kardeşimiz sabri’nin mektubunda, muannit mülhitle-
        
        
          rin,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un cereyanına karşı kurdukları çürük ve
        
        
          vâhî hud’aları, örümcek ağı ve yuvası gibi kuvvetsiz ve o
        
        
          şeytanet perdeleri kıymetsiz ve mukavemetsizdir.
        
        
          Risale-i
        
        
          Nur
        
        
          ’a karşı yırtılır ve yırtılacak dediği gibi; bu zındık ve
        
        
          muannit ve mütemerrit ve ölen herifin ruh-i habisi olan
        
        
          zındığın yazdığı ve zahiren Müslümanlara türkçülük
        
        
          lehinde, fakat hakikatte kur’ân ve peygamber Aleyhisse-
        
        
          lâmın azamet ve haşmet-i maneviyelerini kırmak ve hiçe
        
        
          indirmek ve adîleştirmek niyetiyle yazılan bu matbu eser-
        
        
          de, mu’cizat-ı kur’âniye ve mu’cizat-ı Ahmediyeye
        
        
          (
        
        
          AsM
        
        
          )
        
        
          karşı, örümcek ağı da olamaz, parçalanır.
        
        
          Fakat binler teessüf ki,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’u görmeyenlere
        
        
          kat’î zarar verdiği gibi,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’u görenler de merak
        
        
          edip, “Acaba ne var?” demekle, safî kalplerini bulandırır.
        
        
          lâakal, vesvese ve evham verir.
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un kahra-
        
        
          man şakirtleri böyle şeylere karşı müteyakkız davranmak
        
        
          ve faaliyetlerini ziyadeleştirmek lâzım geliyor. Fena şeyle
        
        
          zihnen meşgul olmak da fena olduğu için kısa kesiyorum.
        
        
          sakın ona ehemmiyet vermekle halkları meraklandı-
        
        
          rıp baktırılmasın. Belki ehemmiyetsiz, dinsizcesine, yal-
        
        
          nız esma-i mübareke ve âyât-ı mübarekenin bazı meali
        
        
          içinden hariç kalmak itibarıyle, ehemmiyetsiz bir paçav-
        
        
          radır bilinsin.
        
        
          Bu herifin ne derece haddinden tecavüz ettiğini bu
        
        
          temsilden anlayınız. Meselâ, Çok uzak bir mecliste,
        
        
          mütehassıs ve müdakkik âlimlerin okudukları ve tetkik
        
        
          
            adî:
          
        
        
          basit, bayağı, sıradan.
        
        
          
            aleyhisselam:
          
        
        
          Allah’ın selamı
        
        
          onun üzerine olsun.
        
        
          
            âlim:
          
        
        
          ilim ile uğraşan, ilim adamı.
        
        
          
            ayat-ı mübareke:
          
        
        
          mübârek, mu-
        
        
          kaddes ayetler.
        
        
          
            azamet:
          
        
        
          büyüklük.
        
        
          
            cereyan:
          
        
        
          akım, fikir, sanat veya
        
        
          siyaset hareketi.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem, değer, kıy-
        
        
          met.
        
        
          
            ehemmiyetsiz:
          
        
        
          önemsiz.
        
        
          
            esma-i mübareke:
          
        
        
          mübarek, fe-
        
        
          yizli, bereketli isimler.
        
        
          
            evham:
          
        
        
          vehimler, zanlar, kurun-
        
        
          tular.
        
        
          
            hakikat:
          
        
        
          gerçek, esas.
        
        
          
            hariç:
          
        
        
          dışarı.
        
        
          
            haşmet-i maneviye:
          
        
        
          manevî
        
        
          heybet, ihtişam, büyüklük.
        
        
          
            hud’a:
          
        
        
          hile, oyun, aldatma.
        
        
          
            kat’î:
          
        
        
          kesin, şüpheye ve tereddü-
        
        
          de mahal bırakmayan.
        
        
          
            kıymet:
          
        
        
          değer.
        
        
          
            lâakal:
          
        
        
          en azından, hiç olmazsa.
        
        
          
            leh:
          
        
        
          onun tarafına, ondan yana,
        
        
          birinin faydası için yapılan hare-
        
        
          ket.
        
        
          
            matbu:
          
        
        
          tab edilmiş, basılmış.
        
        
          
            meal:
          
        
        
          mana, anlam, mefhum.
        
        
          
            meselâ:
          
        
        
          örneğin.
        
        
          
            muannit:
          
        
        
          inatçı, ayak direyen.
        
        
          
            mu’cizat-ı ahmediye:
          
        
        
          Peygam-
        
        
          ber Efendimizin (asm) gösterdiği
        
        
          mu’cizeler.
        
        
          
            mu’cizat-ı Kur’ân:
          
        
        
          Kur’ân’ın
        
        
          mu’cizeleri, Kur’ân’la ilgili mu’ci-
        
        
          zeler.
        
        
          
            mukavemet:
          
        
        
          karşı koyma, da-
        
        
          yanma, direnme.
        
        
          
            müdakkik:
          
        
        
          tetkik eden, ince-
        
        
          den inceye araştıran.
        
        
          
            mülhit:
          
        
        
          İslam dininden ayrı-
        
        
          lan, Allah’ı inkar eden, dinsiz,
        
        
          imansız.
        
        
          
            mütehassıs:
          
        
        
          bir ilim dalında
        
        
          veya bir meslekte derin bilgi
        
        
          sahibi olan, uzman.
        
        
          
            mütemerrit:
          
        
        
          temerrüt eden,
        
        
          inatçı, kötü fiilinde inatlaşan.
        
        
          
            müteyakkız:
          
        
        
          uyanık bulu-
        
        
          nan, basiretli.
        
        
          
            paçavra:
          
        
        
          değersiz, iğrenç, kıy-
        
        
          metsiz şey, veya kimse.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            ruh-i habis:
          
        
        
          kötü ruh, çirkin
        
        
          ruh.
        
        
          
            sâfî:
          
        
        
          samimî, hâlis, saf.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            şeytanet:
          
        
        
          şeytanlık, kurnaz-
        
        
          lık, hilekârlık, aldatıcılık.
        
        
          
            tecavüz:
          
        
        
          haddini aşma, söz
        
        
          ve harekette ileri gitme.
        
        
          
            teessüf:
          
        
        
          üzülme, acı duyma.
        
        
          
            temsil:
          
        
        
          benzetme, misal ge-
        
        
          tirme.
        
        
          
            tetkik:
          
        
        
          dikkatle araştırma, in-
        
        
          celeme.
        
        
          
            vâhî:
          
        
        
          boş, faydasız, zararsız,
        
        
          ehemmiyetsiz şey.
        
        
          
            vesvese:
          
        
        
          şüphe, kuruntu, kal-
        
        
          be gelen asılsız kötü ve sinsi
        
        
          düşünce.
        
        
          
            zahiren:
          
        
        
          görünüşte.
        
        
          
            zındık:
          
        
        
          Allah’a ve ahirete
        
        
          inanmayan, Allah’ı inkâr
        
        
          eden, imansız, münkir.
        
        
          
            zihnen:
          
        
        
          zihin olarak, zihince.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          Artma, çoğalma.
        
        
          
            | 210 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası