"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Erhan linç edilmekten nasıl kurtuldu?

HALİS SERHAT TAN
24 Ocak 2013, Perşembe
Dersten çıkmış, öğretmenler odasına yeni varmıştım. Sınıf defterini yerine, eşyalarımı da dolabıma bıraktıktan sonra, yazılı kâğıtlarını düzenliyordum ki öğretmenler odasına bir öğrenci girdi. Nefes nefese kalmıştı. Benzi solmuş, korkudan tir tir titriyordu.
Öğretmenler odasında yaklaşık yirmi öğretmen vardık. İçerisi kalabalık. Ders çıkışı olduğu için, o gün dersi olan neredeyse bütün öğretmenler oradaydı. İçeriye giren öğrenci; titreyen ses tonu, soluk soluğa kaldığı nefesiyle bir şeyler anlatıyor, öğretmenlerden yardım diliyordu.
Ses tonu pek de yabancı gelmemişti bana. Arka sıralardaydım. Başımı kaldırıp baktığımda, içeri giren öğrencinin benim de dersine girdiğim sınıftaki öğrencilerden Erhan adlı öğrenci olduğunu görünce kaldığım yerden işime devam ettim.
Pek sevmezdim Emrah’ı. Dersleri sürekli sabote eder, çok konuşur, konuyu değiştirerek dersi kaynatmaya çalışır, agresif tavırlarla saygısız davranışlarda bulunurdu. Derslere karşı çok vurdumduymazdı. Not tutmaz, derslere ön hazırlık yapmadan gelir, anlattığınız dersi hafife alırdı.
Olumsuz davranışlarına ısrarla devam etmesinin sebebi ise, oldukça zeki olmasıydı. Sınavlardan önce arkadaşlarının defterinden fotokopi çektirir, çalışır, yüksek notlar alırdı. Çoğu zaman sınıftaki en yüksek notu Erhan alırdı. Bu açıdan dersleri, anlatılanları, derste konuşulanları, hatta dersi anlatan biz öğretmenleri hafife alır, argo tabiriyle pek takmazdı. İşte bu yüzden, ben de dâhil olmak üzere, çoğu öğretmen arkadaşlar pek sevmezdik onu.
Dersine giren öğretmenler arasında olsam da Erhan’ın bu tavrı yüzünden pek ilgilenmek istemeyip yanına dahi gitmeyip, hatta derdinin ne olduğuna, ne dediğine bile bakmayıp kaldığım yerden normal işime devam ettim.
Öğretmenlik öyle bir meslektir ki, dersine girdiğiniz ve muhatap olduğunuz her öğrenciye ait bir konu mevzu bahis olduğunda isteseniz de, istemeseniz de kendinizi vurdumduymaz bir tavır içine sokamıyorsunuz. Velhasıl, her ne kadar bir yandan işime devam edip vurdumduymaz bir tavır içine girsem de, diğer yandan kulak kabartarak Erhan’ın öğretmenler odasında diğer öğretmen arkadaşlara anlattıklarını dinlemeden kendimi alamadım.
“Hocam dışarıda 11/F sınıfındaki öğrenciler toplanmış beni bekliyorlar. Dersten çıkıp eve gidecektim ki beni abluka içine aldılar. Yaklaşık on beş öğrenciler. Az daha beni lime lime edip parçalayacaklardı. Kendimi zar zor ellerinden kurtardım…” diye anlatmaya başladığında gördüm ki, hiçbir hoca oralı olmayıp kendisini dinlemeye çalışmıyor, herkes kendi olağan işi ile ilgileniyordu.
Anlaşılan Erhan, derste bana yaşattıklarının bir benzerini diğer hocalarına da yaşatmış olacak ki, tıpkı benim gibi bütün hocalar onunla ilgilenmek istemiyor, doğrusu kimse onu sevmiyordu.
Açıkçası Erhan’ın böyle korku ile kendini apar topar öğretmenler odasına atıp nefes nefese kalmış, benzi solmuş, sararmış bir davranışta bulunması şaşırtmıştı beni. Çünkü Erhan son sınıf öğrencisi idi. Aynı zamanda okulun en kabadayı öğrencilerindendi. Öğrenciliğe dair en ince ayrıntıya kadar her türlü cambazlığı, kaçış-kurtuluş yollarını bilen, olaylar karşısında ne tür davranışlar takınması, hangi metotları uygulaması, nelere dikkat etmesi, neleri yapması ve neleri yapmaması gereken biriydi.
Kendinden küçük öğrencilerden ‘korkup’ öğretmenlere ‘sığınacak’ bir durumu içselleştirerek kendine yakıştıracak bir tutumu sergileyeceği doğrusu hiç aklıma gelmezdi.
Emrah’ın “Hocam, korkuyorum. Çıkıp eve nasıl gideceğim. Okulun dışarısında, kaldırımda beni bekliyorlar. Yol güzergâhımı biliyorlar. Çıkıp gideceğim sırada beni yakalayıp linç etmek isteyecekler” deyip öğretmenlerinden yardım istediği sırada “ağlaması” şaşırtmıştı beni.
Anlaşılan konu ciddiydi. Konunun ciddî olması kadar, öğretmenler de oralı olmama, ilgilenmeme konusunda en az bir o kadar ciddî görünüyordu. Diğer öğretmenler gibi en ön sırada, kapının girişinde ben olsaydım, her halde direkt ilgilenir, gereken ne ise onu yapmaya çalışırdım.
Öğretmenlerin Erhan’a karşı ilgisiz kaldıklarını görünce; daha önce olanları bir kenara atıp (unutup), yüreğim sızladığı için, kendisine yardım etmek üzere kapının girişine doğru yöneldim.
“Sen şu karşıdaki boş sınıfta sessizce oturup beni bekle, ben bir iki dakikaya geliyorum, gereken ne ise yaparım” dediğimde az da olsa rahatlamıştı. En azından yaklaşık on beş kişilik bir grubun karşısında yalnız kalmasının getirdiği korkudan ötürü akan gözyaşları dinmişti.
Onu karşıdaki sınıfa bıraktıktan sonra, tekrar öğretmenler odasına geldim. Burada bulunan öğretmenler ile biraz bu konuyu görüştük. Dışarıda Erhan’ı hırpalamak üzere bekleyen gurubun dersine girmediğimden doğrusu onları pek tanımıyordum. Dersine giren öğretmenler sözü alıp dışarıdaki grup hakkında biraz bilgi verdiler.
Oradaki öğrencilerin sigara kullandığını, çoğunun eli bıçaklı olduğunu, hatta aralarında uyuşturucu kullanan öğrencilerin de olduğunu, kesinlikle olaya müdahale etmemem gerektiğini, son zamanlarda giderek artan öğretmen bıçaklanmalarını hatırlatarak olaya müdahil olursam aksi takdirde benim de başıma bir iş gelebileceğini söylediler.
Doğrusu ikilemde kalmıştım. Bir yandan yardım eli bekleyen öğrencim Erhan, diğer yandan tehlikeli, riskli bir grup… Öğretmen arkadaşların söylediğine göre, okul idaresi bile bu grupla çoğu zaman başa çıkamıyor, olayları olağan haline bırakıyormuş.
Bütün cesaretimi toplayıp okul bahçesine indim. Dışarıda eve gitmek üzere servis bekleyen bir öğrenciyi okul dışına Erhan’ı linç etmek üzere bekleyen grubun yanına gönderip “Halis Serhat Hoca sizi çağırıyor. Önemli bir meseleyi görüşecekmiş” demesi için gönderdim.
Biraz geçmeden elini kolunu sallayarak, adeta öğrenci değillermiş edasında yanıma gelip “Buyur Hocam, hayırdır?” dediler. Kendileri ile uzun uzun konuştum.
“Sevgili öğrenciler, ben dersinize giren bir öğretmen değilim. Sizi tanımıyorum da, ismimi duymuş olabilirsiniz, ama sizler de beni tanımıyorsunuz. Ben öğrencilerin iyiliği için her türlü fedakârlıkta bulunmaktan, onların mutluluğu ve barışı için ne yapılması gerekiyorsa yapmaktan çekinmeyen biriyim. Dersinize girmesem de sizlerle oturup bir çay içip, dertleşmek, hayat tecrübelerimi sizinle paylaşmak, geleceğiniz için tavsiyelerde bulunmak, sizin de görüşlerinizi, ilgi alanlarınızı ve o ilgi alanlarınızdaki tecrübelerinizi dinlemek isterim…” diyerek yaklaşık on beş dakika orada ayaküstü görüşüp, hem ilk tanışmamızı, hem de Erhan’a dokunmamaları için rica ettim.
“Beni az çok tanıdınız. Eğer beni seviyor, bu okulun bir öğretmeni olarak bana değer veriyorsanız bu seferlik Erhan’a dokunmayın, gereken ne ise ben onunla konuşur, konuyu hallederim. Bırakın bu akşam rahat bir şekilde eve gitsin” dediğimde beni kırmayacaklarını söyleyip Erhan’a dokunmayacaklarına dair söz verdiler.
Hatta aralarından biri elini cebine atıp cebinden çıkardığı çakıyı bana doğru uzatarak “Hocam gerek ben, gerekse arkadaşlarım sizin hatırınıza Erhan’a bu seferlik dokunmayıp rahat bırakacağız. Ama sizler de ona söyleyin bir daha bizim sınıftaki kız arkadaşlarımızın yanından bile geçmesin, yoksa artık sizin hatırınıza da olsa onu affetmez, ağzını burnunu dağıtırız” deyince, anladım ki mesele okuldaki kız öğrencilerimiz yüzünden çıkmış. Sınıf, kendini namus bekçiliği hüviyetinde görüp kendi sınıfındaki kız arkadaşlarını koruyup kollamaya çalışıyormuş.
Erhan’a dokunmayacaklarına dair söz verip beni kırmadıkları için kendilerine teşekkür edip ertesi gün öğleden sonra dersimin olmadığını söyleyip kendileri ile kantinde bir çay içmeye beklediğimi ve orada daha da teferruatlı tanışmak istediğimi iletip öğretmenler odasına geri döndüm.
Erhan, sınıfın girişinde, öğretmenler de öğretmenler odasının kapısında heyecanla beni bekliyorlardı. Dışarıdaki gençlerle olan konuşmayı ve Erhan’a bu seferlik dokunmayacaklarını söyleyip Erhan’ı eve gitmesi için gönderdim. Bir daha o sınıftaki kız öğrenciler ile yakından uzaktan ilgilenmeyeceğine dair de söz aldım kendisinden. Erhan mutluluktan uçar gibiydi. Nasıl teşekkür edeceğini bilemiyordu. Yüzünde, derslerde bana çektirdiği sıkıntıların pişmanlığı rahatlıkla okunuyordu. Bir mahcubiyet ifadesi vardı yüzünde.
Öğretmen arkadaşlar da şaşırmıştı. İlkin bana gitmemem için tavsiyelerde bulunan hocalar dahi şaşkındı.
“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” sözünü hatırlatıp öğrencilerle tatlı dille konuşarak sorunu hallettiğimi; onları disiplinle, şiddetle, okuldan uzaklaştırmakla tehdit edip çözmenin bazen işe yaramadığını ifade ettim.
Eğer orada diğer öğretmenler gibi temkinli davranmak adına sesimi çıkarmayıp Erhan’ın derste bize çektirdiği sıkıntıları hatırlayıp ‘ne hali varsa görsün’ diye düşünüp olaya el atmasaydım, kim bilir belki de şuan Erhan o grup tarafından bıçaklanmış ve hayata gözlerini yummuş olacaktı.
Bazen sevgi dili birçok problemin çözümünde büyük bir anahtardır.
Okunma Sayısı: 911
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Filiz S.

    24.1.2013 00:00:00

    Asayişin sağlanmasında önemli bir vazife yerine getirmiş olmanızı ve konuyu güzel, akıcı bir üslupla anlatımınızı tebrik ediyor, başarılar diliyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı