin’in ayak oyunlarıyla atılsın fark etmez. Güney Osetya da Abhazya da Gürcistan için hayal. Saakaşvili’nin yalan dolan ve demagojileriyle Kafkasların ‘küçük emperyalisti’ Gürcistan’ı götürebileceği bir istikametin bulunmadığı ortada. Mesele bunu Bush değilse bile, Amerika’da sağduyu sahibi politikacıların görüp göremeyeceğinde...

Radikal, 18.8.2008

Ceyda Karan

19.08.2008


 

Kavganın özünde AB meselesi var

Ergenekon meselesi, hukuki davası çok önemli; ben kendi adıma adil ve etkin işleyecek bir yargı sürecinin son yılların hatta onyılların (Uğur Mumcu cinayeti, 1 Mayıs 1977, Danıştay cinayeti vs.) çok önemli pis konularını temizleyeceği kanısındayım ve umutla bekliyorum. Konuya ilişkin basında çok önemli haberler yayınlanıyor, bizim gazeteden Şamil Tayyar iki kitap yayınladı, bir türlü genel kurula indirilmeyen TBMM eski komisyon raporları özünde aynı konuyu araştırıyor vs..

Çevremizde Ergenekon meselesine ilişkin bir kısmı doğru da olmayabilecek ama kısm-ı azamının gerçekleri bir biçimde yansıttığını düşündüğüm bir haber bombardımanı da mevcut.

Gazeteci arkadaşlar da çok haklı ve doğru nedenlerden bu haber akışını izliyorlar, daha ileriye taşımaya gayret ediyorlar, olayları anlamaya ve bir kez daha üzerinin kapatılmasına engel olmaya çalışıyorlar; bu çabalar gerçekten çok saygıya değer ve daha güzel bir Türkiye’nin kurulmasında yardımcı olacaklar. Başka bir gazeteci grubu da bu işler sanki hiç olmamışcasına davranıyorlar, çuvala sığmayan mızrakları da gizlemeye çalışıyorlar; gazeteci mesleği tarihi bu arkadaşlar için çok önemli bir yargıya varacak, aslında şimdiden vardı bile.

Üniversite öğretim üyeliği ile köşe yazarlığı meselesini beraber götürmek isteyen arkadaşlar da bu sürecin içinde ama bizlerin Ergenekon meselesine yaklaşımımızın kökten gazeteci arkadaşlara oranla biraz daha farklı olması gerektiğini düşünüyorum.

Ortaya çıkan ve gerçekten ürpertici haber ve ipuçlarını değerlendirerek ama bunların da şehvetine kapılmadan bizlerin Ergenekon meselesini biraz daha teorik bir çatıya oturtmak, olan biteni daha genel bir siyasi ve ekonomik çerçeveden izlemek gibi bir görevimiz ve işlevimiz olduğunu da düşünüyorum. Bu Ergenekon meselesinin ileride çok kapsamlı üniversite tezlerine de konu olacağını şimdiden görüyorum.

* * *

Türkiye’de son yılarda ivmesi daha da artan büyük bir mücadele yaşanıyor; olan biteni, yüksek yargıdan orduya kadar tüm kesimlerin bir biçimde müdahil olduğu bu süreci iyi okumak şart.

İçinde bulunduğumuz çağda yaşayanlar bir açıdan şanslı insanlar zira dünyanın büyük bir dönüşümüre şahit oluyorlar, sanayi sonrası topluma geçişin sancılarını yaşıyorlar; bu dönüşümlerin herkese eşit ve iyi yansıdığı doğal olarak doğru değil ama sürecin kaçınılmaz (biraz daha teknik bir tabirle tersinmez) olduğu kuşkusuz ve sürecin de temel belirleyicisi teknolojik devrimler.

Türkiye bu sürecin tam da göbeğinde ve üstelik AB projesi nedeniyle bizim yaşadığımız siyasi ve ekonomik dönüşüm sancıları belki başka ülkelerden de daha güçlü; yönü ve yönünün neler getirip götürdüğü konusunda rivayet muhtelif ama küreselleşme süreci ve üzerine gelen AB tam üyelik perspektifi ülke içinde çok önemli değişiklikler yaratıyor, birileri bu süreçten kazanıyor, birileri de kaybediyor, pozisyonlar, gelir akımları ve servet stokları dönüşüme uğruyorlar. Kazanılan ve kaybedilenler illa ki de sadece doğrudan parasal olmayabiliyor, mevki rantlarının el değiştirmesi büyük sancılar yaratıyor. Türkiye’de yaşanan sancıları laiklik, türban meseleleri üzerinden okumanın çok büyük hata olduğunu uzun süredir yazıyorum; kavganın en temelinde açık toplum-kapalı toplum kavgası yatıyor ve kapalı toplumdan açık topluma geçişin, mesela AB müzakere sürecinin getirdikleri, daha doğrusu birilerinden götürdükleri yaşanan sürecin sertliğini çok daha iyi açıklıyor.

Darbe günlüklerinden öğrendiğimiz kadarıyla darbe ihtimalinin tavan yaptığı senelerin 2003 ve 2004 olması tesadüf pek değil; bu seneler Türkiye’nin AB konusunda dev adımlar attığı seneler ve bu adımların birilerini nasıl rahatsız ettiğini, açık toplumdan vampirlerin ışıktan rahatsız oldukları gibi rahatsız olduklarını iyi görüyoruz.

Kavga çok geniş kapsamlı bir siyasi, ekonomik kavga ve özünde AB meselesi var.

CHP, MHP gibi partiler, örgütler kapalı toplum kavgası veren legal, meşru siyasi örgütler.

Kapalı toplumcu zihniyet yüksek yargıdan, silahlı kuvvetlere kadar bir ölçüde egemen.

Ergenekon ise aynı kavganın eli silahlı, illegal, isterseniz yeraltı örgütü. Mesele bana bu kadar net gözüküyor ama aklımda iki soru var.

Koskoca CHP’nin Başkanı’nın bu adamların avukatlığını üstlenmesini başka nasıl açıklarız?

AB süreci mutlu sona yaklaştıkça bu vampirler daha da azacaklar; AKP’nin AB konusundaki çekingenliği de acaba bu noktadan mı kaynaklanıyor?

Star, 18.8.2008

Eser Karakaş

19.08.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
GAZETE 1.SAYFA

Bütün haberler

Site yöneticisi | Editör
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır