"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Cumhuriyetin ruhu adalet, meşveret ve hürriyettir

Nimet DEMİR
25 Nisan 2023, Salı
Ruhsuz cumhuriyeti ‘’manasız isim ve resimden ibaret’’ şeklinde tasvir eden Said Nursi, cumhuriyetin eksikliğini belirtmekle yetinmez, ona ruh olacak değerleri de adalet, meşveret ve hürriyet diye sıralar.

Dizi - Nimet Demir: Said Nursi ve Cumhuriyetin Ruhu - 1

Ne değildir diye tenzihi yönden cumhuriyete bakarsak; ‘’monarşi değildir’’ cevabı ile karşılaşırız. Neye benziyor diye bu kez teşbihi yönden yaklaşırsak ‘’devlet olmasa da en azından hükümet başkanının seçimle iş başına geldiği demokrasiye’’ cevabına ulaşırız. Yeri gelmişken hemen belirtelim ki, bazı marjinal yaklaşımlarda ‘babadan oğula geçmemek kaydıyla’ cumhuriyetin midesinin devlet veya hükümet başkanının hangi yolla olursa olsun başa geçmesini de kaldırabileceği söylenir. Ancak biz ‘’o kadar da değil’’ diyerek ekalliyette kalan bu ilkesiz yaklaşımı es geçiyor, kahir ekseriyetin görüşü doğrultusunda seçimsiz bir cumhuriyet olmaz/olamaz diyoruz. Peki, ortaya konan tenzihi ve teşbihi yaklaşımlarla cumhuriyetin bir resmi belirdi mi? Elbette hayır. Çerçeveye bu haliyle monarşi dışında seçim şartına riayet etmiş her rejim yerleşebilir. Hatta çerçevede, cumhuriyetin ‘ben o değilim’ diye istiskal ettiği ve kendisini karşısına konumlandırdığı monarşiye rahmet okutacak görüntüler bile kendisine yer bulabilir. Ve bulmuştur. Örnek mi istersin. Uzaklara gitmeye gerek yok, çevremiz onlarla dolu.

SSCB, Saddam’ın Irak’ı, Kaddafi’nin Libya’sı, Humeyni’nin İran’ı… say say bitmez. Bunların tamamı cumhuriyettir. Bu her türlü otoriterliğe açık yapıdan rahatsızlık duyanlar cumhuriyeti halkın daha etkin bir rol üstendiği şekle büründürmek için ona teşbih ettiğimiz demokratik bir libas giydirmek ihtiyacı duydular. Giydirilen bu yeni formla cumhuri yönetimde artık; etkin siyasal makamlardakiler seçimle işbaşına gelecek; seçimler düzenli aralıklar ile tekrarlanacak; seçimler serbest ve adil olacak, genel oy ilkesi uygulanacak; seçimlere birden fazla siyasal parti katılabilecek; muhalefetin iktidar olabilme şansı olacak; ülkede temel kamu hakları güvence altına alınacaktır(1). Cumhuriyet, ortaya konan tenzihi ve teşbihi iskelet ile ona giydirilen demokratik libasla artık golem(2) haline geldi. Ancak henüz insan olamadı, çünkü ruhu yok.

Kant’a göre devlet ayrıca ahlak sahibi bir şahıstır da. Ahlakı varsa mutlaka ruhu da olmalı. Bu durumda şekli tamamlanan goleme/cumhuriyete ruh üflemek gerek. Üflenecek ruh nelerden mürekkep olacak? Burada Said Nursi’ye müracaat edebiliriz. Çünkü cumhuriyetin şekli unsurlarına bakarak onun bu haliyle eksik olduğunu ilk söyleyenlerden biri de Nursi’dir. O, ruhsuz cumhuriyeti ‘’manasız isim ve resimden ibaret’’ şeklinde tasvir eder. Nursi, cumhuriyetin eksikliğini belirtmekle yetinmez, ona ruh olacak değerleri de adalet, meşveret ve hürriyet diye sıralar. Nursi’nin gündeme getirdiği bu değerler de eklendiğinde artık golem insana dönüşecek, cumhuriyet şekli ve şemaili ile belirecek, medine-i fazıla yolculuğuna hazır hale gelmiş olacaktır. Seçim ve giydirilen demokratik libas cumhuriyetin dış bükeyini oluşturmaktadır. Bu yazıda odak noktası yaptığımız adalet, meşveret ve hürriyet ise cumhuriyetin iç bükeyini, bir başka tabir ile cumhuriyetin ruhunu teşkil etmektedirler.

CUMHURİYETİN İÇ BÜKEYİ;

Esasen Said Nursi’nin sahiplendiği ve önerdiği cumhuriyetin mahiyetini kavramak için Onun cumhuriyetin olmazsa olmazı saydığı hürriyet, adalet ve meşveret ilkelerine hangi anlamları yüklediğini ele alıp irdelemek lazımdır. Hürriyetten başlayalım.

1-Hürriyet;

Said Nursi her şeyden önce 20. Yüzyılda yaşamış ve eserlerini vermiş bir İslam Âlimidir. Bu kimliğiyle temayüz etmiştir. Hayatını ve eserlerini inceleyenler onu tarif edecek en iyi sıfatın ‘özgürlük’ olduğu noktasında ittifak etmişlerdir. Nitekim hayatının anlatıldığı filmin ismi de Hür Adam’dır. Gerçi birisinin kendisi dışında bir başkası tarafından müspet de olsa tanımlanması kerih görülen bir müdahaledir, ancak Nursi’nin hayatta iken dile getirdiği ‘’ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam’’ cümlesini, kendisine ilişkin ‘hür adam’ nitelendirilmesine, önceden verilen bir cevaz şeklinde yorumlayabiliriz. Bu hususun üzerinde durmamın nedeni, bir İslam Âliminin, özgürlüğünü, yaşamının ön koşulu olarak ileri sürmesi, İslam Dünyasının pek de alışık olmadığı bir durum olmasıdır. İslam düşün ve felsefi müktesebatına baktığımızda özgürlükten ziyade sıdk, adalet, cesaret, bilgelik gibi ahlaki erdemlerin ön plana çıkarıldığını görmekteyiz. Oysa tüm bu erdemlerin ön koşulu özgürlüktür. Gerçi Kelam İlminde Allah’ın külli iradesi karşısında insanın cüz-i iradesinin özgür olup olmadığının teolojik açıdan sorgulandığı, fıkhın amacının canın, aklın, dinin, malın ve ırzın korunması olduğuna yönelik müktesebat oluşturulduğu bir vakıadır. Ancak her yönüyle bizzat özgürlüğün ele alınıp incelendiğini söylemek pek mümkün değildir. Esasen bu durumu yadsımamak lazım, çünkü özgürlüğün etrafına cami, ağyarına mani bir değer olarak ele alınması birkaç yüzyıllık bir hadisedir. Özgürlük kavramının ilk olarak 18. Yüzyılda Fransız İhtilali sonrası kaleme alınan İnsan ve Yurttaş Haklar Bildirgesi ile ortaya konduğu malumdur. Batı Dünyasında özgürlüğü Modern Felsefenin temellendirdiği, İlk Çağ felsefesinin mutluluğu, Orta Çağ felsefesinin ise bedeni ihtiyaçları asgariye indirerek ruhi arınmayı odak noktası yaptıklarını görmekteyiz. Bu girizgâhtan sonra hürriyet bahsine gelelim. Hürriyet Arapça bir kelimedir. Köle olmamak, azatlık anlamlarına gelir. Türkçe karşılığı özgürlüktür. Ayrıca bağımsız olmayı da içinde barındırır. Özgürlük kelimesi özün gürlüğünü, bağımsızlık ise müstakil olmayı ifade eder. Bu çalışmada yerine göre her üç kelime de kullanılacaktır. Hürriyetin bir veçhesinin bağımsızlık olduğu, bu yönüyle öznenin biricikliği adına kendini diğerlerinden tefrik etmesi gerektiği; bir veçhesinin ise özünü gürleştirmek, yani çoğaltmak ve kuvvetlendirmek olduğu açıktır. Özgürlüğün ikinci veçhini açıklayıcı olması bakımından Hegel’in geliştirdiği özgürlük anlayışına değinmek yerinde olur kanaatindeyim. Hegel bu anlayışı Aristo ve Fichte’nin özgürlük tariflerini uzlaştırmayla elde etmiştir. Aristo, özgürlüğü, sınırsız ve sonsuz diye ortaya koyar. Fichte ise, birlikte yaşamın insanları sınırladığını, dolayısı ile herkesin özgürlük alanını diğerinin aleyhine genişletmeye çalıştığını, bunu aşmak için ‘’yaşa yaşat’’ formülünü uygulamak gerektiğine değinmiştir. Hegel, verili dünyada, özgürlüğün diğerinin özgürlüğüyle sınırlı olduğunu görüp, sınırsız özgürlük için herkesin özgürlük alanını diğerine açması gerektiğini, böylece Aristo’nun belirttiği sınırsız özgürlüğe ulaşılabileceğini belirtmiştir. Hürriyetten başladık çünkü hürriyet tüm hak ve özgürlüklerin kaynağıdır. Ahlakın olmazsa olmaz şartıdır. Mesela adalet gibi ahlaki bir değerin görüntülerinden biri ve en önemlisi özgürlüktür. Cumhuriyetin manevi sıfatlarından meşveret için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Adalet ve meşveret konuları incelenirken özgürlükle ilişkilerine ayrıca değinilecektir.

Ana konumuz cumhuriyet. Dolayısı ile cumhuri yönetimle irtibatlı siyasi özgürlük anlayışına odaklanmak, iktidara karşı temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması şartlarına yoğunlaşmak gerektiğini biliyorum. Ancak siyasi özgürlüklerin tanınması ve iktidarın hak ve özgürlükler lehine sınırlandırılması, yolun sonunda bizi bekleyen ve bize gümüş tepside sunulacak nimetler değildir. Bizim kendimizle, komşumuzla, toplumla, tabiatla, sanat ve edebiyatla kurduğumuz özgür ilişkilerin sonucu serpilip olgunlaşacak kazanımlardır. Bu yüzden detaya girmeden özgürlüğün bu aşamalarına da değinmek gerek.

Özgürlüğün varlıklar içerisinde insana münhasır bir değer olduğu malum. Dolayısı ile özgürlüğü, insan tarifiyle elde edilen özelliklere nispetle ortaya koymak gerek. Nursi, asıl özgürlüğün insanın bu özelliklerini tezyit etmek olduğunu İşaratü-l İ’caz isimli ederinde ‘’Dünyadaki işimiz de… re’sü’l-malımız olan istidatlarımızı nemalandırmaktır’’ ifadesi ile ortaya koyar. Şimdi gelelim insanın tarifine. Rahmetli Nurettin Topçu, tarif için ‘’yakın cins, yakın ayrım’’ ölçüsüne vurgu yapar. İnsana yakın cins hayvandır. Bu yüzden olmalı ki insan hep hayvana nispetle tarif edilir. Malum tariflere baktığımızda; insanının sosyal bir hayvan olduğu, akıllı bir hayvan olduğu, konuşan bir hayvan olduğu… söylenir. Yakın cinsin sadece hayvan olması insanı tarifte fakirliğe yol açmıştır. Said Nursi’de hayvana nispetle elde edilen sosyalliğin, akıllılığın ve konuşmanın insana özgü nitelikler olduğu görüşüne katılır. Ancak o, insanı tarifte somut varlıklarla yetinmez, insan ruhunun mücerretliğinden hareketle soyut ve kavramsal varlıkları da yakın cinse dâhil edip insanın niteliklerini çoğaltır. Onun insana izafe ettiği vasıfların bir bölümüne kısaca temas edelim. Nursi, vicdanın ruhla ortak olan unsurlarını zihin, his, irade ve latifeler şeklinde sıralar. ‘’İnsana isimleri öğrettik’’ ayetini tefsir ederken, esma ile insana verilen yetilerin terakkiyat-ı fenniye, kemalat-ı ilmiye ve havarık-ı suniye, yani torik, pratik ve estetik akıl olduğunu belirtir. Keza insan ruhunun tagayyür ve tebeddüle maruz bu bedende iskân edebilmesi için ruha kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliyenin verildiğini ifade eder. Buradaki kuvve- akliye zekâya tekabül etmektedir. Nursi’nin insana izafe ettiği niteliklerin önemli bir kısmını belirledikten sonra artık özgürlüğün aşamalarına geçebiliriz.

—DEVAM EDECEK—

Okunma Sayısı: 3026
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S.topuz

    25.4.2023 12:59:22

    ..."Evet şu hürriyet perdesi altında müdhiş bir istibdadı taşıyan şu asrın gaddar yüzüne çarpılmaya lâyık iken ve halbuki o tokada müstehak olmayan gayet mühim bir zâtın yanlış olarak yüzüne savrulan kâmilane şu sözün: Ne mümkün zulm ile, bîdâd ile, imha-yı hürriyet; Çalış idraki kaldır, muktedirsen âdemiyetten. Sözünün yerine, bu asrın yüzüne çarpmak için ben de derim: Ne mümkün zulm ile, bîdâd ile, imha-yı hakikat; Çalış kalbi kaldır, muktedirsen âdemiyetten. Veyahut: Ne mümkün zulm ile, bîdâd ile, imha-yı fazilet; Çalış vicdanı kaldır, muktedirsen âdemiyetten. Evet imanlı fazilet, medar-ı tahakküm olmadığı gibi, sebeb-i istibdad da olamaz. Tahakküm ve tagallüb etmek, faziletsizliktir."... Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar - 171

  • S.topuz

    25.4.2023 12:57:40

    ... "İşte o sırr-ı azîmdendir ki: Cenab-ı Hak, insan nev'ini binler nevileri sünbül verecek ve hayvanatın sair binler nevileri kadar tabakat gösterecek bir fıtratta yaratmıştır. Sair hayvanat gibi kuvalarına, latîfelerine, duygularına hadd konulmamış; serbest bırakıp hadsiz makamatta gezecek istidad verdiğinden, bir nevi iken binler nevi hükmüne geçtiği içindir ki, arzın halifesi ve kâinatın neticesi ve zîhayatın sultanı hükmüne geçmiştir. İşte nev'-i insanın tenevvüünün en mühim mâyesi ve zenbereği; müsabaka ile, hakikî imanlı fazilettir. Fazileti kaldırmak, mahiyet-i beşeriyenin tebdiliyle, aklın söndürülmesiyle, kalbin öldürülmesiyle, ruhun mahvedilmesiyle olabilir."... Bediüzzaman Said Nursi, Lemalar - 171

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı