Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Şubat 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ındır. O, kötülük edenleri yaptıkları sebebiyle cezâlandıracak, iyilik yapan ve güzelce kullukta bulunanları ise yaptıklarının daha da güzeliyle mükâfatlandıracaktır.

Necm Sûresi: 30

12.02.2007


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Veren el alan elden üstündür. Vermeye geçimiyle mükellef olduğun kimselerden başla.

Câmiü's-Sağîr, c: 3, 3894

12.02.2007


Sünnet-i Seniyyenin her meselesinde hikmet vardır

SEKİZİNCİ NÜKTE

“Fein tevellev fe kul hasbiyallahü” (Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter... / Tevbe: 129) dan evvelki olan “Lekad câeküm resûlün (ila ahir)” (Ey insanlar, size kendi içinizden bir peygamber geldi. / Tevbe: 128) âyeti, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve nihayet re’fetini gösterdikten sonra, şu “Fein tevellev...” âyetiyle der ki:

“Ey insanlar, ey Müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşad eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarf eden ve mânevî yaralarınız için, kemâl-i şefkatle, getirdiği ahkâm ve Sünnet-i Seniyyesiyle tedavi edip merhem vuran şefkatperver bir zâtın bedihî şefkatini inkâr etmek ve gözle görünen re’fetini itham etmek derecesinde onun sünnetinden ve tebliğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek ne kadar vicdansızlık, ne kadar akılsızlık olduğunu biliniz.

“Ve ey şefkatli Resûl ve ey re’fetli Nebî! Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re’fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arka verip dinlemeseler, merak etme. Semâvat ve arzın cünudu taht-ı emrinde olan, Arş-ı Azîm-i Muhitin tahtında saltanat-ı rububiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelâl sana kâfidir. Hakikî muti taifeleri senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir, senin ahkâmını onlara kabul ettirir.”

Evet, Şeriat-ı Muhammediye ve Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mesele yoktur ki, müteaddit hikmetleri bulunmasın. Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddia ediyorum ve bu dâvânın ispatına da hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risâle-i Nuriye, Sünnet-i Ahmediyenin ve Şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) meseleleri ne kadar hikmetli ve hakikatli olduğuna yetmiş seksen şahid-i sadık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzua dair iktidar olsa, yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risâle, o hikmetleri bitiremeyecek.

Hem ben şahsımda bilmüşahede ve zevken, belki bin tecrübâtım var ki, mesâil-i şeriatla Sünnet-i Seniyye düsturları, emrâz-ı ruhaniyede ve akliyede ve kalbiyede, hususan emrâz-ı içtimaiyede gayet nâfi birer devâdır bildiğimi ve onların yerini başka felsefî ve hikmetli meseleler tutamadığını, bilmüşahede kendim hissettiğimi ve başkalarına da bir derece risâlelerde ihsas ettiğimi ilân ediyorum. Bu dâvâmda tereddüt edenler, Risâle-i Nur eczalarına müracaat edip baksınlar.

İşte böyle bir zâtın Sünnet-i Seniyyesine elden geldiği kadar ittibâa çalışmak ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyas edilsin.

Lem’alar, 11. Lem’a, s. 107

Bediüzzaman Said NURSÍ

12.02.2007


Hayat, faaliyet ve harekettir

İnsanların En Hayırlısı (asm) “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” buyuruyor. Hayır, vücudî olduğu için çalışma, gayret ve faaliyetin sonucu meydana gelir. Şer ise çalışma ve gayret gerektirmeyen ve hayrı yapmamaktan ortaya çıkan bir durumdur.1 Faaliyet, hareket ve çalışmak her nev’î hayrın, iyiliğin ve hayatın kaynağıdır.

Ehl-i himmet, ehl-i gayret ve ehl-i hamiyet hayat-ı içtimaiyeye giren ve insanlara faydalı olan insandır. Sosyal hayatta insanlara faydalı çalışmalar içinde bulunmayan insanın varlığı ve yokluğu arasında fark yoktur.

“Hayat faaliyet ve harekettir, şevk ise matiyyesidir”2 buyuruyor Bediüzzaman. Yine “Yeknesak istirahat döşeğindeki hayat hayr-ı mahz olan vücuttan ziyade şerr-i mahz olan ademe yakındır”3 demektedir.

Hayat faaliyettir. Faaliyeti başlatan ihtiyaç, devam ettiren ise şevk ve gayrettir. İnsan, hayırlı bir amaç için gayrete gelerek çalışmaya başladığı anda önce karşısına “ümitsizlik” düşmanı çıkar. Buna karşı “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz”4 âyeti ile mukabele edip o düşmanı mağlup etmek gerekir. Çünkü bütün varlıklara her konuda yardımcı olan Allah’tır. Sonra “Sabırlı olmak”, “Allah için çalışmak” ve “istikamet üzere hareket etmek” gelir.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bu hususları önce “hayat-ı içtimâiye” dediğimiz “sosyal hayat” prensipleri olarak “Münâzarât” isimli eserinde dile getirmiştir. Çünkü bu hususlar toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için gerekli olan prensiplerdir. Daha sonra “İhlâs Risâlesi”nin sonuna koymuştur. Çünkü ihlâs, “hiçbir beklenti içinde olmadan Allah için faaliyet yapmak” demektir.

Faaliyet ve hareket daima müsbet ve vücudî sonuçlar doğurur. Bir insanın varlığı faaliyet ile göründüğü gibi bir cemaatin ve grubun da varlığı faaliyetle ortaya çıkar. Faaliyetler sonucu meydana gelen maddî ve manevî kazanım da o faaliyeti yapan bütün fertlerin defter-i hasenâtına geçer.

Faaliyetler ferdî olursa cüzî sonuçlar doğurur; ama cemaatî olursa büyük bir sinerji oluşturarak büyük müsbet sonuçlar meydana getirir. Bediüzzaman bu hususu yine İhlâs Risâlesi’nde şöyle ifade eder: “Üç elif ittihat etmezse üç kıymeti var. Sırr-ı adediyet ile ittihat etse yüz on bir kıymet alır.” Bu ifade fertlerin bir araya gelmesi ile oluşan sinerjiyi ifade eder.

Sonra “Dört kere dört ayrı ayrı olsa on altı kıymeti var. Eğer sırr-ı uhuvvet ve ittihad-ı maksat ve ittifak-ı vazife ile tevafuk edip bir çizgi üstünde omuz omuza verseler o vakit dört bin dört yüz kırk dört kuvvetinde ve kıymetinde olduğu gibi…”5 Bu ifadeler hizmet, faaliyet ve meslek gruplarının beraberlik içindeki faaliyetlerini anlatmaktadır.

Bir hizmet grubu diğer bir hizmet grubu ile beraber hareket ederse o zaman grupsal faaliyetler zinciri oluşur. Bunun şartı ise “sırr-ı uhuvvet” ile kardeşçe hareket etmek, “ittihad-ı maksat” ile amaç birliği sağlamak, “ittifak-ı vazife” ile bir çizgi üstünde omuz omuza vermektir. Yani bir konuda, belirlenen bir amaca yönelik kardeşce faaliyetler yapmakla, fevkalâde büyük ve önemli hizmetler yapılır. “Bediüzzaman Haftası”nın bütün vatan sathında kutlanması böyle bir faaliyettir. Bir hafta boyunca bütün ülkede, “Muhabbet Fedaisi” olan Bediüzzaman’ın “Sevgi ve Muhabbeti” anlatılırsa sevgi ve muhabbete en çok muhtaç olduğumuz bu zamanda topluma ne derece büyük hizmet edileceği izahtan varestedir.

Dipnotlar:

1- Lem’alar, (2001-İstanbul) s.124

2- İhlâs Risâlesi, (1999-İstanbul) 51; Münâzarât, (1996-İstanbul) s. 136

3- Lem’alar, 16

4- Zümer, 39:53

5- İhlâs Risâlesi, 37

M. Ali KAYA

12.02.2007


Güreşte de pekçok hikmet saklı

Güreş Federasyonu Asbaşkanı Sebahattin Kasap, güreş alıştırmalarının, insanın bütün organlarının ve vücut sisteminin hızlı ve tam gelişimini sağladığını belirtti. Güreşin dürüstlük, gayret, tevazu, cömertlik, arkadaşlık ve rakibe saygı gibi nitelikleri de insana kazandırdığını vurgulayan Kasap, şöyle dedi:

“Birçok önemli bilim adamı, öğretmen, yazar ve san’atçı güreş sporunu büyük ölçüde takdir etmişler ve gençler için önemli eğitim aktivitelerinden biri olduğunu vurgulamışlardır. Güreş, çalışma kapasitemizi, ayrıca fiziksel ve zihinsel kapasitemizi artırır. Felsefe, edebiyat ve politika gibi çeşitli alanlarda tarihe geçmiş birçok şahsiyet güreşle ilgilenmiştir. Bunlardan belli başlıları Sokrates, Plato, Aristo, Dante, Goethe, Puşkin, Tolstoy, Jack London, İvo Andric, Pablo Neruda, Abraham Lincoln, Theodore Roosevelt gibi isimlerdir.” (aa)

Öncelikle şunu hemen belirtelim ki, güreş, Peygamber Efendimizin de (asm) meşgul olduğu bir spordur. Bu diyarda görmezden gelinmesi mümkün olmayan bu gerçeği, Kasap’ın mı, yoksa haberi geçen ilgili ajansın mı atladığı merakımızı ve hayretimizi bir yana bırakarak konuya girelim:

Evet, güreş, Peygamber Efendimiz’in (asm) de yaptığı ve tavsiye ettiği sporlardandır. Dolayısıyla sünnettir de. Meselâ Peygamberimiz (asm) bir keresinde, yendiği takdirde İslâmı kabul etmesini şart koştuğu dönemin ünlü pehlivanlarından biriyle güreşmiş ve neticede onu yenerek Müslüman olmasına vesile olmuştu. Yani o, güreşi de, dâvâsı için bir tebliğ unsuru olarak kullanmış ve böylelikle bize önemli mesajlar vermişti. Güreş Federasyonu Asbaşkanı Kasap’ın, dostluk, kardeşlik gibi güzel duyguları geliştirir dediği güreş, onun (asm) elinde tam bir hayır vasıtası olmuştu adeta.

Aslında onun (asm), herşeyde olduğu gibi güreş yapması ve bunu ümmetine tavsiye etmesinde pekçok sır saklıydı. Nitekim, güreşin beden ve karakter gelişimine olumlu anlamda katkı sağladığına dikkat çeken Kasap’ın, güreş sporuyla ilgili olarak yukarıda aktardığı faydalar bunun delilidir.

Ve bu gerçek, bize bir kere daha göstermektedir ki; Peygamberimizin (asm) söyledikleri ve yaşadıkları, biz insanlar için maddî-manevî pek çok hayırlar barındırmaktadır. Bediüzzaman Hazretleri de, bu hakikate şöyle dikkat çekmişti:

“Sünnet-i Ahmediyede hiçbir mesele yoktur ki, müteaddit hikmetleri bulunmasın.”

(Lem’alar, s. 60)

İsmail TEZER

12.02.2007


Beklenmeyen yolculuk

Peygamber Efendimiz (asm) hastalığı sırasında Sa’d b. Ebî Vakkas’ı ziyaret etmişti.

Sa’d:

“Ey Allah’ın Resulü! Hastalığım son haddine gelmiştir. Ben gidiciyim. Fakat servet sahibiyim. Mirasçı olarak da bir tek kızım vardır. Acaba malımın üçte ikisini vasiyet edebilir miyim? Malımın üçte ikisiyle sadaka verebilir miyim?” dedi.

Peygamber Efendimiz (asm):

“Hayır” buyurdu. Sa’d:

“Peki, yarısını sadaka verebilir miyim?” dedi.

Peygamber Efendimiz (asm) yine:

“Hayır” buyurdu ve sonra ekledi: “Üçte biri bile büyük ve çoktur. Senin mirasçılarını zengin bırakman, onları fakir bırakmandan, onları insanlara avuç açıp dilenir bırakmandan daha hayırlıdır. Sen Allah rızası için ailene harcadığın herhangi bir nafakadan ötürü sevap kazanırsın. Hatta hanımının ağzına koyduğun bir lokmadan dolayı da sevap kazanırsın.”

Sa’d dedi ki:

“Ey Allah’ın Resulü! Siz Medine’ye döneceksiniz, ben arkadaşlarımdan geri mi kalacağım?”

Hazret-i Peygamber (asm):

“Sen geri kaldığında, salih bir amel işlersen dereceni daha arttırmış olursun. Korkma. Umarım ki, sen uzun zaman yaşayacaksın. Öyle ki bir takım kimseler senden fayda görecek, bir takım kimseler de zarar görecekler.” buyurdu.

Ardından Sevgili Peygamberimiz (asm):

“Allah’ım! Ashabımın hicretlerini tamamla, onları geri döndürme” diye duâ etti.

(Buhari, 1/73)

Süleyman KÖSMENE

12.02.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004