“Tabiata yakın, sade bir hayat yaşayan insanlara; Batı’nın satabileceği, sunabileceği bir şey yok”
Bir öğretmeni en iyi tanımanın yolu, dersten arta kalan son beş on dakikadır kanaatimce. Teneffüs zili ile erken bitmiş dersin arasındaki bu dakikalar, ders konularının perde olduğu öğretmenlerin ruh dünyasını, birikimlerini ortaya çıkardığı gibi birçok insanın hayat boyu unutamayacağı sözlerin de sınıf ortamına taşınmasına yardımcı olan zaman dilimleridir. Sanırım bir çoğumuzun, eğitim ve öğretim hayatından aklında kalanların bir kısmı da bu zaman dilimlerinde zihin dünyamıza kazınmıştır.
Dersten arta kalan bu beş, on dakikanın dışında bir öğretmeni siyaset, sendika, banka kredisi gibi konuların dışında yakalayabilirseniz, bu konuların geçmediği bir çay sohbeti yapabilirseniz; eminim sizin hisseleneceğiniz, onların da anlatacağı mutlaka bir şeyler ortaya çıkar. Böyle paylaşımı geçenlerde bir çay ocağında, yeni tanıştığım bir öğretmen arkadaşımla demli çayları içerek yaptık, bu güzel çay sohbetinde bana Kızılderilileri ve renkli boncukları anlattı.
Avrupalılar Amerika’ya ilk vardıklarında Kızılderilerin ellerinde değerli olan tahıl gibi, deri gibi, altın gibi, o dönemde Kızılderililerin ellerinde değerli olan ne varsa, almak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, her yolu denemişler; fakat başarısız olmuşlar. Çünkü para Amerika Kıt’asında geçmeyen bir kavram... Tabiata yakın, sade bir hayat yaşayan insanlara; Batı’nın satabileceği, sunacağı bir şey yok o dönemde ve Batı’nın bugün bize modern hayatın içinde sunduğu birçok gereksiz şeye ihtiyaç duymamaktalar; ama istekler, küçük şöhretler herkesi ağına düşürdüğü gibi Kızılderilileri de ağına düşürmüş.
Avrupalılar tam ümidi kesmişken Kızılderilerin ilgisini, Avrupalıların üzerlerindeki süslü renkli boncuklar çeker. Bugünkü anlamıyla herkesin bir liraya, iki liraya alabileceği renkli boncuklar... Kızılderiler derilerini, ürünlerini, altınlarını, elllerinde değerli olan ne varsa bu renkli boncuklar karşılığında Avrupalı gemicilerle takas etmişler. Avrupalı gemiciler için çok iyi bir ticaret olmuş bu, bir verip bin almışlar...
Çay sohbetinin devamında öğretmen arkadaşın, girdiği bütün sorulara yönelttiği, vurucu sorusu geldi. Sizce Kızılderililer ve Avrupalı gemiciler hâlâ var mı? Onun aynı zamanda bu konu hakkındaki yorumu olan sorunun cevabını isterseniz ben daha fazla uzatmadan vereyim. Evet hâlâ var...
Bugün Türkiye’de neredeyse evlerin tamamında birden fazla bulunan bin liralık bin beş yüz liralık telefonlar seri üretime girdikleri zaman maliyetleri yirmi liraya, otuz liraya geliyor. Kısacası birileri gelip bizlere bin lira, bin beş yüz lira karşılığında; günlerimizi, aylarımızı verdiğimiz emeklerimizin yerine, bu telefonları, renkli boncukları vermekte. Bütün bu söylediklerime karşın birileri hemen itiraz edebilir, bunlar artık ihtiyaç diye; ama ben düşünüyorum ki, ortada ihtiyaçtan çok ihtiyaç haline gelen bir şeyler var. Hemen söyleyeyim ben de cep telefonu kullanıyorum, en büyük özelliği açılıp konuşulduktan sonra kapanması...