Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

 

Üniversiteden özgürlük çağrısı

AKP ve MHP’nin üniversitelerde başörtüsünün serbest bırakılması için hazırladığı teklif Meclis komisyonunda görüşülürken, içlerinde yeni anayasa taslağını hazırlayan üç anayasa hukukçusunun da bulunduğu öğretim üyeleri, üniversitelerde özgürlüklerin sağlanması ve yasakların bir an önce kalkması için ‘özgürlük manifestosu’ yayınladı.

Bir grup akademisyen tarafından, ‘’Öğretim üyelerinden üniversitede özgürlük bildirisi’’ başlıklı metin imzaya açıldı. Bildiriye imza veren öğretim üyeleri arasında Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Levent Köker, Selçuk Üniversitesi’nden Doç. Dr. Şaban Çalış, Bilgi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Nesin, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ümit Cizre, ODTÜ’den Prof.Dr. Elisabeth Özdalga, Bahçeşehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Eser Karakaş, Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Naci Bostancı, Prof. Dr. Mümtazer Türköne ile Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Atilla Yayla da yer alıyor.

Değişik üniversitelerden öğretim üyelerinin imza verdiği bildiride şu ifadelere yer verildi:’’Öğretim üyeleri olarak, bizler, kılık kıyafet konusunda yıllardır uygulanan politikaları ve son günlerde yapılan tartışmaları yakından ve kaygıyla izliyoruz. Üniversitelerin düşünce, ifade, din ve inanç özgürlükleri ile eğitim ve öğretim gibi en temel insan hakları karşısında yasakçı değil, özgürlükçü bir tavır alması gereken kurumlar olduğunu düşünüyoruz. Üniversitelerimizin çağdaş uygar toplumlara yaraşır biçimde özgürlüklerle ve bilim üretimiyle anılmasını istiyoruz. İstisnasız her demokratik ülkede olduğu gibi, üniversitelerimizde de kılık kıyafet serbestliğinin hiçbir din, inanç, düşünce, ırk, grup ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bütün öğrencilere tanınması gerektiğine inanıyor, aksi yöndeki tüm düzenleme ve uygulamalara bir an önce son verilmesini talep ediyoruz.’’

/ ANKARA

02.02.2008


 

Başkanın ikazını dinlemediler

Üniversitelerarası Kurul, dün, ODTÜ Kongre ve Kültür Merkezinde üniversitelerde başörtüsü serbestisine karşı olağanüstü toplandı. ÜAK Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, gündemlerinde “üniversitelerdeki kıyafet sorununun’’ olduğunu söyledi. Toplantı sonrası yapılan açıklamada ise, “üniversitelerin inançların değil, bilimin yaşadığı yer” olduğu ileri sürülerek, başörtüsü yasağının kaldırılmasının Türkiye’de laik düzeni yok edeceği savunuldu. Toplantının bu gündemle yapılmasına karşı çıkan YÖK Başkanı Özcan ise, üniversitelerin düşünce ve ifade özgürlüğünün en üst düzeyde yaşandığı ortamlar olması gerektiğini belirterek, üniversite mensuplarının ve temsilcilerinin toplumsal gerginlik oluşturacak tartışmalara girmesinin, üniversitelerin saygınlığını zedeleyeceğini söyledi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Üniversitelerarası Kurul’un ilgili kanunda belirtilen konularda çalışma yapmak amacıyla toplanabileceğini belirterek, ‘’Üniversitelerarası Kurul’un sorumluluk kapsamına girmeyen konuları gündemine alması yalnızca kurulun saygınlığını azaltmayacak, aynı zamanda telafisi zor hukuki sorunlara da yol açacaktır’’ dedi.

Üniversitelerarası Kurul, ODTÜ Kongre ve Kültür Merkezi’nde olağanüstü toplandı. Üniversitelerarası Kurul Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın, toplantının açılışında yaptığı konuşmada, gündemlerinde ‘’üniversitelerdeki kıyafet sorununun’’ olduğunu söyledi. Prof. Dr. Akaydın, ‘’Laik Cumhuriyet adına bu toplantıya katılan ÜAK temsilcilerini yürekten kutluyorum’’ dedi.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın kendisine 3 gün önce ‘’toplantının iptal edilmesinin daha uygun olacağını’’ ilettiğini anlatan Akaydın, ‘’bildiri çıkması halinde ise bildirinin ÜAK adına değil rektörler adına çıkmasının daha uygun olacağını’’ söylediğini kaydetti.

Akaydın, buna karşılık, ÜAK çoğunluğunun sağlanması halinde bildirinin kimin adına çıkacağına kurulun karar vereceğini belirtti. Akaydın, daha sonra konuşmasını yapmak üzere YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan’ı kürsüye davet etti.

Üniversitelerin bir çok sorunu, toplumun tüm kesimlerinin de üniversitelerden beklentileri bulunduğunu belirten Özcan, YÖK ve Üniversitelerarası Kurul’un önümüzdeki dönemde yapacağı toplantılarda, üniversiteler ve yükseköğretim sisteminin sorunlarını ele alıp tartışarak, çözüm önerilerini değerlendireceğini kaydetti.

YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’Üniversitelerimiz ülkemizin en önemli kurumlarının başında geliyor. Üniversitelerimizi bu kadar önemli yapan, kuşkusuz onlardan yerine getirmesini beklediğimiz kritik görevlerdir. Üniversite, bir toplumun hayat kaynağı, imkanları üretime, refaha ve zenginliğe dönüştüren ve gelecekte yapılabileceklerin sınırlarını belirleyen ufuk çizgisidir.

Üniversitelerimiz ve gençlerimiz, bir yandan içinde yaşadığı toplumun ihtiyaç duyduğu hizmetleri en iyi şekilde üretecek bilgi ve donanımla hayata hazırlanırken diğer yandan da dünyada olup bitenleri doğru ve zamanında okuma yeteneklerini güçlendirmektedirler. Üniversiteler, koca koca binalarla deneylerde kullanılan araç-gereçlerin birarada bulunduğu mekanlar değildir. Büyük kaynaklar harcayıp dev kampüsleri tamamlayabilir, öğrencilerimizi seçip o kampüslere taşıyabiliriz. Ama gençlerimize ve bilim insanlarına özgürce araştırma yapma, elde ettiği sonuçları özgürce tartışma ortamı sağlayamazsak bu dev mekanlar okul olur ama asla üniversite olamaz.’’

“SLOGAN DİLİ EGEMEN OLURSA...”

Üniversitenin, özgür beyinlerin buluştuğu ve yarıştığı ortamın adı olduğunu vurgulayan YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan, şöyle devam etti: ‘’Bu ortamı oluşturmak, başta üniversite mensupları olmak üzere çağdaş toplamda yaşamak isteyen hemen herkesin görevidir. Üniversiteler en aykırı fikirlerin bile bilim camiasında oluşturduğu görüşler içerisinde dile getirilebildiği, ileri sürülen her görüşün öncelikle eleştiriye açık olduğu, tartışma ve eleştirilerden korkulmayan ortamlardır.

Üniversiteler din, dil, cinsiyet, etnik köken ayrımı olmaksızın düşünce ve ifade özgürlüğünün en üst düzeyde yaşandığı ortamlar olmalıdır. Üniversite mensuplarının sosyal, siyasal ve kültürel tercihleri birbirinden farklı olabilir. Bu çok doğaldır. Yine üniversite mensupları sadece üniversitelerin kurumsal sorunları hakkında değil, ülkenin tüm sorunlarının çözümü konusunda karar vericilere ışık tutacak önerilerde bulunmalıdırlar da...

Ancak üniversite mensuplarıyla onların temsilcilerinin toplumsal gerginlik yaratan dil ve söylem sarmalının dar kalıpları içinde sürüklenmesi, en başta üniversitelerin saygınlığını zedeler. Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti anlayışı temelinde ülkemizde sağlanan toplumsal mutabakatın korunması, farklı düşünceleri saygı ve hoşgörüyle karşılayabilmek, karşılayabilecek bir ortamın oluşturulmasında üniversitelerimize büyük görevler düşmektedir. Toplumun her kesimi düşüncelerini sloganlaştırma hakkına sahiptir. Bu slogan dili her alanda farklı dozlarda yapılabilir, ancak üniversitelerimize slogan dili egemen olursa, derinlik analizi yerine semboller yarıştırılırsa, bundan toplumun tüm kesimlerinin yanı sıra özellikle üniversitelerimizin itibarı olumsuz etkilenir. Üniversitelerimiz saygınlıkla anılmalı, üniversite yöneticilerimiz bu saygınlığa gölge düşürecek tutumdan özenle kaçınmalıdır.’’

“TELÂFİSİ ZOR HUKUKİ SORUNLAR’’

Özcan, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na göre Üniversitelerarası Kurul’un akademik bir organ olduğuna işaret ederek, kurulun kanunda açıkça belirtilen akademik görevleri yapmakla sorumlu olduğuna dikkati çekti.

Üniversitelerarası Kurul’un, ancak ilgili kanunda belirtilen konularda çalışmalar yapmak amacıyla toplanabileceğini belirten Özcan, ‘’Bir konunun ülke gündeminde önemli yer alması, tutması onun yasal olarak yetki kapsamı dışında kalan kurallarla, kurullarda görüşülmesine meşruiyet sağlamaz. Kanunla belirtilen akademik konuların dışındaki ülke sorunlarının tartışılacağı yer bu kurul değildir. Üniversitelerarası Kurul’un sorumluluk kapsamına girmeyen konuları gündemine alması yalnızca kurulun saygınlığını azaltmayacak, aynı zamanda telafisi zor hukuki sorunlara da yol açacaktır’’ diye konuştu.

Özcan’ın konuşmasının ardından toplantı basına kapalı devam etti. YÖK Başkanı’nın konuşmasının ardından gazetecilerin dışarı çıkmasını isteyen Akaydın, kuruldan çıkacak bir bildirinin duyurulacağını kaydetti. Özcan’ın konuşmasının ardından salonda bulunan ODTÜ’lü öğretim üyeleri ‘’Türkiye laiktir laik kalacak’’ sloganı atarak, dışarı çıktılar.

/ ANKARA

02.02.2008


 

Yasakçıların tek gerekçesi laiklik

TBMM Anayasa komisyonunda üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmaya yönelik teklifin görüşmeleri bölünme tartışmalarına sahne oldu. CHP ve DSP’li milletvekilleri başörtüsünün serbest olması halinde Türkiye’nin bölüneceğini iddia etti.

Hangi gerekçeyle olursa olsun başörtüsünün serbest olmasına yönelik teklifin getirilemeyeceğini söyleyen CHP Milletvekili Şahin Mengü, “Bu toplumu tam ortadan ikiye bölmektir. Laiklik cumhuriyetin temelidir, direğidir. Başörtüsü serbest olursa toplumda giderilmesi imkânsız çatışmalar olur” dedi.

Başörtüsüne özgürlük getirecek teklifin çok tehlikeli olduğunu belirten DSP Milletvekili Tayfun İçli, “Türkiye Cumhuriyetine türban dayatması getiriliyor. Bu ilk mevzidir” şeklinde konuştu. Komisyondaki görüşmede dile getirilen görüşler şöyle:

CHP’li Turgut Dibek: teklif laikliğe aykırı. Türban takmak cumhuriyetin temel dinamiklerine aykırı bir tutum.

CHP’li Necla Arat: Devletin düzenini değiştirmek isteyenlerin isteği. Kadınlar bölünmüştür. Birbirine karşı getirilmiştir. Yasal alanda gedikler açılmaktadır. Genç kızlara kul olma bilinci aşılıyor. Toplum bölünme tehlikesi ile karşı karşıyadır.

CHP’li Canan Arıtman: Kadınlar korkuyor. Başörtülü bir doktor ameliyathaneye girdi enfeksiyon bulaştırdı. Yapılmak istenen laik rejimden teokratik rejime geçmektir.

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu: Türkiye’nin başörtüsü diye bir sorunu var. Yok diyerek yok olmuyor. Türkiye’yi kamplaştıracak olan özgürlükler değil yasağın devam etmesidir. Başörtüsü takanlar bunu siyasi simge olarak görmüyor. Bazı siyasetçiler bunu kullanıyor.

AKP’li Bekir Bozdağ: AİHM kararında ilgili devlet farklı bir uygulama yaparsa sözleşmeye aykırı olmaz diyor. Mahkeme kararı varken değişiklik yapılmaz denirse bu hukuku dondurmaktır.

MHP’li Faruk Bal: Sağlık kurumlarında doktorlar bütün vatandaşlara eşit muamele yapıyor. Başörtülü başörtüsüz ayrımı yapılmıyor. Laiklik ilkesi burada örseleniyor mu? Eğitim hizmetlerinde de aynısı olsun. Ancak devlet eğitimde ayrımcılık yapıyor. Adalet Bakanı Cemil Çiçek: kira kanunu bile gelse onu bile laikliğe çekeceksiniz.

Kemal Benek / ANKARA

02.02.2008


 

Muhtıra gibi açıklama

Üniversitelerarası Kurul’un olağanüstü toplantısı sonrasında açıklanan bildiride, başörtüsü konusunda Anayasa ve yasalarda yapılması öngörülen değişikliklerin Cumhuriyetin laiklik ilkesini ortadan kaldırma çabalarını artıracağı’’ savunularak, ‘’Bu değişiklikler sonunda üniversitelerimizin akılcılık ve bilimsel mantıktan uzaklaşması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin din devletine dönüşümü kaçınılmaz olacaktır’’ denildi.

ÜAK Başkanı ve Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Akaydın, ODTÜ Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantının ardından ‘’Kamuoyuna Duyuru’’ başlıklı bildiriyi okudu. Bildiride şu ifadelere yer verildi:’’Din ve vicdan özgürlüğünü sağlamak amacıyla yapılmak istendiği ifade edilen Anayasa değişikliğinin tüm kamu kurumlarını ve kamusal alanı da içine alacak bir değişiklik olduğu değerlendirilmektedir. Değişikliklerin yalnızca üniversite öğrencilerini kapsayacağı varsayımı tamamen geçersiz, öngörüsüzlük ve gerçeği saptırmaktır.”

Yasal değişikliklerin üniversitelerdeki her türlü eğitim öğretim ve akademik çalışmaları etkileyeceğine dikkat çekilen bildiride “Kurul, Bu yasal değişikliklerle Cumhuriyet kazanımlarının yok olacağını ve kaybedeceklerimizin bir kez daha yerine konamayacağının bilincindedir. Kurulumuz anayasa değişikliklerini yapanları ne yazık ki Türkiye’de laik düzenin yok olacağını ve üniversitelerde eğitim öğretim düzenini bozacağını fark edemeyen anayasa taslağı hazırlama komisyonu üyelerini ve bu görüşleri benimseyen veya sessiz kalanları bir kez daha uyarmayı kararlaştırmıştır.’’ Kurul toplantısının ardından açıklama yapılmadan önce YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, ODTÜ Kongre ve Klütür Merkezi’nden ayrıldı.

/ ANKARA

02.02.2008


 

Türkiye'de demokrasi geriledi

İnsan haklarını engelleyen önemli problemlerden biri olan başörtüsü yasağı tartışmaları sürerken İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Türkiye’yi uyardı. HRW’nin yayınladığı 2008 yılı raporunda Türkiye’de insan hakları konusunda gerileme yaşandığına dikkat çekildi.

Bütün ülkelerin yer verildiği raporun Türkiye ile ilgili bölümünde, 2007 yılında ifade özgürlüğüne yönelik olumsuz mahkeme kararlarının arttığı belirtildiği. Türkiye’de insan haklarının korunması konusundaki eğilimlerde son zamanlarda bir gerileme yaşandığının açıklandığı raporda “2007 yılı, kişilerin ifade özgürlüğü kısıtlamalarından ötürü yargılanma ve cezalandırılmalarında yoğunlaşmanın ve uluslararası insan hakları hukukuna aykırı tartışmalı mahkeme kararı sayısında artışın yaşandığı bir yıl oldu. Devlet yetkililerinin, farklılıklara ve muhalif fikirlere karşı hoşgörüsüzlüğü, azınlık gruplarına karşı çeşitli şiddet eylemlerinin yaşandığı bir ortam hazırladı” ifadelerine yer verildi.

Ordu siyasete müdahil oldu

Ordunun siyasete müdahalesinin sürdüğünün vurgulandığı raporda, “Genel seçimlerden önce ordu cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili Anayasa Mahkemesi kararını kasten etkileyerek, siyasî alana doğrudan müdahale etmiştir” denildi.

Raporda şu görüşlere yer verildi: İnsan Hakları Savunucuları ifadenin suç sayılması, bir yandan Türkiye’de insan haklarının korunmasının önündeki en büyük engel olup bir yandan da, 2007 yılında şiddet olayları ile sonuçlanan hoşgörüsüzlük ortamına katkıda bulunmaktadır. İfade ve Toplanma Özgürlüğü Temmuz ayında yapılan seçimlerden galip çıkmasının ardından, yeni AKP hükümeti, 301. madde gibi ifade özgürlüğü önündeki engelleri kaldırma ve duraksayan reform sürecini yeniden başlatmak için gerekli adımları atma konusunda başarısız kalmıştır. Yargı sistemi içindeki reform karşıtı unsurlar, bireyleri izinsiz gösteri düzenleme ya da ifade özgürlüğü kısıtlamalarına yönelik yargılamalara ve cezalandırmalara devam etmiştir. 2007 yılında yüzlerce kişi hakkında çeşitli dâvâlar açılmıştır. Bu kişilerin bir kısmı ceza almışlardır.

Güvenlik Güçleri tarafından İşkence, Kötü Muamele ve Öldürme 2007 yılında, kötü muamele haberlerinde bir artış gözlenmiştir. Bu artış, Haziran ayında çıkarılan ve polise geniş arama ve durdurma yetkileri tanıyan Polisin Vazife Salahiyetleri Kanunu ile daha fazla yükseliş göstermiştir.

Sivillere yönelik saldırılar

PKK tarafından gerçekleştirilen ve sivilleri hedef alan saldırılar 2007 yılında aralıklarla devam etti. Cezasızlık Türk mahkemeleri, hak ihlâli ve görevi kötüye kullanma ile suçlanan güvenlik güçleri mensuplarına karşı müsamaha göstermeye devam etmekte ve bu durum cezasızlık ortamına ve işkence ve öldürücü nitelikte güç kullanımının devam etmesine katkıda bulunmaktadır. 2007 yılında tartışmalı mahkeme kararları öne çıkmaktadır. Yargıtay Şemdinli olayı ile ilgili olarak iki jandarma görevlisine verilen 39 yıl hapis cezası kararını bozmuştur.

Önemli uluslararası aktörler

Avrupa Birliği (AB), Türkiye’de insan haklarına saygının zeminini kuvvetlendiren en önemli uluslararası aktör olmaya devam etti. Avrupa Komisyonu, Kasım ayında yayımladığı yıllık raporunda, 2007 yılında reformların daha ileriye taşınamadığına, ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamalara, ordunun siyasî alandaki müdahalesine, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi gerekliliğine ve azınlık haklarının geliştirilememesine vurgu yaptı.

Kemal Benek / ANKARA

02.02.2008


 

AİHM yine mahkum etti

AİHM, Türkiye aleyhine açılan 3 dâvâyı karara bağladı. Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yaşayan Mehmet Sait Dönmü ve Mehmet Ali Kaplan ile İstanbul’dan Süleyman Erkan tarafından açılan dâvâlarda AİHM, Türkiye’yi suçlu bularak, dâvâcılara 13 bin Avro manevi tazminat ödenmesi kararı verdi.

Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde yaşayan Mehmet Sait Dönmü ve Mehmet Ali Kaplan’ın 2000 yılı haziran ayında gözaltına alındıktan sonra işkenceye uğradığı iddiasıyla açılan dâvâda AİHM, Türkiye’nin, insanlıkdışı ve aşağılayıcı davranışı yasaklayan Avrupa Sözleşmesi’ni ihlâl ettiği kararı verdi. Bu dâvâlar için Türkiye’nin etkili bir soruşturma yapmayarak, insan hakları ihlâlinde bulunduğu kararı veren AİHM, manevî tazminat olarak dâvâcılara 8 bin’er Avro ödenmesini kararlaştırdı. AİHM, İstanbul’da 1999’da gözaltında işkenceye uğradığı iddiasıyla Süleyman Erkan tarafından açılan dâvâda da Türkiye’yi suçlu bularak, dâvâcıya 5 bin Avro manevî tazminat ödenmesi kararı verdi.

/ STRASBOURG

02.02.2008


 

Askerî Mahkeme’den yayın yasağı kararı

Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi tarafından tutuklanan 8 askerin yargılandığı davaya yayın yasağı konuldu.

Mahkemenin bu konuda aldığı karar şöyle: “Suç ve suçluyu alenen övme, büyük zararlar doğuran emre itaatsizlikte ısrar, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçuna yardım etmek, yurt dışına firar, zincirleme olarak basın ve yayın yolu ile bölücü terör örgütünün propagandasını yapmak, basın ve yayın yolu ile halkı askerlik hizmetinden soğutacak beyanlarda, telkinlerde bulunmak, propaganda yapmak suçlarından sanıklar Piyade Er Ramazan Yüce, Piyade Uzman Çavuş Halis Çağan, Piyade Er Fuat Başoda, Piyade Er İlhami Demir, Piyade Er İrfan Beyaz, Piyade Er Özhan Şabanoğlu, Piyade Er Fatih Atakul ve Piyade Çavuş Mehmet Şengül hakkında askeri mahkememizde görülen dava ile ilgili olarak; Davanın açık görülen celseleri ile ilgili olarak CMK’nın 187/3’üncü maddesi uyarınca milli güvenlik, kamu düzeni ve güvenliği, devlet sırrının açıklanmasının önlenmesi amacıyla, ayrıca sanıklar ve ailelerinin saygınlık onur ve haklarına dokunacak nitelikte olumsuz haberlerin ve yorumların engellenmesi amacıyla duruşma içeriği ile sınırlı olarak yazılı ve görsel basında yayın yasağı konulmasına karar verilmiştir.’’

/ VAN

02.02.2008


 

‘Hızlandırılmış tren’ kazasında 2 makiniste hapis

Sakarya’nın Pamukova İlçesi Mekece Köyü yakınlarında 22 Temmuz 2004 tarihinde meydana gelen ve 40 kişinin vefat ettiği hızlandırılmış tren kazasıyla ilgili görülen dâvâ sonuçlandı.

Dâvâ sonucunda makinistlerden Recep Sönmez’e 1 yıl, 3 ay hapis ve bin 133 YTL para cezası, Fikret Karabulut’a 2 yıl, 6 ay hapis ve bin 100 YTL para cezası verildi. Tren şefi Köksal Coşkun ise beraat etti.

Dâvâda yargılanan kişiler, tedbirsizlik ve dikkatsizlik, meslek ve san’atta tecrübesizlik, emir ve kaidelere riayetsizlik sonucu 40 kişinin ölümü ve 90 kişinin yaralanmasına sebebiyet vermekten hakim karşısına çıktı.

Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmaya, tutuksuz yargılanan makinistler Fikret Karabulut ve Recep Sönmez, tren şefi Köksal Coşkun ile Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) avukatları katıldı.

/ SAKARYA

02.02.2008


 

Bâlâ 4.1ile sallandı

Ankara'nın Bâlâ ilçesinde büyüklüğü 4.1 olan hafif şiddetli bir deprem kaydedildi.

Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünden alınan bilgiye göre, saat 11.11'de, merkez üssü Bâlâ'nın Afşar beldesi olan 4.1 büyüklüğünde bir sarsıntı meydana geldi.

/ İSTANBUL

02.02.2008


 

TCDD bütün hatları yenileyecek

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Genel Müdürü Süleyman Karaman, demiryolu ağının 5200 kilometrelik kısmının yenilendiğini, 2011 yılına kadar da bütün hatların yenileneceğini bildirdi.

Karaman, Kütahya yakınlarında meydana gelen tren kazasının sebebiyle ray kırılması olduğunu belirterek, “Ray 37 parça olmuş. İlk defa bu kadar parçalanan bir ray görüyoruz. Ray kırılmış ve tren raydan çıkmış. Biz şimdi şunu arıyoruz, ray niye kırıldı? Onu araştırıyoruz. Biz, ray malzemesinde bir bozukluk olup olmadığı üzerinde duruyoruz” dedi. Güney demiryolu hattında 100 yıldır el değmemiş bölümler bulunduğunu anlatan Karaman, bu bölgede yolcu taşımacılığı yapılmadığını söyledi. Trenlerin bu yolda 40 kilometre hız ile sadece yük taşıdığını belirten Karaman, şunları kaydetti: “Yolunuz kötüyse hızınızı azaltarak bu yolda tren işletmeciliği yapabilirsiniz. Biz yaklaşık 10 bin kilometre demiryolunun 5200 kilometrelik kısmını yeniledik. Diğerlerinde eksikliklerimiz var. Artık Türkiye’de ray üretiliyor. 2008’de 50 bin ton ray alacağız. 2011 yılına kadar bütün hatlarımızı yenileyeceğiz.”

/ ANKARA

02.02.2008


 

Ders kitapları ekonomiye kazandırılacak

Millî Eğitim Bakanlığı, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerine ücretsiz verdiği ders kitaplarından kullanılmış olanlarını gelen talepler üzerine geri toplayarak ekonomiye kazandırmayı planlıyor.

Alınan bilgiye göre, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “kullanılmış ders kitapları, defter ve atık kâğıtların toplanması” konulu bir genelge yayınladı. Genelgede, ülke kaynaklarının daha verimli bir şekilde kullanılması ve öğrencilerde çevre bilinci ve duyarlılığının oluşturulması amacıyla kullanılmış ders kitaplarının toplanarak ekonomiye kazandırılmasının planlandığı ifade edildi.

Projesinin uygulanmaya başlandığı 2003 yılından itibaren, teslim noktası il-ilçe millî eğitim müdürlükleri depolarında bulunan ders kitaplarından, 2008-2009 eğitim-öğretim yılında okutulma süresi devam edecek ders kitaplarının tesbiti yapılarak, 2008-2009 eğitim-öğretim yılında dağıtılacak ders kitabı ihtiyacında değerlendirmeye alınacağı kaydedildi. Genelgeye göre, öğrencilerden kullanılmış ders kitaplarını, öğrenci çalışma kitaplarını ve defterlerini geri vermek isteyenlerin kitap ve defterleri, okul idarelerince her yıl Haziran ayı sonuna kadar toplanacak.

2008-2009 eğitim-öğretim yılında da okutulacak ve kullanılabilir durumda olan ders kitapları ile öğretmen kılavuz kitapları seçilerek okul kütüphanelerine konulacak.

Hammadde olarak değerlendirilmek üzere toplanan kitaplar okul idareleri tarafından en geç Temmuz ayı sonuna kadar il-ilçe millî eğitim müdürlüklerine tutanakla teslim edilecek.

Toplanan kitap ve defterler satılarak, elde edilen gelirle okulların ve maddî durumu iyi olmayan öğrencilerin ihtiyaçları karşılanacak.

/ ANKARA

02.02.2008


 

Özcan: Eşit şartlarda yarışsınlar

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan, üniversiteye girişte ‘’meslek lisesi öğrencilerinin genel lise öğrencileri ile eşit koşullarda yarışması gerektiğini’’ söyledi.

Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan, yaptığı açıklamada, meslek liselerinin birçok sorunu olduğunu kaydetti. Üniversiteye girişte katsayı uygulaması bulunduğunu hatırlatan Özcan, ‘’bu uygulamadan meslek lisesi öğrencilerinin zarar gördüğü’’ görüşünü dile getirdi. Özcan, ‘’Öğrenci elektrik bölümünü bitiriyor ama elektrik mühendisliğine gitmek istediğinde genel lise öğrencisine göre daha dezavantajlı. Meslek lisesi öğrencilerinin en azından eşit şartlarda yarışması gerekiyor’’ şeklinde konuştu.

‘’Meslek liselerinin önündeki sorun yalnızca katsayı sorunu değil. Bu okullar hem teknolojinin gerisinde hem de müfredatlarında sıkıntı var’’ diyen Özcan, ara insan gücü yetiştiren bu okullarda hâlâ 1950’li, 1960’lı yılların teknolojisi bulunduğunu kaydetti. Özcan, ‘’Bu okullardan mezun olan öğrencilerin iş bulabilseler bile bugünkü teknolojiye uyum sağlayamadıklarını’’ söyledi.

/ ANKARA

02.02.2008


 

Celal Aras toprağa verildi

Önceki gün vefat eden Aras Holding Yönetim Kurulu Başkanı Celal Aras’ın Teşvikiye Camide kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Celal Aras için ilk tören, Beykoz Kavacık’taki Aras Holding binasında gerçekleştirildi. Törenin ardından Aras’ın cenazesi, Teşvikiye Camii’ne getirildi. Aras’ın cenazesi, Teşvikiye Camide öğleyin kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Cenaze törenine eşi Meral, kızı Evrim, oğlu Baran Aras ve yakınlarının yanı sıra, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Kulübü yöneticileri, Fenerbahçe Ülker Antrenörü Bogdan Tanjevic, Basketbol Federasyonu Başkanı Turgay Demirel, eski TBMM Başkanı İsmet Sezgin, iş adamı Çetin Nuhoğlu ve Aras Cargo çalışanları katıldı. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın çelenk gönderdiği törende, Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı oyuncuları da hazır bulundu. Törende Aras için bir taziye defteri de açıldı. Aras’ın tabutunun bir kısmının Fenerbahçe bayrağı ile sarılı olduğu görüldü.

/ İSTANBUL

02.02.2008


 

Katsayı problemi öğrenciyi ürkütüyor

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) Müsteşar Yardımcısı Salih Çelik, meslek lisesi öğrencilerinin bir üst öğrenime giderken karşılaştıkları katsayı probleminin onları ürküttüğünü belirterek, ‘’meslekî eğitimin en önemli sorunun şu an katsayı sorunu olduğunu’’ söyledi.

Salih Çelik, yaptığı açıklamada, ‘’Vatandaşlar ve öğrenciler tarafından meslekî eğitimin cazip hale gelmesi için aslında kendi dalında bir üst öğrenime giderken meslekî eğitim alan öğrencilere artı bir puan verilmeli’’ dedi.

Çelik, ‘’meslekî eğitimde arz talep dengesini gözeten bir yaklaşım olmadığı ve meslekî eğitimin uluslararası bir standarda dayanmadığı için birçok problemleri bulunduğunu’’ söyledi. Çelik, ancak 2003 yılında başlatılan meslekî eğitimi geliştirme projesi ile meslekî eğitimdeki yeniden değişim ve dönüşüm çalışmalarını tamamladıklarını anlattı.

Meslekî eğitimde ‘’hangi mesleğe hangi seviyede ihtiyaç olduğu’’ yönünde ilk kez ihtiyaç analizinin yapıldığını belirten Çelik, ‘’bunu yaparken de sosyal ortakların dahil edilmesinin önemli olduğunu’’ dile getirdi. Çelik, mesleki eğitimde modüler program uygulamasına da geçtiklerini, böylelikle öğrencilerin yeterlilik kazanmalarının sağlanma fırsatının getirildiğini belirtti.

Öğrencilerin ‘’alanda diploma, dalda sertifika’’ alacaklarını ifade eden Çelik, öğrencilerin işi yapabilme yeteneğini göstermelerinin zorunlu olduğunu, sertifikayı ise meslekî yeterlilik kurumunun aracılığıyla alacaklarını söyledi. Çelik, böylece, öğrencilerin, öğretmenlerin değerlendirmesiyle diplomayı ,istihdamdaki yeterliliklerini belgelendirmek için de sertifikayı alacağını, bunun okullar arası rekabeti de artıracağını kaydetti.

Bakanlıkça meslekî eğitimde yapılan değişim ve dönüşümün sonucunda son iki yılda yüzde 15’ler oranında öğrenci artışı olduğunu belirten Çelik, öğrencilerin en az yüzde 50’sinin mesleki eğitime yönlendirilmesinin hedeflendiğini kaydetti.

Çelik, uluslararası alanda da geçerli olan sertifikayı alan öğrencilerin mesleğini icra ederken uluslararası alanda kullanabileceklerini, bunun farkında oldukları için de meslekî eğitime yöneldiklerini ifade ederek, ‘’ancak bir üst öğrenime giderken öğrencilerin karşılaştıkları katsayı probleminin onları ürküttüğünü’’ ifade etti. Çelik, bunun öğrencilerin bir üst öğrenime devam etme arzularının önündeki en büyük engel olduğunu söyledi. Şûrâ kararları ne diyor? Kasım 2006’da yapılan 17. Millî Eğitim Şûrâsında ,’’Ortaöğretimde Kademeler Arasında Geçiş, Yönlendirme ve Sınav Sistemi’’ konusunda alınan kararlar şöyle: ‘’-Genel, meslekî ve teknik ortaöğretim kurumu öğrencilerinin alanları, ders ağırlıklarına göre yeniden belirlenmelidir. -Genel, meslekî ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olan öğrencilerin öğrenim gördükleri alanın devamı niteliğindeki yükseköğretim programlarına geçişlerinde ek puan almaları sağlanmalıdır. -Yükseköğretime girişte etkili olan Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanı (AOÖBP) uygulaması kaldırılarak yerine, belirli sınıflarda yapılacak Merkezi Olgunluk Sınavları’ndan elde edilecek puanın etkili olması sağlanmalıdır. -Okul türleri örgün eğitim ve uzaktan eğitimi kapsayacak şekilde yapılandırılmalı ve bu liselerin açılımları uzmanlardan oluşacak bir kurulca belirlenmelidir. -Meslekî ve teknik eğitimin yaygınlaştırılması için bilimsel ve rasyonel yöntemler kullanılmalıdır. -Yönlendirme, rehber öğretmenler başta olmak üzere öğrenciler, veliler, öğretmenler, okul yöneticileri, meslek odaları, yerel yönetimler, resmi ve özel işverenler, yazılı ve görsel medyanın ortak çabaları ile gerçekleştirilmelidir. -Meslekî ve teknik eğitimi seçen öğrencilerin ilgili kurumlarca ekonomik ve sosyal yönden desteklenmesi sağlanmalıdır.

/ ANKARA

02.02.2008


 

İlgi görmeyen çocuk sokağa düşüyor

Kilis’te 30 ilköğretim okulunda yaklaşık 200 öğretmen ve 6 bin öğrenci üzerinde yapılan araştırmada 4, 5, 6 ve 7. sınıfa gelen bir çok öğrencinin okuma yazma öğrenemediği ortaya çıktı.

Çocuklarının öğrenme problemini kabul etmeyen bazı veliler ise suçu öğretmende arayarak okulu basmaya kalkıyor.

Kilis Millî Eğitim Müdürlüğü Rehberlik ve Araştırma Merkezi görme engelli öğretmenlerinden Adem Ceran ve işitme engelli öğretmeni Elife Bakkal ile birlikte araştırma yapan Ekrem Çetin İlköğretim ve İşokulu Öğretmeni Murat Kocabuğa, okullardaki standart dışı öğrencileri (davranış bozukluğu, uyum problemi, psikolojik sorunları olan öğrenciler) aramak ve bunların sebeplerini öğrenmek için okullarda bir çalışma başlattıklarını söyledi. Kocabuga, “Gözlemimize göre problemli çocuktan ziyade problemli aileler dikkatimizi çekti. Bu çocukların ailelerini incelediğimizde mutlaka çok önemli bir sorunla karşılaştık. Ya anne baba ayrı ya da baba hapiste. Yani sıkıntı çocuklardan önce ailelerde” dedi.

Sokak çocuklarının ailelerin çarkından geçerek ortaya çıktığını aktaran Kocabuğa, şöyle devam etti: “Bu süreç nasıl işliyor, her insan gibi bu çocuklarda bir ana bir babadan geliyor. Belki de her çocuk gibi sevinilmiyor, fazlalık görüyor, nerden geldi deniliyor. Okul çağı gelen çocuk en yakın okula kayıt yaptırılıyor ama bir daha anne veya baba okula uğramıyor. Çünkü çocuk umursanmıyor. Zaten öğrenme problemi olan çocuk diğer çocuklar gibi yazıp çizemiyor onlar gibi anlayamıyor. Öğrenemeyen çocuk ümitsizliğe düşüyor. Öğretmen öğrenemediğini, arkadaşlarını sıkıntıya soktuğunu, davranış bozukluğu olduğunu söylüyor. Aile ise ilgilenmiyor ve benim çocuğum zekidir, çalışkandır, ablası da geç öğrendiydi, oda okur diyerek durumu kabullenmiyor. Öğretmen var diyor, aile yok sonuçta akrabalarını toplayıp okula baskına gelen bile var.”

/ KİLİS

02.02.2008


 

Soğuk algınlığı, çocuklar arasında daha yaygın

Kış aylarında çocuklarda soğuk algınlığına bağlı rahatsızlıkların arttığı belirtildi. Soğuk algınlığının yetişkinlere oranla çocuklarda daha fazla görüldüğünü ifade eden uzmanlar, bunun çocukların kreşlerde, okullarda diğer çocuklarla sık temas halinde olmadan kaynaklandığını bildiriyor.

Özel Selçuklu Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Cüneyt Uğur, özellikle yedi yaş ve üzerindeki çocukların yaşıtlarının kalabalık olduğu okul gibi ortamlarda daha fazla yer aldığını kaydetti.

Dr. Cüneyt Uğur, böyle ortamlarda soğuk algınlığının çocuklar arasında daha çok yayılma alanı bulduğunu vurguladı. Soğuk algınlığının belirtilerinin burun akıntısı, gözlerde sulanma, öksürük, ateş, iştahsızlık gibi yakınmalar olduğunu haber veren Dr. Uğur, bu rahatsızlığın belirli bir tedavi şeklinin olmadığını hatırlattı. Ailelerin, önceden birkaç terdbir alarak çocuklarını hastalıklardan koruyabileceğini vurgulayan Dr. Uğur, ailelerin alabileceği tedbirleri şöyle sıraladı: “Çocukların dengeli beslenmelerine önem verilmeli, bol meyve tüketmeleri sağlanmalı, özellikle burun temizliğinden sonra olmak üzere ellerini sık yıkama alışkanlığı kazandırılmalı, çocuklar soğuk algınlığı gibi bulaşıcı hastalığı olan insanlardan uzak tutulmalı, dışarı çıkarken üşümeyecek şekilde giydirilmeli ama bu giysilerin çocukları terletmemesine de dikkat edilmeli ve çocuklar virüslerden olabildiğince korunmalıdır.”

Çocukların ateş derecelerinin 38.5’i geçtiği ve birkaç gün içinde düşmediği durumların önemine işaret eden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Cüneyt Uğur, soluk alıp vermede güçlük çeken çocuklarda göğüs ağrısının ortaya çıktığı, şiddetli öksürük, şiddetli kulak ağrısı, hırıltı, kulakta akıntı ve kulakta kanama gibi rahatsızlıkların olduğu durumlarda doktora başvurulması gerektiğini söyledi.

/ KONYA

02.02.2008


 

Yarım kalan duble yollara Mart ayında başlanacak

Konya Valisi Osman Aydın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatlarıyla eksik kalan duble yolların tamamlanması için mart ayında alt yapı çalışmalarının başlayacağını bildirdi.

Konya İl Özel İdaresi’nden yapılan yazılı açıklamada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 17-18 Ocak 2008 tarihlerinde İçişleri Bakanlığında gerçekleştirilen Valiler Toplantısı’nda, ‘’Yarım kalan duble yolları tamamlayın’’ talimatları sonucunda, 29 Ocak Salı günü duble yol çalışmalarıyla ilgili olarak Vali Aydın aşkanlığında İl Genel Meclisi Başkanı Mustafa Sabri Ak, Selçuklu Kaymakamı Şükrü Görücü, DSİ 4. Bölge Müdürü Hacı Haksal ile Karayolları Bölge Müdürü Haşmet Ruşen Oğuzalp’ın bir araya gelerek genel durum değerlendirmesi yaptığı belirtildi. Yapılan durum değerlendirmesi çerçevesinde duble yol çalışmasının bulunduğu Karapınar-Ereğli kara yolundaki 44 kilometrelik, Ereğli-Ulukışla yol ayrımındaki 19 kilometrelik, Konya-Aksaray sınırı 21 kilometrelik, Konya-Akşehir-Afyonkarahisar arası 60 kilometrelik eksik yolların bir an önce tamamlanması için çalışmaların hızlandırılacağının kararlaştırıldığı kaydedildi.

/ KONYA

02.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri