"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Medresetüzzehra ve eğitimde bağımsızlık

İBRAHİM DEMİRKAN
28 Kasım 2013, Perşembe
Bütün dünyadaki değişimlerin çok hızlı cereyan ettiği 20. yüzyılda özellikle Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden sonra geride bıraktığı milletler ve topraklarda bir çok yeni devletler kuruldu. Kurtuluş Savaşı ile Batılı devletlere karşı büyük bir mücadele veren genç Türkiye Cumhuriyeti zaferden sonra alfabesinden giyimine kadar her türlü alanda Batı’yı taklit ettiğini açıkça ilân ederek radikal bir değişim ve dönüşüme uğradı. Bu değişimin önderliğini M. Kemal 1938’e kadar süren Cumhurbaşkanlığı süresince gerçekleştirdi. Bu tarihten sonra da İsmet İnönü liderliğinde devrin tek partisi olan CHP sosyal ve siyasal alanda yapılan bu köklü değişikliklerin yerleştirilmesi ve yaygınlaşması için çalışmalara devam etti ta ki 1950’de çok partili hayata geçilene kadar.

Cumhuriyetin kuruluş felsefesinde sıkça belirtilen ülke yönetiminin tek adamdan alınıp egemenliğin millete verildiğinin söylemi bir söylem olmaktan çıkıp gerçekliğe kavuşması 1950 seçimiyle olmuştur. 1950’den sonra demokrasi askerî ihtilâllerle kesintiye uğrasa da seçimler yapılmış, hükümetler kurulmuştur.
Eğitimi ideolojik bir aygıt olarak gören tek parti dönemi kendi felsefesini bu yolla empoze etmeye çalıştı. Buna direnen ve toplumun yeniden inşaasında eğitimin dinî argümanlarla beslenmesi gerektiğine yoksa ülkeye zarar verecek bir neslin yetişeceğini söyleyenlerin başında 1878’de Bitlis’te doğan ve 1960’da Urfa’da vefat eden Bediüzzaman Said Nursî gelir.
Adı son yıllara kadar bilimsel çevrelerce pek telâffuz edilmek istenmese de artık devlet üniversiteleri dahil her türlü akademik ve bağımsız platformda Bediüzzaman’ın fikir ve önerilerinin tartışıldığını görüyoruz.
Yazmış olduğu 5000 sahife civarındaki Risale-i Nur Külliyatı ile İslâmî ve imanî konularda yeni bir anlayış ortaya koymaya çalışmıştır. Bediüzzaman’ın gaye-i hayalim dediği Medresetüzzehra projesi sadece Türkiye Cumhuriyetini değil, Ortadoğu coğrafyasındaki bütün milletleri ilgilendiren bir eğitim projesidir.
Peygamberimizin (asm) dönemindeki Suffe ehline kadar da atıfta bulunulan medrese geleneğinin Selçuklu döneminde Nizamülmülk’ün kurduğu meşhur Nizamiye Medreseleri ile müesseseleşmeye başladığı söylenebilir.
Bütün İslâm tarihi boyunca başta el-Ezher olmak üzere Şam ve Bağdat gibi ilim havzalarında hayat bulan medrese geleneği Osmanlı döneminde de önemini sürdürmeye devam etmiş, fakat XVII. yüzyılın sonlarında Avrupaî askerî okulların açılmasıyla başlayan süreç Rüştiye (orta), idadî/sultanî (lise) ve Yüksek Okul ile Darülfünunun (Üniversite) kurulmasıyla Avrupaî manada örgün eğitim sistemine doğru evrilmiştir.
İşte Bediüzzaman Osmanlı devletinin son dönemi ile Cumhuriyetin kuruluşuna şahit olan bir İslâm âlimi olarak medrese eğitimini günümüz ihtiyaçlarına göre dizayn eden ‘medresetüzzehra’ projesini başta Münâzarât adlı eseri olmak üzere bir çok eserinde dile getirmiş ve fiiliyata dökmek içinde mücadele etmiştir.
‘Unsur lâzım ise bize İslâmiyet kâfidir’ diyen Bediüzzaman Mısır’da bulunan el-Ezher benzeri Ortadoğu coğrafyasına hitap edecek bir okul kurmayı hayal etmiştir. Ortadoğu’da Türkler, Araplar ve Kürtler gibi farklı ırklardan oluşan unsurların ortak yönleri Müslüman olmalarıdır. İlköğretimden üniversiteye kadar uzanan bu projenin en önemli özelliği özellikle medrese-mektep çekişmesinde ortaya çıktığı söylenen akıl kalp çatışmasını ortadan kaldıran uyumlu bir birlikteliğe önem verilmesidir.
Bediüzzaman bu birlikteliğin gereğini sebepleriyle şöyle açıklar;
“Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla (birleşmesiyle) hakikat tecelli (ortaya çıkar) eder. O iki cenah (yön, kanat) ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri (ayrıldıkları) vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder (doğar).”1
Medresetüzzehrayla ilgili ‘amacın nedir’ sorusuna şöyle cevap verir der;
“Câmiü’l-Ezher’in kızkardeşi olan, Medresetüzzehrâ namıyla dârülfünunu mutazammın pek âli bir medresenin Bitlis’te ve iki refikasıyla Bitlis’in iki cenahı olan Van ve Diyarbakır’da tesisini isteriz. Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş’et eder” diyerek devletin temsilcilerine Medresetüzzehrâ’nın açılmasının başta doğu illerinin ve doğu âlimlerinin geleceği için çok önemli olduğunu belirtmiştir.2

TEVHİDE DAYALI EĞİTİM ANLAYIŞI
Bediüzzaman doğudaki aşiretleri gezerek başta İslâma uygun bir meşrûtiyet anlayışı hakkında bilgilendirmiş ve Medresetüzzehra projesinden de haber vererek hazır olmalarını istemiştir. Bu konuyla ilgili soru ve cevapları Münâzarât adlı eserinde toplamıştır. Doğudaki sorun cehaletten kaynaklanmaktadır ve tedavisi eğitimle mümkündür. Bediüzzaman bu amaçla sadece düşünce planında kalmamış ilk önce Abdülhamid’le görüşmüş isteğine red cevabı almış sonrasında 1911 yılında bizzat kendisi Sultan Reşad ile görüşmüş ve Medresetüzzehrâ’nın inşâsı için kendisinden söz almıştır. 1913 yılında bu üniversitenin temelini atmış, fakat I. Dünya Savaşı münasebetiyle bu projenin tamamlanmasına imkân bulamamıştır. 2 Mart 1923 tarihinde Medresetüzzehrâ hakkında Millet Meclisinde kanun teklifi verilmiş, 200 mebusun 163’ünün evet rey’i vermesiyle kanun teklifi kabul edilmiş, ancak yine de üniversitenin inşası gerçekleşememiştir.
Özellikle başta doğu illerimiz olmak üzere birçok soruna yol açan bireysel ve örgütsel teröre çözüm bulma gayretlerine baktığımızda Medresetüzzehra eğitim modelinden sıkça bahsedildiğini görürüz.
Fakat bu çözüm noktası ulusalcı devlet yapılanmasını kurtaracak bir pansuman değil, İslâm fikriyatının temeli olan tevhide dayalı bir eğitim anlayışıyla yapılmalıdır.
Peki böyle bir okulun kurulmasında STK’ların (Sivil Toplum Kuruluşları) rolü nedir? Sivil inisiyatife mi yoksa devletin inisiyatifine mi bırakılması gerekir? Gördüğümüz kadarıyla Bediüzzaman ilk önce hem ‘tarz-ı cedid’ modern mekteplerin hem de medrese geleneğinin birikimini ortak bir havuzda mezc etmek istemektedir. “Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derç”.3
İkinci olarak medresenin amaçlarını zikrederken ulemanın bağımsızlığından bahsettiği aktüel bir deyimle bilimsel özgürlükten bahseder.
 “Ve meşrûtiyetin ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmektir.”4
Burada hürriyetini göstermek devletten bağımsız düşünebilmek anlamına gelmektedir. Akıl alan değil veren bir yapı ancak özgür olduğunu gösterebilecektir.

VAKIF MÜESSESESİ
Sivil inisiyatifin, STK kavramının bu okulun inşasında önemli bir kaynak olduğunu göstermektedir. Bediüzzaman’ın, Medresetüzzehra okul tipinin hür olması ve bu sayede hürriyetin mehasinini göstermesi gerektiğini belirtmesi günümüz dünyasında da arzu edilen ideal bir yapılanmadır.
Şubeleri olan yaygın bir eğitim kurumu olarak Medresetüzzehra okul modelinin örgütlenmiş sivil teşkilâtlarının desteğiyle devam etmesi gerektiği vurgulanmaktadır.
Münâzarât da Medresetüzzehra ile ilgili soru cevaplar da bu durum şöyle belirtilmektedir:
“C - Şu medrese, çekirdek gibi bilkuvve bir şecere-i tûbâyı tazammun eyliyor. Eğer hamiyet ve gayretle yeşillense, tabiatıyla maddî hayatını cezb ile sizin kuru kesenizden istiğna edecektir.
S - Ne cihetle?
C - Çok cihetle.
Birincisi: Evkaf, hakkıyla intizama girse, şu havuza tevhid-i medâris tarikiyle bir mühim çeşmeyi akıtacaktır.”5
Bediüzzaman burada vakıf müessesesine dikkat çekilmektedir.
“İkincisi: Zekâttır. Zira biz hem Hanefî, hem Şâfiîyiz. Bir zamandan sonra o Medresetü’z-Zehrâ İslâmiyete ve insâniyete göstereceği hizmetle, şüphesiz bir kısım zekâtı bil’istihkak kendine münhasır edecektir. Bâhusus, zekâtın zekâtı da olsa kâfidir.”6
Burada ise halkın katılımını özellikle maddî katkılarda bulunmasını istemektedir. Bu da bilimsel bağımsızlığı sağlayacak etkili bir yoldur. Yurtdışındaki ünlü üniversitelerde de durum bundan pek farklı değildir.
‘Economist’in son sayılarından birindeki verilere göre (11-17 Kasım) Harvard Üniversitesi’nin 2005 yılında elinde bulundurduğu bağışların (aslında vakfiye daha doğru bir kelime) toplamı 25 milyar dolar tutarında gözüküyor. Yale Üniversitesi’nde bu tutar 15 milyar, Stanford’da 11,5 milyar, Princeton’da 11,5 milyar ve MIT’de 7,5 milyar dolar. Oxford ise bu rakamların çok altına, yaklaşık 5 milyar dolara kadar düşüyor.’7
Peki halk neden ve niçin böyle bir bağışta bulunsun? İlim aşkımı yoksa iyilik duygusu mu? Veya her ikisi ya da daha fazlası mı?
“Üçüncüsü: Şu medrese neşredeceği semeratla, tamim edeceği ziya ile, İslâmiyete edeceği hizmetle ukul yanında en âlâ bir mektep olduğu gibi, kulûb yanında en ekmel bir medrese, vicdanlar nazarında en mukaddes bir zaviyeyi temsil edecektir. Nasıl medrese, öyle de mektep, öyle de tekke olduğundan; İslâmiyetin iânât-ı milliyesi olan nüzur ve sadakat kısmen ona teveccüh edecektir.”8
Burada da medresenin akıl kalp birlikteliği gerçekleştirildiğinde İslâmî bir temele sahip olduğunda Müslüman halk tarafında destekleneceği açıklanmaktadır.
“Dördüncüsü: Mezkûr tebâdül için dârü’l-muallimîn ile imtizaç ettiğinden, darü’l-muallimînin varidatı bir derece tevsi ile muvakkaten ve âriyeten-eğer mümkünse-verilse, bir zaman sonra istiğna edecek, o âriyeyi iade edecektir.”9
Burada da Medresetüzzehra projesinde devlet yoluyla darul muallim (Öğretmen okulu)  bölümü desteklense bile resmî kanaldan alınan maddî desteklere üniversitenin bünyesinde zamanla ortaya çıkan verimli ve üretken yapı sayesinde ihtiyaç duyulmayacağı belirtilmektedir. Bağışlar, bilimsel yayınlar, akademik araştırmalar ve danışmanlıklardan sağlanan gelirler gibi.
Böylece;
* Medresetüzzehra halkın destekleri ile ayakta durmalı bu sayede bilimsel özgürlüğünü yaşamalı.
* Medresetüzzehra devlet destekli kurulabilir, ama o destekten bağımsız yoluna devam edecek maddî alt yapıyı zekât ya da vakıf müessesesi ile sağlamalıdır.
* Medresetüzzehra Projesi içerisinde Darulmuallimin yani Öğretmen Okulu olmalıdır.

AKIL-KALP BİRLİKTELİĞİ
Şüphesiz öğretme ve öğrenme yollarının farklılaştığı günümüz dünyasında Bediüzzaman’ın bahsettiği darul muallimin yani öğretmen okulunun temel felsefesi akıl-kalp birlikteliğine dayalı ne bilimi ne de dinî öğretileri küçümsemeyen öğretmenler yetiştirmektir.
Bir lider olarak öğretmen öğrencisinin bilişsel öğrenimi kadar sağlıklı bir insan olması yolunda davranışlarını da güzelleştirmeyi bilmelidir. Okul dönemi ve sonrasında hayata uyum için etik davranış biçimleri öğrenciye sadece nasihat ve yazılı metinle değil örnek hayatlarla da verilmelidir. Çünkü kim ne derse desin öğrenci öğretmeniyle özellikle ilköğretimde yoğun bir sosyal ve duygusal paylaşıma girmektedir. Bir öğretmenin öğrenciye vereceği saygı, ahlâkî norm ve duyguları hiçbir sınav sisteminin veremeyeceği ortadadır. Elbette MEB’in son dönemde ortaya koyduğu Constructivism (Yapılandırmacı/Oluşturmacılık) eğitim gibi farklı eğitim felsefelerine göre yetiştirilmesi gereken öğretmenler müfredata ‘Hadi sana anlatayım’dan çok ‘Hadi şunu birlikte yapalım, bulalım’ diyerek demokratik, katılımcı ve bireysel girişime önem veren kişiler olarak hazırlanmalıdırlar.
Medresetüzzehranın temel felsefesi eğitimi faziletli, erdemli insanlar yetiştirecek ahlâkî ve dinî bir girişim olarak görmektedir.
Bediüzzaman’ın yüzyıl önce bahsettiği millî eğitim modelinde günümüzde moda olan eğlence ve eğitim kelimelerinin birleşimiyle oluşturulmuş edutainment’e (Educational entertainment) de işaret eder.
‘Zira çok libas var; bir kamete güzel, başkasına çirkin gelir. Çocukların talimi; ya cebir ile, ya hevesatlarını okşama ile olur’ 10
Eğitimde vesayete şiddetle karşı çıkar bu da bölgesel müfredat düzenlemelerini akla getiren bir çıkıştır.
‘Yoksa ey bize vesayete muhtaç çocuk nazarıyla bakan ehl-i hükümet!’ 11

İYİ EĞİTİM İYİ ÖĞRETMENLE MÜMKÜN
Millî bir eğitim modelini oluşturacak fikirler İslâmî ilkelerin ışığında eldeki veriler ve tecrübeler ile birleştirilmeyi beklemektedir.
Birkaç örnek vermek gerekirse;
l İslâm dininde gerek âyet ve hadislerde sıkça tavsiye edilen ilim öğrenme, iki günü eşit olmayacak şekilde kendini her daim geliştirme düşüncesi ‘Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz’ düsturuyla ortaya konulmuştur. Modern eğitim dünyasında ise bu ‘Hayat boyu öğrenme ‘şeklinde formüle edilmiştir. Keza öğretmen yetiştirmenin ise sadece okuldan mezun olmakla bitmeyeceği, hizmet içi eğitimle desteklenmesi ve öğrenme sürecinin meslekî hayatın son gününe kadar devam etmesi gerektiğini çıkartabiliriz.
l Öğretmen öğrenciye bilgide değil ahlâkta da liderlik etmelidir, çünkü kişi benliğini düzeltmek ve ahlâkî tutumunu oluşturmak için ölçüyü çevresinden alır. Bu da Peygamberimizin (asm) ‘Mü’min mü’minin aynasıdır’ hadisini hatırlatır.
Bu makalenin sınırları içerisinde Medresetüzzehra nasıl bir öğretmen modeli hedefler sorusuna etrafına cami ağyarına mani bir cevap bulmamız zor.
Neticede iyi eğitim, iyi öğretmenle mümkündür.
Medresetüzzehra ise temel felsefesi haklı olmakla birlikte altı doldurulmayı bekleyen bir projedir, çünkü eğitimde sadece akıl kalp birlikteliğini sağlayacağım demekle bu olmaz.
Günümüzde bir çok vakıf ve cemaatsel yapı bu projeyi devlet izniyle, ama devletin imkânlarını kullanmadan bağımsız bir şekilde halkın paralarıyla yapmayı istemektedir. Bu da Bediüzzaman’ın tarifine uygun bir metottur.
Şu son günlerde kan gölüne dönen başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere doğuda ve batıda kardeşlik tohumları garazsız ve ivazsız bir şekilde atılacaksa temiz mazisi, yıllardan beri ülkemizde yaşanan sorunlarda ortaya koyduğu doğru teşhisleri ve çözüm yolları ile Bediüzzaman ve onun Medresetüzzehra fikri bunun en önemli ve en sağlam adreslerinden birisi olacaktır. Ve Medresetüzzehra projesinin ilham kaynağının maziyi bilen ‘yeni’ ve ‘modern’i gören bir âlimin gözlemlerinden çıkmış olması Türkiye için değil başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere bütün insanlık adına denenmemiş bir fırsattır. 
Bu mirası canlandıracak olanlar ise yeni bir cehd ve gayretle eğitim felsefesini oluşturacak eğitimcilerdir. Üniversitedeki profesöründen öğretmenine kadar herkes fikir yürüttüğü zaman Medresetüzzehra ‘anlamsız bir isim ve manasız bir resim’ olmaktan kurtulacaktır.

Kaynaklar:

1- İçtimaî Dersler, Münâzarât bölümü, s.142, Bediüzzaman Said Nursî, Zehra Yayıncılık, İstanbul. 2- age., s.141. 3- age., s.141. 4- age., s.144. 5- age., s.143. 6- age., s.143. 7- Radikal gazetesi, http://www.radikal.com.tr/ ek_haber.php?ek=r2&haberno=6521.Linke ulaşım tarihi.03.08.2013. 8- İçtimaî Dersler, Münâzarât bölümü, s.143. 9- age., s.143. 10- age., s.142. 11- age., s.145.

Okunma Sayısı: 1935
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • saficemal

    28.11.2013 00:00:00

    Üzerinde kafa yorulması gereken bir konu

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı