23 Ekim 2009 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Dizi Yazı

Çin dünyanın süper gücü olabilir

Nantong’tan sonra tersaneye girmiştik ve gemi personeli olarak yine yemeğe dâvet edilmiştim. Bu sefer yalnız değildim ve koca bir masayı dolduracak kadar bir gemi personeli ile gitmiştik.

Çin restoranları dünyanın diğer ülkelerinden çok farklı... Bir kere öyle salon falan yok. Küçük küçük odalarda ve yalnız kendi grubunuzla birlikte yemek yiyorsunuz. Grubunuzun büyüklüğüne göre odanın ve masanın büyüklüğü de değişiyor.

Masamızın ortasında döner bir cam var. Garsonlar getirdiği yemekleri bu camın üzerine koyuyorlar. Herkes camı çevirerek önüne gelen yemekten tabağına koyuyor. Yani yemek siparişi verirken ben şunu yiyeceğim arkadaşım da bunu, demiyorsun. Kocaman bir tepside yemekler geliyor ve kendine yetecek kadar buradan alıyorsun. Eğer çok beğendi isen bir tepsi daha istiyorsun gelen yemeği herkes ile paylaşıyorsun.

Ben yine çubuklar ile yemeğimi yedim. Yavaş yavaş da olsa sindire sindire yiyordum ve zaten tok olduğum için çok fazla şey yiyememiştim. Fakat gemiden gelen arkadaşlarım çubukları kullanamadılar. Bildiğimiz çatallardan istedik ve öylece yemeklerini yiyebildiler.

Çinliler her türlü şeyi yiyebilen insanlar. Hatta kedi köpek gibi hayvanları da yiyorlar. Çok merak ettiğim için sokak aralarında kedi köpek var mı diye araştırdım. Kedi yoktu ama çok sayıda köpek vardı. Belki de bizim bulunduğumuz bölge gelişmiş bir bölge olduğu için öyle zavallı hayvanları yemiyorlardı, ama her türlü böcek sınıfına giren canlıyı afiyetle yiyorlardı. Gemideki bazı arkadaşlarımın benim gibi vejetaryen olduğunu müşahede ettim. Zavallıların iştahı birdenbire kesilmişti. Bu sefer bana takılıyorlardı ve benim yediğim şeyleri yemeye çalışıyorlardı.

Yemekte tercümanımız aracılığı ile tersane mühendisleri ile sohbet ettik. Çin’in bilinmeyen yönlerini öğrenmeye çalıştık.

Çok şey konuştuk ama kısaca söylemek gerekirse Çin dünyanın bütün ülkelerinden farklı bir yer. Zaten Çin ve Hindistan’ı görmeyen bir insan ne kadar ben bütün dünyayı gördüm dese de doğru olmayacaktır. Bu ülke sadece yemek kültürü ile değil hayat ve inanç bakımından da oldukça farklı özellikler taşıyan bir ülke.

Daha önce dediğim gibi bunların hepsini anlatmam mümkün değil. Aklımda kalanları ve bana ilginç gelen şeyleri anlatmaya çalışayım.

Çin’in en büyük problemi inanç konusunda. Yaklaşık 1,5 milyar insan herhangi bir dine inanmıyor. En büyük kitle Budistlerden olmakla birlikte onlara da itibar eden kimse yok gibi. Biz “her dine karşı saygılıyız” diyorlar. Hatta camilere gidip duâ ettiğini söyleyenlere rastladım. Fakat din konusunda büyük bir felâket yaşadıkları besbelli. Mao ve onun başlattığı “kültür devrimi” zaten çok zayıf olan dini neredeyse tamamen ortadan kaldırmış.

Peygamber Efendimiz (asm) “Hazreti Âdem’den kıyamete kadar Deccal fitnesinden daha büyük bir belâ çıkmayacak” derken Komünizmin dehşetini nazarlara vermeye çalışmış. Evet, dine “afyondur” diyerek yani “derebeylerinin halkı uyuşturmak için icat ettikleri bir şeydir” diyen Marks ve Lenin, gerçekten de ahirzamanın en dehşetli şahıslarıdırlar. Milyarlarca insanın kanına Marksizm ideolojisiyle girmişlerdir. Onların köylü versiyonu olan Mao’da aynı dehşetli ideolojiyi yayarak insanlığın bu kadar aşağı seviyeye düşmesine sebep olmuşlardır.

Günümüzde Marksizm çökmüş gibi görünse de Materyalizm, dimdik ayaktadır. İnsanların çok büyük bir kısmını dinsiz yapmakta, daha ölmeden hayatlarını perişan etmektedir. Diyalektik materyalizm yani komünizm çökmüş fakat dinsizlik ayakta kalmaya devam etmektedir.

Dinsizliğin önündeki en büyük engel Kur’ân-ı Kerim’in asrımıza bakan tefsiri olan Risâle-i Nur’dur. Bediüzzaman yazmış olduğu bu eserler aracılığı ile Bolşevikliği yani komünizmi ve dinsizlik cereyanlarını yerden yere vurmuş onları hayvandan daha aşağı dereceye düşürmüştür. Bu eserleri anlayarak okuyan hiçbir insan Deccal’ın tuzağına düşmez, İnşallah imanla kabre girer ve dünya imtihanından başarı ile geçer.

Cenâb-ı Allah’tan bütün insanların bu eserlerden istifade ederek imanlarını kurtarmasını niyaz ediyor, inançsızlığın insanı ne derece küçük düşürdüğünü anlatan gezi notlarıma devam ediyorum.

Devekuşu avcıyı görünce başını kuma gömermiş. Güya kendisini avcıdan kurtaracak. Aynen bunun gibi insanların bir kısmı kafasını kuma sokarak ölümün pençesinden kurtulacağını zannediyor.

Uzak Doğu insanlarının aklını kullanmada ne kadar noksan olduğunu bilirdim fakat bu kadarını beklemiyordum. Çin’de gördüğüm bir olay, insanlara pes dedirtecek kadar acı ve düşündürücüydü.

Efendim, Çincede “4” rakamının okunuşu “sı” ile ifade ediliyor. Bu ifadenin vurgulu bir biçimde söylenmesi de “ölüm” anlamına geliyor.

Bütün Çinliler “ölümü” akla getirmesin ve çağrıştırmasın diye “4” rakamını adeta yok etmişler. Asansöre biniyorsun, 1, 2, 3’ten sonra bir de bakıyorsun 5. kat. Yahu 4. kat yok mu? Yok. Çünkü ölümü akla getiriyor, uğursuz bir rakam. Hani, batıdaki “13” rakamı gibi.

Otoparklarda sıra şöyle gidiyor; 91, 92, 93–1, 93–2, 95. Yani 94 yok.

Hal böyle olunca birçok apartmanda 4. katı göremiyorsunuz. Otellerde de 4 nolu odaları hep turistler tutuyor. Çünkü bu odalar çok daha ucuz. Dönüş yolculuğumda aynen buna rastladım. İlk kaldığım otelde 4. kat vardı ve benim gibi bütün turistler bu katta kalıyordu. Şanghay havaalanındaki otelde ise 4. kat hiç yoktu.

Bir de “8” ve “9” rakamı var. Bunlarda zenginliği ve uzun ömrü çağrıştırıyormuş. 8 ve 9 rakamı olan telefonlar o kadar çok talep ediliyor ki bu rakamları çok olan telefon hatları açık arttırmayla satılıyor.

Peki, ölüm denilen olay bu kadar korkunç mudur ki, bu kadar insan ölüm kelimesini bile akla getirmekten çekiniyor? Yahu nerden açtın bu konuyu, söyleyecek başka bir söz bulamadın mı diye azar işittiğimiz bile oluyor ya, aynen bunun gibi...

Hâlbuki Peygamber Efendimiz (asm) “lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü sık sık zikrediniz” diye buyurmaktadır. Yine Kur’ân’da “sen de öleceksin onlar da ölecek” mealinde çok sayıda âyet vardır.

O hâlde Kur’ân’a ve Peygamberimize itaat ederek ölüm hakikati üzerinde biraz durmak gereklidir.

Hastalıklar hatta Azrail meleği birer perdedir aslında, zira ölüm olayını bizzat Cenâb-ı Allah gerçekleştirir. Benim kardeşim iki yaşında iken çok yüksekten düştü ama ölmedi. Zira vadesi dolmamıştı ve yiyecek rızkı daha tükenmemişti.

Bazen köprüden atlıyorlar, normalde parçalanması gerekirken bakıyorsun sağ çıkmış. Demek ki Allah, ölümü onlar için henüz yaratmadı. Yaratıldığı an ise hiçbir insan ecelinden kaçamaz. Hindistan’a hatta Çin’e gitse bile…

Aslında ölüm aynen hayat verilmesi gibi mahlûktur, yani yaratılmıştır. Bu şu demektir; ölüm olayı sıradan bir olay değildir. İnsan için çok büyük bir dönüm noktasıdır. İmtihan için dünyaya gönderilen insan, süresi dolunca gerçek âleme geçmektedir. Fakat bu geçiş sıradan ve kolaylıkla olmamaktadır. Gözünün önünden birçok perde kalkmakta yaşadığımız maddî âlemin dışına gerçek âleme bir dönüş yaşamaktayız.

Gerçek âlemi, ölümün küçük kardeşi olan uykuda rüya görürken kısmen de olsa fark edebiliyoruz. Burada zaman ve mesafe kavramı bambaşka. Bir anda bir aylık işi yapabildiğiniz gibi çok uzun mesafeleri aşıp geçmeniz mümkündür. İşte az da olsa kapısını araladığımız rüya ile gerçek hayatımız olan “sonsuzluk âlemini” bir parça fark edebiliyoruz. Elbette aklımızın erişemediği duygularımızın anlamaya yeterli olamadığı bu âlemi burada anlatmak çok yer kaplayacaktır. Lâkin Kur’ân ve Kur’ân tefsirlerinden yararlanarak akla kapı açmayı şimdilik yeterli görüyorum.

Evet, ölüm, Bediüzzaman’ın dediği gibi fani olan dünya âleminden baki olan ahiret yurduna geçmek için bir terhis tezkeresidir. Hani askerde iken görevimiz bitince verilen terhis emri var ya, onun gibi vazifeden bir paydos, asıl yurdumuza dönmek için bir bilettir.

Dünya hayatı, Cenâb-ı Allah’ın varlık ve birliğini idrak etmek üzere çeşitli şekillerde perdelenmiştir. Eğer perdeler açılsa ve niyet ettiğimiz iyiliklerin gerçek âlemde nasıl meyveler verdiğini ve işlediğimiz günahların nasıl sonuçlar doğurduğunu görebilsek bambaşka bir insan olup çıkıveririz. Lâkin burası imtihan yeridir. Cennet ve cehennemden canlı yayın yapmaya izin ve yetki yoktur. Bu izin ve yetki Allah’ın Peygamberlerine ve veli kullarına verdiği mu'cize ve keramet adını verdiğimiz haller ile bazen olur. Bunlar dahi teklif sırrına aykırı olmamak şartı ile belli ölçüler içinde perdelenmiştir. Sözü uzatmadan hepimizin göreceği ölüm hakikatine geri dönelim.

Evet, ölümü biraz dikkatli düşününce onun çok kötü bir şey olmadığını hepimiz anlarız. Şimdi şöyle farz edin; dedelerinizin dedesi o hastalıklı halleri ile bugün yanı başınızda olsa onun başkasına muhtaç hali ne kadar üzücü olurdu. Hayat azap içinde azap olmaz mıydı? Fakat mevti veren Allah, onların bu perişan hallere düşmesine mani olmakta, rahmeti ile bizlere yardım elini uzatmaktadır. Çok ağır hastası olanlar bu örneği daha iyi anlayacaktır.

Ölüm üzerinde ne kadar durulsa azdır. Buna mürekkep de yetmez gazete kâğıdı da. O halde ölüm gerçeğinin toplum hayatına kazandırdığı bir-iki katkıdan bahsedip mevzuya nihayet verelim.

Evet, ölümü düşünen ondan ibret alan bir insan başkasının malına göz koyar mı? Ölüm gerçeğini bilen bir insan başkasının ardından onu çekiştirip durur mu? İşte topluma güzel ahlâkı yerleştirmek isteyenlere ciddî bir nasihat.

Ölümcül hastalıklara yakalanan insanlar başta olmak üzere yaşlılar çok daha aklı başında hareket edip topluma faydalı bir insan haline gelirler. O halde Çinliler gibi devekuşuna benzemekten vazgeçip akıllı bir insan gibi ölümü konuşmalıyız ve ondan ibret almalıyız.

Nantong’dan sonra Türkiye’ye doğru yola çıkacağımızı bekliyorduk, zira gemimizin bakım zamanı gelmişti ve havuza çıkmak zorundaydık. Fakat Çin tersanelerinin cazip fiyatları karşısında gemi sahibimiz kararını değiştirmişti. Bu yüzden Çin’in Daishan Adası'na doğru yola çıktık. Yeri gelmişken Çin ekonomisi ile ilgili düşüncelerimi ve ABD ile Çin mukayesesini anlatmaya çalışayım.

Tersaneye varmadan önce bir gün öncesinden Çinli balıkçılarla karşılaştık. Tayfun mevsimi olmasına ve yaklaşık 5–6 metre dalgalar bulunmasına rağmen Japonya ile Çin arasında bulunan Çin Denizi’ni doldurmuşlar hep beraber balık avlıyorlardı.

Cang Jiyang adı verilen büyük su yoluna girince Çin’in denizcilik konusunda ne kadar gelişmiş olduğunu gözlerimle görme imkânı buldum. Bizim boğazlara benzeyen bu nehir irili ufaklı binlerce gemi ile doluydu.

Nehir karşılıklı üçer şeridi bulunan bir otobana benziyordu ve sıra ile dizilmiş binlerce nehir gemisi ardı ardına yol alıyordu.

Nehir gemileri genellikle küçük olmakla birlikte içlerinde bizim koster dediğimiz büyüklükte olan gemiler de vardı. Ayrıca 10 buçuk metreye kadar derinlikte çok büyük gemiler de yük taşıyorlardı.

Gemilere dikkat edince genellikle hammadde gemilerinin ülkeye yük getirdiğini ve mamul maddelerin konteyner gemileri ile ihraç edildiği belli oluyordu. Demek ki ülke sanayii ekonomistlerin dediği gibi sıkı bir şekilde çalışıyor, ülke hızlı bir şekilde kalkınıyordu.

Basit olarak ekonomi ile ilgili bir formül söyleyeyim. Eğer bir ülke hammadde alıp mamul madde satıyorsa bu durum o ülkenin gelişmiş veya en azından iyi yolda olduğuna delil olarak gösterilebilir. Biz de bu ülkeye hem de Amerika’dan hammadde getirmiştik. Bizim getirdiğimiz öğütülmüş demir hurdası burada işlenip araba, gemi veya başka bir sanayi ürünü olarak dünya pazarlarına sunulacaktı.

Dünya ekonomisi her yıl ortalama yüzde 5 büyürken ekonomik kriz sebebiyle geçen yıl yüzde 2 küçülmüştü. Buna mukabil Çin ekonomisi yaklaşık on yıldır yüzde 11 büyürken geçen yıl ancak yüzde 8 büyüyebildi. Aslında bu rakam dehşetli bir büyümenin göstergesidir. Zira 1,5 milyarlık bir ülke için krize rağmen bu kadar bir büyüme çok değil 5–6 sene sonra Çin’i dünyanın en büyük ekonomisi haline getirecektir.

Deniz ve nehirler Allah’ın insanlara sunmuş olduğu büyük bir lütuftur. Cenâb-ı Allah, Bakara Sûresi'nde meâlen söyle buyurmaktadır. “Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah’ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden nice deliller vardır”.

Bu âyetle denizciliğin insan hayatı açısından ne derece önemli olduğu açık bir şekilde vurgulanmaktadır.

İşte denizi en iyi biçimde kullanan ülkeler dünyanın lideri olmuşlardır. Romalılar, Osmanlılar, İngilizler ve Amerikalılardan sonra şimdi de Çin, öncelikle denizcilik konusunda gelişmiş ve bu sayede dünya devi olmak için doğru yolda hızla ilerlemektedir. Buna Çin denizindeki balıkçılar ve Chang Jiyang Nehri'nde gördüğüm gemiler en büyük delildir. Karınca gibi çalışan tekneler en ucuz ve en kolay ulaşım şeklidir. Zaten bu sebepledir ki dünya ticaretinin yüzde 90'ı deniz üzerinden yapılmaktadır.

ABD ise sür'atle güç kaybetmektedir. New York’tan geçen ve bir zamanlar dünya ticaretinin bel kemiğini oluşturan Hudson Nehri bugün neredeyse “sinek avlıyor” dense yanlış olmayacaktır. Limanlar bomboş. Demek ki ekonomi felç olmuş durumda. Bunun yansımasını bir iki yıl sonra daha kötü bir biçimde göreceğimiz aşikârdır.

Elbette denizcilik bir ülke ekonomisinin tek gösterge kaynağı değildir. Diğer sektörlerin durumu da önemlidir. Fakat “Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli olur”. Gelecek on yılı değerlendirmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Çin, nasıl olmuş ise becermiş ve yabancı yatırımcılara getirmiş olduğu kolaylıklar sayesinde dünyanın en büyük “yatırım cenneti” olmuştur. Bunun sonucunda dünyanın en büyük üretim üssü olacağı da açık bir şekilde görünmektedir.

Pekin Olimpiyat oyunlarını düzenledikten sonra Çin’de büyük bir tüketim ve israf ekonomisi baş göstermiştir. Belki bu durum ülkenin bir müddet daha geç bir zamanda dünya lideri olmasına yol açabilir, lâkin bu noktadan sonra geri dönülmesi mümkün değildir. Eğer ABD, Çin’in başına bir çorap örmez ise kısa zamanda bu gelişmeleri görmemiz mümkündür.

Ayrıca Çin, ABD’nin aksine olarak tasarrufa büyük önem vermektedir. Trilyonlarca ABD doları Çin bankalarında muhafaza edilmektedir. Aslında Çin, bu haliyle dünyanın en büyük üretim üssü olmasının yanı sıra ABD ekonomisinin de en önemli unsuru olmuştur. Büyük ABD firmalarının tamamının üretim merkezi bu ülkededir. ABD-Çin ilişkileri dünyada hiçbir zaman bu kadar gelişmemiş ve ilerlememişti.

Çin, ekonomik bir dev olmasına rağmen özellikle iç bölgelerde ve Doğu Türkistan’daki insan hakları ihlâlleri ile dünyanın gözünden düşmektedir. Karın tokluğuna ve olmadık kötü şartlarda çalışan milyonlarca işçi bu ülkenin diğer bir ayıbıdır. Basında özellikle Doğu Türkistan’da yaşanan olaylardan sonra alınan tedbirler sayesinde olayların yatıştığı şeklindeki değerlendirmelere şüphe ile bakılmaktadır. İnşallah, Çin hükümeti aklını başına alır ve insan hayatına verdiği önemi çağdaş devletlerin seviyesine çıkarır. Aksi takdirde geleceğin süper ülkesi olması bir hayâl olarak kalacaktır.

— DEVAM EDECEK—

23.10.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (22.10.2009) - Çin'in en büyük problemi inançsızlık

  (21.10.2009) - Okyanusta bir gün daha az yaşadık

  (20.10.2009) - Dünyanın en önemli geçiş noktası: Panama

  (19.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 7

  (18.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 6

  (17.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 5

  (16.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 4

  (15.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 3

  (14.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı - 2

  (13.10.2009) - Kaptanın seyir defterinden altı ayda altı kıta. - Vebi Horasanlı

Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular’ın STV Haber’deki programını izlemek için tıklayın.
Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.