"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

'Bütün kuvvetimle zulüm ve istibdadın aleyhindeyim'

Nimet DEMİR
28 Nisan 2023, Cuma
SAİD NURSİ: meşreben ve fikren, müsavat-ı hukuk mesleğini kabul edenlerdenim. Onun için, bütün kuvvetimle adalet-i tâmme lehinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.

Dizi - Nimet Demir: Said Nursi ve Cumhuriyetin Ruhu - 4

a-Eşitlik;

Eşitlik, adaletin en yaygın görünümüdür. Neredeyse adaletle özdeş telakki edilir. Said Nursi hukuk önünde eşitliği, adaletin olmazsa olmaz şartı sayar. Konumuz cumhuriyet, dolayısı ile eşitliğin yönetime taalluk eden kısmına yoğunlaşmalıyız. Bir toplum, hele bizim gibi imparatorluk bakiyesi üzerine kurulan bir toplum etnik, dini ve kültürel çoğulculuğa sahiptir. Nursi bu çoğulcu yapılardan herhangi birisine imtiyaz tanınmasının yanlışlığını, yargılandığı Divanı Harbi Örfide ‘‘…ref-i imtiyaz lâzım. Tâ ki, biri bir imtiyaz ile başkasına haşerat nazarıyla bakmakla nifak çıkmasın’’ ifadeleriyle dile getirir. Nursi’nin, cumhuriyeti, ref-i imtiyaz ilkesine aykırı olan irsiyete dayalı bir meşruti monarşiye yeğ tuttuğunu Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde kendisine cumhuriyet hakkında fikrin nedir sorusuna verdiği ‘’yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder. Hülâsası şudur ki: O zaman, şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu. Ben de tanelerini karıncalara veriyordum. Ekmeğimi onun suyu ile yerdim. Benden sordular, ben dedim: Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. Cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara veriyorum” şeklindeki cevaptan anlıyoruz. Zira cevapta yer alan ‘’hali türbede inziva’’ olayı ülkenin meşruti monarşiyle yönetildiği döneme denk gelmektedir. Dönemin şartlarına baktığımızda; toplumda irsiyet normal bir hak olarak görülmekte, padişahın iktidarı anayasa ve çift meclisle sınırlandırılmış bulunmakta, anayasanın kabulü ve çift meclisin kurulması dindar Müslümanlar tarafından dine yönelik bir tehlike olarak telakki edilmektedir. Böyle bir ortamda, Nursi, dindaşlarının aksine iktidarın anayasa ile sınırlandırılmasını olumlu bulmakta, bununla da yetinmeyerek ülkenin gündeminde olmamasına rağmen eşitliğe aykırı gördüğü monarşi yerine cumhuriyetin ikame edilmesini arzu etmektedir. Nursi, irsiyete karşı olduğu gibi, herhangi bir sınıfın korunup kollanmasına da karşı çıkmaktadır. Nursi, bu husustaki görüşlerini sorulan bir soru üzerine ‘’Evet, ben neseben ve hayatça avam tabakasındanım. Ve meşreben ve fikren, müsavat-ı hukuk mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslamiyet’ten gelen sırr-ı adaletle, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için, bütün kuvvetimle adalet-i tâmme lehinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim’’ ifadesiyle dile getirmiştir. 

Said Nursi’nin, etnik ve sınıfsal imtiyaza karşı çıktığı açık bir gerçek. Ancak hemen akla şu soru geliyor. Acaba bir İslam Âlimi olarak dini imtiyaz konusunda ne düşünüyor? Nursi bu konuda da nettir. Osmanlıda İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra Said Nursi, Kürt Aşiretlerinin endişelerini gidermek için Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine bir seyahat gerçekleştirir. Bu seyahatte kendisine Ermenilerin nasıl kaymakam olabildiğinin sorulduğu, Nursi’nin bu soruya ‘’gayrimüslimlerin serbest meslek sahibi olmalarının yadırganmadığı, aynı şekilde kaymakamlık gibi idari makamlara gelmelerinin de yadırganmaması gerektiği’’ cevabını verdiğini görmekteyiz. Nursi’nin bu görüşünü, şeriatla yönetilen bir ülkede, Müslümanlardan oluşan ve bu gelişmeyi yadırgayan bir gruba aktardığına dikkatinizi çekmek isterim.

b-Yarar;

Yarar insanlar arasında en çok nizaya sebep olan bir konudur. İmkânların sınırlı, ihtiyaçların ise sınırsız olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu durum ister istemez bir dengesizlik doğuracaktır. İmkânların paylaşımında fertler arasında, keza fertle toplum arasında bir denge kurulması gerekmektedir. Denge kurulmasında dünyaya bakış tarzı ve öncelikler belirleyici olmaktadır. Toplumcu ideolojiler genelin menfaatlerini öncelerken, bireyci doktrinler ferdin çıkarını öne alırlar. Bu sorunla ilgili Nursi’nin üzerinde durduğu adalet-i mahza ve adalet-i izafiye doktrini fert ve toplumun menfaatlerini uzlaştıran bir çözüm ortaya koyar. Nursi’ye göre, adalet-i mahzada, ferdin hakkı tüm insanlar için de olsa feda edilemez; adalet-i izafiyede ise, yine ferdin hakkı ne olursa olsun feda edilmemeli, ancak fert rıza gösterir ise o zaman bu mümkün hale gelir. Yine Nursi’ye göre, adalet-i mahzanın uygulama imkânı varken adalet-i izafiyenin tatbiki zulüm olacaktır. Toplum açısından çok önemli bir faydanın, ferdin menfaati ile çatışması halinde adalet-i izafiyeye göre ferdin rızasını aramak kimi zaman medeniyetin büyük bir engeli olarak karşımıza çıkabilmektedir. Zira bazen karşılığının çok üzerinde bir değer ödenmesine rağmen fert herhangi bir nedenden dolayı rıza göstermeyebilir. Nursi, bu sorunu toplumun menfaatinin ferdin de menfaati olduğu görüşüyle çözer. Ona göre bir topluma intisap eden kişi zımnen bizi, bene tercih etmiş, dolayısı ile toplumsal faydanın kendisinin de lehine olduğunu kabullenmiştir. Nursi, bu görüşünü ‘’Lâkin adalet-i izafiye, cüz’ü külle feda eder. Fakat muhtar cüz’ün sarihen veya zımnen ihtiyar ve rıza vermek şartıyla. Ene’ler nahnü’ye inkılâp edip mezci, cemaat ruhu tevellüt ederek, külle feda olmak için fert zımnen rızadâde olabilir’’ sözleriyle dile getirmektedir.

Bundan başka, biz –bu bize, tüm zamanların insanları dâhildir- esasen araftayız. Yani geçmiş ve gelecek arasında yaşıyoruz. Yarar tespitinde hem selefimizi, hem de halefimizi düşünmeliyiz. Zira geçmiş insanların biriktirip bize aktardığı bir tereke üzerindeyiz. Bu terekeyi bize bırakanların amaçlarını gözetmeli ve terekeyi nemalandırmalı, onların gözlerini arkada bırakmamalıyız. Aksi halde Nursi’nin tabiriyle onların ‘’mirasyedi çocuklar’’ azarına maruz kalırız. Yine gelecekteki evlatlarımızın menfaatlarını düşünerek onlara iyi bir miras bırakmalıyız. Yoksa Nursi’nin tabiriyle onların “Ey tembel pederler” sitemini hak ederiz. Biz aslında kendi hayatımızın da arafındayız. Geçmişimize hükmedemeyiz, ancak şimdiki tercihlerimizle geleceğimizi şekillendirebiliriz. Said Nursi, günübirlik az bir menfaatin gelecekteki pek çok menfaate tercih edilmesinin akılcı olmayacağını “Akıbeti görmeyen, bir dirhem hazır lezzeti ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye akıl ve fikre galebe ettiğinden’’ sözleriyle ifade eder.

Yarar bahsini bitirmeden önce yarar ve gerçek ilişkisine değinmek isterim. Yarar her şeyden önce gerçek olmalıdır. Her gerçek aynı zamanda faydalıdır. Eğer gerçeklerin toplumun menfaatlerini tehlikeye attığı inancındaysak, toplumun doğru menfaatlerini tespitte gaflet içindeyiz demektir. Çoğu zaman hayal, vehim ve tasavvurların etkisinde kalarak, yararı, gerçeğin izharında değil, ihfasında ararız. Said Nursi ‘’Reddü’l Evham’’ başlıklı makalesinde, bu durumun yanlışlığına ‘’İslâmiyet âşikâredir. Hem de kuvve-i ittisâiyesi tazyik olunsa âleme zelzele verecek. Hem de ihfâ, hîle ve şüpheyi dâvet ettiğinden, hile ve şüpheden münezzeh olan hakikat, hafâdan da müstağnidir. Hem de hile, terk-i hile ve doğruluktur’’ sözleriyle değinir.

c-Nesafet;

Nesafet somut ve belirgin olayların adaletidir(3). Soyut ve genel yasaların girinti ve çıkıntıları olan hadiselere intibakının sağlanmasıdır. Yasaların yetersiz kaldığı yerlerde sorunu adalet adına sahiplenip, çözmektir. Nesafet bir bakıma ünlü filozof Jacgues Derrida’nın dilinde ‘’dekonstrüksiyon’’ tabiriyle ifade edilmektedir. Derrida, yasaların genellik arz eden yapılarının tikel olaylara uygulanmasında zorluk bulunduğunu, adaleti gerçekleştirmek için yasaya ihanetin şart olduğunu belirtir. İhanet ‘’dekonstrüksiyon’’ diye tabir ettiği Türkçe’ye yapısöküm olarak tercüme edilen bir ameliye ile gerçekleşir. Yapısökümü; tekil olayı genel yasa çerçevesinde değerlendirecek süjenin, yasa metninin inşa ediliş mantığını anlamak için, metni, bir örgüyü söker gibi sökmesi, akabinde metnin ifşa ettiği, gizlediği ve dışladığı tüm anlamları kavrayarak, tekil olayın özel yasasını inşa etmek şeklinde tarif edebiliriz(4). Bu bir bakıma sınırsız olan hakikati zamanın ve uzamın icapları doğrultusunda avlama ve algılama ameliyesidir. Mecellede yer alan ‘’mutlak, ıtlağı üzere caridir’’ ilkesinin işlevini andırmaktadır. Fizikteki ışığın, bakana göre kimi zaman tanecik, kimi zaman dalga şeklinde değişimine dair kuantum teorisinin hukuktaki karşılığıdır. Nefasetin özel koşulları dikkate alma yaklaşımı eşitlik ilkesinden sapmayı gerektirir. Mesela toplumda zayıf olan kadınlar için pozitif ayrımcılık, geri kalmış bölgelerdeki ekonomik şartların ek kaynaklarla iyileştirilmesi, hep bu kabildendir. Said Nursi’nin de genel kuralların yetersiz kaldığı veya adaleti sağlamadığı durumlarla ilgili orijinal ve aydınlatıcı yaklaşımları söz konusudur. Mesela Hz. Peygamberin amcası Ebu Talib’in onca iyiliğine rağmen Müslüman olmadan ölmesi gündeme getirilerek İslam’ın genel prensibi gereğince cehennemde bulunmasının adil olup, olmadığı sorulduğunda, Nursi, soruya “Cehenneme gitse de, yine Cehennem içinde bir nevi hususî cenneti, onun hasenatına mükâfaten halk edebilir. Kışta bazı yerde baharı halk ettiği ve zindanda, uyku vasıtasıyla, bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususî cehennemi, hususî bir nevi cennete çevirebilir” şeklinde cevap vermiştir. Yine mazlum Hıristiyanların öldürülmeleri halinde durumlarının ne olacağı sorusuna, Nursi, genel kuralın aksine onların şehit hükmünde olacaklarını ‘’elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve hazret-i İsa’ya mensup Hıristiyanların mazlumlarının çektikleri felâketler, onlar hakkında bir nevi şehadet denilebilir” sözleriyle dile getirmiştir. Her iki çözümde nesafet ilkesi baz alınarak ortaya konmuştur.

Dipnotlar:

(3) Prof. Anıl Çeçen, Adalet Kavramı.

(4) Prof. Dr. Kasım Küçükalp, 18.04.2018 tarihli semineri.

—DEVAM EDECEK—

Okunma Sayısı: 3336
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • İsmail Atak Cebecili

    28.4.2023 17:05:09

    Nimet Bey, önemli bir Hukukçu. Yazı önemli konuları ihtiva etmekte olup, dikkatle okunmalıdır. İhtiyaçlar elbette sınırsızdır. İnsanoğlu doymak bilmez. BS Nursi'nin sözleri de insan ihtiraslarının, neveslerinin, ihtiyaçlarının, tama'larının sınırsızlığını anlatır. Bir ideolojinin, yanlış anlayışın bakışı ile b bakış, yanlışlanamaz.

  • Ali

    28.4.2023 16:02:23

    Yeni bir yeniasya okuyucusu olarak, benim için çok değişik ve aydınlatıcı bir yazı. Allah c.c. razı olsun.

  • Neslinur

    28.4.2023 13:38:35

    Nimet hanım emeğinize sağlık. Yazılarınızı takip ediyorum biraz kısa tutmanız mümkün mü?

  • Cenk Çalık

    28.4.2023 11:23:24

    "İmkânların sınırlı, ihtiyaçların ise sınırsız olduğu bir dünyada yaşıyoruz. " Bu cümlenin tashih edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kapitalist sistemin ihtiyaçları sınırsız olduğunu telkin etmesi hakikati değiştirmez. Üstadın bütün eşyalarını bir sepete sığdırması, ihtiyaçlarını çoğunluğun aksine dörtten yirmiye çıkarmaması son derece manidardır vesselam.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı