Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 21 Kasım 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Aracı milletler

Dünden devam

MAHATIR MUHAMMED’İN BABASI BANGLADEŞLİ

Mahatır Muhammed buralarda da sevilen devlet adamlarından birisi. İngilizler, Çinlileri ve Hindlileri insan yedek parçası gibi kullanmışlar. Onları sömürgelerinde istihdam etmişler. Bunun sonucu Malezya, Papua Yeni Gine, Singapur, Sri Lanka gibi ülkelerde ve yine Afrika'nın Kenya, Tanzanya ve Güney Afrika gibi ülkelerinde Hind azınlığa rastlamak mümkün. Bunlar İngiltere'nin eseri. Kezâ, yine Hindlileri, aynı politikanın bir devamı olarak Trinidad ve Tabago gibi Karaip ülkelerinde görmek mümkün. Amerikalılar insan kaynağı olarak zencileri, İngilizler de Hindlileri ve Çinlileri kullanmışlar. Endonezya'daki Çinli azınlık da Hollanda'nın benzeri politikalarının sonucudur. Onları yerlilere karşı aracı sınıflar olarak kullanmışlardır. Aracı sınıf politikası kadimden beri var. Sözgelimi, Ortadoğu'da muhtemel bir aracı sınıf olarak Yahudileri ilk keşfeden Napolyon Bonapart olmuş. Napolyon Akka önlerinde Cezzar Ahmet Paşa tarafından durdurulmasa, Filistin'e aracı bir millet olarak Yahudileri iskân edecekti. Bu yönüyle Napolyon, daha sonraki İngiliz politikalarına takaddüm etmiş ve önüne geçmiştir. Yahudiler potansiyel olarak Napolyon'un, fiilî olarak da İngilizlerin ve bilâhare de Amerikalıların aracı milleti olmuştur. Yahudilerin konumu başka bağlamlara da uygun düşse de, olaya bu yönüyle de bakılabilir. İnsan kaynakları öteden beri önemli bir husustur. Sözgelimi, Abbasîlerin Emevîlere karşı inbsan deposu ve kaynağı Horasan olmuştur. Abbasîler Horasanlıları fizikî olarak kullanmışlardır. Bilâhare Osmanlı döneminde Anadolu'nun İslâmlaştırılmasında ise, yine Horasanlıları Alperenler olarak görmekteyiz. Anadolu'nun İslâmlaşmasında fizikî ve metafizikî insan kaynağı olmuşlardır. Keza Selâhaddin Eyyûbî döneminde Haçlı Seferlerine karşı Selâhaddin Eyyûbî'nin insan kaynaklarından birisi Irak halkı ve onun da ötesinde yine Horasanlılar ve Kafkasyalılardır.

İskender, Cengiz Han gibi cihangirlerden sonra kavimler karması ve mahşeri bir kez de İngilizler döneminde yaşanmıştır. Bundan dolayı Bangladeş'te iki izi görmeniz de tesadüfî değildir. Birincisi, Moğol izi, ki Bangladeş'in hakikî kurucuları onlar sayılmalı. İkincisi de İngilizlerin izleri.

Böylece, nesillerin karması ve mahşeri sonucu Mahatır'ın babası da Bangladeş'ten Malezya'ya gitmiş.

İngilizler adeta kavimlerin tohumlamasını yapmışlar. Bangladeş'ten Malezya'ya gitmiş ve orada evlenmiş ve bunun sonucu olarak Mahatır dünyaya gelmiş. Bangladeşliler bu açıdan da Mahatır'ı çok seviyor ve onu kendilerinden biri kabul ediyorlar.

Islamic Aid Bangladesh bizim için gayet güzel bir gezi programı tertip etmişti. Ama biz bir de Arakanlı mültecileri görmek istiyoruz. Mümkünse Biharlı mültecileri de. Gezi programını buna göre tadil ediyorlar.

Dakka'ya Pazar günü ulaşmıştık. Uyumadan Nilphamari'ye gittik. Pazar'ı, Pazartesi'ne ve Salı'ya bağlayan geceleri orada geçirdik. Çarşamba'yı Perşembe'ye bağlayan gece ise, General Erşad'ın doğum yeri olan Rangpur'dayız. İlk defa şehre benzeyen bir mekândayız. Güzel bir motelin önünde duruyoruz. Burası yarı resmî bir otelmiş. Henüz tam olarak özelleştirilmemiş.

Akşam lokantaya giderek yemek yemiyoruz. Sadece Murad'ın Türkiye'den getirdiği konservelerle idare ediyoruz. Murad Türkiye'den konserve, Türk lokumu ve kuruyemiş gibi nevaleler getirmiş. Dostlarımıza da ikram ediyoruz. Bir kısmını da biz tüketiyoruz. Sabah kahvaltı yapıyoruz, ama kahvaltı kültürü bize pek uymuyor. Peynir ve zeytin gibi nesneler yok burada. Motelin önüne çıktığımızda, yeni evlenmiş çiftleri rikşaya binerken görüyoruz. İnsan faytonu demiştik. Buradan Sadullapur gibi yerlere gidiyoruz. Yine yüklü bir programımız var ve akşam Dakka'da olmalıyız. General Erşad'dan bir iki söz etmek gerekirse; diktatör olmasına rağmen, döneminde ekonominin canlandığını söylüyorlar. Vaadlerinde durmasa ve yolsuzluklara bulaşsa da, yine de dindarlarla iyi geçinmiş. Müşerref gibi liderler gibi, Kemalist olmasına rağmen, dindarlarla barışık yaşamış. Yolsuzluk burada bir kültür. Rangpur yakınlarında Fulbari'de olsa gerek, Cemaat-ı İslâmi'nin mensuplarından birisinin evinin önüne geldik. Tulumbalar dizilmişti buraya. Malzemelerle birlikte tulumbaları sahiplerine dağıttık ve sevkiyatını yaptık. Biz dağıtıma nezaret ediyoruz. Ardından yine ziyafete dâvet ediliyoruz. Pirincin tatlısını sütlaç olarak biliyoruz. Tuzlusunu da biliyoruz, ama kuruyemiş olarak kullanıldığını görmedik. Burada onu da yapmışlar. Belki de ilk ve son defa yiyoruz. Karadenizli hamsi yemekleri konusunda iddialıymış ve muhatabına 'bizim oralarda hoşafını da yaparlar' deyince muhatabı, 'Gerisini saymaya lüzum yok' demiş. Pirincin kuruyemişi de yapılınca, gerisini saymak beyhude. Burası öyle bir ülke. Ülke balık ve pirinç üzerinde duruyor. En fazla gördüğümüz pirinç nakliyatı ve çuvalları idi. Balık da pirinç de suyu çok seviyor. Burada iki çeşit pirinç var. Bunlardan bir kısmı yeni modelle yapılıyor. Fabrikada beyaz pirinç elde ediliyor. Bir de yakma veya haşlama usûlüyle sarı pirinç elde ediliyor. Bu yöntemin kepeğini muhafaza ettiği ve şeker hastalarına zarar vermediği söyleniyor.

Devam edecek

21.11.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (20.11.2006) - Bangladeş’in kültürü melez

  (19.11.2006) - İlim yoksa arazi de çorak

  (18.11.2006) - Filistin meselesi ortak derdimiz

  (17.11.2006) - Yetimhaneyi ziyaret

  (16.11.2006) - Tarihî bir şehir: DAKKA

  (15.11.2006) - Türk kimliği itibar vesilesi

  (14.11.2006) - Fakir, ama mutlular

  (13.11.2006) - Rikşa Bangladeş'in vazgeçilmezi

  (06.11.2006) - Ferhangi siyaset

  (27.10.2006) - Çocuk eğitiminde üçüncü şahıs veya şahıslar (3)

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004