‡
        
        
          100
        
        
          ·
        
        
          Aziz, SıddıkKardeşlerim!
        
        
          dün, emin, bu havaliye gelen bir kolordu münasebe-
        
        
          tiyle, istemediğim ve rusun harbe devamını bilmediğim
        
        
          hâlde; rusya’nın kafkas’la ittisali kesilmesini söyledi.
        
        
          Ben, onun sözünü kesip susturduğum hâlde, kalbim
        
        
          ehemmiyetle bir alâka gösterdi.
        
        
          sonra, bugün namazda ve tesbihatında iken, manevî
        
        
          tarzda denildi ki: “küre-i arzda çarpışan, mücadele eden
        
        
          cereyanlardan herhâlde birisi İslâmiyete ve kur’ân’a ve
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’a ve mesleğimize taraftar olacak. Bu nokta-
        
        
          dan, ona karşı bakmak gerektir. Bakmamak için bir-iki
        
        
          mektupda yazdığım sebepler, çendan kalbe, akla kâfidir;
        
        
          fakat meraklı ve hevesli olan nefse kâfi gelmiyor” diye
        
        
          kalbime geldi.
        
        
          Aynen tesbihatta ihtar edildi ki: ehemmiyetli sebebi ise,
        
        
          bakmakta bir tarafa tarafgirlik hissi uyanır. tarafgir na-
        
        
          zarı, taraftar olduğu taraf cereyanın kusurunu görmez,
        
        
          zulmüne rıza göserir, belki alkışlar. Hâlbuki,
        
        
          küfre rıza kü-
        
        
          für olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür.
        
        
          elbette
        
        
          zemin yüzünde bu dehşetli düelloda semavatı ağlatacak
        
        
          zulümler ve tahribat oluyor. Çok masum ve mazlumların
        
        
          hukukları kayboluyor, mahvoluyor.
        
        
          Mim
        
        
          ’siz gaddar mede-
        
        
          niyetin zalimâne düsturu olan “Cemaat için fert feda edi-
        
        
          lir; milletin selâmeti için cüz’î hukuklara bakılmaz” diye,
        
        
          öyle dehşetli bir zulüm meydanı açmış ki, kurun-i Ulâ
        
        
          
            alâka:
          
        
        
          ilgi, ilişki. bağ.
        
        
          
            aziz:
          
        
        
          izzetli, muhterem, saygın.
        
        
          
            cemaat:
          
        
        
          topluluk.
        
        
          
            cereyan:
          
        
        
          akım, fikir, sanat veya
        
        
          siyaset hareketi.
        
        
          
            cüz’î:
          
        
        
          bütüne ait olmayan, özel.
        
        
          
            çendan:
          
        
        
          gerçi, her ne kadar.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            düello:
          
        
        
          iki siyasî, ekonomik güç
        
        
          arasındaki çatışma.
        
        
          
            düstur:
          
        
        
          kaide, esas, prensip.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem, değer, kıy-
        
        
          met.
        
        
          
            ehemmiyetli:
          
        
        
          önemli.
        
        
          
            fedâ:
          
        
        
          uğruna verme.
        
        
          
            gaddar:
          
        
        
          çok fazla zulüm ve hak-
        
        
          sızlık eden.
        
        
          
            harp:
          
        
        
          savaş.
        
        
          
            havali:
          
        
        
          bölge, etraf, çevre, civar.
        
        
          
            heves:
          
        
        
          nefsin hoşuna giden, gelip
        
        
          geçici istek.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            ittisal:
          
        
        
          bitişme, birleşme.
        
        
          
            kâfî:
          
        
        
          yeter, elverir.
        
        
          
            kolordu:
          
        
        
          üç tümen ve bağlı bir-
        
        
          liklerden meydana gelen büyük
        
        
          askerî birlik.
        
        
          
            Kurun-i ulâ:
          
        
        
          İlk Çağ.
        
        
          
            küfür:
          
        
        
          Allah’ın varlığına, birliğine
        
        
          inanmama, müşriklik, imansızlık.
        
        
          
            küre-i arz:
          
        
        
          yer küre, dünya.
        
        
          
            mahv:
          
        
        
          yok olma, ortadan kalk-
        
        
          ma, batma.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            masum:
          
        
        
          suçsuz, günahsız, saf, te-
        
        
          miz.
        
        
          
            mazlum:
          
        
        
          zulüm görmüş, hak-
        
        
          sızlığa uğramış.
        
        
          
            meslek:
          
        
        
          gidiş, tutulan yol, sis-
        
        
          tem.
        
        
          
            mücadele:
          
        
        
          savaşma, çatışma,
        
        
          kavga.
        
        
          
            münasebet:
          
        
        
          vesile, -dan do-
        
        
          layı.
        
        
          
            nazar:
          
        
        
          bakış.
        
        
          
            nefis:
          
        
        
          kötü vasıfları kendisin-
        
        
          de toplayan hayırlı işlerden
        
        
          alıkoyan güç.
        
        
          
            razı:
          
        
        
          rıza gösteren, hoşnut
        
        
          olan.
        
        
          
            rıza:
          
        
        
          razı olma, hoşnutluk.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Be-
        
        
          diüzzaman Said Nursî’nin
        
        
          eserlerinin adı.
        
        
          
            selâmet:
          
        
        
          salimlik, eminlik,
        
        
          kurtuluş, korku ve endişeden
        
        
          uzak olma.
        
        
          
            semavat:
          
        
        
          semalar, gökler.
        
        
          
            sıddık:
          
        
        
          çok doğru, dürüst,
        
        
          hakkı ve hakikati tereddütsüz
        
        
          kabullenen.
        
        
          
            tahribat:
          
        
        
          tahripler, yıkıp boz-
        
        
          malar.
        
        
          
            tarafgir:
          
        
        
          bir tarafı tutan, ta-
        
        
          raflı.
        
        
          
            taraftar:
          
        
        
          taraflı, bir tarafı des-
        
        
          tekleyen.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            tesbihat:
          
        
        
          tesbihler, Cenab-ı
        
        
          Hakkın bütün noksan sıfatlar-
        
        
          dan uzak ve bütün kemal sı-
        
        
          fatlara sahip olduğunu ifade
        
        
          eden sözler.
        
        
          
            zâlîmâne:
          
        
        
          zalimce, zulmeder-
        
        
          cesine.
        
        
          
            zemin:
          
        
        
          yer.
        
        
          
            zulüm:
          
        
        
          haksızlık, eziyet, iş-
        
        
          kence.
        
        
          
            | 208 | K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası