kırk dereceden geçmesiyle tebeyyün eden, zehirlemek-
        
        
          ten gelen şiddetli hastalık hengâmında, kardeşimiz
        
        
          Atıf’ın habbe gibi hâdisesini, hariç valiler kubbe yaparak,
        
        
          buranın hem adliye, hem zabıta, hem vilâyete şifrelerle
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          aleyhine sevk edildiği aynı zamanda, iki sa-
        
        
          at evvel,
        
        
          Mu’cizat-ı Ahmediye
        
        
          İstanbul’dan koşup imda-
        
        
          da gelmiş. Masada iken, Yirmi dokuzuncu söz ve kera-
        
        
          metli
        
        
          İşaratü’l-İ’caz
        
        
          , tosya kasabasından imdada gelmiş
        
        
          gibi, aynı vakitte yaldızlı ciltleriyle masa üzerinde durur-
        
        
          ken, onların müsadere endişesi ve elliden ziyade sair ri-
        
        
          salelerin de namazsız ellerin zaptına geçmek ihtimali ve
        
        
          şiddetli hastalığın konuşturmamak vaziyetiyle beraber,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un o üç kerametli risaleleri, öyle harika bir
        
        
          himayet ve muhafazaya vesile ve o zehirlendirmeye pan-
        
        
          zehir ve tiryak oldu ki, bu hale muttalî olan bizler, şimdi
        
        
          de hayretteyiz. güya hiçbir hastalık yokmuş gibi, gayet
        
        
          kuvvetli, hem şiddetli tokatlar vurarak, o düşmanlık vazi-
        
        
          yeti dostluğa çevrildi.
        
        
          Hem adliyenin büyük memurları ve taharri komiserle-
        
        
          ri, şiddetli taharri ve müsadere için geldikleri hâlde, elli-
        
        
          den ziyade kitaplardan hiçbirine el uzatmadan, yalnız o
        
        
          risalelerin kerametlerini kısmen dinleyerek onların ma-
        
        
          nevî himayeti altında muhafaza edildi. Yalnız Müdafaat
        
        
          ve on Altıncı Mektup ve ramazaniye risalesini, müta-
        
        
          lâa etmek için biz verdik.
        
        
          üçüncü günde, daha şiddetli arama ve taharri etmek,
        
        
          zabıtanın siyasî komiseri bir taharri komiseriyle geldiği
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 389 |
          
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            sâir:
          
        
        
          diğer, başka, öteki.
        
        
          
            sevk:
          
        
        
          yöneltme, gönderme.
        
        
          
            siyasî:
          
        
        
          siyasetle ilgili, siyasete ait.
        
        
          
            taharri:
          
        
        
          arama, araştırma.
        
        
          
            tebeyyün:
          
        
        
          meydana çıkma, gö-
        
        
          rünme, belli olma, anlaşılma.
        
        
          
            tiryak:
          
        
        
          en iyi çare, baş ilâç.
        
        
          
            vaziyet:
          
        
        
          durum.
        
        
          
            vesile:
          
        
        
          aracı, vasıta.
        
        
          
            vilayet:
          
        
        
          il.
        
        
          
            yaldız:
          
        
        
          süs.
        
        
          
            zabıta:
          
        
        
          şehir güvenliğini sağla-
        
        
          makla vazifeli bulunan idare, po-
        
        
          lis.
        
        
          
            zapt:
          
        
        
          idaresi altına alma, tutma.
        
        
          
            ziyade:
          
        
        
          çok, fazla.
        
        
          
            adliye:
          
        
        
          mahkeme, yargılama
        
        
          işleriyle uğraşan daire.
        
        
          
            aleyh:
          
        
        
          karşı, karşıt.
        
        
          
            endişe:
          
        
        
          kaygı.
        
        
          
            evvel:
          
        
        
          önce.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            güya:
          
        
        
          sanki.
        
        
          
            habbe:
          
        
        
          tane.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hariç:
          
        
        
          dışarı.
        
        
          
            harika:
          
        
        
          olağanüstü.
        
        
          
            hengâm:
          
        
        
          zaman, sıra.
        
        
          
            himayet:
          
        
        
          koruma, esirgeme.
        
        
          
            ihtimal:
          
        
        
          olabilirlik.
        
        
          
            imdat:
          
        
        
          yardım.
        
        
          
            keramet:
          
        
        
          Allah’ın velî kulla-
        
        
          rında görülen olağanüstü hâl-
        
        
          ler veya tabiatüstü hâdiseler.
        
        
          
            keramet:
          
        
        
          ermişçesine yapı-
        
        
          lan iş, hareket veya söylenen
        
        
          söz, fikir.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          kısmî olarak, bir kı-
        
        
          sım.
        
        
          
            kubbe:
          
        
        
          gökyüzü, sema.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî
        
        
          olmayan.
        
        
          
            mu’cizat-ı ahmediye:
          
        
        
          Pey-
        
        
          gamber Efendimizin (asm)
        
        
          gösterdiği mu’cizeleri anlatan
        
        
          On Dokuzuncu Mektup risale-
        
        
          si.
        
        
          
            muhafaza:
          
        
        
          koruma.
        
        
          
            muttali:
          
        
        
          bir işten haberi olan,
        
        
          bilgili, haberdar.
        
        
          
            müdafaat:
          
        
        
          müdafaalar, sa-
        
        
          vunmalar.
        
        
          
            müsadere:
          
        
        
          toplatma, elden
        
        
          alma.
        
        
          
            mütalâa:
          
        
        
          bir şeyi etraflıca dü-
        
        
          şünme, dikkatli okuma.
        
        
          
            panzehir:
          
        
        
          zehirin tesiri gider-
        
        
          me özelliği olan madde.