Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Ekim 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Alkol reklamlarından AB de rahatsız

AB Komisyonu, Avrupa’daki artan alkol tüketimine dikkat çekerek, çocukların, gençlerin ve hamilelerin alkol tehlikesine karşı korunması gerektiğini açıkladı. Komisyonun Sağlık Komiseri Markos Kyprianou’nun hazırladığı “strateji belgesi”nde alkol satışı yaşının 18’e çıkarılması, sürücü ehliyetini yeni alan gençlere alkol yasağı getirilmesi, otobüs ve kamyon sürücülerine “sıfır tolerans” tanınması, televizyon ve sinemalarda alkol reklamlarının sınırlandırılması gibi öneriler yer alıyor.

AB Komisyonu’ndan konuyla ilgili yapılan açıklamada, alkolizme karşı yürütülen savaşta birlik genelinde genel bir yasağın söz konusu olmadığı, buna karşın alkol üreticilerinin bunu kendi iç düzenlemeleriyle yapmaları gerektiği kaydedildi.

Alman Hıristiyan Demokrat Birlik Parti’den (CDU) Avrupa Parlamentosu milletvekili Karl-Heinz Florenz de komisyonla aynı görüşte olduğunu açıkladı. Florenz, alkol üreticilerinin daha fazla sorumluluk taşıması gerektiğini söyledi.

/ FRANKFURT

27.10.2006


 

REKLAMLARA KARŞI GİRİŞİM

Yeni Asya’ya yaptığı açıklamada, gazetelerde yayınlanan içki reklamlarını eleştiren Tüketiciler Birliği Başkanı Bülent Deniz, “Maalesef mevzuat buna müsait. AB ‘Alkollü içeceklerin vergilerini arttırın, denetimi sıklaştırın’ diyor, ama yazılı basındaki reklamlar devam ediyor. Ramazan’da ara verilen içki reklamları daha bayramın birinci günü başladı” şeklinde konuşarak, bu reklamlara karşı girişim başlatacaklarını söyledi.

Gazozlu içeceklerde alkol bulunduğunu ortaya çıkaran Tüketiciler Birliği, yazılı basında yer alan içki reklamlarını durdurmak için de harekete geçecek. Yeni Asya’ya açıklamalarda bulunan Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Av. M. Bülent Deniz, gazozdaki alkol konusuna Hükümet ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın gerekli duyarlılığı göstermediğini söyledi. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın “inceliyoruz” demesinden başka bir adım atmadığına dikkat çeken Deniz, “Milyar dolarlık bir sektörden bahsediyoruz. Bir kaç dünya devi bu işin içinde. İktidar görmezden geliyor. İnsanlar tepki gösteriyor ama firmaların yaptığı açıklamalar yeterli değil” dedi.

MEVZUATTA BOŞLUK VAR

Gazetelerde yer alan içki reklamlarını da eleştiren Bülent Deniz, “Maalesef mevzuat buna müsait. AB ‘alkollü içeceklerin vergilerini arttırın, denetimi sıklaştırın’ diyor ama yazılı basındaki reklam devam ediyor. Ramazanda ara verilen içki reklamları daha bayramın birinci günü başladı” diye konuştu.

Deniz, televizyon ve radyoda yasaklanan içki reklamlarının yazılı basını kapsamadığını ve bunun için yasal mevzuatta bir boşluk olduğunu vurgulayarak, “Yasal düzenleme gerekiyor. Alkol reklamı televizyonda ve radyoda yayınlanamıyor. Aynı şekilde yasağı getiren düzenleme yazılı basın için de söz konusu olmalı. Bu şekilde bir düzenleme sorunu çözecektir” dedi.

KAMUOYU BASKISI ÖNEMLİ

İçki reklamlarına karşı girişimde bulunacaklarını da belirten Deniz, bu reklamlara kamuoyunun da tepki göstermesi gerektiğine işaret etti. Deniz, “Kamuoyu gazozdaki alkol meselesi ile ilgili daha duyarlı hale gelirse niyetimiz içki reklamlarına ilişkin girişimde bulunmaktır. Ama burada kamuoyunun baskısı çok önemlidir. Toplumun daha ilkeli bir duruş sergilemesi gerekir” dedi.

ALKOLLÜ GAZOZ

Tüketiciler Birliği Derneği, gazozların üzerinde “alkolsüz içecek” şeklindeki ibarenin doğruluğunu test etmek için 10 ayrı markaya ait gazozların içeriğinde alkol olup olmadığının tespiti için TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi’ne başvurmuş, yapılan etil alkol analizi sonucunda 10 adet şişede yer alan gazoz sıvılarının tamamında, değişen oranlarda etil alkol bulunduğu tespit edilmişti.

Tüketiciler Birliği, içecek üreticilerinin içeriğe ilişkin tüm bilgileri eksiksiz olarak tüketiciye sunmasının tüketicinin temel ve evrensel haklarından biri olan bilgilenme hakkı gereği olduğunu belirtiyor. Dernek, içeriğe ilişkin yanıltıcı veya eksik bilgi verilmekle tüketicinin en temel hakkının ihlâl edildiğini ifade ediyor.

Kemal BENEK

27.10.2006


 

YÖK üyesi Ayhan: YÖK enerjisini yanlış yerlerde kullanıyor

YÖK üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan, “Kurul ihtiyaçlara uygun hızlı ve zamanında çözümler üretemiyor. Çalışma tarzının getirdiği zorluklar vardır. Enerjisini, yetkisini ağırlıklı olarak yerinde kullanmadığı tesbitini katılıyorum” dedi.

Bakanlar Kurulunun teklifi ve Cumhurbaşkanı onayıyla bir buçuk yıl önce bu göreve getirilen Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halis Ayhan, İmam-Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği (ÖNDER)’in yayın organı Tohum dergisi muhabiri Adem Demir’e yaptığı açıklamada, YÖK’ün icraatlarını içerden bir isim olarak değerlendirdi.

YÖK’ün, Anayasa’nın 130 ve 131. maddeleri ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun ilgili maddelerine göre oluşan, Anayasal bir kurum olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Halis Ayhan, kurul’un 7’si Bakanlar Kurulu’nun seçtiği, Cumhurbaşkanının atayıp onayladığı, 7’si üniversitelerin kendi aralarında seçtiği, 7 üye de Cumhurbaşkanı’nın res’en atadığı üyelerden oluştuğunu söyledi. Kurul başkanını cumhurbaşkanı doğrudan dört yıl için atandığını hatırlatan Prof. Dr. Ayhan, şöyle devam etti: “24 yıllık geçmişi olan bu kurumun Türk yüksek öğretimine birçok olumlu, kalıcı katkıları olmakla beraber merkezi sistemin başa getirdiği kişilerden kaynaklanan bir takım sıkıntılar meydana gelmiştir. YÖK’ün yapısından kaynaklanan bazı sorunlar da olmuştur. Kurum, üniversitelerin ve fakültelerin ihtiyaçlarını zamanında gidermeyi ve gelişmeyi sağlama noktasında aksaklıklara da yol açmıştır. Türk yüksek öğretiminin büyüklüğünden dolayı, işlerin hızlı bir şekilde yerine getirilmesine YÖK yetmiyor. Yükseköğretimin istekleri, problemleri her geçen gün nitelik ve nicelik bakımından daha karmaşık bir hale geliyor. Dolayısıyla ihtiyaçlara uygun hızlı ve zamanında çözümler üretmekte zorlanılıyor.”

BİLGİ KİRLENMESİ VE KARARMASI VAR

Prof. Dr. Halis Ayhan, yaklaşık 1.5 yıldır YÖK toplantılarına katıldığını kendi uzmanlık alanı, olan "din eğitimi" konusunda kurula görüşlerini aktardığını belirterek, YÖK’e özellikle orta ve yükseköğretimdeki din eğitiminde bilgi kirlenmesi ve bilgi kararması konusunda yaşanan sıkıntıları ilettiğini ifade etti.

Prof. Dr. Ayhan, şunları söyledi: “Din eğitim ve öğretimi; din adına doğru olan bilgilerin, inananlarına yeterli ve zamanında verilmesi anlayışı üzerine kuruludur. İlk olarak doğru din bilgileri vermemiz lâzım. İkincisi bu bilgileri zamanında vermemiz gerekiyor. Üçüncü olarak da yeterli bilgi vermemiz gerekiyor. Bu üç kavram eğitim ve öğretimin her alanı için önemli olduğu gibi din eğitimi ve öğretiminin de olmazsa olmaz şartlarındandır. Zamanından önce veya sonra veya geç kalarak öğretirseniz anlamı olmaz. Çocuk ne zaman istiyorsa o zaman din eğitimi yapmak lâzımdır. Çocuk ne zaman din hakkında bilgi istiyorsa o zaman vermek gerekiyor. Fakat ne acıdır ki Türkiye’mizde 11 yaşından önce, ilköğretim dördüncü sınıftan önce din eğitim ve öğretimi yapamıyoruz. Orta öğretimde, ilköğretimde din kültürü ve öğretiminin çok ciddî problemleri var. Bilgi kirlenmesi eğitim psikolojisinin bu verilerini bilen aydınların bu bilgileri gizleyerek, yanlış bilgiler ileri sürerek, 11 yaşından önce din bilgisi vermeyelim, çocuklara zararlı olabilir gibi görüşler ileri sürmelerine diyorum. Aynı konu İmam Hatip liseleri için de geçerlidir.”

DİN EĞİTİMİ ERKEN YAŞLARDA BAŞLAMALI

Prof. Dr. Halis Ayhan, “Bilim ve pedagoji çocuklara kaç yaşında din eğitimi verilmesi gerektiğini ortaya koyuyor?” sorusuna ise şöyle cevap verdi: “Sözgelimi, din eğitimine bir örnek verelim: 4 yaşındaki çocuk çevresinde olup bitenleri aktif bir şekilde algılar mı? Evet algılar. Ezan okunurken çocuk anne babasına ‘nedir bu?’ diye sormaz mı? Ramazan geldiği zaman, ‘niçin öğleyin yemek yemiyoruz, oruç tutuyoruz, neden oruç tutuyorsunuz, Ezanın anlamı ne?’ şeklinde sorular sormaz mı? Çocuk bunu ne zaman sorar? 11-12 yaşlarında mı ilgi duyar bu konulara, yoksa 3-4 yaşında mı ilgi duyar? Çevresinde olup biten konulara aktif bir şekilde karışması yaşı diyoruz buna. Çocuk gelişimi üzerine çalışanlar; çocukların bu tür soruları 3-4 yaşlarında sormaya başladıklarını söylerler. Öğrenme merkezli eğitim önemli. Son 50 yılda gelinen nokta budur. Din eğitimi ve öğretimine de o yaşlardan itibaren başlanması gerekiyor. Doğru, yeterli ve zamanında dememin anlamı burada yatıyor. Eğer doğru vermezsek, zamanında vermezsek bilgiyi, yetersiz ve yanlış verirsek bu da tehlike arz eder..”

KÜLTÜRÜN ÖNEMLİ BELİRLEYİCİSİ DİNDİR

Türkiye’de din kültürü ahlâk bilgisi öğretimiyle din dersi eğitimi birbirine karıştığını ifade eden Prof. Dr. Halis Ayhan, “Bu durum da kafa karışıklığına yol açtı” dedi. Kültürün her anlamda vazgeçilmez bir ihtiyaç olduğunu, kültürün en temel belirleyicisinin de din olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Halis Ayhan, şöyle devam etti: “Satuk Buğra Han’dan bu yana, yani 9/10. yüzyıldan itibaren Türk Milleti’nin temel kültür belirleyicisi İslâm dini olmuştur. İlk ve orta öğretim çağındaki her çocuğa din kültürü ve ahlâk bilgisi öğretilmelidir. Şu anda bu anlamda kapsamlı bir şekilde din kültürü öğretimi yok.”

Prof. Dr. Ayhan, dini görüşü ne olursa olsun, bir insanın yaşadığı ülkenin içinde bulunduğu milletin kültür hayatını doğru bilmesi gerektiğini belirterek, “Din kültürü dersinde din eğitimine yönelik hiçbir şey vermememiz lazım” dedi.

İSTEĞE BAĞLI DİN DERSİ VERİLMELİ

“Her çocuğa istese de istemese de dinî eğitim vermek yanlıştır” diyen Prof. Dr. Halis Ayhan şunları söyledi: “Böyle bir uygulama laikliğe ve İslâm dinine aykırı olur. Çünkü dinde zorlama yoktur. Zorunlu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi dersleri devam etmeli. Ancak, burada çocuklara sadece genel kültür anlamında bilgiler verilmelidir. Din eğitimi konusu ise isteğe bağlı olmalıdır. Bunu tercih eden çocuklara çok iyi bir dinî eğitim verilmesi gerekiyor. Kur’ân-ı Kerim ve anlamı, Hz. Peygamberin hayatı ve görüşleri öğretilmeli. Bu iki temel kaynağa bağlı olarak doğru ve yeterli din bilgileri uygulamasıyla birlikte kazandırılmalıdır. İsteğe bağlı din eğitimi şu ana kadar uygulamaya konulamamıştır. Bu durum kargaşaya yol açmaktadır. Anayasanın 24. maddesi gereği okutulan din kültürü derslerinde din eğitimi yapıldığı sanılıyor. Halbuki din eğitimine yönelik bilgiler veriliyor. Bazı çevrelerde itirazlar ve mahkemelere taşınan olaylar yaşanıyor. Din kültürü zorunlu olarak okutulmaya devam etmeli, ayrıca isteğe bağlı din eğitimi de uygulamaya konulmalıdır” diye konuştu.

İMAM HATİPLER DEVLETİN BAHÇESİ

İmam-hatip liselerinin, Millî Eğitim bütünlüğü içinde ülkemizin önemli, devletle milletin buluştuğu vazgeçilmez ortaöğretim kurumları olduğunu ifade eden Prof. Dr. Halis Ayhan, “Her hangi bir partinin ön ya da arka bahçeleri değildir. Milletin, devletin bahçesidir. Fakat maalesef içinde bulunduğum YÖK’ün 1998’de almış olduğu kararla bu okulların önü kesilmiştir. Bütün ortaöğretim kurumları ve meslek liseleri için söylüyorum. Doğru yöntem şudur: Gençlerimiz hangi okulu bitirirse bitirsin üniversiteye gitmeleri için önlerinde iki türlü yol vardır. Birincisi: Hangi yüksek okulun sınavını kazanırsa o yüksek okula gider. İkincisi ise bütün meslek ve genel lise mezunları yeterlilik sınavına tabi tutulurlar. Yeterlilik sınavlarını geçenler diledikleri bölüme gidebilmelidirler. Buna engel çıkartılmamalıdır. Sınavına giren ve sınav belgesini eline alan öğrencinin, bitirdiği lisesine bakılarak kategorize edilmesi doğru değildir. İmam-hatiplere yönelik bazı tesbitler yanlış. Bu okullar cumhuriyetin okullarıdır. Türkiye son 7 yıldır bu okulları tanımlamada ve yönlendirmede ciddi bir hata içindedir. İmam-hatipler için doğru model nedir? Bunu bulmak zorundayız.”

Prof. Dr. Halis Ayhan, “Açık lise meselesi ortaöğretimi ilgilendirir. YÖK bu işe dâhil olmamalıydı. Açık liselerle ilgili düzenleme Millî Eğitim Bakanlığı’nın tasarrufuydu. Konuları rejim krizine dönüştürmek suretiyle tartışmak yanlıştır. Bütün milletin değerlerini tartışma konusu yapmamak gerekir. Tüm milletin birleştiği Cumhuriyeti, demokrasiyi, laikliği her konuda tartışma malzemesi yapmamalıyız. İnanmak, inanmamak ayrı konu ama bunu bile kullanıyorlar” diye konuştu.

YENİ ASYA / İSTANBUL

27.10.2006


 

Trafik canavarı fren tutmuyor

Fahri Trafik Müfettişleri Derneği (FTMD) Gaziantep Şube Başkanı Mesut Ölçal, bayram tatilinde meydana gelen trafik kazalarındaki yüksek can kaybının, trafik kazalarının önlenmesi konusunda ‘’bir arpa boyu yol’’ alınamadığının göstergesi olduğunu söyledi.

Ölçal, yaptığı açıklamada, hafta sonuyla da birleşen Ramazan Bayramı tatilinde yurt genelinde meydana gelen trafik kazalarında 100’e yakın kişinin öldüğünü, yaklaşık 500 kişinin yaralandığını belirtti. “Bayram tatili süresince yaşanan can kayıpları, trafik kazalarını önleme konusunda bir arpa boyu yol alamadığımızı ortaya koydu’’ diyen Ölçal, trafik kazalarının Türkiye için çözümü öncelikli ciddî bir sorun olmaya devam ettiğini vurguladı.

Ölçal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Alınan bütün önlemlere, artırılan denetimlere, yapılan eğitim çalışmalarına rağmen, bu bayram tatilinde de trafik canavarının önüne geçemedik, yollarımızın kan gölüne dönmesine engel olamadık. Demek ki bu konuda daha çok ve daha etkin çalışmalar yürütmemiz gerekiyor. Trafik kazalarına ilişkin bayram tatilinde yaşadığımız bilânçodan biz bu sonucu çıkarıyoruz.” Trafik kazalarının önüne geçmek için verilen savaşta ‘’cephenin genişletilmesi’’ gerektiğine inandıklarını ifade eden Ölçal, Emniyet Genel Müdürlüğünün yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının bu mücadelede daha etkin bir şekilde görev almalarının zorunlu olduğunu kaydetti.

Trafik kazalarında birinci sebebinin sürücülerin dikkatsizliği ve tedbirsizliği olduğunu vurgulayan Ölçal, ‘’Bu gerçekten hareketle yolcu ve yük taşımacılığı yapılan araçların şoförlerinden başlanarak tüm sürücüler 5 yılda bir psikoteknik analiz testinden geçirilmeli’’ diye konuştu. Mesut Ölçal, psikoteknik analiz testinin uygulanmasının yasal bir zorunluluk olduğunu bildirdi.

/ GAZİANTEP

27.10.2006


 

Savaştan beter

Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu (TŞOF) Genel Başkanı Derviş Günday, bayram tatili süresince meydana gelen trafik kazalarında 92 kişinin öldüğüne işaret ederek, “Irak’ta bile bu kadar can kaybı yok’’ dedi.

Günday, yaptığı yazılı açıklamada, 3,5 günlük Ramazan Bayramı tatilinde can kaybı sayısının günlük ortalama 26 olduğunu belirtti. Günday, savaş şartlarının hüküm sürdüğü Irak’ta bile bu kadar can kaybı olmadığını ifade etti. Trafik kazaları konusunda sürekli uyarılarda bulunduklarını vurgulayan Günday, buna rağmen 2005 yılındaki 4 günlük bayram tatilinde 72 ölümlü trafik kazasında 96 kişinin öldüğünü, 148 kişinin yaralandığını, 2004 yılındaki 4 günlük tatilde de 68 ölümlü trafik kazasında 89 kişinin öldüğünü, 136 kişinin yaralandığını hatırlattı.

/ ANKARA

27.10.2006


 

AKPM Başkanı, Gül ile bir araya geldi

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Başkanı Rene van der Linden, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile bir araya geldi.

TBMM AB Uyum Komisyonu Başkanı Yaşar Yakış’ın da katıldığı görüşmede, basın mensuplarının kısa süre görüntü almasına izin verildi, açıklama yapılmadı. Bu arada, AKP Antalya Milletvekili ve AKPM Göçler, Mülteciler ve Nüfus Komisyonu Başkanı Mevlüt Çavuşoğlu, AKPM Başkanı’nın Esenboğa Havalimanı’na gelişi sırasında, van der Linden’i önceki gün İstanbul Atatürk Havalimanı VIP salonunda korumalar dışında hiç kimsenin karşılamamasıyla ilgili kısa bir açıklama yaptı. AKPM Başkanı’nın Türkiye’ye Hollanda’dan bir grup işadamıyla geldiğini belirten Çavuşoğlu, van der Linden’ın Türkiye ziyaretinin İstanbul kısmının resmi değil, özel bir ziyaret olduğuna dikkati çekti. Çavuşoğlu, protokolde herhangi bir eksikliğin olmadığını vurguladı.

/ ANKARA

27.10.2006


 

Lise bahçesinde bıçaklı kavga

Ordu’da bir lisenin bahçesinde çıkan kavgada biri öğrenci 2 kişi bıçakla yaralandı. Edinilen bilgiye göre Zaferi Milli Mahallesi’nde bir lisenin bahçesinde 1. sınıf öğrencisi A.Y. (15) ile okul bahçesine gelen G.G. (17) arasında henüz belirlenemeyen sepeple tartışma çıktı.

Kavgaya dönüşen olayda A.Y. bacağından, G.G. ise sırtından bıçakla yaralandı. Yaralılardan A.Y. Boztepe Devlet, G.G. ise Ordu Devlet Hastanesine kaldırıldı. Olayın ardından görgü şahitlerinin ifadeleri üzerine çevrede araştırma yapan polis ekipleri, suç aleti olduğu bildirilen bir bıçağı okulun yanındaki tarlada buldular. Olayla ilgili soruşturma sürdürülüyor.Adana’nın Kozan ilçesinde de, lise önünde, yeğenini rahatsız ettiğini öğrendiği kişi ile tartışan ve bıçaklanarak ağır yaralanan genç hastaneye kaldırıldı.

/ ORDU

27.10.2006


 

Afganistan’da sivil katliamı

Afganistan’da NATO operasyonu sırasında 50 ile 80 arasında sivilin öldüğü iddialarının ardından, Afganistan’daki Birleşmiş Milletler misyonu (UNAMA) acil ve kapsamlı bir soruşturma istedi.

UNAMA’nın yazılı açıklamasında, “Afganistan’daki BM misyonunun, askerî operasyon sırasında çok sayıda sivilin ölmüş olabileceğine ilişkin haberlerden duyduğu endişe” dile getirildi. Açıklamada, sivillerin güvenlik ve refahının öncelikli olduğu hatırlatılarak, istisnalar dışında sivil can kayıplarının kabul edilemez olduğu ifade edildi. Bu arada, Afganistan Savunma Bakanlığı da olayı araştırmak üzere bölgeye bir ekip gönderdiğini bildirdi. Kandahar vilayet meclis üyesi Bismillah Afganmal, Salı günü Kandahar’ın Pencavi bölgesindeki çatışmalarda 80-85 sivilin öldüğünü savunmuştu. Adı açıklanmayan bir başka yetkili, en az 60, yöre sakinlerinden Kerim Can adlı bir şahit de 60-70 kişinin öldüğünü öne sürmüştü. Ölenlerin çoğunun kadın ve çocuk olduğu belirtiliyor. Vilayet meclisinin bir başka üyesi Aga Leley, bombardımanın gece geç saatlerde yapılması nedeniyle askerlerin nereyi bombaladıklarını fark etmemiş olabileceklerini söyledi. Leley, bombardımanda evlerin isabet aldığını kaydetti. Görgü şahitleri de Ramazan bayramına denk gelen Salı gecesi Pencavi bölgesine düzenlenen ve 4-5 saat süren bombardımanda 25 evin yerle bir olduğunu anlattı. NATO liderliğindeki Güvenlik ve Destek Gücü (ISAF), önceki gün geç saatlerde yaptığı açıklamada, salı günü Pencavi’de meydana gelen şiddetli çatışmalarda 48 Taliban’ın öldüğünü açıklamıştı. Açıklamada, önemli oranda sivil kayıp olabileceğine dair haberler olduğu, ancak 4 sivilin yaralandığının bilindiği belirtilmişti. Afganistan’da, ABD liderliğindeki koalisyon güçlerinin Taliban rejimini devirdiği 2001 yılından bu yana en şiddetli çatışmalar meydana geliyor.

/ KABİL

27.10.2006


 

Irak Bush'u bitirdi

ABD Kongresindeki güç dengesini belirleyecek 7 Kasım kısmi seçimleri öncesinde yapılan bir kamuoyu araştırması, Amerikan seçmeninin Demokrat adaylardan yana olduğunu gösterdi.

Reuters/Zogby’nin 1013 kişi üzerinde yaptığı ve hata payı yüzde 3 olan araştırmada saptanan Amerikan seçmeninin duygu ve görüşleri şöyle:

-Ankette, hangi partiye oy verme eğiliminde oldukları sorusuna yüzde 33’lük bir kesim Cumhuriyetçiler, yüzde 44 de Demokratlar cevabını verdi.

-ABD Başkanı George Bush’un görevindeki performansını iyi ya da mükemmel bulanların oranı önceki ay yüzde 42 iken, bu ankette yüzde 36’ya indi.

-Irak savaşının can kaybına değmeyeceğine düşünenlerin oranı yüzde 57 olarak belirlendi. Bu oran geçen ay yüzde 53’tü. Keza, ABD’nin Irak’ta yanlış yol izlediğine inananların oranı da yüzde 55’ten yüzde 57’ye yükseldi.

-Amerikan askerlerinin bu yıl sonuna kadar Irak’tan çekilmesi gerektiğini düşünenlerin oranıysa yüzde 50 civarında. Ankete katılanların yüzde 41’i, “durum düzelinceye kadar” askerlerin Irak’ta kalması gerektiğini düşünüyor.

-Irak savaşı nedeniyle ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in görevinden alınması gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 42 iken, buna karşı çıkanların oranıysa yüzde 49 oldu.

/ ANKARA

27.10.2006


 

Türkiye, kirlilikten etkilenmeyecek

Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, İsrail’in Lübnan’ı bombardımanı sonucu denize sızan petrolün yarattığı kirliliğin, “Türkiye denizlerini etkilemeyeceği konusunda kanaat oluştuğunu” belirtti.

Pepe, CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Akdeniz’de oluşan çevre felaketi karşısında Türkiye’nin aldığı tedbirlere ilişkin soru önergesini cevapladı. Denizde oluşan kirliliğe müdahalenin hukuki boyutlarıyla ilgili bilgi veren Osman Pepe, kirliliğe müdahale, hazırlıklı olma ve uluslararası yardıma ilişkin görev, yetki ve sorumlulukların, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın genel koordinasyonunda, Denizcilik Müsteşarlığına ait olduğunu kaydetti. Pepe, olayın ardından, Denizcilik Müsteşarlığı bünyesinde petrol kirliliği konusunda eğitim almış uzmanlardan bir durum değerlendirme komisyonu kurulduğunu, yapılacak eylemlere ilişkin bir plan hazırlandığını ifade etti. Osman Pepe, ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü ile de temasa geçildiğini belirterek, şu bilgileri verdi:

“Gerek üniversite aracılığıyla Lübnan’dan temin edilen bilgiler, gerekse de bu bilgiler kapsamında bir model üzerinde yapılan çalışmalar doğrultusunda, söz konusu elektrik santralında fuel oil sızmasının kesildiği; fuel oil’in yüzde 80’inin Lübnan kıyılarında kaldığı ve sahilleri kirlettiği, yüzde 19’unun buharlaştığı ve yüzde 0.8’inin deniz yüzeyinde Lübnan kıyılarında kaldığı belirlenmiş olup, söz konusu kirliliğin, ülkemiz denizlerini etkilemeyeceği hususunda kanaat hasıl olmuştur.”

/ ANKARA

27.10.2006


 

Kutan: Güneydoğu sorununun çözümü ‘İslâm kardeşliği’nde

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Recai Kutan, Güneydoğu sorununun ancak ‘İslâm kardeşliği’ ile çözülebileceğini ifade ederek, “Çözümü uzakta aramanın bir anlamı yoktur. Çözüm, bizim üst kimliğimiz İslâm’dır” dedi.

Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan SP lideri Kutan, tarih boyunca aynı inanca sahip, aynı bayrak altında yaşayan ve aynı düşmana karşı mücadele veren halkın, tek bir millet olma şuuruna vardığını bildirdi. Milleti kimsenin birbirine düşürmeye hakkı olmadığını vurgulayan SP lideri, Türkiye’nin en büyük toplumsal gerçeğinin İslâm olduğunu kaydetti. Kutan, ancak İslam kardeşliği etrafında birleşerek, bütünleşerek ülkede barış ve huzurun sağlanabileceğini söyledi. Çözümün silahların gölgesinde veya namlunun ucunda olmadığını ifade eden Kutan, “Çözüm ilmin, ahlâkî değerlerin ve hukukun temel kurallarına bağlı kalarak atılacak adımlarla bulunabilir. Adil, kardeşçe ve gönüllü birlikteliğimizi tesis etmemiz, bizim en büyük gücümüz ve yarınlarımızın teminatı olacaktır. Kan ve gözyaşının akmadığı, anaların feryadının duyulmadığı, terör ve şiddetin son bulduğu, Türk’ü ile Kürt’ü ile bütün kardeşlerimizin yarınlarından emin olarak ve en içten duygularla ‘Benim vatanım, benim devletim’ diyerek birbirlerini kucakladıkları yapıyı kurmak elbette en öncelikli hedefimiz olmalıdır” dedi.

/ ANKARA

27.10.2006


 

Sıcaklık 10 derece azalacak

Hava sıcaklığının yurdun kuzey ve iç kesimlerinde 6-10 derece olmak üzere, tüm yurtta azalacağının tahmin edildiği bildirildi.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünden yapılan yazılı açıklamaya göre, yağışlı havanın yurdun kuzey, iç ve doğu kesimlerinde etkili olmaya devam etmesi bekleniyor.

Bugün Marmara’nın doğusu, Karadeniz, İç Anadolu, Doğu Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Afyon ve Kütahya çevrelerinde yağış tahmin ediliyor. Yağmur ve sağanak şeklinde görülecek yağışların, Orta Karadeniz, Doğu Karadeniz kıyıları, İç Anadolu’nun doğusu, Doğu Akdeniz ile Güneydoğu Anadolu bölgelerinde etkili olması bekleniyor. Vatandaşlar, yurdun kuzey ve iç kesimlerinde görülecek etkili yağışlar ile yarın hava sıcaklığında beklenen ani ve hissedilir düşüşün neden olabileceği olumsuz şartlara karşı tedbirli olmaları konusunda uyarıldı.

/ ANKARA

27.10.2006


 

Türkiye’de her 1500 çocuktan biri lösemili

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Samsun Lösemili Çocuklar Derneği Başkanı Prof. Dr. Davut Albayrak, Türkiye’de her bin 500 çocuktan birinin lösemi hastası olduğunu belirterek, bu çocukların yaşama umudunun sevgi ve yapılacak yardımlarla artırılması gerektiğini söyledi.

Prof. Dr. Davut Albayrak, löseminin sadece doktor ve aile ile aşılamayacağını, bu konuda herkesin yapabileceği bir şeylerin olduğunu dile getirdi. Hastalığın tedavi edilebilir ve çocuklarda iyileşme oranının yüzde 60-70 olduğunu kaydeden Prof. Dr. Albayrak, “Çocukları lösemili olan ailelerin kaygı duymasına gerek yok. Bu hastalık soydan geçmediği gibi bulaşıcı ve mikrobik değildir. En önemli belirtileri kansızlık ve ateştir. Koruyucu tedbirlere önem verilerek erken teşhisle ilaç kullanılarak tedavisi mümkündür. Bu çocuklarımızdan ilgi, sevgi ve yardım esirgenmemelidir. Böylece yaşama umutları artırılmalıdır” dedi. Dünyada her 100 bin kişiden 3’ünde kanser görüldüğünü, Türkiye’de ise her bin 500 çocuktan birinin lösemili olduğunu ifade eden Albayrak, kesin sebebi bilinmeyen ve sinsi bir hastalık olan lösemili çocuklara yapılacak en büyük yardımın kan bağışı olduğuna dikkat çekti.

/ SAMSUN

27.10.2006


 

“Çocuğunuza aşırı baskı yapmayın”

Başbakanlık Aile Araştırma Genel Müdürlüğü, aileleri çocuklarına aşırı baskı yapmamaları konusunda uyardı. ‘Aile Eğitim Rehberi’ çıkaran Başbakanlık Aile Araştırma Genel Müdürlüğü, “Aşırı baskı çocukların cinsel sağlıklarını bozar” uyarısını yaptı.

Başbakanlık Aile Araştırma Genel Müdürlüğü, yedi kitapçıktan oluşan ‘Aile Eğitim Rehberi’ adlı çalışmanın ‘Ruhsal ve Duygusal Özürlüler’ adlı kitapçığında ailelere ve gençlerin cinsel hayatlarına yönelik bir dizi tavsiyeler yer aldı. Söz konusu kitapçıkta, “Erkek çocuğun babayı, kız çocuğun anneyi benimsemesi sağlıklı cinsel kimlik gelişimi için zorunludur” hatırlatması yapıldı.

Aile içinde cinsel konulara karşı aşırı tutumların, cinsel kimlik gelişimini olumsuz etkileyebileceğinin belirtildiği kitapçıkta, “İleri derecede suçlamalar, aşırı denetleme, ergenlik öncesi ve sonrası çağda çocuğa ya da gence bir miktar gizliliğin tanınmaması, çocuğun uyarıcı, kışkırtıcı tutumlar, yanlış bilgi vermeler, ağır günah duygusu, suçüstü yakalanma endişeleri, cinsel korkular ve çekingenlikler cinsel kimlik gelişimine yol açabilir” ifadeleri yer aldı. Kitapçıkta, cinsiyet belirsizliği olan çocuklarda hekime erken başvurarak çocuğa en uygun cinsiyetin belirlenmesinin de, ileride çıkabilecek cinsiyet değiştirme sorunlarını ortadan kaldırabileceği vurgulandı.

/ ANKARA

27.10.2006


 

Yanlış diyet saç döküyor

Kayseri Erciyes Üniversitesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Ümit Uşal, bilinçsiz ve sağlıksız diyet yapan ve sigara içen kadınlarda saç dökülmelerinin daha fazla olduğunu açıkladı. Aynı zamanda sigaranın ciltte de kırışıklıklara sebep olduğunu belirtti.

Kilo vermek için sağlıksız diyet yapanlarda saç dökülmelerinin fazla olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ümit Uşal, saçın hayat boyunca çeşitli dönemlerde döküldüğünü, böylece kendisini yenilediğini söyledi. Sağlıklı saçların dönem dönem döküldüğünü ve hatta kadınların tutamlarla saçlarının ellerinde kaldığına ifade eden Uşal, “Bazı dönemlerde saçlarımızın dökülmesi gayet normaldir. Çünkü bu dökülme ile saçlar kendisini yenilemektedir. Ama, insanlarda özellikle kadınlarda triod ve böbrek üstü bezlerin çalışmadığı dönemlerde saçlar dökülür. Bu dökülme normal değildir” dedi. Böyle bir durumda en kısa zamanda uzman bir hekime başvurmak gerektiğini vurgulayan Uşal, gebeliğin ilk aylarında, doğum sonrasındaki üç aylık dönemde ve mevsimlerin değiştiği dönemlerde saç dökülmesinin ise normal olduğunu söyledi.

Yanlış diyet, hem saçlardan,

hem de sağlıktan eder

Hamile kalmamış, menapoz olmamış kadınlarda görülen saç dökülmesinin uzman hekime başvurulmasını gerektirdiğini ifade eden Uşal, “Yine kadınlarda saçların mat gözükmesi kansızlık ya da vücutta demir eksikliğine bağlıdır. Kilo vermek için diyet uygulayan kadınlarda, diyet yapıyorum diyerek kendilerini aç bırakmaları ya da değişik yöntemler uygulaması hem saç dökülmesine hem de cilt güzelliğini bozar. Meselâ diyet yapıyorum diyerek gününün soğan çorbası ile geçirenler var. Bu tamamen yanlıştır. Böyle bir diyet vücut sağılını da tamamen bozabilir” şeklinde konuştu.

/ KAYSERİ

27.10.2006


 

Kuş gribi virüsü soğuk seviyor

Trakya Üniversitesi (TÜ) Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, kuş gribi virüsünün suda 22 derecede dört gün, 0 derecede ise otuz gün canlılığını sürdürebildiğini söyledi.

Kuş gribinin farklı bir virüsle ortaya çıkabilen hastalık olduğunu ifade eden Yorulmaz, “Hasta veya hastalıktan ölmüş hayvanlarla yakın temasla, göz yaşı, burun akıntısı, dışkılara temasla ve virüsün karıştığı havanın solunmasıyla kuş gribi bulaşabilmektedir” dedi. “Kuş gribi virüsü 56 derecede 3 saatte, 60 derecede 30 dakikada ölmektedir ve formalin, iyot bileşikleri, çamaşır suyu gibi dezenfektanlara dayanaksızdır” diyen Yorulmaz, virüsün, gübrede düşük ısılarda üç ay, suda 22 derecede dört gün, 0 derecede ise otuz gün canlılığını sürdürebildiğini söyledi.

/ EDİRNE

27.10.2006


 

Çanakkale, tüm medeniyetlerin gözdesi

Stratejik konumu itibariyle önemli bir geçiş noktası olan ve eski çağlardan beri tüm medeniyetlerin gözdesi Çanakkale Boğazı’nın 14 deniz savaşına sahne olduğu bildirildi.

Ege’de ilk deniz güçlerinin ortaya çıkması ve denizaşırı ticaretin artmasıyla birlikte, gemilerin rotaları üzerindeki bazı stratejik noktalar, eski çağların süper güçleri tarafından kontrol edilmeye çalışıldı. Bu yerlerden biri de Çanakkale ve İstanbul Boğazı ile boğazın girişindeki adalar oldu. Çanakkale Boğazı’nda ve yakınlarında, M.Ö. 610 yılından M.S. 1915 yılına kadar 14 deniz savaşı yaşandı. Boğaz, M.Ö. 324 yılında, belkide tüm dünyanın kaderini değiştirecek büyük bir savaşa sahne oldu.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Tarih Bölümü araştırma görevlisi arkeolog Reyhan Körpe, Büyük Constantinus ile Licinius arasında, Roma’nın paylaşılması için yapılan savaşın, Çanakkale Boğazı’nda yaşanan savaşların en büyüğü olduğunu söyledi. Savaşta, yaklaşık 400 gemiden oluşan Licinius’un donanmasıyla, 200 gemiden oluşan Büyük Constantinus’un gemilerinin boğazda karşı karşıya geldiğini belirten Körpe, bu savaştan sonra İstanbul’un Doğu Roma İmparatorluğu’nun başşehri olduğunu bildirdi.

Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan Çanakkale Boğazı’nın stratejik bir noktada bulunması sebebiyle tüm medeniyetlerin gözdesi olduğunu ifade eden Körpe, şunları kaydetti:

‘’Persler’den Araplar’a, Spartalılar’dan Ruslar’a kadar bir çok medeniyet yüzyıllardır Çanakkale Boğazı’nda egemen olmak istiyordu. Boğazı ele geçirmek uğruna, burada 14 savaş yapıldı.’’

/ ÇANAKKALE

27.10.2006


 

“Ambulans Rallisi” başlıyor

Sağlık Bakanlığı, Antalya’da acil servis hizmetleriyle ilgili sempozyum çerçevesinde ‘’Ambulans Rallisi’’ düzenleyecek.

1-5 Kasım 2006 tarihlerinde Antalya’da uluslar arası katılımlı ‘’Hastane Öncesi Acil Sağlık Hizmetleri Sempozyumu ve Ambulans Rallisi’’ gerçekleştirilecek. Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü İlkyardım ve Acil Sağlık Hizmetleri Daire Başkanlığı tarafından organize edilen faaliyetin sempozyum kısmına 400’ün üzerinde katılımcı bekleniyor. Sempozyuma katılacak yerli ve yabancı uzmanlar, hastahane öncesi acil sağlık hizmetleri alanındaki deneyimlerini ve bu konuda daha sağlıklı bir ortamın sağlanması için yapılması gerekenleri aktaracak.

27.10.2006


 

Bayramda çiçekler soldu

Merkezi İsviçre’de bulunan Interflora’nın Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Gazi Doğan, sektörde uzun zamandan beri bir takım sıkıntılar yaşandığını belirterek, söz konusu sıkıntının bayramda da etkisini sürdürdüğünü bildirdi.

Bayramda büyük beklentiler içine girdiklerini, ancak umduklarını bulamadıklarını anlatan Doğan, sektörde bazı işletmelerin satışa sunmak için dahi çiçek almaya kaynak bulamadıklarını söyledi.

27.10.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004