Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 10 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Prof. Dr. Mustafa Erdoğan: Askerlerde kafa karışıklığı var

* Sanırım, dünyanın en konuşkan generallerine sahibiz. Bilebildiğim kadarıyla başka hiçbir ülkede bu kadar çok konuşan general yok. Bu garipliği açıklamak için de sürekli ‘Türkiye’nin özel şartları olduğu’ söyleniyor. Nedir bu özel şartlar?

Bu ‘özel şartlar’, Türkiye’de demokrasinin ve insan haklarının evrensel gereklerini yerine getirmemek için mazeret olarak ileri sürülüyor. Türkiye’nin coğrafi ve stratejik olarak çok hassas noktada olduğu, etrafının hep düşman ülkelerle, halklarla çevrildiği, yabancı güçlerin bizi yok etmek, bölmek, parçalamak istediği anlatılıyor. Ve, herkesin de Türkiye’nin bu ‘özel şartlarının’ gerektirdiği modele uyması isteniyor. Bu modele uymayan farklı bir görüşü savunanlar, ‘yabancıların uzantıları ve işbirlikçileri’ olarak tanımlanıyor. En büyük tehlike olarak da ‘bölücülük’ ve irtica’ gösteriliyor.

* Ben kendimi bildim bileli Türkiye’nin özel şartları vardır. Her türlü görüşten siyasi parti iktidara geldi ama bu özel şartlar değişmedi. Biz bu özel şartların değişmesini mi istiyoruz yoksa bu şartlar hep sürsün mü istiyoruz?

İktidar seçkinleri, bu özel şartlar hiç değişmesin, mevcut düzen hep sürsün istiyorlar. Nitekim sistem, Cumhuriyet’in başından beri ‘bölücülük ve irtica’ denilen iki tehdidi hep canlı tutuyor. Ama şu da var. Türkiye’de mevcut durumun olduğu gibi korunmasından yana olan sadece Silahlı Kuvvetler değil. Devletin içinde onunla aynı dünya görüşünü paylaşan ve sistemin değişmemesini kendileri açısından yararlı gören başka iktidar seçkinleri de var. Bunların bir kısmı yüksek yargı, sivil ve askeri istihbarat bürokrasisi gibi ‘yasal güçler’, bir kısmı da yasalarda görünmeyen ‘illegal güçler’. Ayrıca siyasi partilerin içinde de devletin çekirdeğiyle işbirliği yapan ya da onunla uyum içinde olan gruplar ve kişiler var. Bu kişiler, askeri rejime gidişte ortamın hazırlanması için katkı verirler.

* Partilerin genel başkanları bu kişileri bilmezler mi?

Bilirler ve bir kısmı statükoyla ilişkilerinin iyi olması için bunları partide bulundururlar.

* Bazılarını bakan yaparlar mı?

Evet, bazılarını bakan yaparlar. Bu hükümette de var böyle adamlar. İktidar seçkinlerininin bir ayağı da medyada bulunuyor. Türkiye’nin özel şartlarını öne süren, tek parti rejimine uygun ortam hazırlamak isteyen, Silahlı Kuvvetler’in sözcüsü gibi davranan ve çok enteresan röportajlar yapan, sivilleri korkutan yazılar yazan öyle insanlar var ki medyada... Bunlardan akademisyenler arasında da var. Bizde üniversite, Osmanlı’daki resmi ulema geleneğinin devamıdır zaten. 28 Şubat’ın olmasında medyanın ve üniversitenin büyük katkısı oldu.

* Generallerimiz sırayla, belli bir koordinasyon içinde konuştular. Cumhurbaşkanı’nın konuşması da bu general konuşmalarının arasında yer aldı. Bu bir tesadüf müydü sizce? Yoksa bilerek mi aynı içeriğe sahip konuşmalar aynı dönemde yapıldı?

Komutanların konuşmalarının bir koordinasyon ürünü olduğu apaçık ortada. Cumhurbaşkanı bunlardan haberli miydi bilemem ama aralarında bir zımni mutabakat olduğu anlaşılıyor. Zaten Cumhurbaşkanı ilk seçildiği dönemdeki profilinden epeyce sapmış durumda. Ayrıca bu konuşmaların bir tesadüf olmadığını düşündüren bir arka plan da var. Hem cumhurbaşkanlığı seçiminin yaklaşması hem de AK Parti’nin bazı özgürlükler konusunda ve Avrupa Birliği sürecinde yalpalaması cesaretlendiriyor onları. AB sürecinin gevşediği izlenimi yaygınlaştıkça, askerler daha yüksek sesle konuşuyor. Askerler bize tekrar tekrar hatırlatmak istiyorlar.

* Neyi hatırlatmak istiyorlar?

‘Bizi yok sayamazsınız. Biz, sistemin vazgeçilmez aktörüyüz. Türkiye’nin durumu Amerika’ya ve Avrupa’ya pek benzemez. Bizim özel şartlarımız var. Askerin siviller tarafından denetlenmesi işini çok fazla ileri götürmeyin’ diyorlar bize. Çünkü askerler şunu biliyorlar. AK Parti, AB konusunda eskisi kadar sağlam iradeli görünmese de, AB süreci Türkiye’de AK Parti olsa da olmasa da sürecek. Bu yüzden de uygun konjonktürlerde bu tür konuşmalar yapıyorlar ve daha da yapacaklar. Bir de tabii TESEV’in raporu çok rahatsız etti.

* Niye?

Çünkü Silahlı Kuvvetler üzerindeki sivil denetim meselesini kamuoyu önünde kapsamlı bir biçimde tartışmaya açtı. Ayrıca dünyada silahlı kuvvetlerin demokratik kontrolüyle ilgili Cenevre’deki merkez de bu işi ciddiye aldı. Yani bizimkiler AB sürecinde gevşese bile, Avrupalıların sivil denetimin peşini bırakmayacakları anlaşıldı. TESEV raporunda sadece Silahlı Kuvvetler’in değil, bütün güvenlik bürokrasisinin denetime açılmasını, şeffaflaşmasını istedi. Askerleri kaygılandıran bir başka neden de şu oldu. Türkiye’de savunma meseleleri şimdiye kadar hep askerlerin uzmanlık alanı olarak görülüyordu. Siviller bu konuda bilgisizdi. Denetleyememenin bir nedeni de bu bilgisizlikti. Eğer Silahlı Kuvvetler’in gerçekte nasıl işlediği hakkında kamuoyunun ve parlamentonun bilgisi artarsa...

* Sonuç ne olur?

İnsanlar bugün polisi nasıl tartışıyorlarsa Silahlı Kuvvetleri de tartışmaya başlayacaklar, onu kontrol etmek isteyecekler, sorgulayacaklar ve onu şeffaflığa zorlayacaklar. Bu, silahlı Kuvvetler’in alıştığı bir şey değil. Ama ‘Biz sivil denetime karşıyız’ da diyemez. O zaman ne diyor? ‘İrtica, bölücülük’ diyor. ‘Bizi yıpratmak için çalışanlar, işbirlikçiler, düşmanlar’ diyor. Toplumun bilgilenme isteğini, yabancı komplosu veya onlarla işbirliği yapanların komplosu olarak yorumluyor. Oysa TESEV son çalışmasıyla çok iyi bir iş yaptı.

* Dört general, art arda yaptıkları sert konuşmalarla nasıl bir sonuç almayı amaçladılar? Bu konuşmalardan sonra nasıl bir Türkiye oluşmasını beklediler?

Bir, hükümetin ürkerek cumhurbaşkanlığı meselesinde geri adım atmasını beklediler. İki, AB’yle uyumda kendilerini rahatsız edecek değişikliklere girişilmemesini istediler. Acaba Meclis’te görüşülen son 9’uncu uyum paketinde kamuoyuna yansımayan bir şey var mıydı? Çünkü TSK’nın Savunma Bakanlığı’na bağlanması lafları dolaşıyordu. Ama orta ve kısa vadede bütün bunlar olacak. Eğer Türkiye önünde sonunda AB’ye girecekse, Genelkurmay Başkanlığı da devlette herhangi bir genel müdürlük olmayı kabul edecek. Devlet Su İşleri, Karayolları Genel Müdürlüğü, TRT Genel Müdürlüğü gibi bir genel müdürlük olmayı kabul edecek ve Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanacak. Aslında Silahlı Kuvvetler ideolojik bağlılığı ve çağdaş uygarlıkla ilgili taahhütleri nedeniyle Batı’yla bütünleşmeye açıktan karşı çıkamıyor.

(...)

* Generaller bir yandan AB’ye karşı olmadıklarını söylüyorlar, bir yandan da küreselleşmeye ve evrensel kapitalizme karşı oldukları söylüyorlar. Bu ikisini birbirinden nasıl ayırıyorlar? Sizce generaller ekonomik ve sosyolojik kavramları mı bilmiyorlar? Yoksa asıl söylemek istediklerini, böyle birbiriyle çelişen kavramların arkasına mı saklıyorlar?

Saklamaktan ziyade bir kavram karışıklığı var kafalarında. Çünkü onların sosyal ve siyasal alanla ilgili dilini kuran temel malzemeler, bizim evrensel olarak paylaştığımız akademik malzemeler değil. Askerlerin ayrı bir dili var. Mesela Genelkurmay’ın Atatürkçülük adıyla dört ciltlik kitabı var. Onda her şeyin çaresi var. Ekonomik politikalara ilişkin ayrıntılı çareler bile var. Mesela Atatürk ‘tam bağımsızlık’ demiş. Bundan, küreselleşme ve evrensel kapitalizm karşıtlığını çıkaranlar var. Atatürk ‘devletçilik’ demiş. Bundan, özelleştirme karşıtı tutumun dayanağını bulanlar var. Askerlerin laiklik, globalleşme, bağımsızlıktan anladıkları bizimkinden çok farklı. Aldıkları eğitimden kaynaklanan bir kafa karışıklıkları var. Bu yüzden de hem küreselleşmeye, evrensel kapitalizme karşı olup hem AB’den yana olmayı mümkün görüyorlar.

* Bizim generallerimiz küreselleşmeye niye karşı?

Bütün dünyada artık iç meseleler küresel mesele haline dönüşüyor. Sadece diğer devletler değil, Uluslararası Af Örgütü gibi global sivil toplum örgütleri de Türkiye’nin uygulamaları hakkında söz sahibi oluyorlar. Yöneticilerin bir ülkeyi nasıl yönettiği, bütün dünyayı ‘insanlık adına’ ilgilendiriyor artık. Askerlerin mantığı açısından bu pek kabul edilebilir bir şey değil. Küreselleşmenin egemenlik kaybı olduğunu düşünüyorlar.

* Niye?

Çünkü Silahlı Kuvvetler’in ‘özel şartlar’ argümanının altı çöküyor. Kendi içine kapalı yapıyı sürdürmek artık imkânsızlaşıyor. Her ülke uluslararası, global bir oyunun parçası haline geliyor ve müdahaleler artıyor. ‘Biz farklıyız, bizim özel şartlarımız var’ diyerek durumunuzu koruyamıyorsunuz. Dünyadaki bu müthiş dönüşüm, rant temelli siyasiler açısından da kabul edilmesi zor bir durum. ‘Kendi istediğimiz gibi yönetiriz’ diyenlerin işini çok zora sokuyor küreselleşme. Zaten AB süreci de küreselleşmenin bir parçasıdır.

Radikal, 9.10.2006

Konuşan: Neşe DÜZEL

10.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Prof. Dr. Mustafa Erdoğan: Askerlerde kafa karışıklığı var

  Kamuoyu önünde tartışmak

  Ağar’a kulak kabartanlar artıyor


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004