19 Aralık 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

Basından Seçmeler

Koşaner ve tortu...

ASKER uzun zaman sonra bir basın açıklaması yaptı. Koşaner döneminin ilk askeri çıkışı bu.

Bu çıkış uzun süredir ilk kez askerin içine düştüğü sıkıntıları değil, siyasi konumunu vurgulayan, siyasete müdahil olma tortularını dışa yansıtan bir açıklama oldu. (...)

Siyasete müdahil olma tortuları dedik...

“Tortu” kelimesinin özellikle altını çizelim...

Bu açıklamanın uzun uzadıya analizini yapmak bize doğru gelmiyor.

“Asker siyasi rolünü talep ediyor, Kürt meselesindeki gidişe ağırlık koymak istiyor. Siyasi iktidarın önünü almaya yöneliyor. PKK ve Öcalan’ın yaydığı ‘asker bize yakın’ sözlerine set çekmek istiyor...” denebilir.

Koşaner’in karargâh politikasının ilk izlerinden söz edilebilir...

Bunlara daha başka unsurlar da ilave edilebilir.

Ancak şu anda analiz fikri bile rahatsız ediyor.

Şimdi biz de duygularımızı ve söylenmesi gerekeni madde madde yazalım...

Bugün gelinen nokta itibariyle,

1. Türk Silahlı Kuvvetleri tek başına taraf olacak nitelikte ve özerklikte bir kurum değildir. Bu konuda taraf ve yetkili, devlet ile onun işletmecisi olan siyasi iktidar, kural koyucusu olan meclis ve denetleyicisi olan hukuk kurumlarıdır.

2. Asker idarenin bir parçasıdır. Siyasi iktidara mutlak bağımlıdır. Sorumluluğu siyasi iktidara aittir. Bu niteliğiyle asker kamuoyuna açık ve kurumsal nitelikte görüş belirtemez. İdareye, siyasi iktidara rağmen görüş ise hiç beyan edemez...

3. Türk Silahlı Kuvvetleri, topluma ideolojik konularda vaaz veremez. Üniter devletin ulus devletin ne olduğunu hatırlatmak, dikte etmek hiçbir şekilde askerin işi değildir. Bunlar askerin bilebileceği nitelikte konular da değildir...

4. Asker, dil meselesine, Güneydoğu’daki uygulamalara ilişkin gelişmelere dahil olamaz. Siyasi tartışmaları tehlikeli bulma, bu tartışmaları sınırlamaya soyunma sadece vesayetçi bir yapının varlığına işaret eder. Türkiye Cumhuriyeti’nin sorumlu ve yetkili organları, temsil ve siyaset esası üzerinden anayasa değişikliği, özerklik de dâhil, sorun çözümü için her tür adımı atmaya yetkilidir.

5. Türk Silahlı Kuvvetleri, “her zaman taraf olduk ve olmaya devam edeceğiz” gibi sözlerle siyasi partileri, siyasi iktidarı, meclisi tehdit edemez. Etmesi suç oluşturur. Soruşturma açılmasını gerektirir.

Belli ki, asker, özerklik tartışmaları, iki dilin kullanımıyla ilgili gelişmeler ve talepler, bunların meşruluk kazanması, basında gündem oluşturmasından rahatsız...

Bu rahatsızlık ve açıklama tarzı tam olarak karnından konuşmadır.

Askerin asıl rahatsız olması gereken nokta, son 25 yılda dikte ettiği çözümsüzlüklerin, siyasetsizlikte, ülkenin Kürt sorununda geldiği vahim aşamadır...

Ali Bayramoğlu, Yeni Şafak, 18 Aralık 2010

19.12.2010


Asker kendi işine baksın!

GENELKURMAY Başkanlığı dün gereksiz bir açıklama yaptı. Gereksiz, çünkü ne bir anlamı var bu açıklamanın ne de içerdiği örtülü tehdit bir işe yarar.

Olmaz öyle şey ya, yi ne de bir an için hayal edin, Meclis'in kahir çoğunluğu Türkçeyi yegane resmi dil olmaktan çıkarmış, bunun için referanduma da gidilmiş çoğunluk “Evet” demiş, asker ne yapacak? Kendi halkının açık tercihine rağmen darbe mi yapacak?

Haa Güneydoğu’da tabelalar çift dilli olmuş, bunun Anayasada yazılı üniter devlet ilkesiyle ilgisi ne? Veya okullarda aynen İngilizce, Almanca, Fransızca dilinde eğitim verildiği gibi Kürt dilinde de eğitim verilmeye başlanmış, bunun üniter devlet ilkesiyle ilgisi ne?

Bu konular siyasi tartışmalardır, siyasi partiler konuşurlar, belki bir yere varırlar belki varmazlar.

Genelkurmay bir siyasi parti değildir, bu tartışmalar içinde siyasi tercih bildiremez.

İsmet Berkan , Hürriyet 18 Aralık 2010

19.12.2010


Genelkurmayın hariçten gazeli

GENELKURMAY yine dayanamadı ve dün bir açıklama yaptı.

Başta Kürtçe meselesi olmak üzere laikliği de içeren bir "hassasiyet" açıklaması.

Benim hayatımda gördüğüm en anlamsız, en gereksiz açıklamalardan biri.

BDP'nin "gerginlik" politikasının yeni unsuru olan bu "iki dil" meselesi zaten tartışılıyor.

BDP'ye gerek iktidar, gerek ana ve yavru muhalefetten gerekli yanıtlar veriliyor.

Konu siyaseten en açık şekilde ele alınıyor, eleştiriliyor. Meydan boş bırakılmış, BDP'nin akıl dışı yaklaşımlarına kimse boyun eğmiş, teslim olmuş değil.

Yani olay kendi mecrasında, düzgün bir şekilde akıyor.

Bu arada Genelkurmay bir açıklamayla konuya bodoslama dalıyor.

Yahu bir durun, bir nefes alın, bir yutkunun.

Hani olay Meclis'ten geçmiş olur, bu yönde gerçekten bir gelişme olur, bunun için bir referandum süreci başlatılmış olur, o zaman biraz anlarım tavır koymanızı.

Ülkenin bölünmez bütünlüğünü korumak için bir şey söylemenizi ve hatta harekete geçmenizi.

Ama şu anda konu raylı rayında gidiyor.

Nereden çıktı bu "hariçten gazel" anlamadım.

Fatih Altaylı, Habertürk, 18 Aralık 2010

19.12.2010


İKİ DİL, İKİ YANLIŞ

DÜN Ankara’da birbiriyle alakasız gibi görünen iki önemli açıklama vardı.

Biri BDP’nin ‘iki dilli yaşam’ kararıyla ilgili Genelkurmay’ın açıklaması…

Diğeri Kayseri Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki ile ilgili Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklaması…

Siyasi tartışmada fikri sorulmuş gibi

Aylardır ‘Balyoz’dan ‘donanma baskını’na kendisini ilgilendiren birçok konuda en küçük bir bilgilendirme bile yapmayan Genelkurmay Başkanlığı sanki siyasi bir tartışmada fikri sorulmuş gibi ‘tarafız’ açıklaması yaptı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise sadece bir gün önce “Taraf olmamak için kendimi tutuyorum” diyen kendisi değilmiş gibi ertesi gün “Özhaseki’ye sonuna kadar kefilim” dedi.

* * *

Dedim ya konular birbirinden bağımsız.

Ama her iki açıklamanın özü aynı.

Her ikisi de demokratik açıdan fazlasıyla sorunlu.

Şimdi ne yapacağız?

Meşrebimize uygun bir biçimde birini görüp diğerini görmeyecek miyiz?

Üniter devlet, kişisel dostluk ve hukuk

Söz konusu olan ‘üniter devlet yapısı’ ya da ‘kişisel dostluk’sa hukukun üstünlüğü ve demokrasi ‘teferruattır’ deyip geçecek miyiz?

Demokrasiden yana taraf olmak yerine meseleye ideolojik ve duygusal mı bakacağız?

* * *

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner göreve geldiği günden bu yana aslında iyi bir sınav verdi.

Seleflerinden farklı olarak bırakın siyasi konularda açıklama yapmayı, kurumunu ilgilendiren konularda bile sessiz kalmayı tercih etti.

İyi ki de öyle yaptı…

Ama ne olduysa dün tamamen siyasetin konusu olan, MHP’den BDP’ye siyasetçiler arasında kıran kırana tartışılan ‘iki dilli yaşam’ tartışmasında ‘taraf’ olduğunu açıklama ihtiyacı hissetti.

Siyasetçi susacak mı?

Sanki açıklamasa Genelkurmay’ın neye ‘taraf’ olduğunu bilmeyeceğiz.

Ayrıca bildik de ne oldu?

Asker konuştu diye eskiden olduğu gibi siyasetçi susacak mı? Bir gün önce MHP lideri Devlet Bahçeli Genelkurmay’dan çok daha sert bir dille zaten BDP’yi eleştirmişti.

Demokratik bir ülkede Genelkurmay’ın görevi siyasetçilerden rol çalmak mıdır?

* * *

Gelelim Abdullah Gül’ün ‘kefilim’ açıklamasına..

Aslında söylenecek fazla bir şey yok; çünkü bir gün önce makamına yaraşır çizgiyi zaten kendisi çizdi.

Ama maalesef kendi çizdiği sınırı ertesi gün yine kendisi deldi.

Özhaseki’yi ben de iyi tanırım.

AK Parti’nin her anlamda en parlak belediye başkanlarından…

Yolu Kayseri’den geçen hemen herkes Mehmet Özhaseki’nin hakkını teslim eder…

Ama söz konusu olan, geçmişte yaşanan bir yolsuzluk davası ve ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu birtakım iddialarda bulunuyor.

İddialar ‘ipe sapa gelmiyor’ olabilir, Mehmet Özhaseki’ye ‘haksızlık yapılıyor’ olabilir; Abdullah Bey, Mehmet Özhaseki’nin dürüstlüğünden, güvenilirliğinden kişisel olarak ‘yüzde yüz emin’ de olabilir ama tüm bunlar şu haliyle siyaset ve yargının konusu olan bu konuda Cumhurbaşkanı sıfatıyla tarafsızlığını bozacağını bile bile Gül’ün çıkıp “Sonuna kadar kefilim” demesini haklı kılar mı?

Eğer hukukun üstünlüğü ve demokrasiye inanıyorsak kılmaz.

Bu, asker için de geçerli sivil için de…

Eyüp Can, Radikal, 18 Aralık 2010

19.12.2010


Asker yine konuştu

ASKER yine kendini tutamayıp siyasetin alanına girdi. Çift dil tartışmaları endişelendirmiş TSK’yı. Böylece bir süredir geçmişte kaldığı sanılan alışkanlık nüksetmiş oldu. Hem de hiç ama hiç gerek yokken.

Oysa neydi umulan? Türkiye’de siyaset üzerindeki askeri vesayetin ‘nihayet’ sona erdiği.

Boş bir umut değil bu: Sivil-asker ilişkilerini normalleştirmeye yönelik yasal değişiklikler, ‘Ergenekon’ üzerinden süregiden bir hukuki hesaplaşma ve son örneği YAŞ’ta görülen fiili müdahaleler var elimizde… Nihayet

tam da bu süreçler üzerine bina edilen bir siyasi söylem söz konusu…

Tüm bu elle tutulur gelişmelerdi, Türkiye’de siyasetin askeri vesayetten kurtulduğu umudunu doğuran…

Millî birlik mi, demokrasi mi?

Genelkurmay’ın dünkü açıklaması, Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde hiç kuşkusuz mutlaka ve bütünüyle gerçekleşmesi gereken bu umuda gölge düşürdü işte.

İçerik analizi de yapılabilir tabii açıklamanın. Örneğin bildirideki şu cümle dikkat çekici: “Dil, kültür ve ülkü birliği, bir millet olmanın başta gelen vazgeçilmezleridir.”

Dil, kültür ve ülkü birliğinin bir millet olmanın başta gelen vazgeçilmezlerinden biri olup olmadığı epey su götürür. Ama daha önemlisi, demokrasinin vazgeçilmezlerinden biri olmadığı ortadadır. Mesela İspanya’da bu bağlamda bir dil birliği yok. Belçika’da da yok. ABD ile Kanada’da hiç yok. Bu ülke halklarının ne kadar ‘millet’ olduğu tartışılabilir ama demokrasi oldukları herhalde tartışılamaz. Hatta İspanya özelinde şu da söylenebilir ki millet olma uğruna dil birliğinden vazgeçmek, İspanya’nın demokratikleşme sürecine ivme kazandırmıştır.

Baştan sona siyasi

Ama hiç önemli değil açıklamanın içeriği.

Tespitlerdeki isabet ya da arka plandaki zihniyet de değil önemli olan. Önemli olan, içinde ne derse desin, açıklamanın tartışmasız ve baştan sona politik bir nitelik taşıması; dolayısıyla da sivil alana doğrudan müdahale teşkil etmesi. Demek ki asker, onca yasal, hukuki, fiili süreçlere ve siyasi söyleme karşın, huyundan vazgeçmemiş. Üzücü ve düşündürücü.

En az o kadar, belki çok daha önemli bir başka nokta var yalnız: Askerin bu müdahalesi karşısında siyasetin takınacağı tavır. Çünkü o açıklamayla sivil alanın üstüne düşen gölgeyi kaldırmak da en başta siyasetin sorumluluğu, hatta yükümlülüğü. Özellikle de iktidardaki AK Parti’nin.(...)

Aksi, askerin siyasete müdahalesinden de üzücü ve düşündürücü olur.

Erdal Sağlam, Radikal, 18 Aralık 2010

19.12.2010


Nasıl oluyor da oluyor?

DEMOKRATİK açılım ve referandum, “Türkiye’nin demokratikleşmesi” adına önemli bir adım olarak lanse edildi. Peki nasıl oldu da Dünya Demokrasi Endeksi’nde iki sıra daha gerileyerek 89’uncu sıraya düştük?

Mehveş Evin, Akşam, 18 Aralık 2010

19.12.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.