ile israfa girer. Haftada birkaç defa gusle mecbur olur.
        
        
          ondan, tıbben kuvve-i hafızasına zaaf gelir.
        
        
          evet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan bu
        
        
          memâlik-i harrede o sû-i nazardan suiistimalât, umumî
        
        
          bir unutkanlık hastalığını netice vermeye başlıyor. Her-
        
        
          kes, cüz’î küllî o şekvadadır. İşte, bu umumî hastalığın te-
        
        
          zayüdüyle, hadis-i şerifin verdiği müthiş bir haberin tevi-
        
        
          li ucunda görünüyor.
        
        
          Ferman etmiş ki: “
        
        
          Ahirzamanda, hafızların göğsün-
        
        
          den Kur’ân nez’ ediliyor, çıkıyor, unutuluyor.
        
        
          ”
        
        
          
            (1)
          
        
        
          demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı kur’ân’a bu
        
        
          sû-i nazarla set çekilecek; o hadisin tevilini gösterecek.
        
        
          
            (2)
          
        
        
          *G s
        
        
          ’p
        
        
          G n
        
        
          Ör
        
        
          «n
        
        
          ¨r
        
        
          dG o
        
        
          º n
        
        
          ?`r
        
        
          ©n
        
        
          j n
        
        
          ’
        
        
          Üçüncü adam ve meselesi
        
        
          : Bizlerle pek çok alâkadar
        
        
          bir zat, çok defa dehşetli şekva ediyor ki: “Ben adam
        
        
          olamıyorum, gittikçe fenalaşıyorum, manevî hizmetleri-
        
        
          min neticelerini göremiyorum” diye medet istiyor.
        
        
          ona yazıyoruz ki: Bu dünya dârü’l-hizmettir, ücret al-
        
        
          mak yeri değildir. A’mal-i salihanın ücretleri, meyveleri,
        
        
          nurları berzahta, ahirettedir. o bâkî meyveleri bu dünya-
        
        
          ya çekmek ve bu dünyada onları istemek, ahireti, dünya-
        
        
          ya tâbi etmek demektir. o amel-i salihin ihlâsı kırılır, nu-
        
        
          ru gider. evet, o meyveler istenilmez, niyet edilmez; ve-
        
        
          rilse, teşvik için verildiğini düşünüp şükreder.
        
        
          evet, bu asırda, bir iki mektupta beyan edildiği gibi, o
        
        
          derece hayat-ı dünyeviye damarına dokunmuş ve yarala-
        
        
          mış ve heyecana getirmiş ki, mübarek ve ihtiyar ve ho-
        
        
          ca ve ehl-i salâhat olan bir zat dahi, dünyada bir nevi
        
        
          
            ahirzaman:
          
        
        
          dünyanın son zama-
        
        
          nı ve son devresi, dünya hayatı-
        
        
          nın kıyamete yakın son devresi.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından sonra
        
        
          başlayıp ebediyen devam edecek
        
        
          olan ikinci hayat.
        
        
          
            alâkadar:
          
        
        
          ilgili, ilişki.
        
        
          
            a’mal-i saliha:
          
        
        
          salih ameller, Al-
        
        
          lah’ın rızasına uygun yapılmış iyi
        
        
          ve hayırlı işler.
        
        
          
            amel-i salih:
          
        
        
          Allah rızasına uygun
        
        
          hayırlı iş, dine uygun hareket,
        
        
          davranış.
        
        
          
            asır:
          
        
        
          yüzyıl.
        
        
          
            bâkî:
          
        
        
          ebedî, daimî, sürekli ve ka-
        
        
          lıcı olan.
        
        
          
            berzah:
          
        
        
          ruhların kıyamete kadar
        
        
          bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
        
        
          sındaki yer.
        
        
          
            beyan:
          
        
        
          açıklama, bildirme, izah.
        
        
          
            cüz’î:
          
        
        
          küçük, az.
        
        
          
            dârülhizmet:
          
        
        
          hizmet yeri.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            ehl-i salâhat:
          
        
        
          salih kimseler, na-
        
        
          muslu, doğru, adaletli olan kim-
        
        
          seler.
        
        
          
            ferman:
          
        
        
          emir, buyruk.
        
        
          
            gusül:
          
        
        
          boy abdesti, dinin gerekli
        
        
          gördüğü hâllerde maddî, manevî
        
        
          temizlik için şartları dahilinde yı-
        
        
          kanmak.
        
        
          
            hadis:
          
        
        
          Hz. Muhammed’e (asm) ait
        
        
          söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
        
        
          rin onayladığı başkasına ait söz, iş
        
        
          veya davranış.
        
        
          
            hadis-i şerif:
          
        
        
          Peygamberimizden
        
        
          aktarılan sözlerin genel adı.
        
        
          
            hafız:
          
        
        
          Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
        
        
          ezberleyen ve okuyan kimse.
        
        
          
            hayat-ı dünyeviye:
          
        
        
          dünyaya ait
        
        
          olan hayat.
        
        
          
            hıfz-ı Kur’ân:
          
        
        
          Kur’ân’ın ezberlen-
        
        
          mesi, Kur’ân-ı Kerîm’i tamamıyla
        
        
          ezberleme.
        
        
          
            hususan:
          
        
        
          bilhassa, özellikle.
        
        
          
            ihlâs:
          
        
        
          samimiyet, bir ameli başka
        
        
          bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
        
        
          lah rızası için yapma.
        
        
          
            israf:
          
        
        
          gereksiz yere harcama, ihti-
        
        
          yaçtan fazlasını harcama, savur-
        
        
          ganlık.
        
        
          
            kuvve-i hafıza:
          
        
        
          hafıza gücü.
        
        
          
            küllî:
          
        
        
          umumî, genel, bütün olan.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            medet:
          
        
        
          inayet, yardım, imdat.
        
        
          
            memalik-i harra:
          
        
        
          sıcak mem-
        
        
          leketler, sıcak ülkeler.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          önemli konu.
        
        
          
            mübarek:
          
        
        
          feyizli, bereketli,
        
        
          kutlu.
        
        
          
            müthiş:
          
        
        
          dehşet veren, ürkü-
        
        
          ten, dehşetli, korkunç.
        
        
          
            nevi:
          
        
        
          çeşit, tür.
        
        
          
            nez:
          
        
        
          yok etme, kaldırma.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            set:
          
        
        
          mani, perde, engel.
        
        
          
            suiistimâlât:
          
        
        
          kötü kullanma-
        
        
          lar.
        
        
          
            su-i nazar:
          
        
        
          kötü nazar, çirkin
        
        
          bakış.
        
        
          
            şekva:
          
        
        
          şikayet.
        
        
          
            şükür:
          
        
        
          Allah’ın nimetlerine
        
        
          karşı memnunluk gösterme,
        
        
          gerek dil ile gerekse hal ile
        
        
          Allah’ı hamd etme.
        
        
          
            tâbi:
          
        
        
          boyun eğen, uyan, itaat
        
        
          eden.
        
        
          
            tevil:
          
        
        
          yorumlama, yorum.
        
        
          
            tezayüt:
          
        
        
          artma, çoğalma, zi-
        
        
          yadeleşme.
        
        
          
            tıbben:
          
        
        
          tıbbî olarak, tıp cihe-
        
        
          tiyle, tıp yönünden.
        
        
          
            umumî:
          
        
        
          genel.
        
        
          
            zaaf:
          
        
        
          zayıflık, kuvvetsizlik.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            1.
          
        
        
          Kenzü’l-Ummal, 14:233, 242.
        
        
          
            2.
          
        
        
          Gaybı Allah’tan başka hiç kimse bilmez.
        
        
          
            | 182 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası