Sabian
        
        
          : Hafız Ali’nin mektubunda bazılara hitaben
        
        
          yazdığımız bir mektupla ve hâdise-i hâzıra dair hafif ge-
        
        
          çeceğine ait son mektup, bu günden bir hafta evvel pos-
        
        
          taya verilmiş. Hafız Ali, yoldaki o iki mektubu okumuş
        
        
          gibi mektubunu yazması, sadâkatinin bir lem’a-i kerame-
        
        
          ti olduğu gibi; aynı günde –hiç vuku bulmamış– yanıma
        
        
          ehemmiyetli büyük bir memur-i siyasî gelmesini nazif’in
        
        
          arkadaşlarından köroğlu Ahmed rüyada aynen görüp, o
        
        
          memurdan üç saat evvel rüyayı bize hikâye edip tabir is-
        
        
          tedi; tabiri, tevilsiz çıktı.
        
        
          Umum kardeşlerimize birer birer, hususan musibetze-
        
        
          delere selâm ve dua ederiz.
        
        
          ì@í
        
        
          ‡
        
        
          88
        
        
          ·
        
        
          Aziz, Sıddık, Mübarek Kardeşlerim ve Hizmet-i
        
        
          Kur’âniye ve İmaniyede Sebatkâr, Sarsılmaz, Yıl-
        
        
          maz Arkadaşlarım ve Bu Misafirhane-i Dünyada
        
        
          Şefkatkâr ve Fedakâr ve VefadarYoldaşlarım!
        
        
          Bu defa nur Fabrikasının sahibiyle ve tam bir muavini
        
        
          ve tam bir Hüsrev olan kahraman tahir’in beşaretli
        
        
          mektupları ve Medrese-i nuriyenin kahramanlarından
        
        
          Marangoz Ahmed’in, ikinci rüyası ve üçüncü rüyanın ahi-
        
        
          rinde, malûm musibetin akabinde sarsılmayan fa’al Hafız
        
        
          Mehmed’in, çocuklara hatim duasını yapması ve
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur
        
        
          ’u okutması, üstümüzden dağ gibi manevî ağırlıkları
        
        
          kaldırdılar. Cenab-ı Hak, sizleri ve onları afat-ı maneviye
        
        
          ve maddiyeden muhafaza etsin, âmin.
        
        
          
            afat-ı maneviye ve maddiye
          
        
        
          :
        
        
          maddî ve manevî afet ve felaket-
        
        
          ler.
        
        
          
            ahir:
          
        
        
          son.
        
        
          
            akabinde:
          
        
        
          arkası sıra, peşi sıra,
        
        
          peşinden.
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
        
        
          bul eyle!” anlamında duanın so-
        
        
          nunda söylenir.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, saygın.
        
        
          
            beşaret:
          
        
        
          müjde.
        
        
          
            dair:
          
        
        
          alakalı, ilgili.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            faal:
          
        
        
          her zaman çalışan, hareket-
        
        
          te bulunan.
        
        
          
            fedakâr:
          
        
        
          kendini veya şahsî men-
        
        
          faatlerini hiçe sayan, feda eden.
        
        
          
            hâdise-i hâzıra:
          
        
        
          şimdiki hâdise,
        
        
          olay.
        
        
          
            hatim:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerim’i baştan so-
        
        
          na kadar okuma.
        
        
          
            hitaben:
          
        
        
          hitap ederek, söyleye-
        
        
          rek.
        
        
          
            hizmet-i imaniye:
          
        
        
          iman ve
        
        
          Kur’an hakikatlerinin ikna edici
        
        
          ve ilmî delillerle anlaşılmasına
        
        
          hizmet etme.
        
        
          
            hizmet-i Kur’âniye:
          
        
        
          Kur’an hiz-
        
        
          meti.
        
        
          
            hususan:
          
        
        
          bilhassa, özellikle.
        
        
          
            lem’a-i keramet:
          
        
        
          keramet parıltı-
        
        
          sı.
        
        
          
            malûm:
          
        
        
          bilinen, bilinir olan.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî
        
        
          olmayan.
        
        
          
            medrese-i nuriye:
          
        
        
          nur med-
        
        
          resesi; Risale-i Nur’ların okun-
        
        
          duğu yerler.
        
        
          
            memur-i siyasî:
          
        
        
          siyaset me-
        
        
          muru, siyasî idareci.
        
        
          
            misafirhane-i dünya:
          
        
        
          dünya
        
        
          misafirhanesi.
        
        
          
            muavin:
          
        
        
          yardımcı.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            musibet:
          
        
        
          felaket, bela.
        
        
          
            musibetzede:
          
        
        
          musibet gör-
        
        
          müş, felâkete uğramış, belâ-
        
        
          ya, kazaya uğrayan.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            sabian:
          
        
        
          yedinci, yedinci ola-
        
        
          rak.
        
        
          
            sebatkâr:
          
        
        
          sebat eden, sözün-
        
        
          de ve kararında duran, vaz-
        
        
          geçmeyen, sebatlı.
        
        
          
            selâm:
          
        
        
          barış, rahatlık, sela-
        
        
          met ve esenlik dileme.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, dürüst,
        
        
          hakkı ve hakikati tereddütsüz
        
        
          kabullenen.
        
        
          
            sıdk:
          
        
        
          doğruluk.
        
        
          
            şefkatkâr:
          
        
        
          şefkat gösteren,
        
        
          merhamet ve acıma duygu-
        
        
          suna sahip olan, şefkatli.
        
        
          
            tabir:
          
        
        
          yorum, yorumlama.
        
        
          
            tevil:
          
        
        
          yorum, açıklama.
        
        
          
            umum:
          
        
        
          bütün.
        
        
          
            vefadar:
          
        
        
          sözünde ve dostlu-
        
        
          luğunda devamlı olan, vefalı
        
        
          dost.
        
        
          
            vuku:
          
        
        
          olma, meydana gelme.
        
        
          
            | 188 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası