Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Kasım 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Gülünç durumlar

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, İngiltere Adalet Bakanı’na bir plaket vermiş. Söz konusu “plaket”in ne münasebetle verildiğini bilmiyoruz.

“Âdettendir” diye olsa gerek....

Çünkü biliyorsunuz, tamı tamına ne zamandan beridir şimdi çıkaramıyorum ama bu “plaket verme” işi uzunca bir zamandır karşılaştığımız bir uygulama.

Türklerin bu işe niçin, nereden esinlenerek, hangi amacı gözeterek sarıldıkları hakkında hiçbir bilgim yok. Bilenler açıklasa da öğrensek, diyorum. Bu uygulama yoksa, sektörel bazda (“plaket sektörü” diyelim) düzenlenen bir teşvik sonucu mu ortaya çıktı, onu da bilmiyorum.

Neyse, İngiltere Adalet Bakanı plaketi alınca başparmağını söz konusu şeyin içine sıkıştırmış. Bu olay gazetelere yansıdığına göre, plaketin başparmağı kapması bayağı etkileyici bir biçimde gerçekleşmiş olsa gerek... Plaket sunulan kişi İngiltere Adalet Bakanı olduğu için, parmak sıkıştıran bu plaket güçlü ve oturaklılar arasından seçilmişti herhalde.

Misafir Adalet Bakanı, parmağını plaketten kurtardıktan sonra şu hoş sözleri etmiş:

“Hâlâ parmağım yerinde. Türkiye’yi çok seviyorum, ama başparmağımı burada bırakmak istemiyorum!”

Evet, “gülünç durumlar”a ilişkin birinci hikayemiz bundan ibaret.

Gelelim bu hikayeyi aratmayacağı kesin olan ikinci hikayemize:

Bu hikaye ülkemizin önde geldiği söylenen bir ekonomi yazarıyla ilgili.

Hürriyet yazarı Ege Cansen’den söz ediyorum.

Birçok yazar gibi Cansen’i de yazdığı sayfanın konuları kesmiyor ve arada bir o da dışarıya çıkıyor. Ve bu dışarıya çıkışlar, nedense, kendi alanı içinde dolaşırken takındığı tavırdan çok ama çok daha ateşli bir nitelik taşıyor. O derece “ateşli” ki, ateşin çok yükseldiği hemen her durumda olduğu gibi iş hepten gülünçleşiyor. Şöyle böyle değil, gerçekten gülünç çıkışlar bunlar...

Cansen, üç hafta kadar önce yazısına şu başlığı uygun görmüştü mesela: “Bir tane patlatacam ama elim acır diye korkuyorum”.

Bu başlık ile bir ekonomi sayfasında karşılaştığınızda ne düşünürsünüz? Şöyle bir şey herhalde: Ekonomi yazarı, hararetin son derece yükseldiği bir dönemde (tezkere vs.), ekonomiyi ciddiye alan herkesin paylaştığı bir düşünceyi, yani “ekonomik ilişkilerin gelişmesi barış getirir, savaşı önler” gibi beylik bir varsayımı merkeze alarak milleti ironik bir başlıkla sükunete çağırıyor.

Siz öyle sanın, ne gezer... Ne geçer, çünkü Cansen, tahminlerin aksine savaş güzellemesi yapmakla meşguldür. Şu gülünç düşüncelere bakın:

“Tarihin en büyük gerçeği, savaştır. Barış, ancak savaşla kurulur ve korunur... “

“Savaş, bir yatırımdır. Yatırımın külfetine katlanmayan, nimetine kavuşamaz..”

“Toplum, kendi bekası için fertlerini feda eder...”

“AKP’nin akıl hocalığına soyunmuş, cumhuriyet düşmanı olmakla müftehir (Türkiye’yi Amerika ve AB yönetsin diyen) ‘mandacı aydınlar’ da...”

Şu sözlerin yanlışlığına, yersizliğine, manasızlığına, münasebetsizliğine filan değil, “gülünçlüğüne” bir bakın...

Bu yazıyı analiz eden Taraf gazetesinden (yeri gelmişken, geç de olsa, Taraf’a hoş geldin der uzun ömür dilerim) Halil Berktay’ın yerinde nitelemesiyle, Cansen, gerçekten de “sahte bir bilgelik” oyunu sergilemektedir.

“Ekonomi”den canı sıkılınca savaş feylosofluğuna soyunmak gibi bir arzu, istek ve de tabii ki cüret...

Cansen konu cumhuriyet, savaş, barış, cumhuriyet düşmanları, mandacı aydınlar gibi ekonomi dışı konular açıldığında çok da ısrarcı bir yazar doğrusu.

Nitekim, “Patlacatam..” başlıklı yazının yarattığı şaşkınlık geçmeden önceki gün de (24 Kasım) “Cumhuriyet ve demokrasi” başlıklı benzer bir yazı daha “patlattı”:

Yazının bizi ilgilendiren son bölümünde, yazar kendine sorduğu şu soruya cevap arıyor: “Türkiye’de ‘cumhuriyet’ ne demek?”

Cevaba bakın:

“1- Sokakta yürürken, lokantada yemek yerken, uçağa binerken, okula giderken, işini yaparken, aile içi ilişkileri düzenlerken, haliyle, tavrıyla ve kıyafetiyle, üstün nitelikli bir ‘Batılı’ gibi duran ve davranan,

2- Hayatta en hakiki yol gösterici , bilimdir diyen,

3- Ülkesinin birlik ve bütünlüğünü savunan,

4- İnsanların ırkını, dinini ve soyunu sorgulamayan,

5- Vatanını seven ve onu koruyan,

6- Kendine Türk denmesinden mutlu olan insan tipi yaratma projesidir.”

Alıntının çok uzun kaçtığının farkındayım. Ama bilinsin istedim. Bilinsin istedim o kadar. Fikir diye ortaya salınan bu şeyleri ciddiye almaya bunlara laf yetiştirmeye de gerek yok. Çünkü bunların yüzlercesiyle işportada her gün karşılaşıyoruz. Bu açıdan, Halil Berktay’ın yaptığı gibi, yazarın ilk yazısının “faşizm” hatırlanarak yorumlanmasına da –bence- gerek yok. Çünkü ortaya fikir diye salınan bu şeylerin böyle “alimce” savunulması bizi olsa olsa gülümsetir. Komik olmasından dolayı değil, gülünç olmasından dolayı tabii ki....

Yeni Şafak, 26.11.2007

Kürşat BUMİN

27.11.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Bediüzzaman Said Nursî ve Kürt meselesi

  Buyrun Annapolis şovuna...

  Çok yakın tarih

  Gülünç durumlar


 Son Dakika Haberleri