Kafamda bir dolu soru...
Darbeler ve cuntalar!
Cuntalar konusu ilginçti. Acaba bazı cuntaların varlığı olabilir miydi, muhtıranın sürpriz şekilde ve gece yarısına doğru verilmesini sağlayan?..
Yani dipten gelen bir dalga...
Bir noktayı biliyorum:
2003 ve 2004 yıllarından kalma bazı cuntaların varlığından, ya da ‘cuntasal yığınaklar’dan hükümetin tepeleri haberdar. Bunların ‘sivil bağlantıları’nın da yakın markajda tutulduğu anlaşılıyor.
Üst düzeyde bir hükümet yetkilisinin şu sözleri düşündürücüydü:
“Hükümet olarak vakıfız ne olup bittiğine... Tabii sivil ayağı da var cuntasal kalıntıların... Birkaç emekli büyükelçi, akademisyen...”
Nokta dergisinde yayınlanmış olan 2003-2004 darbe tertipleri ile ilgili iddiaların gerçekliği konusunda fazla bir soru işareti yok hükümetin tepelerinde...
Nitekim, Abdullah Gül bundan önceki bir görüşmemizde yazılması kaydıyla, daha Nokta’daki yayın öncesinde darbe tertiplerini bildiklerini söylemiş, bunların sadece bir takım iddialardan ibaret olmadığını belirtmişti.
Bu arada devrin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Paşa da yaptığı açıklamada tertipleri reddetmemişti.
27 Nisan Muhtırası...
Dipten gelen bir dalga mı?
Gazı alan geçiçi bir adım mı?
Yoksa kalıcı mı?(...)
Bir an sesli düşündüm:
Darbe, Türkiye’yi bölmek isteyenlerin tuzağına düşmektir diye... Ve böyle bir darbede mutlaka bir dış parmak vardır diye... Bu dış güç, bölgede yeni bir devlet kurmayı kafasına koymuşsa, Türkiye’de açık bir darbenin zeminini çaktırmadan hazırlayabilir ya da darbe ortamının oluşumuna katkıda bulunabilir diye...
Türkiye bu tuzağa düşer mi?
Demokrasiyi rafa kaldıracak, AB yolunu dinamitleyecek, siyasal ve ekonomik istikrarını berhava edecek bir darbe yaşanabilir mi Türkiye’de?
Sanmıyorum.
Türkiye’nin askerinin de, sivilinin de aklını ekmek peynirle yemediğini düşünüyorum.
Milliyet, 4 Mayıs 2007
|