Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Ağustos 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Afrika'daki açları düşünmek



Sofraya oturunca, başta “Bismillah” dememiz, ortada Rabbimizin bizlere verdiği nimetleri düşünmemiz ve sonunda “Elhamdüllilah” diyerek şükrümüzü belirtmemiz ana görevlerimiz olmakla birlikte, Afrika’daki (veya dünyanın başka bir yerindeki) aç, bîilaç olan insanları da düşünürsek sanırım hiç fena olmayacaktır.

Soframızda tek çeşit yemeğe yemek demiyorsak, etsiz öğlen, akşam yemeklerini yemek yerine koymuyorsak, bayatlamış ekmekleri ekmek diye ağzımıza almıyorsak, normal su yerine çoğu Amerikan patentli, renkli, asitli içecekleri lıkır lıkır boğazımıza akıtıyorsak, lütfen biraz durup Afrika kıtasında açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalan insanları düşünelim.

Afrika’da bir bardak suya hasret olan insanları düşünebilirsek, acaba o musluklarımızdan şarıl şarıl akan suları, Rabbimizin israf emrini de çiğneyerek ölçüsüz bir şekilde akıtabilir miyiz? Bir lokmaya hasret kalmış durumda olan ve ülkelerini zalimce yöneten yöneticilerin insafına bırakılmış bulunan ve bir deri bir kemik haline gelen o insanları gözümüzün önüne getirirsek, acaba soframızdaki çeşit çeşit yiyecekleri rahatlıkla midemize indirebilir miyiz?

Bir giydiğimizi bir daha giymiyorsak, yama nedir bilmiyorsak, daha yeni olmasına rağmen modası geçti diye bir çok elbisemizi emekliye ayırabiliyorsak, lütfen, üstlerine giyecek bir şey bulamayan Afrikalı hemcinslerimizi düşünelim. Düşünelim de ne kadar sorumsuz bir şekilde dünya hayatını yaşadığımızı ve bu hayatımızın hiç de inancımızla uyumlu olmadığını aklımıza getirelim.

Bizler Allah’ın, değişik vesilelerle bize vermiş olduğu parayı istediğimiz gibi harcayabileceğimizi düşünüyoruz. Acaba böyle bir yaklaşımı hiç sorgulama ihtiyacımız oldu mu? Halbuki bizler düşünen insanlarız ve her yaptığımızın doğru olup olmadığını hesap etmemiz gerekir. Ayrıca bizlerde, inancımızdan dolayı tefessüh etmemiş bir vicdanımızın bulunması gerekir.

Sanırım “Sevad-ı azama tâbi olmak” tabirini de duymuşuz ve hangi mânâya geldiğini de bilmekteyiz. Yani toplum ekseriyetinin yaşantısı gibi bir yaşantı tarzını hayatımıza geçirmek. Toplumumuzda yaşantımızla bir üst tabaka insanı manzarasını vermemek. Yani içinde yaşadığın toplumdaki insanların çoğunluğunun bulma imkânı bulmadığı bir yemeği yememek. İşte böyle yaptığımız zaman “Sevad-ı azama tâbi” olmuş oluyoruz. Asrımızın müceddidi Bediüzzaman Hazretleri bizlere böyle yaşamamız gerektiğini söylüyor. Kendisi de bizzat bu durumu yaşayarak bize örnek olmuştur. Peki bizler nasıl yaşıyoruz?

Sahi bizler, yani inanmış insanlar, yani Kur’ân-ı Azimüşşan’ın emirlerinden haberdar olanlar, yani şefkat peygamberi olan Muhammed Mustafa’nın (asm) hayatı hakkında bilgisi olanlar nasıl bu kadar rahat bir şekilde yirmi birinci asrın israf bataklığına saplanabilirler? Zerre kadar dahi olsa bu dünyada yapacaklarımızdan sorumlu olacağımızı bilmeyecek kadar cahil değiliz. Buna rağmen neden asrın vebaları durumunda olan hastalıklarına rahat bir şekilde yakalanabiliyoruz?

Nefsimiz bizleri Deve Kuşuna benzetmiştir. Her konuda bir mazeret bulma alışkanlığımız oldukça ileri seviyededir. Ne yazık ki çaktırmadan israf içinde bir hayat sürmekteyiz. Bu asırda “ihlâslı olmak”tan sonra bizim için en önemli olay “iktisatlı olmak” olmalıdır. Çünkü israf çeşitli perdeler altında oldukça fazla bir şekilde yayılmış durumdadır. Bunun da ilacı iktisatlı olmaktır. Peygamberimizin (a.s.m), dereden abdest alsak bile suyu israf etmememiz gerektiğini buyurduğunu biliyoruz. Onun bu mübarek tavsiyesi iktisadın ve israf etmemenin ne kadar ehemmiyetli olduğunu göstermiyor mu?

Bizlerin her yemeğe oturduğumuzda veya her yeni libas alma ihtiyacı içinde olduğumuzu sandığımızda, mutlaka Afrika’da yaşayan insanları düşünmemiz gerekmektedir. Belki böylece, nefsimizin sonu gelmez isteklerine gem vurur, biraz insafa gelir ve hesabını vermekte zorlanacağımız bir hayatı yaşamaktan vazgeçeriz.

07.08.2006

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (02.08.2006) - Bencilliğin neresindeyiz?

  (01.08.2006) - Akibet önemli

  (25.07.2006) - Dönülmez yolculuk

  (21.07.2006) - Dünyevileşmede ustalaştık

  (19.07.2006) - Dünyevîleşmede ustalaştık

  (14.07.2006) - Gerçek sadece görünen değildir

  (11.07.2006) - Gidişat nereye?

  (10.07.2006) - Gururlanma padişahım...

  (04.07.2006) - Bize dengeli yaklaşım lâzım

  (03.07.2006) - Gaflet mevsimi

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahaddin YAŞAR

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004