Ahmet BATTAL |
|
Türk soylu yabancılar |
Demokratik açılım projesinin mimarı görünen Başbakan, bu konuda, bilgi ya da itikat eksikliği dolayısıyla olsa gerek, zaman zaman yalpalıyor. Başbakan bir konuşmasında hukuk nazarında ve kanunlar önünde bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının eşit haklara sahip hale gelmiş olduğunu iddia etti. Yani bundan sonra hak istemenin aslında başka mânâya geleceğini ima etti. Gerçekten, hak isteyen bazı Kürtlerin amacı aslında devleti köşeye sıkıştırmak ve konuyu içinden çıkılmaz bir hale getirerek bundan bazı yararlar elde etmek olabilir. Ama kanaatimce yine de Başbakan’a düşen, istenen hak gerçekten hak ise bu hakkı sahibine vermek konusunda istekli ve iradeli olmaktır. Üstelik kanunlarda Türkiye’de yaşayan Türklere tanınan haklar ile diğer unsurlara tanınan haklar arasında bazı farklar halen de vardır. Bu farkların giderilmesi ise başta Meclis ve hükümet olmak üzere herkesin görev ve sorumluluğundadır. Ben bu yazımda bunlardan birine işaret edeceğim. Danışmanları başbakana anlatırlar diye ümit ediyorum. “Türk soylu yabancıların Türkiye’de meslek ve san'atlarını serbestçe yapabilmelerine, kamu, özel kuruluş veya işyerlerinde çalıştırılabilmelerine ilişkin 2527 sayılı kanun” 25.09.1981 tarihinde yani TBMM’nin silâh zoruyla kapalı tutulduğu dönemde darbecilerce yürürlüğe konulmuş, darbe mirası bir kanun. Bendeniz, bir hukukçu olarak, bu kanunu fakülte yıllarımda değil hayat okulunda hem de acı bir dersle öğrendim. Güneydoğudaki hakimlik yıllarımda, bir sohbet ortamında yerel halka şimdi Başbakan’ın dediği gibi “Ne hakkı istiyorsunuz, eşit haklara sahibiz” deyip dururken devlet yanlısı bir korucubaşı muhtar sözümü kesti ve bu kanunu bana öğretti. Cahilliğime mi şaşırayım, kanuna mı şaşırayım, şaşırdım. Kanunun adı dahi gösteriyor ki Türk soylu yabancı olmakla Türk soysuz yabancı (!) olmak arasında fark var. Bunun derinden okunuşu aslında şöyle: Türk soylu Türk olmakla Türk soylu olmayan Türk olmak arasında fark var. Buna göre Türk soylu Türklerin meselâ Bulgaristan’dan ya da Yunanistan’dan gelen kardeşleri Türkiye’de Türk vatandaşı gibi çalışma hakkına sahip oluyor. Nitekim seksenli ve doksanlı yıllarda bu uygulama, kaçan ya da kitleler halinde göç eden “soydaşlar” için yapıldı. Yapılan doğruydu. (Gerçi gelenlerin çoğunun gözü, sonradan, Bulgaristan’ın Avrupa Birliğine girmesinden sonra geriye dikildi, ama neyse). Buna karşılık meselâ Türk soylu olmayan Türklerden bir grup olan Gürcü kökenli vatandaşlarımızın Gürcistan’dan gelen kardeşleri olan Gürcüler bu kanundan yararlanamıyor. Aynen Türk soylu olmayan Türklerin diğer bir grubu olan Kürtlerin 1987-1988 yıllarında Iraktan kaçıp gelen kardeşleri olan Peşmergelerin bir süre “tanrı misafiri” denilip ülkemizde tutulduktan sonra geriye gönderilmeleri gibi. Akla gelecek olan şudur: Ne yani! Ülkemizdeki çingenelerin dışarıdaki kardeşlerine de mi kucak açalım! Evet, elbette evet. Gelmek istiyorlarsa bizim için onurdur, onur olmalıdır, zira misafirperverlik hamiyetin yüksekliğindedir. İmparatorluk bakiyesi olmak kolay değil. Yetmişiki milleti bir arada tutacaksanız size Türklük yetmez. Başka bir mayaya ihtiyacınız var demektir. Gördüğünüz gibi demokratik açılım için yapılacak daha çok iş var. ««« Bir okuyucum yazıyor: Bayram haftasında yolumuz Hatay-Belen’e düştü. Dostlarımızın tavsiyesiyle, meşhur bir millî pehlivanın adını kullanan bir yol üstü lokantasına girip bahçesine oturduk, siparişimizi verdik. Yemeğimizin çoğunu yedikten sonra başka bir masaya içki servisi yapıldığını gördük. Garsona “Burası içkili lokanta mı” diye sorduk ve evet cevabını aldık. Oysa lokantanın girişindeki isim levhasında içkili lokanta olduğunu gösterecek biçimde alkollü içecek reklâmı değil, içkisiz olduğunu gösterecek biçimde alkolsüz içecek reklâmı vardı ve bu görüntü girerken bizi rahatlatmıştı. Görüntünün bizi yanılttığını ise geç anladık. Doğrusu canımız sıkıldı, lokantanın ruhsatına da bakmadık. Ama ruhsatta içkili lokanta olduğu gerçekten yazılı ise ve buna rağmen böyle bir görüntü veriyorlar ise gerçekten önlenmesi gereken bir yanıltmaca var demektir. Ben de soruyorum: İçki satanın bunu gizleyerek yemek satması ve müşteri çekmesi ahlâka uygun mu? Belediyelerin yetkisi yok mu? Helâl gıda sertifikası konusunda sıkı bir çalışma içinde olan hükümetin gerekirse bu konuya da el atması lâzım değil mi? 02.12.2010 E-Posta: [email protected] |