Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 27 Ocak 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Üniversitede başörtüsü serbestisi sorunu çözer mi? Ve AKP'nin izlediği yanlış yol

Yükseköğretimde başörtüsü yasağının kaldırılması konusunda AKP ile MHP anlaştı, ya da teknik konularda görüşmeler devam etmek üzere uzlaştılar. Bir aksilik çıkmaz ya da çark etmezlerse, üniversitelerde başörtüsü yasağı kalkacak. Türkiye şunu iyi bilmelidir: Demokrasiyle yönetilen bir ülkede vehimlerle bazıları potansiyel suçlu ilân edilemez. Başörtüsü konusunda yıllardır yapılan, adının önüne hukukçu ve Anayasa hukukçusu gibi çeşitli titri koyan koca koca adamlar, akademisyenler kendi ideolojik düşüncelerinin bir yansıması olarak hukuku kendi kafalarındaki vehimlere uydurmaya çalışmaktalar. Ya da bir yerlerden yönlendirmelerle kamuoyunda görüş beyan etmektedirler.

Herkes şunu bilmeli, eğer bir fiilî durum yoksa, "Şu kişi şöyle yapabilir", "Ben onun bu nedenlerden dolayı böyle yaptığını düşünüyorum. Bundan dolayı yasaklanmalıdır" mantığı, hiçbir akla sığışmadığı gibi, demokrasiyle de bağdaşan tarafı bulunmamaktadır. Bugün başörtüleri, sadece bir ya da iki siyasî partinin destekçisi gibi göstermek de büyük bir yanlıştır. Eşi ve evlâdı başörtülü olan D(Y)P'de fiilî siyaset yapan ve aile olarak bu gelenekten başkasına oy vermeyen, benim gibi yüzlerce, binlerce aile olduğu da unutulmamalıdır. Ayrıca sadece DP'ye değil, MHP'ye, DSP'ye ve diğer partilere de başörtülülerden oy verildiği de bir realitedir. Dolayısıyla başörtüsünün, sadece bir siyasî görüşün simgesi gibi gösterilmesi, o yönden bir partinin köşeye sıkıştırılmak istenmesi, sadece o partilere oy kazandırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Halbuki, kişinin beyanlarına bakılsa ve demokrasinin sağladığı hoşgörü anlayışından hareket edilse, bunun bir din ve vicdan hürriyeti olduğu açıktır. Zaten anayasada da kişilerin din ve vicdan hürriyetinin varlığı koruma altına alınmış, kişilerin dinî inançlarından dolayı kınanamayacağı hükmü yer almıştır. Böyle olmakla birlikte, ülkemizde ihtilâl gölgelerinin ve yarım demokrasinin eseri olarak olsa gerek, darbecilerin yaptığı anayasalarda bile açık seçik din ve vicdan hürriyetinin engellenemeyeceği ve kişilerin inançlarından dolayı kınanamayacağı hükmü yer almasına rağmen, maalesef başörtülü genç kızlar ve insanlarımız yıllardır bu ülkede aşağılandılar; okuma ve çalışma özgürlükleri ellerinden alındılar.

Başbakan Erdoğan'ın İspanya'dan yaptığı açıklamayla başlayan başörtüsü yasağının kaldırılma girişimi, Ankara'ya dönüşünde yaptığı açıklamalarla bir geri dönüş sinyali vermiş, uzlaşı arayacaklarını söylemişti. MHP'nin teklifiyle bu yasağın kaldırılması konusu yeniden hareketlendi.

AKP ile MHP'nin ortaya attığı, ya da uzlaştığı söylenilen "hizmet alanların" başörtüsü yasağının kaldırılması, aslında pansuman bir tedbirden başka bir şey olmayacak, ülkede başörtüsü yasağı tartışması son bulmayacaktır. Çünkü, bu ülkede AKP iktidarı öncesi sokağa dökülen başörtülü kızların önemli bir bölümü İHL'li kız öğrencilerdi. Dolayısıyla başörtüsü yasağının kaldırılması, en azından İHL'li ve din eğitimi veren kurumları da kapsaması gerekmektedir. Aslında bunun da başörtüsü tartışmalarını bitireceğini söylemek doğru olmayacaktır. Çünkü 4 yıl yükseköğretimde dininin, inancının gereği başörtüsü takan bir bireyin, mezun olduktan sonraki talebi de tabiî olarak son bulmayacak, yine inancına uygun başörtüsüyle 4 yıl eğitimini aldığı, uzmanı olduğu alanlarda ve devlet kurumlarında çalışmak isteyecektir. Yoksa 4 yıl çocuğunu üniversitede okumak için varını yoğunu ortaya koyan, fedakârlık yapan aileler, "kızım kuru kuruya okusun" diye üniversiteye göndermiyorlar. Zaten üniversite eğitimi alan başörtülü kızlar da, "biz eğitim alalım ve dizimizi büküp evimizde koca bekleyelim" diye eğitim almıyorlar. Dolayısıyla başörtüsüyle mezun olan öğrenciler, yarın da çalışma özgürlüğünü en tabiî, demokratik ve anayasal hakları olarak isteyeceklerdir.

Burada AKP ve MHP'nin çözüm çabalarındaki izledikleri yol, bütün bunlar düşünüldüğünde, siyasî bir manevra olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü yapmak istedikleri değişiklik, GÜDÜK'tür. Sorunu çözmeyen ve siyasî tabanlarına mesaj vermek isteyen bir yaklaşımdır.

AKP'nin önceki seçim döneminde de yaptığı gibi, başörtüsü ile ilgili bu girişimi, yerel seçimlerin öne alınma düşüncesiyle birlikte ele alındığında, şayet başarılı olamazsa-(kaldı ki olup olmamak gibi sorunlarının olmadığını, öncelikli bir meselelerinin olmadığını ve başörtüsünün % 1,5 sorunu olduğunu daha önce başbakan ve bakanları tarafından defaatle söylenmişti-"Bakınız biz çözmek istiyoruz, ama gücümüz yetmiyor, ya da baskı görüyoruz" diye mağdurları oynama eğiliminden başka bir şey değil gibi görünüyor. MHP'nin tutumu da, gayet net: "Biz sadece hizmet alan üniversite öğrencisine bu özgürlüğün verilemesinden yanayız" şeklindedir. Dolayısıyla her iki parti de, bu uygulamalarıyla başörtüsü konusunda samimiyetten öte, siyasî manevra peşinde oldukları görülmektedir.

Siyaset meydanında konuşan AKP'li Burhan Kuzu, "1989-1997 arasında başörtülülerin, anayasada herhangi bir değişiklik yapılmadan ve mevcut duruma rağmen özgür olduğunu; bunun gibi bir uygulamanın yapılmasının sorunu çözeceğini söylemişti. Gerçekten de, bir akademisyen olarak görev yaptığım DYP iktidarının ağırlıklı olarak iktidar olduğu (hatta SHP ve CHP ile koalisyon olmasına rağmen) söz konusu bu dönemlerde, bireyler hem eğitim özgürlüğünü, hem de çalışma özgürlüğünü yaşamışlar, üniversitelerde, İHL'lerde başörtüsüyle okullarına devam edebildikleri gibi, kamuda da başörtülü çalışmışlardır.

AKP'nin bu yaklaşımının anlamı şudur: "Biz sadece din ve vicdan hürriyetini, üniversitelerde öğrenciler açısından kabul ediyoruz. Onlar inancının gereğini yerine getirebilirler. Mezun olduklarından sonra çalışmak isterlerse, o zaman orası kamusal alan. Orada özgürlük olmaz." Bu yaklaşımıyla aslında AKP; birilerinin ortaya attığı "KAMUSAL ALAN" kavramını zımmen kabul ederek uygulamaya dökmüş olacak. Diğer bir husus, AKP iktidara geleli 6 yıl oldu. Üniversitelerde bu yasak AKP'nin 6 yıllık iktidarı döneminde uygulanageldi. Bir fakülte 4 yılda mezun veriyor. Tıp fakülteleri 6 yılda. Dolayısıyla AKP'nin iktidar olduğu dönemde okula kayıt yaptıran öğrenciler zaten başını açan öğrenciler. Diğer bir deyişle, AKP'nin iktidarı döneminde başını örterek üniversiteye giren ve atılan bir öğrenci bulunmuyor.

Türkiye'de başörtüsü sorununun çözümü isteniyorsa öncelikle samimî olunması, bunun demokratik ve anayasal haklar olduğunun kabul ettirilmesi gerekir. Anayasada yapılacak yükseköğretim kurumlarında başörtüsü serbesttir şeklindeki ibarenin aslında ileride başörtüsü konusundaki demokratik taleplerin önünü tıkayacak ve daraltıcı bir yönü olacağını, daha da ötesi, mevcut siyasî iktidarın ve ona destek olan diğer siyasî partinin belki bundan kısa dönemde siyasî rant elde edebilmesi mümkün olabilir. Ama başörtüsü konusundaki uygulamalar, 1990-1997'ye kadar olan dönemdeki gibi olmadığı müddetçe, bu sorunun çözülmesi, gündemden çıkması beklenmemelidir. Bana göre demokratik bir hak, bütüncül bir yaklaşımdan dar bir alana indirgenerek siyasete kurban edilmektedir. Bu bakımdan bu gidişin, başörtülülerin özgürlüklerini ve özgürlük alanlarını kısıtlayıcı olacağı gözden kaçırılmamalıdır.

Gerçi bizim toplumumuzun sağ kesimine, üniversitede başörtüsü yasağının kalkmasına toplum mühendisleri tarafından, "başarı olarak bakmaya" o kadar hazır hale getirilmiş durumda ki, sonuç düşünülmemekte bile. Allah yine de sonunu hayır getirsin..

Salih AYTEMUR

27.01.2008


Söz konusu mûsikî ise gerisi teferruattır

Arz-ı dai-i Kemine Budur ki;

Her ne kadar büyüklerimizin cezbe halinde söylenmiş sözlerine karşı söz söylemek haşa huzurdan haddimizi mütecaviz bir keyfiyet de olsa, içimizdeki şeytanî insiyak isticvab sadedinde derunumuzdaki iştiyakı ateşlemekle acizane bendeniz fen ve felsefe gibi ehemmiyetsiz mevzularla vaktini fevt ederken mûsikî sahasında memleketimizin medar-ı iftiharı şöhret şiar bir büyüğümüzün kalbinin kırıldığını ve bu yüzden ecanib memleketlerine iltica eylemek istediğini öğrenmiş bulunmaktadır.

Söz konusu mûsikî ise gerisi teferruattır kabilinden ilimi bilimi bir kenara koyup sürekli aydınlık için bir dakika karanlık çorbasında bizim de tuzumuz olsun istedik.

Sevgili FAZIL san'atçımız, vakta ki seni üzecek bir halt etmişsek kusurumuzu bağışla, kabahatimizi köylülüğümüze SAY... Say da bizi affet, ne demek buralardan gitmek, biz seni bırakır mıyız hiç.

Başımızın tacısın...

Senin yetişmen için saçımızı süpürge etmedik mi, ektiğimiz ÜÇ patatesten BİRini sana yedirmedik mi?

Kıran giresice sümüklü veletlerin sulandığı sarı gızın sütünü, gıdıgıdıların yımırtalarını senin neşv ü neman için harcamadık mı, niye böyle yapıyon da bizi içlendiriyon bire guzum...

Yoksa başındaki örtüden dolayı ödül vermedikleri Tevhide için mi kızgınsın, bak buna bir şey demem san'atçı hassasiyetinle gezip dolaştığın o gâvur ellerinde olsa bu sabiye kimse karışmaz ödülünü de bal gibi alırdı diyorsan o başka...

Amma sanki başka şeylere içlenmişsin gibi geliyor..

Yoksam efkârlanınca gittiğin Boğazdaki balık lokantasının garsonuna mı kızgınsın kızanım...

Eğer bir yanlışı varsa kulağını çekelim köpoğlusunun...

Rakıya buzu fazla mı karıştırmış, vay terbiyesiz bu yapılır mı senin gibi bir san'atçıya...

Ses tellerin tahriş olursa ne yapacağız...

Bu da değilse nedir be hocam...

Ha anladım, sen geçen gece Ankara konserinde arka sıralarda bir kıronun cep telefonunu açık bırakmasına kızmıştın...

İnsan kızar tabiî ben de olsam kızarım.

Sen Mozart'ın 11. senfonisini çalarken herifin cebinden gelen melodiler daha orjinal olursa kızılmaz mı,,,

Aman hemen celâllenme Fazıl'ım...

Yoksa Hiltonsa'da mescid soran köylü akademisyene mi bozuldun...

Hah bunda haklısın işte ...

Vay hanzo vay, namaz kılacaksan Hilton'da işin ne... git Ulus'un arka sokaklarında Medine Otel'ine üç kişilik bir odada ser seccadeni kıl namazını horlaya horlaya, yat zıbar...

Neden Fazıl kardeşimin sinirlerini oynatıyorsun zübük...

Ya giderse biz ne halt ederiz...

Ne halt etmeye gidip Fazıl Abimin masasının bişiğindeki masaya oturuyon da şarap yerine meyve suyu içiyon.

Senin meyvende de senden de,,,

Ulan Anadolu köylüsü o meyveleri senin gibi köylü akademisyenler yesin diye mi üretti dangalak...

Haddini bilsene ...

Git İstanbul'a bin dolmuşa ver elini Kartal Pendik, bir saatte vapura geldik.

Otur vapurun kıçına çitle çekirdeğini, bak keyfine...

Hoş, olmazsa püfür püfür vapurun yan tarafında otur...

Çöz bulmacanı, bozdurma façanı..

Git Yeni Cami'de kıl namazını kılacaksan... Çık güvercinlere at yemini atacaksan...

Ama Fazıl Abimin göz zevkini bozma...

Ne o hiltonlar miltonlar,

Okiyacak da Pirefösör olacak, bakan olacak, dekan olacak, köylü avratları makam arabalarında geziderecek, Fazıl Abimin konserinde protokolde alkış tutacak, abimin de tepesinin tası atacak.

Fazıl abim dur gitme ...

Ben bunların icabına bakarım...

Gitceeen mi, gitme dur ne olursun diyeceğimi sanıyorsan... tutan mı var, zaten Abbas yolcu, bağlasan durmaz, ikimiz içinde doğru olan böylesi git be anam...

Burada ezan var orada çan, her sabah çınlayacak başında uyan uyan..

Git dinle..

İnan bana sandığın kadar üzgün değilim...

Musa Eroğlu amcam sağolsun...

Seni özlersem onun telli turnasıyla selâm gönderirim. :-)

Urganizade Mehmed RIZA

27.01.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri