‡
        
        
          97
        
        
          ·
        
        
          Aziz, Sıddık, SebatkârKardeşlerim!
        
        
          Musibetzedelerin manevî galebesi, beraati; değil yalnız
        
        
          sizleri ve bizleri, belki bu memleketteki bütün ehl-i imanı
        
        
          sevindirir bir mahiyettedir. Çünkü,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un hürri-
        
        
          yetine meydan açtı. Şimdiye kadar, müsadere tevehhü-
        
        
          müyle pek  çok ihtiyata mecbur olmuştuk. Bu on sekiz
        
        
          senede ve bilhassa buradaki altı senede, risaleleri gizle-
        
        
          mek hususunda pek çok zahmet çektim ve daima endi-
        
        
          şe ederek azap çekiyorduk.
        
        
          Cenab-ı Hakka,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un hurufatı adedince
        
        
          hamdüsena ve şükür olsun ki, bu defa manevî galebesiy-
        
        
          le o zalimâne ve zulmetkârâne perdeyi parçaladı; az bir
        
        
          zahmetle büyük bir ücret ve geniş bir fütuhata zemin ha-
        
        
          zırladı. Ve bu iki ay tevakkuf müddeti, aynen hapsimiz
        
        
          hâdisesi gibi, başka bir tarzda, daha geniş bir dairede
        
        
          Ri-
        
        
          sale-i Nur
        
        
          ’un intişarına vesile oldu. sizleri ve bilhassa
        
        
          musibetzedeleri ve hususan Hafız Mehmed’i tebrik edi-
        
        
          yoruz ve geçmiş olsun deriz. Bir
        
        
          Tesettür Risalesi’
        
        
          yle yüz
        
        
          adamı yüz gün tevkif eden ve onun gibi yüzer risalelerle
        
        
          birtek adamı, bir gün tevkif edemeyen bir mahkemeye
        
        
          hükmedip galebe çalan, sizlerin harika sadâkatiniz ve
        
        
          fevkalâde ihlâsınız ve sarsılmaz metanetiniz ve kuvvetli
        
        
          tesanüdünüz olduğunu bizde katiyet kesb etti; şüphemiz
        
        
          kalmadı. Cenab-ı Hak sizden ebeden razı olsun, âmin.
        
        
          ì@í
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 203 |
          
        
        
          
            metanet:
          
        
        
          metin olma, dayanıklı-
        
        
          lık, sağlamlık.
        
        
          
            musibetzede:
          
        
        
          musibet görmüş,
        
        
          felâkete uğramış, belâya, kazaya
        
        
          uğrayan.
        
        
          
            müddet:
          
        
        
          süre, zaman.
        
        
          
            müsadere:
          
        
        
          toplatma, elden alma.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut olan.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            sadâkat:
          
        
        
          bağlılık, doğruluk.
        
        
          
            sebatkâr:
          
        
        
          sebat eden, sözünde
        
        
          ve kararında duran, vazgeçme-
        
        
          yen, sebatlı.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, dürüst, hakkı
        
        
          ve hakikati tereddütsüz kabulle-
        
        
          nen.
        
        
          
            şükür:
          
        
        
          Allah’ın nimetlerine karşı
        
        
          memnunluk gösterme, gerek dil
        
        
          ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
        
        
          etme.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            tesanüt:
          
        
        
          dayanışma, birbirine da-
        
        
          yanma ve destek olma.
        
        
          
            tesettür:
          
        
        
          örtünme, gösterilmesi
        
        
          dinen yasak olan kısımların örtül-
        
        
          mesi.
        
        
          
            tevakkuf:
          
        
        
          duraklama, durma.
        
        
          
            tevehhüm:
          
        
        
          vehimlenme, yok
        
        
          olanı var zannetmekle ümitsizliğe
        
        
          ve korkuya düşme.
        
        
          
            tevkif:
          
        
        
          tutuklama.
        
        
          
            vesile:
          
        
        
          aracı, vasıta.
        
        
          
            zahmet:
          
        
        
          sıkıntı, eziyet, meşak-
        
        
          kat.
        
        
          
            zalîmâne:
          
        
        
          zulmedercesine, za-
        
        
          limce.
        
        
          
            zemin:
          
        
        
          yer.
        
        
          
            zulümkârâne:
          
        
        
          zulüm edercesine.
        
        
          
            âmin:
          
        
        
          Yâ Rabbi! Öyle olsun,
        
        
          kabul eyle!” anlamında dua-
        
        
          nın sonunda söylenir.
        
        
          
            azap:
          
        
        
          eziyet, işkence; büyük
        
        
          sıkıntı, şiddetli acı.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, say-
        
        
          gın.
        
        
          
            berâet:
          
        
        
          temize çıkma, suçsuz
        
        
          olduğu anlaşılma.
        
        
          
            bilhassa:
          
        
        
          özellikle.
        
        
          
            ebeden:
          
        
        
          ebedî ve daimî ola-
        
        
          rak.
        
        
          
            ehl-i iman:
          
        
        
          inananlar, iman
        
        
          sahipleri.
        
        
          
            endişe:
          
        
        
          kaygı.
        
        
          
            fevkalâde:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            fütuhat:
          
        
        
          zaferler, fetihler, ga-
        
        
          libiyetler.
        
        
          
            galebe:
          
        
        
          galip gelme, üstün-
        
        
          lük.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hamdüsena:
          
        
        
          şükür ve övgü.
        
        
          
            hârika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hurufat:
          
        
        
          harfler.
        
        
          
            hususan:
          
        
        
          bilhassa, özellikle.
        
        
          
            hükmetme:
          
        
        
          hakim olma,
        
        
          emri altında tutmak.
        
        
          
            ihlâs:
          
        
        
          samimiyet, bir ameli
        
        
          başka bir karşılık beklemek-
        
        
          sizin, sırf Allah rızası için yap-
        
        
          ma.
        
        
          
            ihtiyat:
          
        
        
          uzak görüşlü olma,
        
        
          geleceği düşünerek tedbirli
        
        
          hareket etme.
        
        
          
            intişar:
          
        
        
          yayılma, yaygınlaş-
        
        
          ma, neşrolunma.
        
        
          
            kat’iyet:
          
        
        
          kat’îlik, kesinlik.
        
        
          
            kesb:
          
        
        
          kazanma.
        
        
          
            mahiyet:
          
        
        
          bir şeyin aslı, esası,
        
        
          tabiatı, niteliği.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî
        
        
          olmayan.