Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Temmuz 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Kariyer

Eğitim araç mı amaç mı?

Bizim en büyük hatalarımızdan biri, “amaç” ile “araç”ı birbirinin yerine kullanmaktır. “Araç”, “amaç” olup çıkarsa gelişim nasıl olabilir?

Eğer eğitimi de amaç haline getirirsek, önümüze konulan eğitim materyalleri ya da aşamalarında boğuluruz, onları geçme cesaretini gösteremeyiz. Yani anne babamızı, öğretmenimizi, okuduğumuz kitabı, yaşadığımız günü aşamayız; yani bedenimiz bugünde, düşüncemiz dünde kalır.

Diyelim ki, bir ilkokul çocuğuna, elindeki kitabını okumasını amaç olarak belletsek, her şeyden önce bu öğrencinin hedef çıtasını indirmiş ve onu yönlendirdiğimiz hedefi de büyütmüş oluruz. Eğer o kitap kabiliyetinden düşük düzeyde ise, “bu da ne” diyerek, daha yükseğine tırmanma gereğini duymayacak; yok eğer kabiliyetinden daha ağır ve yüksekse, o takdirde yukarılara tırmanmada bütün bütün morali kırılacak. Bütün çalışmaları ileriye dönük bir basamak olarak görmeyecek, elindeki kitabın kısır döngüsü içinde yok olup gidecek.

Elindeki kitabı bir amaç değil de bir araç olarak belletsek, bu takdirde öğrencinin bakış açısı tamamen değişir. Her şeyden önce özgürlüğü soluklar. Kitabı bir dürbün gibi algılar; daha ilerilere bakarak yeni dünyaların eşiğinde yeni buluşlarla karşı karşıya gelir. Artık onun için kitap, öğretmen ve ona eğitim katkısı yapan her şey, bir araç, bir dürbün ve bir basamak olur. Bu ise, tutukluk ve tutsaklığa değil, özgürlüğe götürür.

Eğitim bizi bir yerlere götürmezse, özgürlük çiçekleriyle buluşturmazsa, daha yukarılara tırmanmak için bir hedef göstermezse, yeni buluşlarla buluşturmazsa ve ben de yaparım düşüncesini hakim kılmazsa, amaç haline gelmekten kendini kurtaramaz. Ezbercilik, “mânâ-yı ismi”yle bakış açısı geliştirmek ve öğretmen merkezli eğitim v.s. eğitimi bir amaç haline getirmenin gayretleridir. O zaman kitap bir amaç olur, öğretmenin öğretmesi ve bilgisi bir amaç olur, okul bir amaç olur, dünya bir amaç olur. İnsanın bütün yetenekleri amaçta hapsolur. Ama görülüyor ki, bütün bunlar insanı aşan şeyler değil. “Mânâ-yı ismi” ile bakış, amaç olarak kabul ettiğimiz araçlarda boğulmaktır. İnsanın bir damlada, bir çiçekte, bir zerrede ve bir bilgi kırıntısında boğulması bir anlamıyla buna derler.

“Mânâ-yı harfi” bakış açısına sahip olmak, değişim ve gelişimin kesin yoludur. Eğitim bir araçsa, böyle bir değerlendirmede öğretmen, öğrencinin ilerlemesine yardım eden bir rehberdir. Dersler bazında, meselâ Sosyal Bilgiler, bir öğrenciyi sosyal hayatın zenginlikleriyle buluşturmazsa, iletişim farklılıklarına götürmezse, insan kâinat ve Yaratıcı üçgeninde olayları ele almazsa çok bir şeye yaramıyor demektir. Oysa bu ders bir dürbün olmalı öğrencinin elinde; bu dürbünle dünyayı eline almalı, güneş galaksisine misafir olmalı bazen, ay ve güneşe aralarındaki ilişki yüzünden merhaba diyebilmeli. Bu öğrenci hâlâ kendine, dünyaya ve kâinata yabancı ise, araçlarda boğulmuş demektir. Bu eğitim sistemi içinde, diğer dersler de hayatı anlamlandırma yanlarıyla pek etkili olamıyorlarsa, bir yerlerde eksiklik var demektir.

Taassup denilen illet de bu bakış açısından kaynaklanmaktadır. Anne babasını, öğretmenini ve okulunu aşamayan bir hayat yolcusu, sayısız ve nerdeyse sonsuza uzanan yeteneklerini nasıl geliştirip doyuma ulaştıracak?

“Mânâ-yı ismi”, yani bir şeyin kendi başına taşıdığı anlamı ele alarak değerlendirme yöntemi, birçok şeyleri de tabu haline getirir; başka şeyleri çağrıştırmaz ve düşündürmez. Ama bir Biyoloji, bir Fizik dersi, başka şeyler bize çağrıştırmasın mı? Atom da parçalandıktan sonra, maddenin aralanan perdeleri arkasında, büyük hakikati görmeye çalışmak, bizim en büyük ihtiyacımız değil mi? Hayatı anlamlandırmanın yolu bu.

Aslında insanı geliştiren ve değiştiren her şey, bir araçtır. Yaratıcımız ve Yaratıcımıza bizi en kestirme yoldan götüren Peygamber sevgisi ise, en büyük amaç.

İnsanın önünde uzun ve geniş bir yol var. Herkes bu caddede yer bulduğu gibi kendi yeteneğine göre bir yol da çizer. Eğitim, bu yolların stratejisini belirler. “Mânâ-yı harfi”; yani dürbün bakış açısıyla eğitim modeli, sığ sularda boğulmama yöntemini bize öğretir.

Eğitime rağmen bir zerrede boğulmak büyük bir kayıptır.

[email protected]

Hüseyin KARA

28.07.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Başlıklar

  Yaz ve zamanı anlamak

  Eğitim araç mı amaç mı?

  Yaz Okulu izlenimleri

  Düşünce hızında okumak

  Yüzen filler ve önyargı


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004