Lahika |
Âyet-i Kerime Meâli
De ki: Biz Allah'a iman ettik. Bize indirilene inandığımız gibi İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve Yakub'un nesline verilmiş olanlara da inandık. Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rableri katından verilmiş olanlara da iman ettik. Biz onlardan hiçbirisinin arasında fark gözetmeyiz.
Âl-i İmran Sûresi: 84 |
19.12.2010 |
İttihadı tesis edecek muhabbet-i milliye ile muvazzafız Biz ki ekseriz, muvahhidiz; tevhidle mükellef olduğumuz gibi, ittihadı tesis edecek muhabbet-i milliye ile muvazzafız. Eğer unsur lâzım ise, unsur için bize İslâmiyet kâfidir. Prens Sabahaddin Beyin Sû-i Telâkki Olunan Güzel Fikrine Cevap Hayat ittihattadır. Benim gibi bir bedevînin fikri fıtrat-ı asliyeye daha yakın olduğu için muhakemesi de tabiî olduğundan, sun’îden daha mükemmel olacaktır. Şöyle ki: Efrat mabeyninde muhabbet-i millî, zerrât mabeynindeki câzibe-i cüz’iyeleri gibi, bir muhassal teşkili ile cihetü’l-vahdetimiz olan usûl-i merkeziyeyi intaç edeceğinden, ittihat ve muhabbet-i millî revâbıtını tahkim eylemekle zülâl-i medeniyet o mecarîde seyelân ederek şu anasır-ı muhtelifeyi bir seviyeye getirdiğinden, aheng-i terakki hoş bir nağme ile ecnebilerin sımah-ı hâssesinde taninendaz edecektir. Hem de, her kavmin mâbihi’l-bekası olan âdât-ı milliye ve lisan-ı kavmiyeye ve istidad-ı efkâra muvafık, hükûmet teşebbüsata başlamalı. Tâ ki makine-i terakkiyat-ı medeniyetin buharı hükmünde olan müsabakayı intaç edecek bir hiss-i rekabet peyda olabilsin. Yoksa bu revabıt ve mecarîyi fekkedecek adem-i merkeziyet fikri veyahut onun ammizadesi unsura mahsus siyasî kulüpler–zaten merkezden nefret var–istibdat cihetiyle ve şiddet-i ihtilâf-ı unsur ve mezhep sebebiyle birden bire kuvve-i anilmerkeziyeye inkılâp edeceğinden, tevsî-i mezuniyet kabına vahşetin galeyanıyla sığmayacağından, Osmanlılık ve meşrutiyet perdesini birden feveran ile yırtacak bir muhtariyete ve sonra istiklâliyete ve sonra tavaif-i mülûk sûretini giydiğinden hiss-i rekabet dâiyesiyle vahşetin ve adem-i müsâvâtın mahsulü olan fikr-i istilâ yardımıyla bir mücadele-i keşmekeş intaç edeceğinden, öyle bir zenb-i azîm olur ki, hürriyetteki hasene-i uzmaya menafi-i umumî mizanıyla tartılsa muvazi, belki ağır gelecektir. Seviye-i irfanı bir mütemeddin devletin–Alman gibi–libas-ı siyaseti, kamet-i istidadımıza ya kısa veya uzun olacaktır. Zira seviyemiz bir değildir. Tıbbın eski bir düsturudur ki, her illet zıdd-ı tabiatıyla tedavi olunur. Binaenaleyh, mizac-ı ittihad-ı millete arız semum-i istibdat ile, istidat ve meyl-i iftirak marazını izale veya tevkif lâzımken, adem-i merkeziyet fikriyle veyahut onun kardeşioğlu gayr-i mahlût siyasî kulüpler sirayetine yardım ve önüne menfezler, kapılar açmak muhalif-i kaide-i hikmet ve tıp olduğundan, bir deha-i mücessemin, ki fatiha-i zaferi istihsal, hasene-i uzma-i hürriyet ve ittihad-ı milleti iken, böyle bir iftirak zenb-i azîmiyle hatime çekmek, on üç asır evvel ölmüş asabiyet-i cahiliyeyi ihya ile fitneyi ikaz etmek ve Asya’nın mahall-i saadetimiz olan sema-i istikbeldeki cinanı cehenneme döndürmek, hamiyet ve ulüvvücenaplarına yakıştıramıyorum. Onun tevili güzel; fikren taakkul edebiliriz, amma istidadımızla amelen tatbik edemeyiz. Tatbikine çok zaman lâzım. Biz ki ekseriz, muvahhidiz; tevhidle mükellef olduğumuz gibi, ittihadı tesis edecek muhabbet-i milliye ile muvazzafız. Eğer unsur lâzım ise, unsur için bize İslâmiyet kâfidir.
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 183
LÜGATÇE
muhassal: toplam, hülâsa. cihetü’l-vahdet: birlik yönü. usûl-i merkeziye: merkezi esaslar, ölçüler. revâbıt: rabıtalar, bağlar. zülâl-i medeniyet: medeniyetin tatlı suyu. mecarî: bir işin gidiş, oluş yolları. anasır-ı muhtelife: çeşitli unsurlar, kavimler. sımah-ı hâsse: duyarlı, hassas kulaklar. taninendaz: çınlayan. mâbihi’l-beka: devamlılık sebebi olan beka. istidad-ı efkâr: fikre, düşünceye ait kabiliyetler. fekketmek: feshetmek, kesmek, bozulmak. adem-i merkeziyet: bir idareye bağlı olan bölümlerin, kendi kendilerini idare etme sistemi, yerinden yönetim. kuvve-i anilmerkeziye: merkez-kaç kuvveti. tevsî-i mezuniyet: yetkinin arttırılması. muhtariyet: özerklik. tavaif-i mülûk: Tarihi bir olay olarak, Abbasi devletinin parçalanması ile küçük devletlerin ortaya çıkması; devletlerin parçalanması. dâiye: sebep. adem-i müsâvât: eşitliğin olmaması. muvazi: birbirine denk. semum-i istibdat: istibdat zehri. gayr-i mahlût: karışık olmayan. asabiyet-i cahiliye: cahillikten ortaya çıkan ırkçılık. unsur: etnik köken, ırk, milliyet. |
19.12.2010 |