Türkiye’de son günlerde olağandışı şeyler şeyler. Ben bu olağandışı gelişmeleri bir süredir ‘anormal’ yani normal olmayan, evrensel (üniversel) normlardan sapmış gelişmeler olarak adlandırıyorum.
Olağandışı, anormal, normlardan sapmış gelişmelerin yaşandığı bir ülkeye de ‘anormal’ demek çok yadırgatıcı olmaz diye düşünüyorum.
Oysa, bir süredir temel derdimiz de ülkemiz Türkiye’yi norm dışı, olağandışı, anormal bir çizgiden normal, olağan bir çizgiye çekmek idi.
Ben de bu çabaların bütününe bir süredir ‘normalleşme’ adını vermeyi tercih ediyorum ve Türkiye’nin de temel sorununun ‘normalleşme’ sürecinde çok gerilerde kalmış olduğunu ifade ediyorum.
İşte AB sürecinin önemi tam da bu aşamada gündeme geliyor.
Çünkü AB süreci özünde ülkemizin kısa bir süre içinde, isterseniz, şok terapi de diyebilirsiniz, normalleşmesi sürecinden başka şey değil.
Küreselleşme sürecinde hangi ülke evrensel normlara, standartlara daha yakın durursa yani daha normal bir ülke haline gelirse daha hızlı ve sağlıklı bir büyüme sürecine, daha demokratik bir ortamda giriyor.
Hangi ülke evrensel normlardan, standartlardan biraz daha saparsa, yani daha ‘anormal (norm dışı) bir ülke haline gelirse büyüme süreci ciddi biçimde aksıyor, demokrasiden biraz daha uzaklaşıyor.
Bunun belki tek istisnası Çin gibi, ücretlerin hâlâ yüz dolar düzeyinde olduğu ve nüfusu bir milyarı aşan ülkeler; bu ülke tipi ekonomilere yani yüz dolar ücrete özeniliyorsa durumu farklı yorumlamak mümkün.
*
Ülkemizde son günlerde yaşanan gelişmeleri de ben zaten çok iyi oturmamış evrensel normlardan yani normalleşmeden ciddi bir sapma olarak yorumluyorum.
Bunun yani normalden sapmanın da faturasını, temenni etmiyorum ama hem kısa hem orta vadede fakirleşme ve demokratikleşmeden geriye gitme olarak ödeyeceğiz.
Bunun da temel sorumlusu kanımca ortada.
*
Bu gelişmeler AB sürecinin önemini meseleye normalleşme gözlüğü ile bakmak isteyenler için bir kez daha ortaya koyuyor.
Geçtiğimiz iki sene içinde TBMM’nin ve AKP hükümetinin uygulamada ve beklenti yönetiminde AB meselesini ikinci plana atmasının muhatap olduğu askeri müdahalede çok önemli hatta birincil bir rol oynadığı ortada.
AB sürecine yani Kopenhag kriterlerini mevzuatımıza uyarlama ve yaşama geçirme sürecine aynen 2003, 2004 temposu ile devam edilebilse idi, ne Tandoğan ve Çağlayan mitinglerine orta sınıfların katılımının bu denli güçlü olması ne de Genelkurmay’ın gece gelen internet darbesinin olanaklı olamayacağını düşünüyorum.
AB sürecinin, biraz da AB ülke yönetimlerinin hatası ile askıya alındığı izleniminin oluşması ülkemiz Türkiye’de anormal gelişmelerin yaşanmasının temel nedenidir.
Darbe heveslileri de AB sürecinden uzaklaşılmasından güç almışlar, cesaret bulmuşlardır.
Sözün özü
Türkiye’nin temel sorunu normalleşme sürecinde gecikmişliğidir.
Daha normal bir Türkiye’de askerin darbe tehdidi de, bu tehdidi yapanların cezasız kalması da, TBMM Başkanı’nın ‘Cumhurbaşkanı dindar olmalı’ demesi de olanaksızlaşacaktır.
Ve normal bir Türkiye daha hızlı bir büyümeyi daha demokratik bir ortamda başaracaktır.
Bu son gelişmeler karşısında askerin de, ulusalcıların da, din devleti özlemcilerinin de neden AB karşıtı olduğu daha netleşmektedir diye düşünüyorum. Anahtar kavram AB sürecine bağlı normalleşme kavramıdır.
Star, 4 Mayıs 2007
|