"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ortadoğu’da değişim ve dinamikleri

Doç. Dr. Çoşkun Topal
06 Nisan 2012, Cuma
Tarih, kültür ve medeniyet bağlarımızın güçlü olduğu Ortadoğu coğrafyası yeni bir değişim sürecine girmiş bulunmaktadır. Değişimin dinamiklerini okuyabilmek açısından yakın tarihimize bakmakta yarar vardır.

19. Yüzyılda hak ve özgürlükler alanında yapılan mücadeleler, Avrupa’da yönetimler değişime zorlanırken Osmanlı Devleti de bu değişimden uzak kalamamıştı. Keçecizâde Fuad Paşa, “Avrupa’da iki kuvvet bulunur: Biri üstten diğeri alttan tazyik eder, ortada karar kılınır. Bizde altta kuvvet bulunmadığından yandan pistonlara ihtiyaç vardır..” sözleriyle İmparatorlukta yaşanan değişimde Avrupa devletlerinin etkisine işaret ediyordu. Kuşkusuz Batı etkisinin yanında, “Hürriyet” şairi Namık Kemal başta olmak üzere Osmanlı aydınlarının mücadelesi sonucu, Türkiye’de 1876’dan itibaren parlamentolu bir siyasal hayat başladı. İttihat ve Terakki, 1913’de Bâb-ı âli baskını ile tek parti yönetimi kurmakla birlikte, II. Meşrûtiyet’in ilk yıllarında Türkiye, çok partili bir siyasal hayat tecrübesi yaşamıştı.
«««
İki dünya savaşı arası dönemde Türkiye’de, 1925 ve 1930 yılarında iki kez çok partili hayata geçiş denemesi oldu, ama gerçekleşemedi. İkinci Dünya Savaşı sonrası başlayan çok partili siyasal hayat, 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti’nin serbest seçimler sonucu iktidara gelmesi ile sonuçlandı. Türkiye, 1950 sonrası zaman zaman kesintiye uğramakla birlikte 62 yıldır demokrasi ile yönetilmektedir. Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde hak ve özgürlükler alanında daha ileri düzenlemeler ve talepler gündeme gelmektedir. Ancak Türkiye, 1876’dan beri yaşayan bir parlamento geleneğine, siyasal iktidarın, serbest seçimler sonucu ve halkın hür iradesi ile belirlendiği demokratik bir rejime sahiptir.
«««
Ortadoğu coğrafyası açısından ise 20. yüzyıl, derin insanî dramlara sahne oldu. Ortadoğu’daki ülkeler, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı Devletinin topraklarını nüfuz bölgelerine ayırmaları ile şekillendi. II. Dünya Savaşı sonrası oluşan iki kutuplu uluslar arası ilişkiler sisteminde, bölge ilki İsrail’in kurulduğu 1948’de başlamak üzere 1967 ve 1973 yıllarında Arap-İsrail savaşlarına sahne olmuştur. Bu süreçte, Mısır, Suriye ve Irak başta olmak üzere bölge ülkeleri, askerî darbelerle kurulan ve soğuk savaş dengeleri içinde yönetimde kalmayı başaran iktidarlar tarafından yönetildi. 1990’ların Doğu Bloku ve Varşova Paktının çöküşü ile Doğu Avrupa’da başlayan demokratikleşme akımı, Kasım 2010’dan itibaren “Arap Baharı” adı verilen halk hareketleri ile Ortadoğu coğrafyasında etkili olmaya başladı. Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de otoriter rejimlerin temeli sarsıldı. Soğuk Savaş dönemi dengeleri içinde oluşan statüko, değişim rüzgârı karşısında duramadı.
«««
“Arap Baharı”nın değişim rüzgârı bir yılı aşkın süredir Suriye’de esmektedir. Ancak Suriye’de mevcut statüko ve değişim yanlıları arasındaki mücadele, ülke ölçekli olmaktan çıkarak uluslar arası aktörlerin nüfuz ve rekabetine sahne olmaktadır. Bu durum, ülkedeki şiddetin boyutunu her geçen gün arttırmaktadır. Nitekim BM Güvenlik Konseyi (BMGK)’nde, Beşşar Esad’ın 15 gün içinde yönetimden ayrılmasını da içeren karar tasarısı 4 Şubat 2012’de Rusya ve Çin tarafından veto edilmişti. Son olarak Beşşar Esad yönetimi, BM ve Arap Birliği’nin Suriye Temsilcisi Kofi Annan’ın ülkede siyasî sürecin ve görüşmelerin başlamasını içeren planını, 27 Mart 2012’de kabul ettiğini açıkladı. Annan’ın planı, yaralıların tahliyesi ve insanî yardımların ulaştırılması için Suriye güçlerinin günde iki saat ateşkes uygulamasını öngörmektedir. Ülkede siyasî sürecin ve görüşmelerin başlamasını içeren plan, şimdiye kadar Beşşar Esad yönetiminin yanında yer alan Rusya, Çin ve İran tarafından da desteklenmektedir. Bununla birlikte, Suriye’de ülke içi şiddet devam etmektedir. Nitekim Birleşmiş Milletler (BM)’e göre Suriye’de Devlet Başkanı Beşşar Esad rejimine karşı ayaklanmada şimdiye kadar 9 binden fazla insan ölmüştür.
Sonuç olarak, “Tempora mutantur, nos et mutamur in illis” deyişinde ifade ettikleri gibi, zaman nehrinde, akan sularla birlikte içindekiler de değişmekte, miadını dolduranlar tarih sahnesinden çekilmektedir. Fakat değişim süreci bazen sancılı gerçekleşmektedir.

Okunma Sayısı: 2021
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı