"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hz. İsa’ya celâl kanadı takmak

Nimet DEMİR
25 Aralık 2013, Çarşamba
“Kuvvetli olmazsa, adalet ne yapabilir, adil ve dürüst olmayan bir dünyaya kendini nasıl kabul ettirebilir? Biz adaleti kuvvetle tahkim ederken, onlar adaletsizliği silâhlandırıyor! Bugün onlara erdemin de izzetli olduğunu göstereceğiz. İsa sadece bir kuzu değil, aynı zamanda bir aslandır O.” Nikos Kazancakis’in “Yeniden Çarmıha Geriliş” isimli romanından.

SARKAÇ USÛLÜNDEN EVRENSELLİĞE
İnsan toplulukları arasında irtibatın olmadığı veya gevşek bulunduğu, keza insanlığın çocukluk dönemlerine tekabül eden kadim zamanlarda sarkaç usûlü hâkimdi. Yani anılan zamanlarda her toplumun yapısı ve kendine özgü lokal sorunları dikkate alınarak peygamber gönderilmiştir. Dolayısıyla peygamberin niteliğinde ve gönderilen vahyin muhtevasında muhatap alınan toplumun yapısı belirleyici olmaktaydı. Genel olarak sarkacın iki ucu gibi cemal ve celâl özellikli toplum yapıları periyodik olarak birbirini takip etmişlerdir. Yani cemali özellikler topluma hâkim olup maddî yönden zayıflama ve akabinde çözülme baş gösterince, bu kez celâli vasıflar atağa geçerek toplumda yükselen değer halini almakta, sonrasında ise mistik yapı zayıflamaktadır. Meselâ Firavun tarafından ezilen, sömürülen, kişilikleri yok edilen Mısır’daki Ben-i İsrail kavmini ayağı kaldırmak için gönderilen Hz. Musa celâlî özelliklere sahiptir. Muhatap toplum için gelen vahiy ise maddî kalkınmışlığı ön plana çıkarmıştır. Oysa maddeten kalkınmış Roma İmparatorluğu topraklarında öğretisini ortaya koyan Hz. İsa cemalî niteliklerin ağır bastığı bir peygamberdir. Getirdiği vahiy ise daha çok ruhsal arınmayı (mistizmi) esas almıştır. İnsan toplulukları arasında irtibatın geliştiği, sınırların ortadan kalktığı, evrenselliğe adım atıldığı bir dönemde, yani insanın olgunluk döneminde risalet görevini üstlenen Hz. Muhammed (asm) hem celâli, hemde cemali sıfatlara sahip bir peygamberdir. Keza O’na (asm) gelen Kur’ân da aynı şekilde hem celalî, hem de cemalî sıfatları aynı potada topluma sunan bir vahiydir.

CELÂL VE CEMAL HER ŞEYİ KUŞATMIŞTIR
Celâl ve cemal esasen birbirini tamamlayan, birlikte kemali oluşturan niteliklerdir. Celâl ve cemal kâinatın her köşesinde, arzın yüzünde ve bilhassa insan simasında hükmünü icra etmektedir. İslâmî terminolojide cemal; sevgi, şefkat, merhamet, lütuf ve cömertlik gibi manaları çağrıştırırken, celâl; haşyet, büyüklük, azamet, cesaret gibi özellikleri akla getirmektedir. Cemal ve celâlin Uzak Doğu’daki versiyonu yin ve yang diye isimlendirilmektedir. Söz konusu kavramlardan yin; dişil, yang ise; eril özellikleri ifade için kullanılmaktadır. Yin, yani dişil toplumun özellikleri; büzülen, tutucu, uyumlu, işbirlikçi, sezgisel, terkip edicidir. Yang, yani eril toplumun özellikleri ise; yayılan, yırtıcı, saldırgan, rekabetçi, rasyonel ve çözümleyicidir. Cemal ve celâl Batı’da ise ataerkil ve anaerkil yapı şeklinde karşımıza çıkar. Anaerkil; şartsız sevgi ve merhamet üzerine kurulu bir yapı iken, ataerkillik baba sevgisine benzetilir. Ataerkil sevgi; şartlıdır, düşünceler dünyasını, düzen ve disiplini temsil eder.

BATI EDEBİYATINDA CELÂL ARAYIŞI
Nikos Kazancakis “Yeniden Çarmıha Geriliş” isimli eşsiz romanında Hz. İsa’ya İncil’in takmış olduğu cemal kanadıyla günümüzde uçulamayacağını görür ve gösterir. Yaşanılan hayat ona, uçuş için gerekli olan bir diğer celâl kanadına  ihtiyaç olduğunu, keşfettirir. Nitekim dağda çobanlık yaptığı için insanların içine karışmamış, bu yüzden fıtratı bozulmamış olan roman kahramanlarından Manolios, İncil ile tanışıp, onu okumaya başladığında, ağaca oldukça munis bir Hz. İsa siması oyar. Akabinde topluma katılıp haksızlık ve adaletsizliği esas alan kurulu düzenle karşılaşınca, bu kez bir başka ağaca haşin bir Hz. İsa siması kazır. Oyulan ve kazılan her iki sima yan yana konulduğunda artık resim tamamlanmış, Hz. İsa şimdi kemalini bulmuştur. Kazancakis’e göre Sezar’a müdahale etmeyen bir tanrı, kısa zamanda kendisi Sezar’a dönüşecektir. Kilise bunun somut bir örneğidir. Celâl ridası giyilmediği müddetçe her yeryüzüne inişinde bu kez başkaları tarafından değil Sezarlaşan kilise tarafından yeniden çarmıha gerilecektir Hz. İsa. Kazancakis bu görüşünde yalnız değildir. Aynı düşünceyi Dostyoveski’de de görmekteyiz. Dostyoveski Karamazof Kardeşler isimli romanında bu konuyu şöyle işler. 16. yüzyılda Sevilla’da kilise karşıtlarının şehir merkezinde yakılmasının ertesi günü şehre gelen Hz. İsa, kilisenin kardinali Büyük Engizötör tarafından görülür. Hz. İsa’nın gelişi kilisenin varlığı ve kazanımlarını tehlikeye sokmuştur. Kardinal hemen Hz. İsa’yı yakalatıp hapse attırır. Akabinde kendi de hapishaneye gider. Hz. İsa’ya Sevilla’dan hemen gitmesini, aksi takdirde onu öldüreceğini söyler. Hz. İsa geldiği gibi geri dönecektir.
Yahudi toplumunun evrensel insana ilişkin bir iddiası yok. Homojen yapıları halen devam etmektedir. Irklarının üstünlüğü anlayışını günümüzde dahi sürdürüyorlar. Bu yüzden lokal olan ve kendi ırklarına münhasır bulunan dini öğretilerinden bütün insanlığı kucaklayacak, onların sorunlarına deva olacak çözüm çıkarmak gibi bir arayışları da yok. Ancak heterojen Hıristiyan Batı Dünyasının hem içinde barındırdıkları farklı toplulukların barış içinde bir arada yaşamaları, hem de dünyanın bir mahalle haline dönüştüğü günümüzde bütün insanlığın barış ve huzuru için mensup oldukları dinden ilkesel bazda destek aramaları işin gereğidir. Ancak celâli özelliklerin baskın olduğu lokal bir toplumu dengeye getirmek için cemal ağırlıklı bir öğretiyle ortaya çıkan Hıristiyanlığın kaynaklarından sorunların çözümüne destek bulmak pek mümkün olmamıştır. Hele kilisenin ortaya koyduğu Sezarlaşan tanrı imajı ile karşılaşan Nietzche gibi pek çok düşünür arayışlarında dini inkâr etme cihetine gitmişlerdir. Auguste Comte gibi bir kısım düşünür ise yeni bir insanlık dini icat etme ihtiyacı hissetmişlerdir. Nikos Kazancakis’te aynı arayış içinde olan bir düşünürdür. Ancak Nietzsche ve Auguste Comte’den farkı İslâm’la tanışık olmasıdır. Kazancakis kilisenin ortaya koyduğu Sezarlaşan tanrı imajı ile savaşmakla beraber Hıristiyanlık öğretisini reddetmemiş, ancak eksikliğini yaşam deneyimlerinden edindiği tecrübe ve tanışık olduğu İslâmî öğretiden aldığı ilkelerle tamamlama becerisini göstermiştir. “Yeniden Çarmıha Geriliş” isimli  romanında, romanın kahramanı Manolios’a munis bir İsa simasının yanında haşin bir İsa siması kazıttırması, yani İsa’ya celâl kanadı takması bu cümledendir. Söz konusu romandaki papaz Fortis karakteri Hz. Peygamberin (asm) sahabesi Ebu Zer’den mülhem olsa gerektir.

HÜLÂSA
Celâl ve cemal iki sıfattır. Cemal ancak celâlin arşında zuhur eder. İkisi bir arada kemali oluşturur. İnsan-ı kâmil bu iki sıfatı taşıyan insan ve toplulukların ünvanıdır. Birini esas alıp, diğerini göz ardı etmek dengenin bozulmasına sebeptir. İslâm celâl ve cemali bir arada insanlığa sunan öğretinin adıdır. Onun için vahyin dilinde İslâm son ve ekmel din sıfatı ile yad edilmiştir.

Okunma Sayısı: 2259
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı