"Gerçekten" haber verir 14 Aralık 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Röportaj

UMUT YAVUZ

KÖKLÜ DEĞİŞİKLİKLER OLACAK

Bahçeşehir Üniversitesi Amerikan Araştırmaları Merkezi Başkanı Burak Küntay, Obama'nın başkanlık koltuğuna oturmasıyla birlikte ABD'nin dış politikasında köklü değişiklikler olacağını söyledi. Küntay, “Amerika'nın 11 Eylül sonrası farklılaşan diplomasisi yeniden rayına oturacak. ABD tek taraflı dış politikayı terk edip, birçok ülkeyle ittifaka önem veren bir politikaya yönelecek” dedi.

TÜRKİYE'DEN YİNE VAZGEÇİLEMEZ

ABD'nin 11 Eylül sonrası yöneldiği ve ekonomik krizle iyice zora giren istikamette daha fazla devam edebilmesinin mümkün olmadığını belirten Küntay, “Obama yerine McCain seçilseydi bile bu değişiklik olacaktı” görüşünü dile getirdi. Küntay, Türkiye'nin bu dönemde de gözden çıkarılamayacak bir müttefik olma özelliğini sürdüreceğini kaydetti.

ABD’nin dış politikası değişecek

ABD seçimleri her zamankinden çok dünyanın gündemine oturdu. Bunun sebebi neydi acaba?

Şimdi bunu anlamak için ABD’yi bu noktaya getiren süreçlerden biraz bahsetmek gerekir diye düşünüyorum. Baktığımız zaman, sekiz sene boyunca bir George Bush dönemi yaşadık. Amerika’nın diplomasi tarihine kısaca baktığımız zaman, 1. Dünya Savaşı’ndan ama bilhassa 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika’da, ister cumhuriyetçi bir iktidar olsun, ister demokrat bir iktidar olsun, uluslar arası örgütleri ve ittifakları kullanmak suretiyle, dünyanın diplomasi ve dış politikasını götürüyordu. Sovyetlerin çökmesiyle, ABD dünya politikasında tek kaldı. Bunu Clinton dönemi iyi huylu bir şekilde idare etmesini bildi. Ancak 11 Eylül olayı öyle bir katalizör görevi gördü ki ve öyle bir tepkimeye sebep oldu ki, ABD birden kendini “neokonservatif” dediğimiz bir etkinin altında buldu. Ve ABD dış politikası uluslar arası koalisyonları ve kuruluşları bir yana bırakan bir üslup içine girdi. Dolayısıyla ABD’nin dış politikasına önündeki sekiz sene içinde 11 Eylül olayları çok ciddi etki etti.

Ama bunun bir komplo olduğuna dair iddialar da var.

Ben komplo teorileriyle uğraşamam. Bilim adamı olarak önümdeki bilgilere bakarım sadece. O, komplo teorisyenlerinin işidir. Bizim gördüğümüz burada bir terör saldırısı olması ve 3 binden fazla insanın ölmesidir.

Peki 11 Eylül’ün ne gibi etkileri oldu?

Hiç unutmuyorum hemen 11 Eylül’ün ertesi günü Fransızların ünlü Le Monde gazetesi, “Hepimiz Amerikalıyız” diye bir başlık attı. Fakat aradan 2 senelik bir süre geçmeden, bütün dünyadaki anti Amerikancılık oranı ciddi bir şekilde artışa girdi. Dolayısıyla dış dünya Amerika’nın dış politikasındaki bu değişmeden dolayı ABD’nin yönetiminde bir değişiklik arzu etti.Amerika içinde ise yönetim değişikliği istenmesinin en temel sebebi ekonomik gerekçelerdir. Çünkü ABD ekonomisi son 80 yılda hiç girmediği sir darboğaza bu dönemde girdi.

Irak savaşının maliyetinin de ekonomideki bu sıkıntıda çok etkili olduğu söylenebilir mi?

Tabii ki etkisi vardır yok denemez. Ama tek başına Irak savaşının maliyeti Amerika gibi güçlü bir ekonomiye sahip bir ülkenin ekonomisini çökertmeye yetmez. Amerikan halkının yönetimden şikâyetçi olmasının bir diğer sebebine gelirsek… Baba Bush göreve geldiği zaman halka demişti ki: “Read my lips, no more taxes” yani “Dudaklarımı okuyun, daha fazla vergi yok”. Dört sene sonraki seçimlerde ise bu kez halk baba Bush’a dedi ki, “Read our lips, no more Bush” yani “Dudaklarımızı oku, daha fazla Bush yok”. Bu 1992’de Baba Bush Clinton’a karşı kaybettiğinde, halkın dilindeki en önemli slogandı. Dolayısıyla buradaki en önemli meselelerden bir tanesi, Oğul Bush da çok ciddi ekonomik ve sosyal reformlardan bahsetti ama neredeyse bunların hiçbirini başaramadı. Zaten Bush yönetimi çok ciddi bir şekilde dış politika, ekonomi politikası, sosyal politikalar konusunda başarısızdı. Dolayısıyla dünya da, Amerikan halkı da bir farklılaşma ve yenileşme arayışına girdi. Bu seçimi önemli kılan önemli etkenlerden biri buydu işte.

Obama bu seçimde ipi nasıl oldu da göğüsleyebildi?

Ekonomik kriz Obama’ya çok yaradı denebilir. Şimdi McCain bütün kartlarını ulusal güvenlik, dış politika ve terör üzerine oynamıştı. Ancak ekonomik kriz devreye girince, Amerikan halkında hiç Irak’ı, Afganistan’ı, terörizmi düşünecek hal kalmadı. Artık herkes iç meselelere ve değişime odaklandı. İşte bu konjonktür değişikliği Obama’nın ekmeğine yağ sürmüştür. Siyasette konjonktürün ne kadar önemli olduğunun bir göstergesi ve örneğidir bu aslında. Yani Bush biraz daha başarılı bir başkan olsaydı yahut Amerika’daki bu kriz seçimlerden önce gerçekleşmeseydi her şey çok daha farklı olabilirdi. Dolayısıyla bunların hepsini hesap etmek lâzım...

Obama siyahi bir aday olmasının avantajını yaşamış mıdır?

Sanmıyorum. Amerika’da bazıları buna siyah devrim diyor. Hayır, Amerika kuruluş itibariyle yaptığı bir devrimi aslında realize etmiş oldu. Birçok kimselerin olmaz dediği şeyi Amerika halkı başarmış oldu. Obama aslında ben zenci bir adayım diye ortaya çıkmadı. Dedi ki “ben ne zenciyim, ne beyazım, ne Latinim ne Afrikalıyım, Ben Amerikalıyım.”

Obama ile birlikte Amerikan siyasetinde köklü değişiklik bekliyor musunuz?

Tabii ki köklü değişikler olacak. Obama değil McCain seçilseydi bile ben Amerika’nın siyasetinde değişiklikler bekliyordum zaten. Çünkü Amerika gittiği bu istikamette daha fazla devam edemezdi. Bir kere Irak’tan çekilecek Amerika, bu bir gerçek. Ekonomide ciddi revizyonlar yapılacak. Amerika tek taraflı dış politika diyalogunu terk edip, birçok ülkeyle ittifağa önem veren bir dış politikaya yönelecek. Yani Amerika’nın 11 Eylül sonrası farklılaşan diplomasisi yeniden rayına oturacak ve diyaloglara başlanacaktır.

Peki Obama’nın etrafında şahinler mi daha fazla liberaller mi?

Her başkanın etrafından her tarz adam bulunur aslında. Fakat başkan zamanla kendi çevresini oluşturur. George Bush’un ilk senelerine baktığımız zaman Bush’tan çok başkan gibi davranan Ceheney idi. Bush ciddi anlamda tecrübesizdi. 2004’ten sonra Paul Wolfowitz yok. Sonra ise Powell da gitti, Rumsfeld de gitti. Obama’nın da tabii ki dış politikada Greg Craig, yahut Axelrod gibi destekçileri ve yol göstericileri olacak. Danışmanlarının ekseriyeti aynı zamanda Bill Clinton döneminde de çalışmış insanlar. Yönetim kadrosu da çok önemli olacak. Şimdilerde şekilleniyor zaten kabinesi. Ancak Obama’nın ne yapacağı belli olmaz, çünkü her kararı bir sürpriz oluyor genelde.

Hillary Clinton’un dışişleri bakanlığına ne diyorsunuz?

Clinton’un dış politikada deneyimi var. First Lady’lik döneminde aktif olarak politikanın içindeydi. Clinton iyi bir dış işleri bakanı olur. Dış politikayı dengeler. Bu Türkiye açısından da güzel bir tercih olur. Savunma bakanlığı için ismi geçenlerden biri ise mevcut savunma bakanı. Bush’un savunma bakanı yani. O da iyi bir isim olur bence.

Amerika’nın Irak’tan kesin olarak çekileceğini söylüyorsunuz. Ulusal güvenlik anlaşmasına daha yeni imza atıldı, bu da 2011’e kadar kalacaklarını gösteriyor. Çekilme ne zaman gerçekleşecek?

Bence, Irak’tan ne zaman çekildiği önemli değil bu durumda ABD’nin. Önemli olan çekildikten sonra ne olacağıdır. Şimdi Amerika Irak’tan çekilir, çekilirken öyle düzgün bir şekilde altyapı kurarak çekilir ki hepimiz memnun kalırız. Ama tam tersi olursa...! Irak’ın toprak bütünlüğü bozulur, kan gölüne dönecek bir şekilde çekilirse, bu iyi değil tabii ki. Irak dediğimiz yer bizim dibimizde. Türkiye “gitsin bir an önce Amerika” diyemez. Irak’ın askeriyesi buna hazır mı, daha da önemlisi Irak’ta üç ana majör etnik grup buna hazır mı? Amerika ha şimdi çekilmiş ha 20 sene sonra çekilmiş, burada bizi ilgilendiren Amerika çekildikten sonraki durumdur. Bunu bilmek çok kolay değil. Bunu ancak istihbaratçılar bilir.

Yeni Amerika dış politikasında Kıbrıs meselesine karşı tutum ne yönde olur?

Kıbrıs meselesinde bir risk görmüyorum ben. Gerçi Kıbrıs konusunda hem Obama hem de Biden seçimden önce Rum lobilerine “ABD Türkiye’yi işgalci olarak görecek” diyordu. Çözüm olarak da iki devletli bir sistem önerdi. Aslında bu bizim isteğimize uygundu ama teşhisi yanlıştı çünkü bizi işgalci olarak görüyor. Şunu söylemem lâzım ABD’nin ulusal güvenlik planı hiçbir zaman Rum yanlısı olmamıştır ve olmaz. Amerika bizi sevdiğinden değil. Dış politikası ve milli güvenlik politikası ve tabii ki çıkarları buna uygun düşüyor. Çünkü Kıbrıs’ı tamamen Avrupa Birliğine emanet ve terk etmek istemiyorlar. Nitekim Obama’nın oy almak için söylediği şey “Türkiye işgalcidir” idi ama önerdiği plana gelince bu Türkiye’nin istediği çözümdü. Dolayısıyla bu konuda ciddi bir risk yoktur.

ABD’nin yeni dönemde İran’la masaya oturacağı düşünülüyor. Sizce olumlu bir gelişme midir bu?

Şimdi Obama İran’la diyaloga girecek deniliyor. Bu güzeldir tabii. Ama İran ben nükleer silah yapacağım dediği ve ABD’de hayır yapmayacaksın dediği müddetçe, ha yumuşak konuşmuşsun ha sert konuşmuşsun. İhtilaflar devam edecektir. Obama döneminde ancak üsluplar değişecektir. İran politikasında Amerika tarafı yahut İran tarafı kapsamlı bir dış politika değişikliğine gitmediği sürece bu iş bundan ibaret olacaktır.

Mesela dünya 1962’de Küba krizinde savaşın eşiğinden döndü. Kennedy dönemiydi, Kruschev, Türkiye’deki Rusya’ya dönük Amerikan füzelerine tepki koydu ve Küba’ya doğru bir gemi yolladı. Amerika orada bir rest çekti dedi ki, Eğer Küba’ya bu gemi varırsa vururuz. Yani Rus gemilerini vuracaklardı. Bu ne demektir. Resmen savaş ilanıdır. Çok önemli bir 48 saattir o. Rusya gemiyi daha varmadan geri çekmiştir. Öyle bir olay olmasa Kennedy belki dış politikada imajı iyi bir lider olarak anılmayabilirdi. Yani durumu bazı olaylar belirler. Eğer 11 Eylül olmasa George Bush nasıl bir başkan olurdu? Kimbilir... 601 kişi daha Florida’da Al Gore’a oy vermiş olsaydı, sekiz sene Al Gore başkandı. Peki, Al Gore’un 11 Eylül’e tepkisi ne olurdu? Bunları bilemeyiz. O yüzden geleceğe bakacak olursak, İran konusu ABD için önemlidir. Bir de zaman daralıyor bu konuda, çünkü İran nükleer silah sahibi olduğu andan itibaren ABD artık hiçbir şey yapamaz. ABD’nin aslında İran’a karşı şimdiden yapabileceği hiçbir şeyi kalmadı diyebiliriz. Çünkü ABD’nin ekonomik gücü yeni bir savaşı kaldıracak hâlde değildir. Obama da savaşa karşı bir duruş sergiliyor zaten. Peki, ne olacak bu durumda? Ben diyorum ki, eğer ilerleyen yıllarda bir İran-İsrail savaşı çıkarsa hiç kimse şaşırmasın... Çünkü eğer İran’da nükleer silâhlar olursa bunların yönü ve ilk hedefi doğal olarak İsrail olacaktır. İsrail önceden, “pre-emptive” yani önleyici bir müdahale yaparsa şaşırmam.

ABD böyle bir müdahaleye destek verir mi?

Destek verir mi bilemeyiz ama köstek olmayacağı kesin. Zira İran mı İsrail mi diye soracak olursanız ABD elbette İsrail’in yanında taraf tutacaktır.

Obama ile birlikte ABD, İsrail ekseninden başka tarafa kayamaz mı?

Amerika’nın İsrail ekseni çizgisi hâlâ devam ediyor ve devam edecektir. ABD’de yaşayan ciddi bir Yahudi nüfus var. Lobileri çok güçlü... Amerika’nın bölgedeki en önemli müttefiki İsrail’dir zaten. Bu Obama döneminde de böyle devam edecektir. Kesinlikle ABD’nin İsrail’le ilişkilerini ne Obama ne de başkası değiştiremez. Çünkü ortada stratejik ortaklık var. Bu iki ülke birbirine lâzım... Bazı ülkelerin tarihi, siyasi bağları vardır, o bağlar kolay kolay değişmez ve kopmaz. Ancak dediğim gibi ben 2009 yılında ciddi manada bir İran-İsrail gerginliği ve en azından bir minik savaş bekliyorum.

Bu minik savaş büyür mü peki?

Onun etkilerini görmez lazım. Bu iki ülkenin yanında kimlerin yer alacağına göre değişir. Orta doğuda bir nükleer denge var sonuçta. “Amerika’nın elinde de silâh var o zaman öbürüne neden kızıyor” diye soranlar oluyor... Böyle bir soru sorulamaz. Çünkü ABD güçlüdür ve güçlü olan siyasette kuralları koyar. Bahsettiğimiz nükleer denge oldukça önemlidir. İran’ın nükleer silâh sahibi olması bölgede dengeleri bozar.

Bir de Ermeni meselesi var ki her dönemde gündeme gelir. Obama döneminde ne olacak?

Her başkan adayı halkın oyunu almak için çeşitli vaatlerde bulunur. ABD’de eyaletlerin önemi var. Massachusetts, California, New York gibi yerlerde bakıyorsun ciddi bir Ermeni nüfus var. Bu Ermeni nüfusun ciddi manada finansal gücü de mevcut. Bunların da tek isteği “recognation” yani sözde Ermeni soykırımının tanınmasıdır… Dolayısıyla Obama veya herhangi bir başkan gidiyor ve vaatlerde bulunuyor. Seçim oluyor başkan koltuğuna oturuyor. Başkan artık sadece ABD’nin iç politikasının değil dış politikasının da başkanı olduğunu farkediyor. Şöyle bir kafayı kaldırıp dünyaya bakıyor. Bir bakıyor ki; İran, Irak, Orta Doğu, Kafkaslar, Karadeniz, Balkanlar, Akdeniz, Kıbrıs, Ege, Rusya ve tam ortasında da Türkiye... Enerji geçiş yolları, askeri üsler… Türkiye öyle kaybedilecek, hadi canım “bye bye” denilecek bir ülke değil. Dolayısıyla başkan bu sefer dış politika perspektifiyle bunu gördükten sonra işler değişir.

Peki kabul edilirse kıyamet mi kopar?

Bu soru çok sık soruluyor. Şimdi bu Fransa’daki gibi kanun niteliğinde değildir bir kere. Toprak talebi, tazminat talebi falan... Bu işler öyle kolay değil. Ama o zaman bırakalım geçsin diyorlar... Hayır!… Yahu biri bana katil diyor.. Benim en yakın müttefikim bana katil diyecek. Ben katil değilim. En yakın müttefikimin bana katil demesine karşı çıkacağım tabii ki. Peki, bırakalım geçsin. Böyle dostluk mu olur? Yani böyle düşünüldüğü gibi endişe sebebi toprak talebi yahut tazminat falan değil. Bu tamamen bir itibar meselesidir. Burası Türkiye... Türkiye’yi de o kadar küçük görmemek lazım. Bütün dünya mahkemeleri bir araya gelse de Türkiye’den bu konuda toprak yahut tazminat koparamaz.

Ancak ucu bırakılacak bir iş de değildir. Haksız ithamlara sessiz kalmak doğru olmaz. Türkiye bölgede uzlaşmanın adresidir. Kolay kolay vazgeçilecek bir müttefik değildir. Basit bir iç siyaset malzemesine feda edilecek bir müttefik de değildir ABD için. Bunun için de hem ABD tarafında hem Türkiye tarafında aklı selim sahibi insanlar devreye girerek, bu “üç beş kişinin yalanının” ABD dış politikasına etki etmesine ve ABD-Türkiye dostluğunu bozmasına izin vermeyeceklerdir. Bu kadar basittir.

Netice olarak Obama ile “dünya güllük gülistanlık olacak” diyenlere ne diyorsunuz?

Başkanların ve ülkelerin gidişatını biraz da olaylar belirler. 1960 ihtilali olmasaydı Demirel olur muydu? 80 ihtilali olmasaydı, Özal olur muydu? Bill Clinton döneminde 11 eylül olsaydı neler olurdu? Amerika 1990’da Irak’a girdiğinde, Saddam’ı yendiğinde, Irak’tan Saddam’ı def etseydi ne olacaktı? Dolayısıyla olaylar çok belirleyicidir. Obama döneminde İsrail, kalkıp İran’ı vurursa, ABD’de kendini işin içinde bulacaktır birden. Şunu söylemek istiyorum Obama için yorum yapanlar bol keseden atıyorlar. Çünkü bunu zaman belirleyecektir. Bekleyip, görmek lâzım…

Son dönemlerde ABD’nin tek kutupluluğunu kaybettiği ortada… Yeni dönemde Rusya mı öne çıkacak yoksa başka kutuplar oluşabilir mi?

SSCB yıkıldıktan sonra Rusya doğru hareketler yaptı ve yeniden ayağa kalktı. Ancak unutmamak gerekir ki, Amerikan ekonomisi, silah sanayi çok güçlü... Dünyada bir yere gelmek istiyorsan ekonomide, silah sanayinde ve teknolojide söz sahibi olman lazım. Rusya’nın ise böyle bir özelliği yok. Bakın şimdi otomotivde, elektronikte, sanayide Çin malları öne çıkıyor. Bana sorarsanız Rusya yerine Çin’in ve hatta Hindistan’ın geleceği daha parlaktır, ilerlemesi daha olasıdır.

UMUT YAVUZ

14.12.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (08.12.2008) - Bayramlar sevinçle hüznün dengesidir

  (04.12.2008) - PKK, ABD VE İSRAİL’İN GİZLİ ORDUSU

  (03.12.2008) - Devlet önce kendi yanlışını düzeltmeli

  (01.12.2008) - KRİZ LOBİSİ, YALILARINI SATSIN, BORÇLARINI ÖDESİN!

  (24.11.2008) - ZAFERDEN SONRA YOLLAR AYRILDI

  (17.11.2008) - MUSTAFA KEMAL LOZAN’DA İNGİLİZLERE NE SÖZÜ VERDİ?

  (12.11.2008) - “AKP’ye karşı CHP’nin yanında olamayız”

  (11.11.2008) - Cemaatler sivil toplum yapılarıdır

  (10.11.2008) - Statüko, DP’yi “terbiye” edemez

  (09.11.2008) -

 
Ufo ısıtıcılar, infrared ısıtıcı, kumtel ısıtıcılar.
GAZETE 1.SAYFA

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır