yanlış eder, zulmeder. Fakat, kader başka noktalara ba-
        
        
          kar, adalet eder.
        
        
          İşte, bugünlerde, elîm bir endişe ile
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          daire-
        
        
          sine temas eden üç mesele, adalet-i kaderiye noktasında
        
        
          manevî suale cevaben ihtar edildi.
        
        
          Birinci sual:
        
        
          neden fedakâr, yüksek bir şefkati taşıyan
        
        
          vâlide, bu zamanda, veledinin malından irsiyet almasın-
        
        
          dan mahrum edildi, kader müsaade eyledi.”
        
        
          Gelen cevap şu:
        
        
          Valideler bu asırda, bir aşılama sure-
        
        
          tinde şefkatlerini yanlış bir tarzda sarf etmeleridir ki, “ev-
        
        
          lâdım, şanüşeref rütbesinde memuriyet kazansın” diye,
        
        
          bütün kuvvetleriyle, evlâtlarını dünyaya, mekteplere sevk
        
        
          ediyorlar. Hatta, mütedeyyin de olsa, kur’ânî ilimlerin
        
        
          okunmasından çekip, dünya ile bağlarlar. İşte bu şefka-
        
        
          tin bu yanlışından, kader bu mahrumiyete mahkûm etti.
        
        
          İkinci suâl: Risale-i Nur
        
        
          ’la münasebettar bazı zatlara
        
        
          acıdım, “neden pederinin malından hakkı iki sülüs iken,
        
        
          o haktan, kısmen mahrumiyete, kader-i İlâhî neden mü-
        
        
          saade etti?”
        
        
          Gelen cevap:
        
        
          Şu asırda, öyle acip bir aşılamakla, ebe-
        
        
          veynine hürmet ve peder ve validesinin şefkatlerine mu-
        
        
          kabil, bilâkaydüşart kemal-i hürmet ve itaat lâzım iken,
        
        
          ekseriyetle o hakikî hürmet ve itaat bozulduğundan, iki
        
        
          sülüs almaktan zulmen mahrum edildiler. kader, bunla-
        
        
          rın kusuruna binaen müsaade etti. kızlar ise, gerçi baş-
        
        
          ka cihetlerde kusurları çok, fakat zaafiyetlerine binaen,
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 385 |
          
        
        
          suzluğu, tam ve mükemmel itaat.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          kısmî olarak, bir kısım.
        
        
          
            Kur’ânî:
          
        
        
          Kur’an’a ait, Kur’an’dan
        
        
          gelen.
        
        
          
            mahkûm:
          
        
        
          kendine hükmolunan,
        
        
          hükümlü.
        
        
          
            mahrum:
          
        
        
          bir şeye sahip olama-
        
        
          yan, yoksun.
        
        
          
            mahrumiyet:
          
        
        
          mahrumluk, diledi-
        
        
          ğini, istediğini elde edememe, na-
        
        
          sipsizlik, hissesizlik.
        
        
          
            manevî:
          
        
        
          manaya ait, maddî ol-
        
        
          mayan.
        
        
          
            mektep:
          
        
        
          öğrenim yeri.
        
        
          
            memuriyet:
          
        
        
          memurluk.
        
        
          
            mesele:
          
        
        
          önemli konu.
        
        
          
            mukabil:
          
        
        
          karşılık.
        
        
          
            münasebettar:
          
        
        
          ilgili, alâkalı.
        
        
          
            müsaade:
          
        
        
          izin.
        
        
          
            mütedeyyin:
          
        
        
          dinin emirlerini ek-
        
        
          siksiz yerine getiren, dindar, dine
        
        
          bağlı.
        
        
          
            peder:
          
        
        
          baba.
        
        
          
            Risale-i nur:
          
        
        
          Nur Risalesi, Bediüz-
        
        
          zaman Said Nursî’nin eserlerinin
        
        
          adı.
        
        
          
            sarf:
          
        
        
          harcama.
        
        
          
            sevk:
          
        
        
          yöneltme.
        
        
          
            sual:
          
        
        
          soru.
        
        
          
            suret:
          
        
        
          biçim, şekil, tarz.
        
        
          
            sülüs:
          
        
        
          üçte bir.
        
        
          
            şan ü şeref:
          
        
        
          şan ve şeref.
        
        
          
            şefkat:
          
        
        
          acıyarak ve esirgeyerek
        
        
          sevme, içten ve karşılıksız mer-
        
        
          hamet.
        
        
          
            şefkat:
          
        
        
          karşılıksız sevgi besleme,
        
        
          içten ve karşılıksız merhamet.
        
        
          
            tarz:
          
        
        
          biçim, şekil.
        
        
          
            valide:
          
        
        
          ana, anne.
        
        
          
            velet:
          
        
        
          çocuk.
        
        
          
            zaafiyet:
          
        
        
          zayıflık, güçsüzlük, der-
        
        
          mansızlık.
        
        
          
            zat:
          
        
        
          kişi, şahıs.
        
        
          
            zulmen:
          
        
        
          zulümle, haksızlıkla, zul-
        
        
          mederek.
        
        
          
            zulüm:
          
        
        
          haksızlık, eziyet, işkence.
        
        
          
            acip:
          
        
        
          tuhaf, hayrette bırakan.
        
        
          
            adalet:
          
        
        
          her hak sahibine hak-
        
        
          kının tam ve eksiksiz verilme-
        
        
          si, düzenli ve dengeli oluş.
        
        
          
            adalet-i kaderiye:
          
        
        
          kaderin
        
        
          adaleti.
        
        
          
            asır:
          
        
        
          yüzyıl.
        
        
          
            bilâkaydüşart:
          
        
        
          kayıtsız ve
        
        
          şartsız.
        
        
          
            binaen:
          
        
        
          -den dolayı, bu se-
        
        
          bepten.
        
        
          
            cevaben:
          
        
        
          cevap olarak, karşı-
        
        
          lık şeklinde.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            ebeveyn:
          
        
        
          ana baba.
        
        
          
            ekseriyetle:
          
        
        
          daha ziyadesiy-
        
        
          le, çoklukla, çoğunlukla.
        
        
          
            elîm:
          
        
        
          şiddetli, çok dert ve ke-
        
        
          der veren.
        
        
          
            endişe:
          
        
        
          kaygı.
        
        
          
            evlât:
          
        
        
          çocuklar.
        
        
          
            fedakâr:
          
        
        
          kendini veya şahsî
        
        
          menfaatlerini hiçe sayan, fe-
        
        
          da eden.
        
        
          
            gerçi:
          
        
        
          her ne kadar...
        
        
          
            hâk:
          
        
        
          pay, hisse.
        
        
          
            hakikî:
          
        
        
          gerçek.
        
        
          
            hürmet:
          
        
        
          saygı.
        
        
          
            ihtar:
          
        
        
          hatırlatma, uyarı.
        
        
          
            irsiyet:
          
        
        
          varis olma, mirasçılık.
        
        
          
            itaat:
          
        
        
          söz dinleme, boyun eğ-
        
        
          me, emre uygun hareket et-
        
        
          me.
        
        
          
            kader:
          
        
        
          İlahî hüküm; Cenab-ı
        
        
          Hakk’ın takdir ve tayin etme-
        
        
          si.
        
        
          
            kader-i ilâhî:
          
        
        
          İlâhî kader, Al-
        
        
          lah’ın kader kanunu.
        
        
          
            kemal-i hürmet:
          
        
        
          hürmetin
        
        
          mükemmelliği, tam ve kusur-
        
        
          suz mükemmel hürmet.
        
        
          
            kemal-i itaat:
          
        
        
          itaatin kusur-