Ahmet DURSUN |
|
Başörtüsü yasağının genetik kodları |
Kopya sebebiyle ertelenen ve bu hafta sonu yapılan KPSS sınavındaki sevindirici gelişmelerden biri, başörtü yasağının sınavda uygulanmamasıydı. Ne yüreği burkularak peruk takmak zorunda kalanlar, ne de başörtüsü yüzünden okul kapısından geri döndürülenler… Toplumsal barışı ve zenginliği simgeler şekilde herkes dilediği giysi ile imtihana girebildi; ne rejim yıkıldı, ne kıyamet koptu. Bundan sonra ne olur sorusunun cevabı, aslında bizim yasaklar karşısındaki toplumsal reflekslerimizle ilgilidir. Geçtiğimiz günlerde, TESEV tarafından yayımlanan bir rapor, başörtüsü yasağının sebepleri ve geleceği ile ilgili önemli tespitleri içermektedir. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Dilek Cindoğlu tarafından kaleme alınan “Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık: Uzman Mesleklerde Başörtülü Kadınlar” başlıklı rapor, başörtü meselesinin neden çözülemediğine dair ip uçlarıyla birlikte bir çok yönüyle dikkate değer sonuçları içinde barındırıyor. Başörtüsü yasağının adeta genetik kodlarını çözen rapor, başörtüsü yasağı başta olmak üzere, yasak ve kısıtlamaların hangi genetik şifreler üzerinde yükselebildiğini gözler önüne seriyor. Türk siyasetinin yapısal özelliklerinden kaynaklanan özgürlük kısıtlamaları her kesimin şikâyet ettiği bir husustur. Bireysel özgürlüklerin önünü açmak için resmî ideolojilerin devletin kurumlarından kapı dışarı edilmesi gerektiğini, otoriter yapının ortadan kaldırılmasının şart oluşunu her fırsatta dile getiririz. Oysa şikâyet ettiğimiz meselelerin ortadan kalkmasıyla özgürlük sorunlarının halledilemediğini son yıllarda daha iyi gördük. Son yıllarda uyum yasaları ile esen iyileşme rüzgârlarına rağmen temel hak ve özgürlüklerle ilgili sıkıntılar ve ciddî problemler hâlâ devam etmektedir. Bu devamlılığın temel sebeplerinden biri, devletin baskıcı yapısından çok kollektif kültür olarak yerleşen, otoriterliği benimseyen zihinsel yapımız ve kültürümüzdür. TESEV raporunda ortaya çıkan en çarpıcı sonuçlardan biri de buna işaret etmektedir. Başörtüsü yasağı, sadece devletin ve kurumlarının değil, aynı zamanda toplumun insan, kadın ve vatandaşlık haklarına bakışını ele veriyor. Toplumun yasaklar karşısındaki pragmatist refleksleri üzücü bir netice olarak günah hanemize yazılıyor. TESEV araştırması, her ne kadar bir şekilde üniversiteyi bitirmeyi başarmış meslek sahibi başörtülü kadınların çalışma hayatlarında karşılaştıkları problemleri ortaya çıkarmayı amaçlasa da İslâmî-muhafazakâr kesimleri de içine katabileceğimiz şekilde, toplumun büyük bir kesiminin başörtüsü meselesine ve başörtülülere bakışını da göstermektedir. Araştırma raporunda, başörtülü kadınların çalışma hayatına katılmaya karar verdikleri andan itibaren, çeşitli ayrımcılık ve hak ihlâllerine uğradıkları belgeleniyor. Bu ayrımcılık başörtülü kadınların diğerlerine göre daha az ücretle ve daha fazla çalıştırılmaları, geri planda tutulmaları, terfi engellemeleri, dışlama, vb. şekillerde karşımıza çıkıyor. Mağdur edilmişlerin mağduriyetinden yararlanarak çıkar sağlamaya çalışmak daha derinlerimizde yatan vicdanî, ahlâkî problemleri açığa çıkarıyor. Bunu halletmeden yapılan yapısal iyileştirmelerin ne kadar başarılı olabileceği tartışmaya açık bir husustur. Raporun çarpıcı sonuçlardan biri de, son günlerdeki tartışma konularından birine açıklık getirmektedir. Son günlerde, AKP’nin iktidarı sırasında hafiflediği hatta başörtülü kadınlar lehine çevrildiği öne sürülen ayrımcılıklar ve hak ihlâllerinin bilhassa özel sektörde keskinleşerek devam ettiği verisi, üzerinde düşünülmesi gereken bir sonuçtur. Sonuç itibariyle, bugüne kadar hep devlet merkezli düşünülen demokratikleşme engellerinin devleti de aşan ciddî boyutlarda olduğu ortaya çıkmaktadır. Fert olarak zihnimizin daima bir yerlerinde hazır kıta bekleyen otoriterlik, gücü kutsama, daha güçlünün yanında olma, zayıfı horlama, zor durumdakinin durumundan yararlanma isteği ve düşene bir tekme vurma alışkanlığı ilk fırsatta kendini dışa vurabiliyor. Zaten rencide edilmiş, dışlanmış, nazik ve nazenin fıtratı yıpratılmış başörtülü bir hanımın bu durumundan yararlanarak çıkar sağlamaya çalışmak gibi hastalıklı bir ruhu ifade eden tavır, tek suçlunun otoriter devlet yapısı olmadığını gözler önüne seriyor. Hasılı, vicdanî inkılapların gerekliliği, her alanda olduğu gibi, başörtüsü meselesinde de kendini açıkça belli ediyor. 30.11.2010 E-Posta: [email protected] |