eğer istemekle olsa, illet olur, ihlâsı kırar; o ibadeti kıs-
        
        
          men iptal eder. Çabuk bu hâdiseyi teskin ediniz, yoksa
        
        
          münafıklar istifade edecekler; belki onların parmağı var.
        
        
          evet,
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          ’un o kadar dehşetli muannitlere
        
        
          karşı galibâne mukavemeti, sırr-ı ihlâstan ve hiçbir şeye
        
        
          alet edilmemesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebe-
        
        
          diyeye bakmasından ve hizmet-i imaniyeden başka bir
        
        
          maksat takip etmemesinden ve bazı ehl-i tarikatin ehem-
        
        
          miyet verdikleri keşif ve keramat-ı şahsiyeye ehemmiyet
        
        
          vermemekten ve velâyet-i kübra sahipleri olan sahabîler
        
        
          gibi, veraset-i nübüvvet sırrıyla, yalnız iman nurlarını
        
        
          neşretmek ve ehl-i imanın imanlarını kurtarmaktır.
        
        
          evet,
        
        
          Risale-i Nur’un bu dehşetli zamandaki kazandır-
        
        
          dığı iki netice-i muhakkikası her şeyin fevkindedir; başka
        
        
          şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor.
        
        
          •
        
        
          Birinci neticesi:
        
        
          sadâkat ve kanaatle
        
        
          Risale-i Nur
        
        
          da-
        
        
          iresine giren, imanla kabre gireceğine gayet kuvvetli se-
        
        
          netler var.
        
        
          •
        
        
          İkinci neticesi:
        
        
          risale-i nur dairesinde, ihtiyarımız ol-
        
        
          madan, haberimiz yokken takarrür ve tahakkuk eden şir-
        
        
          ket-i maneviye-i uhreviye cihetiyle herbir hakikî sadık şa-
        
        
          kirdi, binler diller ile, kalpler ile dua etmek, istiğfar et-
        
        
          mek, ibadet etmek ve bazı melâike gibi, kırk bin lisan ile
        
        
          tesbih etmektir. Ve ramazan-ı şerifteki hakikat-i leyle-i
        
        
          kadir gibi kudsî ve ulvî hakikatleri yüz bin el ile aramak-
        
        
          tır.
        
        
          İşte bu gibi netice içindir ki, risale-i nur Şakirtleri, hiz-
        
        
          met-i nuriyeyi velâyet makamına tercih eder, keşif ve
        
        
          
            K
          
        
        
          
            astamonu
          
        
        
          
            L
          
        
        
          
            âhiKası
          
        
        
          
            | 383 |
          
        
        
          
            keramat-ı şahsiye:
          
        
        
          şahsa ait ke-
        
        
          rametler.
        
        
          
            keşif:
          
        
        
          Allah tarafından ilham edil-
        
        
          me, kalp gözüyle görme.
        
        
          
            kısmen:
          
        
        
          kısmî olarak, bazı yön-
        
        
          den.
        
        
          
            lisan:
          
        
        
          dil.
        
        
          
            makam:
          
        
        
          yer, mevki.
        
        
          
            maksat:
          
        
        
          gaye.
        
        
          
            melâike:
          
        
        
          melekler.
        
        
          
            muannit:
          
        
        
          inatçı, ayak direyen.
        
        
          
            mukavemet:
          
        
        
          karşı koyma, da-
        
        
          yanma, direnme.
        
        
          
            münafık:
          
        
        
          nifak sokan, arabozucu;
        
        
          kalbinde küfrü gizlediği halde
        
        
          Müslüman görünen.
        
        
          
            neşir:
          
        
        
          herkese duyurma, yayma,
        
        
          tamim.
        
        
          
            netice-i muhakika:
          
        
        
          kesin netice,
        
        
          sonuç.
        
        
          
            nur:
          
        
        
          aydınlık, parıltı, ışık.
        
        
          
            ramazan-ı şerif:
          
        
        
          mübarek, şerefli
        
        
          Ramazan ayı.
        
        
          
            saadet-i ebediye:
          
        
        
          sonu olmayan,
        
        
          sonsuz mutluluk.
        
        
          
            sadâkat:
          
        
        
          bağlılık, doğruluk.
        
        
          
            sadık:
          
        
        
          doğru, gerçek; sözünde,
        
        
          vaadinde, işinde doğru olan.
        
        
          
            sahabî:
          
        
        
          Sahabeden olan kişi, Hz.
        
        
          Muhammed’i görmüş ve O’nun
        
        
          sohbetinde bulunmuş müslüman
        
        
          kimse.
        
        
          
            senet:
          
        
        
          dayanılacak ve güvenile-
        
        
          cek şey, kuvvetli delil olabilecek
        
        
          söz.
        
        
          
            sır:
          
        
        
          gizli hakikat.
        
        
          
            sırr-ı ihlâs:
          
        
        
          ihlas sırrı, samimiyet
        
        
          ve doğruluğun sırrı.
        
        
          
            şakirt:
          
        
        
          talebe, öğrenci.
        
        
          
            şirket-i maneviye-i uhreviye:
          
        
        
          ahirete ait hizmetlerle ilgili ma-
        
        
          nevî şirket, manevî ortaklık.
        
        
          
            tahakkuk:
          
        
        
          gerçekleşme, kesin-
        
        
          leşme.
        
        
          
            takarrür:
          
        
        
          yerleşme, kararlı hale
        
        
          gelme.
        
        
          
            tesbih:
          
        
        
          Allah’ı bütün kusur ve
        
        
          noksan sıfatlardan uzak tutma,
        
        
          Cenab-ı Hakk’ı şanına layık ifade-
        
        
          lerle anma.
        
        
          
            teskin:
          
        
        
          sakinleştirme, yatıştırma.
        
        
          
            velâyet:
          
        
        
          velîlik, ermişlik, Allah
        
        
          dostluğu.
        
        
          
            velâyet-i kübra:
          
        
        
          en büyük velilik,
        
        
          Cenab-ı Hakk’ın insana yakın ol-
        
        
          masına bakan ve peygamber va-
        
        
          risi olmaktan gelen gayet kısa ve
        
        
          yüksek tarikat berzahına uğra-
        
        
          madan zahirden hakikate geçen
        
        
          velilik mesleği.
        
        
          
            veraset-i nübüvvet:
          
        
        
          Peygamber
        
        
          vârisliği, Peygamberimizin vârisi
        
        
          durumunda olan, büyük âlim ve
        
        
          velîlerin yolu.
        
        
          
            ahiret:
          
        
        
          dünya hayatından
        
        
          sonra başlayıp ebediyen de-
        
        
          vam edecek olan ikinci hayat.
        
        
          
            cihet:
          
        
        
          yön.
        
        
          
            dehşetli:
          
        
        
          ürkütücü, korkunç.
        
        
          
            dua:
          
        
        
          Allah’a yalvarma, niyaz.
        
        
          
            ehemmiyet:
          
        
        
          önem, kıymet.
        
        
          
            ehl-i iman:
          
        
        
          inananlar, iman
        
        
          sahipleri.
        
        
          
            ehl-i tarikat:
          
        
        
          tarikat ehli, kal-
        
        
          bini dünyanın fani işlerinden
        
        
          ayırıp, Allah sevgisi ile bağla-
        
        
          yan kimseler.
        
        
          
            fevkinde:
          
        
        
          üstünde.
        
        
          
            galibâne:
          
        
        
          galibe yakışır tarz-
        
        
          da.
        
        
          
            gayet:
          
        
        
          son derece.
        
        
          
            hâdise:
          
        
        
          olay.
        
        
          
            hakikat-i Leyle-i Kadir:
          
        
        
          Kadir
        
        
          Gecesinin esası, mahiyeti.
        
        
          
            hizmet-i imaniye:
          
        
        
          iman ve
        
        
          Kur’an hakikatlerinin ikna
        
        
          edici ve ilmî delillerle anlaşıl-
        
        
          masına hizmet etme.
        
        
          
            hizmet-i nuriye:
          
        
        
          Nur hizmeti,
        
        
          Risâle-i Nur için çalışma.
        
        
          
            ihlâs:
          
        
        
          samimiyet, bir ameli
        
        
          başka bir karşılık beklemek-
        
        
          sizin, sırf Allah rızası için yap-
        
        
          ma.
        
        
          
            ihtiyar:
          
        
        
          irade, tercih; kendi is-
        
        
          tek ve arzularına göre hare-
        
        
          ket etme.
        
        
          
            illet:
          
        
        
          sebep, gaye.
        
        
          
            iman:
          
        
        
          inanç, itikat.
        
        
          
            iptal:
          
        
        
          boş, hükümsüz.
        
        
          
            istifade:
          
        
        
          faydalanma, yarar-
        
        
          lanma.
        
        
          
            istiğfar:
          
        
        
          tevbe etme, Al-
        
        
          lah’tan günahlarının bağışlan-
        
        
          masını isteme.
        
        
          
            kanaat:
          
        
        
          inanma, görüş, fikir.
        
        
          
            keramat:
          
        
        
          kerametler, ermiş-
        
        
          lerin, velîlerin olağan üstü
        
        
          sözleri ve hâlleri.