"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Eğitim dünyasında asıl sorun öğretmenler mi, sistem mi?

İBRAHİM DEMİRKAN
29 Mart 2012, Perşembe
12 yıllık kesintili eğitim üzerine “Eğitimde Fin’ci olmakla dinci olmak” arasındaki kalın çizgiyi bizlere gösteren yazarlar, hadise karşısında ideolojik davranıldığını söyleyerek son noktayı koyuyorlar.
Doğrusu eğitimde çok başarılı diye verilen şu Fin örneğini de ne zaman duysam kan beynime sıçrar.
Ankara kadar nüfusu olan bir ülke. Bizdeki öğrenci sayısı ise Fin nüfusunu 3’e katlar.
Orayı geçip memleketimize gelelim. Şartlar, nüfus, beklenti, tarih, coğrafya, v.s. çok farklı.
Eğiteceğin çocuğun ve ailesinin endişelerine ortak olmazsan istersen uzayda yaşa yine sorunları çözemezsin.
Türkiye’de bir öğrenci velisinin beklentisi nedir?
“İş sahibi olsun, ahlâklı olsun, hele ki az buçuk bir de iman sahibi ise ben ölünce arkamdan Yasin okusun” der.
Bu yazının asıl derdi OECD’nin “Eğitimde Eşitlik ve Kalite: Dezavantajlı-Mağdur Okul ve Öğrencilerin Desteklenmesi” başlıklı raporunda yer alan şu cümleler; “‘Liseye bitirmeyen yetişkin sayıları’ ile ilgili tabloya göre bu konuda en iyi durumdaki ülke Kore olurken Türkiye 34 OECD ülkesi arasında sonuncu. Yaş grubu 64’e uzatıldığında Türkiye’de liseyi bitirmeyenlerin oranı yüzde 70’e çıkıyor. Raporda “Öğrencilerin okuldan ayrılmaları sorunu bir gecede meydana gelmedi. Okuldan ayrılma öğrencilerin okulla ilişkilerinin uzun süreçte çözülmesi sonucu” denildi. Rapora “Çok sayıda yıkıcı, saldırgan öğrenci bulunan sınıf ve okullarda eğitim kalitesi önemli ölçüde azalıyor, sergilenen bu gibi tavırlar diğer öğrencilerin saldırgan tepkilerine yol açıyor, okuldaki davranışsal sorunlar artıyor.
Özellikle “dezavantajlı, mağdur’ korunma bulunan okullar disiplin sorunlarıyla uğraşmak için önemli ölçüde vakit kaybı yaşamaktadır, öğretmenlerin kendilerini eğitim ve öğretime adamalarını engellemektedir” diye devam edildi.
Yabancı bir gözün tesbiti doğru. Sebebine gelince kestirmeden söyleyecek olursak son günlerde yaygın olan bir ifadeyle yok ‘dindar nesil’ yok ‘kindar nesil’ derken iş geldi gusül abdesti almayı bilmeyen ‘mundar nesil’e. 12 yıllık mecburî eğitim kanunuyla bütün okulların İHL olacağı kaygılarına bakıldığında toplumun farklı kesimlerinin karşı tarafın tepkisinden çekindiği için inandığını ve bildiklerini söyleyememesi bana göre eğitim sisteminin tıkanmasının en önemli sebeplerinden biridir.
Ve bu memleketin ilk sorunu samimiyetsizlik ve kimliğini saklamadır.
Peki bütün bunları bir kenara bırakalım. Çocuğuna dinî unsurların olmadığı bir eğitim sisteminde devam etmesini isteyen veli ne yapacak? İşte bakanlığın bu kanun taslağında yaptığı iş her iki tercihi de bir potada toplamak. İsteyen ortaöğretimde çocuğunun Kur’ân ve Arapça dersi almasını isteyecek, istemeyen uzak tutabilecek. Bu zamana kadar dindar ya da dine taraftar ailelerin isteklerinin konjonktüre göre ya karşılandığı ya da ret edildiği görülecektir.
Hani ‘Vicdanı hür, fikri hür nesiller’den bahsedilir, ama ortada ne özgür bir seçim vardır ne de hür bir tercih.
Bir tatilci Karadenizde ‘şöyle rahat, böyle konforlu her gün serbest mönü’ yazılı çok ucuz bir pansiyon bulmuş. İlk gün hamsi çıkmış yemekte, o da afiyetle yemiş. İkinci gün de yine hamsi çıkmış. 3., 4. gün derken her gün aynı mönü. Artık canına tak etmiş. Pansiyon sahibine çıkışmış: ‘İlânda serbest mönü diyordunuz, ama her gün aynı yemeği veriyorsunuz bu nasıl iş?’ deyince pansiyon sahibi de ‘Evet serbest mönü, ister ye ister yeme’ demiş. Bizim eğitim sistemimiz de böyle. İster ye, ister yeme, özgürlük budur diye.
Sözde özgürlükçü. Ne solcusu memnun, ne sağcısı. Bu yüzden 4+4+4’den oluşan 12 yıllık kesintili eğitim inşallah herkese özgürlük verir. Kanuna son şekli verildiğinde belki çocuğunu din dersinden bile uzak tutma imkânı olacak velinin, ama hafızlık eğitimi verdirmek isteyen veli için de aynı özgürlük geçerli olacak mı? Bu konuda bir adım atılmış değil. 1996’daki haklarını arıyor hâlâ Müslümanlar, buna da dikkat çekmek isterim.
Elbette sihirli bir değnek değil bu rakamlar. OECD raporunda söylenen disiplinsizlik ve okullarda şiddete gelince. Eğitimde en önemli unsur öğretmendir. Kötü eğitim sisteminde iyi öğretmen yine işini yapar, çok yorulur hırpalanır, ama yapacağını yine yapar. 12 yıllık eğitimle ilgili öğretmenlerin katıldığı bir referandum düzenlense, eminim ki ilk ret edilecek yönü kanunda yer alan 4 yıllık lise eğitimi olacaktır.
Bana göre abartılmış çağdaşlık putuna ve laikçi Batıcılara yaranmak için düşünülmüş bir histeridir lisede 4 yıl. Lise 3 yıl olmalıdır. Hani 8 yıllık kesintisizi bozarken kamuoyuna öyle bir mesaj verelim ki, bizi gerici zannetmesinler psikozuyla hareket edilmiş bir taslak. 
12 olsa ne, 10 olsa ne, 8’de kalsa ne? Özellikle bir eğitim çalışanı ve öğretmen olarak çevremden o kadar çok arkadaş itiraz ediyor ki lisede dört yıla. ‘Bu saçmalık ne?’ diye bana soruyorlar. Eğitimciler itirazlarında haklılar.
Bilhassa ergenlik çağına giren gençlere karşı yaptırımı olmayan bu bozuk ders geçme sistemi öğretmeni sınıfta bekçi konumuna indirdiği gibi, maalesef onu aynı zamanda güvenlik görevlisinin işlerini de yapmaya zorlamaktadır. En basitinden okullarda eğer zengin bir okul değilseniz güvenlikçi tutamadığınız için bahçe nöbetlerinde okulun ve bahçenin güvenliğini de siz sağlamak zorundasınız. Güvenlik bu zamana kadar sağlanıyordu, ama Allah’tan öğretmen camiası da uyandı da artık okul müdürlerini zorlayarak ‘Biz polis değiliz kardeşim’ noktasına gelindi.
Şimdi bu yazıyı okuyan ve eğitim çalışanı olmayan herkes “Bu adam neden bahsediyor?” diyebilir.
Disiplinden bahsediyorum. Havada oksijen ne ise, eğitimde de disiplin odur.
Meselâ ister 30 kişi, ister 50 kişilik sınıflarda olsun öğretmenine kafa tutan bir öğrenci hakaretleri ve davranışlarıyla sınıf disiplinini bozduğunda dersinizi o öğrenciyi susturmakla geçirirsiniz. Dünyanın en iyi müfredatı elinizde dünyanın en akıllı ve en dahi tahtası sınıfta olsun isterse. Derse girdiğim okullarda en şerli yaramaz öğrencilerle ‘Yapma evlâdım, yapma yavrucuğum’ nasihatlerim tutmadığını görünce işi bağırtı çağırtı ile götürmeye çalışırdım. E.. hoca sen işi bilmiyorsun, insan bir kenara çeker konuşur, v.s. gibi teklifleri hatırlatmayın. Bunların alâsını da yapsan, öğrencinin her problemiyle de ilgilensen, sonuç sıfıra sıfır elde var sıfır. Genelde bu tip sorunlu öğrenciler eşşek şakalarını diğer öğrencilere yapar. Arkadaşlarını ağlatma pahasına kendi eğlencesine dalar. Sınıf ya da okul ortamında hemen iyileştiremezsiniz. Sabırla beklerseniz de ne okulda disiplin kalır ne de sınıfta.
Dayak ise nadiren başvurduğum bir hadise olmuştur, sebebi de din kültürü öğretmeni olmam. Doğrusu benim attığım dayak yüzünden öğrencimin dinden nefret etmesini istemem. Nadiren derken kesinlikle bilgi eksikliği tembellik, v.s. ile ilgili değil, direkt şiddete maruz kalanları kurtarmak içindi. Yaşadığım bir kaç örneği verdim: Sınıfta hakaret ettiği öğretmenine özür dilemesi için çağırdığınız öğrenci özür dileyeceğine birden karşısındaki öğretmenine kafa göz daldığı gibi, sizin olay yerinde nazik ellerinizle yaptığınız kadife kıvamındaki müdahaleye rağmen artık öğrencinin tehdit ve saldırı çemberine dahil olursunuz.
Yani kavga orada bitmez, yeni başlar artık devamlı tehdit altında okula gider gelirsiniz.
Doğuda Siirt-Eruh’ta ya da batıda Kırıkkale’de herhangi bir okulda çok yaşadım bu vukuatları. Bunun doğusu batısı yoktur anlayacağınız. Meselâ yaramazlıklarından öğretmen arkadaşlarımızın özellikle bayan öğretmenlerimizin—kibarlık ve nazikliklerinden dolayı, yoksa haşa iş bilmezliklerinden dolayı değil—bizar olduğu, ama kanun gereği bir şey yapamadıkları ders ve huzur sabatörü 8. sınıf öğrencisi okul bahçesinde evinden getirdiği garip bir aletle kız öğrencileri rahatsız ederken sabırla yaklaşırsınız. O gün bahçe nöbetinin hakkını vermeniz içinde fiilî müdahaleden başkada şansınız yoktur. Artık eskisi gibi “Eti senin, kemiği benim” devri bitmiş çocuğun nazını, gürültüsünü ve eşşek şakalarını sineye çekme devri gelmiştir. Eğer adınız “dayakçı hoca”ya çıkmamışsa sadece sizinle göz göze gelmemeye gayret ederek sevgili ve afacan öğrencimiz o ‘masum’ yaramazlığına devam eder. İşte böyle vakıalarda daha doğrusu kibarlığı bırakıp direkt söyleyeyim, böyle pis durumlarda yapacağınız iki şey vardır: ‘Yapma evlâdım’ diye yalvarırsınız. Vicdana gelirse bırakır. (Ben pek görmedim, çünkü sırtınızı dönünce icraata aynen devam ederler) Ya da görmezlikten gelirsiniz. “Yapma ya hoca olur mu öyle şey?” diyerek cıkcıklayanlarınızı duyar gibi oluyorum.
Şimdi bunun suçu öğretmende mi? Yani bu tarz davranışı öğretmen mi öğrencisine yüklüyor, yoksa sokaktan ve Tv’den aldığı ahlâkın verdiği cesaretle mi yapıyor bunu?  İster inanın ister inanmayın, bu tip hadiseler her okulda oluyor. Sadece yüksek puanlı ya da seçmece okullar hariç her yerde vak’a-yı adiyedendir. Peki ne yapalım? Nazi kampına mı çevirelim okulları? Hayır, sadece idareyi öğretmene bırakın.
Meselâ sınıfta derslerde ‘dur, yapma’ ihtarından anlamayan öğrenci bir aylık çalışma neticesinde düzelmiyorsa sorunlarını görmezlikten geliyorsa, yapılacak tek şey vardır; okuldan uzaklaştırma. İşin içinde ailesi olunca düzelme oranı yükseliyor, ama sorun aile kaynaklıysa o çocuğu okulda tutup öğrenci ve öğretmenlerin huzurunu bozmaya gerek yok. Çünkü birini kurtaracağız diye, 10 tane zayiat veriyorsunuz. Vereceksin problemli çocuklar için kurulmuş ara okullara, orada ders değil terbiye ve ahlâka önem vereceksiniz. Sınıf ders geçme olmayacak ‘davranışları normaldir’ raporu ile kaldığı yerden devam ettireceksin. Yani öğrenci okulun kendisine düpedüz ‘deli raporu’ verdiği zaman sıkıntıya düşeceğini bilmeli. Öğretmen ve idareye de maaş ve çalışma günleri açısından özenle seçin bakın neler oluyor sonra. Hiç unutmam, dediklerine göre babası bardan pavyondan hiç çıkmayan bir 9. sınıf öğrencisi öğretmenleri de egale ederek sınıfı idare ettiği söyleniyordu. Din dersi 1 saat olduğu için, çocuğun problemli davranışları pek kendini belli etmiyordu. Kabadayılıkla işini götürüyormuş. Öyle ki “Aman şununla konuş” diyenlerin hatırına konuşsam da şikâyetler hâlâ devam ediyordu. Dersler bu çocuğu zaptü rabt altına almakla geçtiği için çok az konu işleniyormuş. Düşünebiliyor musunuz, çocuğun gelmediği gün öğretmenler rahatlıyordu. Tam üç ay o sınıfta ders işlenemedi ve en sonunda disiplin cezası işlendi, ama en ağırı okuldan uzaklaştırmaydı o devirde o da 15 gün. Sonrası sürgün, ama istersen başka okula gönder, problem, problem olmaya devam edecektir. İşte bu tip çocuklar 7 ve 8. sınıfta başlar lise sona kadar karşınıza hep çıkar. Olan sınıfta uslu uslu dersi dinlemek isteyen öğrenciye olur çünkü öğretmen sus pusla dersi geçirir bir şeye konsantre olunamaz ders bölünür hiçbir şey anlaşılmaz.
Bu tecrübeleri yaşamayanlar, sınıfta derse girmeyenler eğitimin nasıl olması gerektiği ile ilgili boşuna konuşmasınlar.
Öğretmene yetki verilmelidir.
Çocuk da otoriteyi bilmelidir. Öyle ki ilk derste öğrencilere; direkt ‘Öğretmen davranışı bozuk olan öğrencisini düzeltmek için bir ay uğraşır. Eğer öğrenci düzelmezse okuldan süreli ya da süresiz uzaklaştırabilir. Buna ne vali, ne de okul müdürü itiraz edebilir’ denilerek öğretmenin önemine dikkat çekilmelidir.
Müfredattır, öğretme biçimleridir, v.s. işin kolayı. Dersi dinleyen olmazsa neyi, kime, nasıl anlatacaksın?
Ticarete benzer eğitim, satın almak istemeyen müşteriye zorla mal satamazsın. Öğrencide de durum böyledir. İlgi alanını erkenden bulup oraya yönlendirmek lâzım, işte o zaman zevkle derslere katıldıklarını ve iştahla derslerine sarıldıklarını gördüm öğrencilerimizin. Amerikan filmlerindeki gibi çete okullarımız yok. Allah'a şükür durum o kadar vahim değil, ama gidişat hiç iyi değil.
Şu an fiilen öğretmenlik yapmıyorum, ama yapan arkadaşlara gün be gün ‘Okullarda durum nasıl?’ diye sorduğumda en dirayetli, en disiplinli arkadaşlarımın bile ‘bitik, idare edemiyoruz artık’ demeleri beni üzüyor. Bu yapı değişmediği müddetçe eğitimde kalite yolunda bir adım atılmış sayılmaz. Atılması gereken adım dinî değerlerin verileceği eğitimdir. Kim ne derse desin, biz doğulu bir toplumuz ve bizde galip olan duygu, din duygusudur. Elbette din dersi sihirli bir değnek değildir. Sabah akşam Kur’ân-ı Kerim okut istersen okullarda.
Sokak ya da ev Kur’ân’a göre dizayn edilmemişse ya da tam tersi, evde dinî bir hayat varken dışarda din dışı bir ortam varsa çocuklar ne yapsın? Şu resmî hava, dört duvar ve paçalarımızdan akan samimiyetsizlik. Çözüm, başta anayasa olmak üzere komple bir zihniyet değişimindedir. Öğretmenlik hayatımda ümitsiz olmama adına verebileceğim başka örneklerde var, ama şu günlerde yapılması gereken bu problemleri cesurca dillendirmek. Son not: Müdürler eğitimin akademik boyutuyla mı uğraşsınlar, idarî boyutuyla mı? Onlar da şaşkın ve yorgun. Okullarda teknik koordinatörlük ihdas edilmeli. Çünkü şu an okul müdürlerimiz çatı işlerinden, kalorifer işlerine kadar her türlü sorunla boğuşuyorlar. Halbuki onların bu dertten kurtarılıp, sadece okulun eğitim hayatına odaklanmaları sağlanmalıdır. Artık okulları okul içi seçimle gelecek başöğretmen ya da eğitim lideri yönetmeli. Okulda seçim olmalı ve öğretmenler eğitim liderini seçmeli. İdeolojik gruplar filan olabilir, ama önemli değil neticede çoğunluğun mutluluğudur söz konusu olan. Biz öğretmenler gayet demokrat insanlarızdır, gaza basacağımız yeri de biliriz, frene basacağımız yeri de.
Okunma Sayısı: 1774
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gokhan

    31.3.2012 00:00:00

    Son kısmı hariç yazdıklarınıza katılıyorum hocam. Bahsettiğiniz tablı ilköğretim birinci kademede bile var...
    Yalnız evet, bunların herkesçe dillendirilmesi ve yüksek sesle haykırılması lazım. Öğretmen=Köle durumunda şu anda. Hiç abartmıyorum. Hele bir bakan da var ki, evlere şenlik.

  • adil gülmez

    30.3.2012 00:00:00

    ya hu anlayın artık. gerçekten öğretmenler bitmiş vaziyette. yazar gibi kaç cesaretli kalem bunu söyleyebilir ki?

  • adil gülmez

    30.3.2012 00:00:00

    sınıfta derslerde ‘dur, yapma’ ihtarından anlamayan öğrenci bir aylık çalışma neticesinde düzelmiyorsa sorunlarını görmezlikten geliyorsa, yapılacak tek şey vardır; okuldan uzaklaştırma. İşin içinde ailesi olunca düzelme oranı yükseliyor, ama sorun aile kaynaklıysa o çocuğu okulda tutup öğrenci ve öğretmenlerin huzurunu bozmaya gerek yok

  • kemal63

    29.3.2012 00:00:00

    yazıdakilerin farkına yetklilier varmıyorsa buyrun cenaze namazına lise önünde yada öğrencilerle karşılaşınca vahşi hayvan sürüsüyle karşılaşmış gibi korkarak geçiyorsun ellerinde sigara ağızlarında küfür

  • cafer uslu

    29.3.2012 00:00:00

    bizim ögrencilimizde bahsetmekten utandımız şeyleri şimdiki öğrenciler yapıyor Allah bu milleti kurtarsın

  • lamiakılıç

    29.3.2012 00:00:00

    bu yazıyı okuduktan sonra hemen ajanslara düşen başka bir haber gözüme ilişti izmirde öğretmenler odasını basıp öğretemenlerini dövmüş öğrenciler gazetemizin bu ikazını umarız yetkililer ve meclis duyarda geregini yaparlar

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı