Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Sağlık

Bir güzel tabiptir Hz. Azrail

Bir gün, “Ya Rabbi! Cebrâil, Mîkâil, İsrâfil, Azrâil hürmetlerine ve şefaatlerine, beni cin ve insin şerlerinden muhafaza eyle” meâlinde bir duâyı ettiğim zaman, herkesi titreten ve dehşet veren Azrâil (a.s.) nâmını zikrettiğim vakit, gayet tatlı ve tesellidâr ve sevimli bir hâlet hissettim. “Elhamdülillâh” dedim. Azrâil'i (a.s.) cidden sevmeye başladım. Melâikeye îman rüknünün bu cüz’î ferdinin pek çok meyvelerinden yalnız bir cüz’î meyvesine gayet kısa bir işâret eden meyvenin on birinci meselesinin okunmasına celb içindir, şu garip hikâye ve maksat Hz. Azrail'i anlayıp onu mânâsıyla sevebilmektir gayretimiz...

İsmi ile müsemma bakî bir tabib, bakî bir hatırasını şöyle anlatıyor:

“Ben, 40 yıllık bir kanser uzmanı olarak maddeyi aşan sayısız olayla karşılaştım ve bunları, o olaya şahit olanlarla birlikte belgeleyerek özel bir arşiv yaptım. Bunlardan 1976 yılında yaşanmış bir olayı size nakletmek istedim.

“Kanser hastahanesinde başhekimken Serap adında genç bir hanım hastam vardı. Bu hastam göğüs kanserine yakalanmış ve tedavi için yurt dışına gitmek istemesine rağmen, formaliteler sebebiyle o imkânı bulamamıştı. Serap’ı özel bir ilgiyle bizzat ben tedavi altına aldım. Ve kısa bir süre sonra da Allah’ın (c.c) izniyle iyileştiğini gördüm. Ancak Serap’ın da bütün diğer kanserliler gibi ilk 5 yıllık süreyi çok dikkatli geçirmesi gerekiyordu.

“Bir iş kadını olan Serap, 4 yıl kadar sonra bir ihale için İzmir’e gitmek istedi. Kış aylarında olduğumuz için uçakla gitmesi şartıyla kabul ettim. Maalesef bilet bulamamış ve benden habersiz bindiği otobüsün kaza geçirmesi üzerine 6 saat kadar mahsur kalmış.

“Dönüşünden kısa bir süre sonra kanser, kemik ve akciğerine yayıldı. Serap bacak kemiklerindeki metasaz sebebiyle yürüyemez hale gelirken, hastalığın akciğerdeki tezahürü sebebiyle de devamlı olarak oksijen cihazı kullanıyor ve söylediği her kelimede sonra ağzını o cihaza yapıştırarak nefes almak zorunda kalıyordu. Evine gittiğim gün, yine güçlükle konuşarak:

“Doktor Bey,” dedi. “Ben size… dargınım.”

“Niçin diye?” diye sordum.

“Siz dindar bir insanmışsınız. Niçin bana da Allah’ı (c.c), ölümü, ahireti anlatmıyorsunuz?”

“Dinî inançlarının çok zayıf olduğunu bildiğim için, bu teklifi karşısında oldukça şaşırdım. Onu üzmemeye çalışarak.

“Doktora ulaşmak kolaydır” dedim. “Parayı bastırdın mı istediğine tedavi olursun. Ancak iman tedavisi için gönülden istek duymalısın…”

“Konuşmaya mecali olmadığından “Ben o isteği duyuyorum” mânâsında başını salladı. Artık ümitsiz bir tıbbî tedavinin yanı sıra, edebî hayatın ve saadetin reçetesi olan iman derslerimiz başlamış ve son günlerini yaşayan Serap için bu dersler ‘hızladırılmalı öğretime’ dönmüştü. Anlattığım iman hakikatlerini bütün ruhuyla mezcediyor ve arada bir soru soruyordu. Vefatına bir hafta kala : “Doktor bey,” dedi, “ben ölürken ne söylemeliyim?”

“Senin durumun çok özel” dedim. “Kelime-i Şehadet sana uzun gelir. O anı fark edince “Muhammed” (a.s.m) sana yeter.”

“O, haliyle tebessüm ederek başını salladı. Çok ıztırabı olduğu için Serap’a sürekli morfin yapıyor ve onu uyutmaya çalışıyorduk. Ben, bir iş seyahati sebebiyle bir müddet ziyaretine gidemedim. Dönüşümde annesine telefon ederek:

“Serap, bir haftadır morfin yaptırmıyor” dedi. Sabahlara kadar inliyor ve çok ıztırap çekiyor.

“Hemen eve gittim ve iğne yaptırmamasının sebebini sordum. Aldığım cevabı hâlâ unutamıyorum ve hatırladıkça ürperiyorum.

“Ya morfinin tesiriyle ölüme uykuda yakalanır ve son nefeste ‘Muhammed’(a.s.m) diyemezsem?”

“İşte Serap, böyle bir hanımdı. Bu arada benden istihareye yatmamı ve eğer birkaç gün daha ömrü varsa, son günü uyanık kalacak şekilde morfin yaptırılmasını rica etti. Ben hiç adetim olmadığı halde, Cuma gününe rastlayan o gece istihareye yattım ve Se-rap’ın acizlik hürmetine olacak ki, Salı gününe kadar yaşayacağını sezdim. Ertesi gün ona:

“Hiç korkma” dedim, “iğneyi vurdurabilirsin.”

Serap bir veda niteliği taşıyan bu görüşmemizde son sorusunu sordu:

“Doktor Bey… Azrail bana nasıl görünecek?”

“Kızım” dedim, “O bir melek değil mi? Hiç merak etme, sana yakışıklı bir prens gibi gelecektir.”

“Salı günü Serap’ın ağırlaştığı haberini alınca, hemen eve gittim. Ancak vefatına yetişememiştim. Ailesi tam mânâsıyla perişandı. Sadece kendisine uzun müddet bakan dindar bir hanım akrabası ayaktaydı ve beni görünce yanıma gelerek:

“Doktor Bey, biliyor musunuz, bu evde biraz önce bir mucize yaşandı!” dedi ve devam etti:

“Serap, bir saat kadar önce oksijen cihazını attı ve ‘yataktan kalması imkânsız’ denmesine rağmen kalkarak abdest aldı, iki rekât namaz kıldı. Bütün ev halkı hayretten donup kaldık. Ve Kelime-i Şehadet getirerek vefat etmeden biraz önce de:

“Doktor Beye söyleyin, Azrail, onun söylediğinden daha güzelmiş!!!”

Yarın ölecek gibi ve “Ölüm bize ne yakın, ne uzak ölüm/ Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm” diyecek kadar ölüme hazır olabilmek temennisi ile.

[email protected]

Ömer Faruk TOPÇU

11.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Bir güzel tabiptir Hz. Azrail

  “İnsanları canlandıran emeldir, öldüren yeistir”

  19. Devâ


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004