Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 11 Mayıs 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

Millete karşı “kamusal alan” olmaz

Umraniye’de düzenlenen Bediüzzaman Said Nursî’yi anma programında konuşan gazetemiz İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, “Devleti kuran bu millettir. Herşeyini kuran millettir. Onun için bu millete karşı kamusal alan olmaz. Hepsi çünkü bu milletin. Artık bu yanlış konuşmaları, terimleri kaldıralım” dedi.

Risâle-i Nur Enstitüsü’nün Türkiye genelinde düzenlediği Bediüzzaman Said Nursî’yi Anma konferanslarından birisi de geçen günlerde Ümraniye’de gerçekleştirildi. Araştırmacı-yazar İslâm Yaşar’ın ‘Muhabbet Fedaileri’ başlıklı bir sunum yaptığı toplantının açılış konuşmasını Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular yaptı.

Toplumun temel değerlerinin çözüldüğüne dikkat çekerek konuşmasına başlayan Mehmet Kutlular, “Görüyorsunuz, ister millî değerlerimize, tarihimize bakalım, isterseniz dinî değerlerimize bakalım, biz bunlardan çok uzaklaşmışız. Biz bu toplum değiliz” dedi. Kapkaççılar, mafya grupları, eroin gibi zararlı maddelerin kullanımının ilköğretime kadar inmesi ve toplumun kamplaşmasının, değerlerimizi kaybettiğimizin ifadesi olduğunu söyleyen Kutlular, “Çünkü bu değerlerimizi bilerek tahribe yöneldi bazı mihraklar. Şunu unutmayın, bizim her şeyimiz dinle bize gelmiştir. Ahlâkımız, faziletimiz, sevgimiz, şefkatimiz, merhametimiz, yardımlaşma duygumuz. Ama bunu ister bilerek, ister bilmeyerek çok horladık, çok hırpaladık. Bugün dahi bu değerimiz derin devlet veya birtakım devletlüler tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük tehlikesi olarak kabul ediliyor. İrtica denilen şey dindir. Sadece kılıftır irtica” şeklinde konuştu.

Toplumumuzun bin seneden beri Müslüman olduğunu ve her mezhebe, her ırka, her dine hayat hakkı tanıdığını hatırlatan Kutlular, bugün bunların mahrumu olan bizlerin kendimize dönmemiz gerektiğini vurguladı.

Biz bu değiliz

Toplumun birbirine düşman olarak bakmasının da hepimizi sıkıntıya düşürdüğüne dikkat çeken Kutlular, “Bizim dinimizde, Allah’ın indinde en makbul kul, falanca filanca ırk değil, Allah’tan en fazla korkan, emirlerine uyan, yasaklarından kaçınan ve O’nun istediği gibi bir kul olan insanlardır” sözleriyle ırkçı tutumların yanlışlığına değindi. Osmanlının Türk olmakla birlikte Türkçü olmadığını ifade eden Kutlular, “Şimdi bakıyoruz, ‘Ne mutlu Türküm’ demezse düşman kabul ediyor. Hayır, biz bu değiliz” dedi. Türkiye’de hâlâ yirmi beşe yakın büyüklü küçüklü ırkın varolduğunu belirten Kutlular, “Bu topraklar bizim müşterek tapulu malımızdır. Kimsenin babasının çiftliği değildir. Kimse de bunu bize hediye etmedi. Bütün bu topraklarda yaşayanlar kanlarını dökerek, şehitlerini vererek beraberce bu vatanı kurtardı. Ve burada beraberce yaşayacağız. Müstemleke vatandaşı değiliz biz” dedi. Kutlular, “Devleti kuran bu millettir. Her şeyini kuran millettir. Onun için bu millete karşı kamusal alan olmaz. Hepsi çünkü bu milletin. Artık bu yanlış konuşmaları, terimleri kaldıralım” diyerek toplumu rencide edenleri eleştirdi.

Başörtüsü yasağının hiçbir kanunda, hatta Anayasada dayanağı olmadığına da dikkat çeken Kutlular, laiklikle ilgili olarak da şunları söyledi: “Laiklik dinsizlik mânâsında değildir. Laikliği dinsizlik olarak anlamak kadar zararlı bir şey olamaz. Laiklik Fransa’da çıkmış. Niçin? Dört yüz seneye yakın engizisyon dönemi var. Katolik mezhebi, aynı zamanda burjuva, aynı zamanda kral birleşmişler. Katolik mezhebinin etrafında toplanmışlar, o mezhebin haricindekileri kafir ilan etmişler. Fikir adamlarına, feylesoflara da aynı şekilde davranmışlar. Hapse girenlere hepsine büyük işkencelerle kimisini öldürmüş, kimisini sakat bırakmışlar, zulüm yapmışlar. Sonra hadise patlamış. Bütün cezaevlerinde yatanlar, din namına ben bu zulme maruz kalıyorum dediği için, dine de, zengine de, krala da bütün her şeye düşman olanlar her şeyi yerle bir etmiş. Ondan sonra da ‘yeni kurulan devlet, bir dinin yanında olup öbürlerinin karşısında olmasın’ denilmiş. Laiklik bu demek. Yani herkesin inanç, fikir, düşünce güvencesinin oluşudur laiklik. Dindara karışmadığı gibi, dinsize de karışmaz. Açık başlıya da, ötekine de karışmaz”.

Sevgisizliğin kaynağı dinî zaafiyet

Taassup, fanatizm, hoşgörüsüzlük, sevgisizlik ve zulümlerin kaynağının dinî zaafiyet olduğunu söyleyen Kutlular, Müslümanların bütün insanî değerlerinin kaynağının Kur’ân ve dinimiz olduğunu, İslâmın vahşeti, hakka tecavüzü istemediğini dile getirdi. Kutlular, Bediüzzaman’ın, cehaletimizle dine yüz çevirdiğimiz için dinimizin de bize yüz çevirdiği, dinimizden özür dileyerek ona sarılmamız gerektiği yönündeki ifadelerini de aktardı.

Türkiye’nin artık millî mutabakat noktasında dinin bile bir asgarî müşterek olamadığını belirten Kutlular, “Çünkü, adam, ben inanmıyorum diyor. İnanıp inanmamak hakkıdır. Dini de kabul etmez. Ama bugün evrensel değerlere göre bizim çıkışımız din ve vicdan hürriyetinin teminatı olan bir laiklik ve hürriyetçi parlamenter sistem olmalı. Milletin iradesi hakim olmalı” sözleriyle konuşmasını sürdürdü.

Kutlular, bizlerin de noksanlıklarımız varsa bunları ‘Benim öyle olmam lâzım’ diyerek gidermemiz gerektiğinin ve yanlışların önüne devlet millet kaynaşmasıyla geçilebileceğinin altını çizdi.

Muhabbetin mecraı ve ‘Ya Vedûd’

Ümraniye Belediyesi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantıda “Muhabbet Fedâileri” başlıklı bir konuşma yapan Araştırmacı-Yazar İslâm Yaşar ise muhabbetin kardeşliği getirdiğine değinerek konuşmasına başladı. “Muhabbet cezbeder, cezp ettiklerini mezceder, kaynaştırır, kardeş yapar. Böylece muhabbet kardeşliği ortaya çıkar” diyen Yaşar, özellikle toplumda muhabbetin azaldığı, kelime olarak unutulduğu, yerine konan sevgi kelimesinin de sığlaştığı bir zamanda muhabbeti konuşmanın önemli olduğunu vurguladı.

Muhabbet kelimesinin mecraını aradığımızda karşımıza ‘Ya Vedûd’ isminin çıktığını ifade eden Yaşar, “Ya Vedud dediğimiz zaman Cenâb-ı Hak bize muhabbet eder. Bize muhabbet ettiğini bildirir. Bizim de kendisine muhabbet etmemizi şeref olarak verir bize. Böylece Cenab-ı Hak bizi sever, mahlukatını sever. İnsana da zişuur mahlukatlar içinde kendisini sevme hakkı verir. Demek ki biz Ya Vedud kelimesini zaman zaman kendi dünyamıza malederken, zikrimize malederken, terennüm ederken, tekellüm ederken Cenâb-ı Hakk’a sevgimizi arzediyoruz. Ama biliyoruz ki Cenâb-ı Hak bizim arzettiğimiz sevgimizi biliyor. Ya Vedûd kelimesine bu manada baktığımız zaman dilimizden hiç düşürmememiz lâzım. Çünkü Cenâb-ı Hakk’la bağlantımızı kurmamızda bize en çok yardım edecek isimlerden birisidir” dedi.

Muhabbet fedâisi olmanın ilk adımlarından birinin de Ya Vedûd ismini dilimize pelesenk etmekten geçtiğini söyleyen Yaşar, “Ey Habibim, sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım” hadis-i kudsisine göre varlığımızın sebebi muhabbet olduğuna göre varlığımızın gayesinin de muhabbet olması gerektiğini dile getirdi.

Muhabbeti hakikî mecrada kullanamıyoruz

Muhabbet arayışında farklı mecralara sapıldığını ve değişik yerlerde kullanılmak istenen sevginin sun'ileştiğini, basitleştiğini de konuşmasında belirten Yaşar, “Bediüzzaman’ın ifadelerinde muhabbete baktığımız zaman, ‘Muhabbet şu kainatın bir sebebi vücudu. Hem şu kâinatın rabıtası, hem şu kâinatın nuru, hayatıdır. İnsan kâinatın en camii meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir’ diyor. Varlığımızın sebebi muhabbet dememizin sebebi o. Cenâb-ı Hakk bizi yaratmış, gönlümüze, bütün kainatı sevebilecek bir muhabbet mecraı vermiş. Biz bütün kainatı severek, Cenâb-ı Hakk’ı hakiki manada tanıyabileceğimiz malzememizi basit varlıklar için kullanarak değerini kaybettiriyoruz. Hakikî mecrada kullanamıyoruz” şeklinde konuştu.

Yaşar, muhabbeti iyi manada kullanabilmenin önemli olduğunu belirterek, muhabbetin mecraının, güzelliğin ve sevginin kaynağının Peygamberimiz olduğunu ifade etti. Bediüzzaman’ın da Peygamber Efendimizi anlattığı Risalet-i Ahmediye’ye, ‘Bu söz güzeldir. Fakat onu güzelleştiren, güzeller güzeli evsaf-ı Muhammediye’dir’ sözüyle başladığını hatırlatan Yaşar, Peygamberimize uymanın önemine değindi.

“Bizim birer muhabbet fedaisi adayı olarak, muhabbet fedailiğini bu cemiyete örnek olarak gösterebilmemiz lazım” diyen Yaşar, Bediüzzaman’ın bir muhabbet fedaisi olduğunu ve özellikle İkinci Said döneminde talebelerini birer Muhabbet Fedaisi olarak yetiştirdiğini anlattı. langıcı Kur’ân tilavetiyle yapılan programın sonunda da konuyla ilgili bir sinevizyon gösterisi sunuldu.

Bediüzzaman’ın hayat çizgisi

“Acaba Bediüzzaman’ın hayat çizgisi nasıldı diye baktığımız zaman, bizim muhabbet fedaisi olma çizgimiz başlamış olur. Bediüzzaman Said Nursî, fedaî yetiştirmekte son derece maharetli bir insan. Şarkta talebelerini yetiştiriyor. Devletin başı tehlikeye girmiş. Devleti kurtaracak. Talebeleriyle birlikte hem ilmine devam ediyor, hem savaşıyor, Pasinler Cephesi’nde. Savaşırken kendisi gerçekten büyük bir kahramanlık gösteriyor. Bunun yanında başka bir iş daha yapıyor, talebelerine yeri geldiğinde vatan için ölme şuuru veriyor. Talebeleri, gerçekten ölüyor. Fedaî oluyorlar yani. Ama muhabbet fedaisi olmak o kadar kolay değil. Muhabbet fedaisi bir anda ortaya çıkıp canını feda etmiyor. Muhabbet fedaisinin ömrünü feda etmesi gerekiyor. Hayatını fedâ etmesi gerekiyor. Ömrünü, hayatını bin bir çilelerle, ıztıraplarla yaşaması gerekiyor. Ancak o zaman muhabbet fedaisi olacak çünkü. İkinci Said döneminde Bediüzzaman bunu yapar.”

Barla’yı tercih etti

“Bediüzzaman’a Boğaz’ın en güzel yerinde, dünyada eşi benzeri olmayan yalılar verilmişti. Ankara’ya çağırıldığında, ‘Hangi köşkü istersiniz? Milletvekili olmak mı istersiniz? Neler isterseniz verelim’ denmişti. Emirdağ’a gittiğinde devlet Bediüzzaman’a sormadan, ‘Size günlük 2.5 banknot harcırah verilecek, bir de istediğiniz yerde dayalı döşeli köşk hazırlanacak. Bunu nerede istersiniz?’ diyordu. Yani isteseydi Bediüzzaman krallar gibi yaşayabilirdi. Ama ne yapıyor Bediüzzaman? Barla’daki çam ağacını, katran ağacını, çınar ağacını İstanbul’daki Yıldız Sarayı’na değişmiyor. Fedakârlık başlıyor işte orada. Muhabbet fedaisi olmanın ilk merhalesi, ilk adımı odur.”

Muhabbet hayatın kaynağı

“Muhabbeti hayatımızın mecraı haline getirelim. Bediüzzaman bunu yapmış kendi hayatında. Talebeleri de yapmışlar. Bir örnek vereyim onlardan. Bediüzzaman’ı Barla’ya sürmüşler. Jandarma komutanı o kadar tehditler savuruyor ki ‘Kimse Bediüzzaman’a yaklaşmayacak, kimse ona hizmet etmeyecek, kimse selam vermeyecek, kimse onun bulunduğu yere gitmeyecek’ diye. Hocaefendi gelmiş, kim olduğunu bilmiyorlar, ihtiyar bir hoca. İnsanlar istiyor ki yanına gitsinler. Birkaç kişi denemiş, karakola çağırmışlar. Tabanlarının altları patlayıncaya kadar falakaya yatırmışlar. Korkuyor insanlar, yaklaşamıyorlar. Bir bahar günü Bediüzzaman kırlara çıkmış, yağmur başlamış. Dönüyor geriye, ayağında kara lastik var. Lastik kaymış ıslandığı için. Lastik pabucumu eline almış, bembeyaz çorap çamurlara bata bata gidiyor. İnsanlar da saçakların altında yağmurdan ıslanmamaya çalışıyorlar. Hepsinin içinden geçiyor, ‘Gidip şu insana yardım edelim’ diye. Ama korkuyorlar. İşte birtek kişi o anda korkuyu yeniyor, ‘Benim bu zata yardım etmem lazım’ diyor. Her şeyi göze alıp gidiyor peşinden, ‘Hocaefendi size yardım etmek istiyorum’ diyor. O da ‘Gel kardeşim’ diyor ve sıradan olacak bir Süleyman, hiçbir özelliği olmayan Süleyman, Sıddık Süleyman oluyor. Muhabbet fedaisi o işte.”

Gül bahçeleri

“Yaptığı tek şey, ‘Deprem İlâhî ikazdır’ demek. Sormamış olsalar, söylemeyecekti. Sordukları zaman söyledi. Sözünün arkasında durmayabilir, ‘Biz sürç-ü lisan ettik, affedin’ diyebilirdi, demedi. ‘Madem ki bunu Bediüzzaman söylemiş, bir hakikat payı vardır, Kur’ân’ın hükmüdür, sözümün arkasındayım” dedi. Gitti, aylarca hapishanede yattı. İlerlemiş yaşına rağmen yattı. Anlıyorum ki muhabbet fedaisi olmak zor. Muhabbet fedaisi olmak, önce insanın iç dünyasında muhabbet mecraını bulup orayı bir gül bahçesi haline getirmesiyle mümkün.”

Naciye KAYNAK / İSTANBUL

11.05.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Millete karşı “kamusal alan” olmaz

  İRTİCA HEP OLACAK

  Arınç: Danıştay görevini başarıyla yerine getiriyor

  Utanç kaynağı

  Başörtüsüne çözüm de anayasa paketinde olmalı

  Mahkemeden memur için önemli karar

  Meclis 184 üyeyle toplanabilecek

  Bağımsız adaylar birleşik oy pusulasında

  Sonuçlar, YSK’nın sitesine konacak

  Resmî Gazetede yayınlanan iki kanun yürürlükte

  Üniversiteler toplumla barışmalı

  Danıştay, TMSF’nin Şevket Demirel kararını iptal etti

  Cizre Belediye Başkanı görevden uzaklaştırıldı

  Servis aracı çarpıştı: 28 yaralı

  Kadınlar, erkeklerin gerisinde

  Van lâlesi yok oluyor

  Yılanlar 5 evi istilâ etti

  Dev kaya balığı oltaya takıldı

  Annelere iş imkânı

  “Çocuklarınızı sevgisiz bırakmayın

  Torunu için eğitim alıyor

  Kar suları sel oldu

  Çine’de namaz buluşması

  Engelliye basamak engeli

  Küçük Ege kulağına kavuştu

  Hidromobil değil Hurdamobil

  Diş macununun alternatifi sirke


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004