Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Buyrun Annapolis şovuna...

Filistin-İsrail çatışması, Arap-İsrail anlaşmazlığı gibi derin ve çetrefilli meseleler mevzu bahis olunca, bundan daha manidar bir zirve düzenlenemezdi. Pardon, ‘zirve’ yanlış oldu, ‘toplantı’ demek lazım. ‘Hani bir deli kuyuya taş atmış...’ misali, Irak ve Afganistan’dan bunalmış ABD Başkanı George W. Bush geçen temmuzda Filistin sorununun çözümü için bir ‘toplantı’ (meeting) yapmayı zikretti ya, vakit geldi çattı. Lakin salı günü ABD’nin Annapolis kentinde yapılacak toplantının ne net bir gündemi, ne de net bir amacı var. Açıklanabilecek manidar bir ortak belge bile yok. Hatta İsrail ve Filistin liderleri aylardır tartışa tartışa olası beyanatın başlığında bile uzlaşamadı. Filistinliler ‘ortak belge’, İsrailliler ‘ortak açıklama’ demek istiyor. Velhasıl, ortada ‘ortak’ bir şey bulunmuyor.

Filistin sorununun çözümü için dünya ne zirveler gördü! 1991’deki Madrid konferansının ciddi barış süreci başlattığı zannedildi. O zamandan beri 1993’teki Oslo görüşmeleri, 1998’deki Wye River zirvesi, 1999’daki Şarm el Şeyh, 2000’deki Camp David, 2001’deki Taba görüşmeleri, 2003’teki Akabe zirvesi derken, nefes tüketici bir sürecin ötesine geçilemedi. Şimdi de stratejik hiçbir planlamanın yapılamadığı, davetli listesinin üç-beş gün önceden açıklanabildiği Annapolis toplantısı. 47 ülke ve uluslararası örgüt boy gösterir, kameralar çalışır, gülücükler atılır. Sonunda ite kaka bir beyanat yapılabilir de, şu adına ‘kapsamlı barış görüşmeleri’ denilen süreç sil baştan başlatılabilirse.. Alın size başkanlığının son yılında demokrasi yayma çabasındaki Bush’un ‘Ortadoğu başarısı’. Filistin sorunu zaten bir yere kaçmıyor!

Ünlü İsrailli aydın Uri Avnery, Annapolis toplantısı için ‘komik olmayan bir şaka’ diyor. Haklı elbette. Amerika’da başkanlık seçimi süreçleri İsrail-Filistin meselesiyle ilgili ‘ölümcül sessizliği’ gerektiriyor. Ve neocon’lar seçimleri kazanacağı varsayılan Demokratlara bile büyük baskı yaparken, Bush’un istese dahi İsrail’e verdirtebileceği bir taviz yok.

Gazze’den çekilmenin mimarı olan İsrail Başbakanı Ehud Olmert, bir süredir halkına ‘barış için acılı tavizler gerek’ temasını işliyor. Misal, işgal altındaki Batı Şeria’nın bazı yerlerini bırakmak gibi... Hatta kimi danışmanları geçenlerde Doğu Kudüs’ün ‘bir kısmını’ (neresi oluyorsa!) Filistinlilere vermekten filan söz etti de, İsrail parlamentosu derhal toplanıp Doğu Kudüs’ün kaderine ancak üçte ikilik çoğunlukla karar verileceğine dair yasa çıkarıverdi. Zaten yolsuzluk suçlamalarıyla başı ciddi dertteki Olmert, koalisyonunu Filistinlilerin topyekün sürülmesini isteyen Avigdor Lieberman gibi aşırı dinci ortaklarının desteğiyle zar zor ayakta tutarken, verdirebilecek bir tavizi var mıdır? Geriye herkesin şüphe ettiği unsur kalıyor. Hiçbir İsrail başbakanının yapamadığını yapıp, Annapolis’e nazlanarak giden Suudi Dışişleri Bakanı Suud el Faysal’la el sıkışmak. Gel gör ki, bu niyeti sezen Faysal, İsraillilerle el sıkışmak gibi ‘teatral’ gösterilerin parçası olmayacakları sözünde ciddiyse, Olmert’in hevesi kursağında kalacak demektir.

Annapolis’in üçüncü yıldızı Mahmut Abbas’a gelince...

Hükmü sadece Batı Şeria’da geçen Abbas, Arafat’ın karizmasına sahip olduğunu biçare Filistin halkından ziyade dünyaya nafile ispat çabasında. Şunun şurasında İsrail’e, bırakın vatanlarından sürülen Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını, Bush’un Annapolis’ten itibaren sekiz ay içinde ‘iyi niyet müzakereleri’ başlatması, yahut ‘iki devletli çözüm’ ifadesini dahi kabul ettiremiyor. Hani merhum Arafat Oslo sürecinde ‘İsrail devleti’ni zaten tanımıştı ya, İsrailliler bir de şapkadan tavşan çıkarır gibi Abbas’ın karşısına İsrail’i ‘Yahudi devleti’ olarak tanıması şartını koyuverdi. Avnery bu yeni şartla pek güzel dalga geçmiş: ‘ABD’nin ‘Hıristiyan’ yahut ‘Anglo-Sakson devlet’, Sovyetler’in ‘Komünist devlet’, Polonya’nın ‘Katolik devlet’, Pakistan’ın ‘İslami devlet’ olarak tanınmayı şart koşmasına ne dersiniz..?’

Velhasıl mesele Filistin filan değil. Hem uluslararası medya çok dalga geçer korkusuyla son dakikada Suriye de devreye sokuldu. ‘İsrail’in Golan’ı işgali konuşulmazsa ben gelmem’ ısrarı, ABD’nin bu konuyu resmi gündeme dahil etmesine gerek kalmadan Şam’a verilen mesajlarla kırıldı. Asıl niyet Suriye’yi İran’la ittifaktan vazgeçirmek olunca, bu kadarı normal sayılmalı. Eh Suriye için de hava hoş, Annapolis’te davalarını bir kez daha anlatacaklar. Anlaşılan herkes herkesin malumu meseleleri ortaya koyacak. Ne diyelim, buyrun Annapolis şovuna...

Radikal, 26.11.2007

Ceyda KARAN

27.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Bediüzzaman Said Nursî ve Kürt meselesi

  Buyrun Annapolis şovuna...

  Çok yakın tarih

  Gülünç durumlar


 Son Dakika Haberleri