"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neden Risale-i Nur?

Fadime KAYA
27 Eylül 2015, Pazar
"Neden Risale-i Nur bu kadar önemli senin için?” diye soruluyor bana.

Nedenlerinden biri Risale-i Nurların Asrın Müceddidi’ne ait olmasıdır. İlk okumaya başladığımda Bediüzzaman’ın asrın imamı olduğunu bilmiyordum. Sadece karşımda her kelimesine hayran olduğum muhteşem bir eser vardı. Asrın imamı olduğunu öğrendiğimde Rabbime şükrettim, Risale-i Nurları okumayı nasip ettiği için. Çevremde ona lâkayt kalan o kadar çok kişi var ki, bazen saçma sapan bir sebeple bile karşına çıkıp neden okumadıklarını söyleyebiliyorlar. Şaşırıyorsun. Asrın imamı dediğinde ise inanmıyorlar ve tamamen cahilliklerini gösteriyorlar. Senin okumaktan vazgeçtiğin ya da hiç okumayı düşünmediğin bu eserler normal bir yazarın, bir dâvâ adamının, bir tarikat şeyhinin, bir tasavvuf mürşidinin, okuduklarınla hayatını şekillendirmeye çalıştığın bir aydının, düşünürün eseri değil, -bu saydıklarımızın da uymak zorunda olduğu- asrın imamının eseri. Kimisi kendi bilgilerine göre hareket ediyorlar. Onları kendi bilgileriyle başbaşa bırakıp daha fazla ilgilenmiyorsun. Artık kaybettiği şeyin değerini ahirette anlar diyerek, duâ etmekten başka elinden bir şey gelmiyor.

Bediüzzaman’ın, asrın imamı olduğunu kabul etmişsem, Risale-i Nurları normal bir kitap gibi göremem. Oradaki hakikatlere tenkit gözüyle bakıp, “acaba doğru mu yazdıkları?” diyemem. Said Nursî’nin peygamber varisi olduğu için eserinde yanlışlar olması mümkün değildir. Yanlış olsaydı, asrın imamının eserleri olmazdı.

Birileri Said Nursî’nin müceddid olduğunu kabul etmeyebilir. Etmemekte de özgürdür zaten. Ama gerçek anlamda Bediüzzaman’ın hayatını dikkatle araştıran ve Risale-i Nurları vicdanıyla okuyan, ondaki farklılığı anlayacak, her bir kelimesiyle asrın müceddidinin eseri olduğunu fark edecektir. Bu eserde olan hakikatler başka bir eserde mevcut değil. Bu asırda Risale-i Nur gibi bir eser olmaması da bu gerçeğe parmak basıyor. Bu ince sırrı yakalandığında Bediüzzaman’a lâkayt kalmak aklın kârı değildir. Çünkü ahiretimizle alâkalı bir durumdur.

“Muhakkak ki Allah, bu ümmete her yüz sene başında dinini yenileyen bir müceddid gönderir.” (Ebû Dâvûd, Melâhim,) diğer bir hadiste ise: “Asrın imamını tanımayan cahiliye üzerine ölür.” Cahiliyenin ne olduğunu bilen bu hadisi anlamakta zorlanmaz. Asrın imamı da Said Nursî olduğuna göre ona uyarak inşallah cahil olarak ölmemiş oluruz. Cahillik üzerine ölme meselesi hayatımızı ciddî anlamda meşgul etmelidir. Asrın imamına uymayan nasıl bir durumda ölür bilemem. Sadece hadis-i şeriflere ve Peygamberimizin (asm) yorumlarına göre hareket ediyorum. Zaten imtihan gereği her şey açık ve net olmaz. Akla kapı açılır, ama ihtiyar elden alınmaz. Herkes inansaydı imtihanın sırrı ortadan kalkardı. Birileri inanacak birileri de inanmayacak ki insanlar arasında fark ortaya çıksın. 

İşte önemli bir noktada bu: İnanmak ya da inanmamak meselesi. İmtihan gereği bazı şeyler kapalıdır. Size sadece o kapalı olandan az bir miktarı gösterilir ya da bir ışık huzmesi kadar yüreğinize serpilir. Bu durumda nefis ve şeytan da boş durmayacak, sürekli telkinlerde bulunacaktır. Yıllardır okuduklarıyla belli bir birikime sahip olanların inanma süreci biraz sancılı geçebilir. İnandıklarına ters düşüyorsa kabul etmeyebilir. Ehl-i insaf biriyse, ciddî anlamda araştırma yaptığında doğru şıkka işareti koyacaktır. Daha avam tabakasının inanması kolay olduğu gibi araştırmamasından gelen özründen dolayı zor da olabiliyor. Bazıları ise hiç tereddüt etmeden kabul edebiliyor. Ama kabul etmesi de bir nev’î kurtuluşta olmayabiliyor. Kabul etmek tabi olmak anlamına gelmelidir. Risale-i Nuru düzenli okuyup hayatının merkezine yerleştirmelidir. İçerisindeki düsturlarına uymalıdır. Bunu yapabildiği taktirde asrın imamına uyması mümkündür. Bazen de yüreğine sızan ışık huzmesini görmemezlikten gelirsin. O ışık az miktarda verildiği için arkasında ahirette tezahür edecek büyük hakikati göremezsin. Zaten az olması imtihan gereğidir. Çok olsaydı herkes inanacaktı. Herkes inansaydı hakiki cevherler ortaya çıkmayacaktı. İnsanın mahiyetinde elmas mı yoksa kömür mü olduğu belli olmayacaktı. Bundan dolayı inanmayanlara inanmaları için fazla yüklenmemek gerekiyor, onlar farkında olmadan elmas ruhların ortaya çıkmasına sebep oluyorlar. Bunun için sadece anlatılır, ama inanmaları için zorlanmaz. 

“Arif olana bir işaret yeter” sözünün rehberliğinde hareket etmek gerekir.

Okunma Sayısı: 2607
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı