Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 05 Şubat 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Lahika

ÂYET-İ KERİME MEÂLİ

Bu Kur'ân, kudreti herşeye galip olan ve hikmeti herşeyi kuşatan Allah tarafından indirilmiştir .

Zümer Sûresi: 1

05.02.2008


HADİS-İ ŞERİF MEÂLİ

Şüphesiz ben peygamber ve salih kimseyi, sizlerin Allah'ın ihsanına sevindiğinizden daha çok belâ ve musîbete sevinir görüyorum.

Câmiü's-Sağîr, c: 1, no: 608

05.02.2008


Cebr-i keyfî, kanun ile emir olur mu?

Gizli düşmanlarımız bu Ramazan-ı Şerifte, tekrar adliyeyi benim aleyhime sevk ettiler. Mesele de bir gizli komünist komitesiyle alâkadardır.

Birisi, bütün bütün kanun hilâfına olarak, beni tek başımla ve yalnız olarak kırda ve dağda otururken, üç silâhlı jandarma ile bir başçavuş yanıma gönderdiler. “Sen başına şapka giymiyorsun” diye zorla beni karakola getirdiler. Ben de, adaleti hedef tutan bütün adliyelere söylüyorum ki:

Böyle beş vecihle kanunsuzluk edip, kanun namına beş vecihle İslâm kanunlarını kıran adam, hakikî kanunsuzlukla itham edilmek lâzım gelirken, onların o acip kanunsuzluğu ve bahanesiyle iki seneden beri vicdanî azap verdiklerinden, elbette mahkeme-i kübrâ-yı haşirde bunun cezasını çekeceklerdir.

Evet, otuz beş senedir münzevî olduğu halde hiç çarşı ve kasabalarda gezmeyen bir adamı, “Sen frenk serpuşunu giymiyorsun” diye itham etmeye dünyada hangi kanun müsaade eder? Yirmi sekiz senedenberi beş vilâyet ve beş mahkeme ve beş vilâyetin zabıtaları onun başına ilişmedikleri halde hususan bu defa İstanbul mahkeme-i âdilesinde yüzden ziyade polislerin gözleri önünde, hem iki ayda yaya olarak her yeri gezdiği halde, hiçbir polis ilişmediği ve Mahkeme-i Temyiz “Bere yasak değil” diye karar verdiği, hem bütün kadınlar ve başı açık gezenler ve bütün askerî neferler ve vazifedar memurlar giymeye mecbur olmadıklarından ve giymesinde hiçbir maslahat bulunmadığından ve benim resmî bir vazifem olmadığından—ki resmî bir libastır—bereyi giyenler de mes’ul olmazlar denildiği halde, hususan münzevî ve insanlar arasına girmeyen ve Ramazan-ı Şerifin içinde böyle hilâf-ı kanun en çirkin birşeyle ruhunu meşgul etmemek ve dünyayı hatırına getirmemek için has dostlarıyla dahi görüşmeyen, hattâ şiddetli hasta olduğu halde, ruhu ve kalbi vücuduyla meşgul olmamak için ilâçları almayan ve hekimleri çağırmayan bir adama şapka giydirmek, ecnebî papazlara benzetmek için ona teklif etmek ve adliye eliyle tehdit etmek, elbette zerre kadar vicdanı olan bundan nefret eder.

Meselâ, ona teklif eden demiş: “Ben emir kuluyum.” Cebr-i keyfî, kanun ile emir olur mu ki, emir kuluyum desin? Evet, Kur’ân-ı Hakîmde, Yahudi ve Nasranîlere başta benzememek için ona dair âyet olduğu gibi, “Ey îmân edenler! Allah’a itaat edin; Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin.” (Nisâ Sûresi, 4:59) âyeti ulü’l-emre itaati emreder. Allah ve Resulünün itaatine zıt olmamak şartıyla, o itaatın emir kuluyum diye hareket edebilir. Halbuki bu meselede, an’ane-i İslâmiye kanunları, hastalara şefkatle incitmemek, gariplere şefkat edip incitmemek, Allah için Kur’ân ve ilm-i imanîye hizmet edenlere zahmet vermemek ve incitmemek emrettiği halde, hususan münzevî, dünyayı terk etmiş bir adama ecnebî papazlarının serpuşunu teklif etmek on vecihle değil, yüz vecihle kanuna muhalif ve İslâmın an’anevî kanunlarına karşı bir kanunsuzluktur ve keyfî bir emir hesabına o kudsî kanunları kırmaktır.

Emirdağ Lâhikası, s. 388-89

Lügatçe:

mahkeme-i kübrâ-yı haşir: En büyük mahkeme; Haşir mahkemesi.

hilâf-ı kanun: Kanuna aykırı.

cebr-i keyfî: Keyfi zorlama.

Nasranî: Hıristiyan.

ulü’l-emr: Emir sahipleri, idare edenler.

an’ane-i İslâmiye: İslâmî gelenek.

an’anevî: Gelenekle ilgili, geleneksel.

05.02.2008


Van Valisi İşkodralı Tahir Paşa (1)

Bediüzzaman iki yıl boyunca Bitlis Valisi Ömer Paşa’nın konağında kaldıktan sonra, 1897 yılında, tanınmış âlim sıkıntısının çekildiği Van’a ısrarlı talepler üzerine gelir. Burada kaldığı yıllarda bir taraftan ders okuturken, diğer taraftan aşiretleri irşad için dolaşır. Aynı zamanda şehrin ileri gelenleri ve başta Vali olmak üzere devlet erkânıyla görüşmeler yapar, sohbet halkaları oluştururdu. İşte bu sıralarda Musul’dan 20.2.1898 tarihi itibarıyla Van Vilayetine vali olarak tayin edilen Tahir Paşa ile dostluk köprüsünü kurar.

Taşra imparatorluğunu yöneten valilerin çok uzun süre görev yapmış olanlarından biri olan Van Valisi Tahir Paşa, 1898-1906 tarihleri arasında Van’da valilik yapmıştır. 1849 yılında kozmopolit bir bölgede, İşkodra’da doğup büyüyen Tahir Paşa’nın sicilinde, Türkçe’den başka “Sırpça kitabet ve Arnavudca tekellüm” ettiği yazılmaktadır. Aynı zamanda medrese kökenli valilerden olan Tahir Paşa ilme çok meraklıydı. Bu yüzden Bediüzzaman’a özel bir ilgi göstermiştir. Avrupa’da basılan kitapları karıştırarak kendilerine hazırladığı soruları sorardı. Bediüzzaman da bu sorulara tereddütsüz cevap verirdi. Bir gün, bu kitapları Tahir Paşa’nın yanında görünce, işin sırrını anlar ve kısa zamanda bu kitapları okuyarak muhtevalarını elde eder.

Bu arada, önce Paşa hakkında öğrendiğimiz bilgileri aktarıp, Bediüzzaman’la olan münasebetlerine değinelim.

Tahir Paşa ile ilgili yayınlanan devlet arşivlerinde ve yapılan değerlendirmelerde şu bilgilere rastlanıyor: “Sarayda yaşanan bir takım entrikalar yüzünden, valilerin taşrada sıkıntı yaşamasına neden olunmaktaydı. Konsoloslar bile yaşanan bu zorlukları müşahede edebilmekteydiler. Van’daki İngiliz konsolos vekili, bir keresinde valinin Ermeni ve Kürt sorunlarıyla baş edemeyebileceğinden korktuğunu yazarken, sebep olarak bütün valilerin saray entrikaları karşısında zor duruma düşebildiklerinin akılda tutulması gerektiğini söylemiştir. Tahir Paşa bu tarz ayak oyunları hakkındaki düşüncelerini İstanbul’a iletmekten çekinmemiştir: ‘Hakkâri mutasarrıflığına tayin buyurulan Ziya Bey, Erciş’ten keşide eylediği telgrafnamesine nazaran, iki güne kadar Van’a gelecektir. Kendisinin Dersaadet’ten gönderdiği haberlere göre, kulunuzla uğraşmak için intihab edilmiş imiş.’

“Valiler için her konuyu Yıldız Sarayı’na soruverme rahatlığının, sorumluluğu üzerinden atmak gibi bir avantajı vardır. Valiler zor durumda kaldıklarında, özellikle de yabancılar tarafından eleştirilmekten kurtulmak için kabahatleri padişaha yüklemektedirler. İran’ın sınır siyaseti hakkında rapor veren Van’daki İngiliz konsolosunun gözlemlerine göre;

‘Buradaki memurlar yalnızca İstanbul’dan gelen emirleri yerine getiriyorlar. Bir ara [Vali] Tahir Paşa ve refiki olan yüksek memurlar, bağımsız bir entrika ve kavga mücadelesi sürdürüyor gibiydi. Fakat Tahir Paşa bana geçenlerde, bütün kusur ve mesuliyet kendi üzerine yüklendiği halde, aslında ‘birçok şeyi’ kendi muhakemesi dışında ve İstanbul’dan gelen emirlere uyarak yerine getirdiğini ifade etti.’

“Valiler sarayla olan patrimonyal bağlarını yakınlarına iş bulmak ya da aile mensuplarına resmî nişanlar sağlamak için kullanmaktan çekinmemişlerdir. Van valisi Tahir Paşa, oğlu Cevdet Paşa’nın Hariciye’de, yeğeni Mustafa Nuri’nin de merkezdeki diğer kalemlerden birinde istihdam edilmesi için istirhamda bulunmuştur.” (Abdulhamid Kırmızı, Abdulhamid’in Valileri, Klasik Yayınları, 2007 - İstanbul)

Bediüzzaman’ın dehasını tesbit

eden ilk devlet adamlarındandı

Vali Tahir Paşa hakkında yukarıda aktarmaya çalıştığımız belgeler yanında kendisi aynı zamanda Sultan Abdülhamid tarafından sevilip takdir edilmiştir. Ayrıca Paşa’nın, birinci rütbeden Nişan-ı Mecîdi ihsanı, İran Devleti tarafından verilen nişanı ve Fransa Hükümeti tarafından verilen nişanları vardır.

Tahir Paşa, Van ve Bitlis’te bulunduğu yıllarda altmış yaşlarında idi. Aynı yıllarda Bediüzzaman da yirmi beş otuz yaşlarında idi. Bediüzzaman’ın ilmini, fazlını ve dehasını ilk önce tesbit ve teşhis eden devlet ricâlinden birisi Tahir Paşa olmuştur.

Bediüzzaman’ın Tahir Paşa ile ilgili hatıraları, büyük kardeşi Molla Abdullah’ın oğlu Abdurrahman Nursî’nin yazdığı Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı isimli kitapta tafsilâtlı olarak yer almaktadır.

Tahir Paşa için Bitlis yıllığında “Ûlâ” tabiri geçmektedir. Ûlâ ise, “şan ve şeref sahibi kimse” mânâlarına gelmektedir.

İstanbul Başvekâlet Arşivinde Sultan İkinci Abdülhamid’e ait Yıldız evrakında Tahir Paşa’nın bir mektubu bulunmaktadır. Mektup, Bediüzzaman’la ilgili olup, Sultan Abdülhamid Hân’a hitaben yazılmıştır.

(Devamı yarın)

Mehmet Selim Mardin

05.02.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri