Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 29 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

MUSTAFA GÖKMEN

Dünya bir yana, Türkiye bir yana

KOSOVA PRİZRENLİLER DERNEĞİ BAŞKAN YARDIMCISI BÜLENT FİDAN, KOSOVA'DAKİ BM BARIŞ GÜCÜ KFOR BÜNYESİNDE BİR TÜRK TABURUNUN DA GÖREV YAPTIĞINI HATIRLATARAK, BU TABURUN HİZMETLERİNİN KOSOVALILAR TARAFINDAN TAKDİRLE KARŞILANDIĞI KAYDETTİ.

*Prizrenliler Derneği ne zaman hangi amaçla kuruldu?

Derneğimiz 1967 yılında kurulmuş. Dedelerimiz 1950’li yılların sonlarına doğru Kosova’dan Türkiye’ye göç ettiklerinde bir araya gelme, organize olma, birbirlerine destek olma amacıyla dernek kurma ihtiyacı hissetmişler. Kosova’nın Prizren şehrinden gelenlerin bir araya gelmesiyle 1967 yılında İstanbul Balat’ta bu derneği kurmuşlar. Derneğimiz Türkiye’de en eski en köklü Kosova Derneği. Bugün derneğimizin kurucularının hiçbirisi aramızda değil. Hepsi vefat etti. Yakın zamanda vefat edenler de oldu. Hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz. İyi ki bu derneği kurmuşlar. Hemşehrilerimiz arasındaki birlik ve beraberliği o günlerden itibaren tesis etmeye başlamışlar. Yoksa bu İstanbul hayatı içerisinde kültürel bir erozyona uğrayıp, Kosova kültürü ve bilincini yaşatamayacaktık. Bu tür derneklerimiz vasıtasıyla kendi geleneklerimiz ve kültürümüzle yaşamaya, yaşatmaya devam ediyoruz. Kuruluş amacı sosyal yardımlaşma ve kendi ihtiyaçlarını ortaklaşa bir şekilde kendi hemşehrileriyle paylaşmak, sünnet merasimlerinde, cenazelerde, düğünlerde ve çeşitli vesilelerle bir araya gelmek... Sosyal amaçlı sosyal birlikteliği sağlamak amacıyla kurmuşlar.

*Derneğinizin faaliyetleri nelerdir? Hangi vesilelerle bir araya geliyorsunuz?

Derneğimizin kuruluşundan buyana birlik ve beraberliğimizi daima sıkı tutmaya gayret ettik. Özellikle savaş yıllarında gerek buradan Kosova’ya gerekse Kosova’dan buraya toplumsal yaraları sarmaya çalıştık. İnsanlara faydalı olmaya çalıştık. Özellikle savaş yıllarında ve sonrasında yine Kosova derneklerinin organizasyonuyla bir bağış kampanyası düzenlendi. Çok büyük değerlerde katılım oldu. Kosova’ya ambulanslar gönderildi. Eğitim hizmetleri ile ilgili bir kitap kampanyası düzenlendi. Türkçe kitaplar toplanıp, oraya gönderildi. Biz bunu biraz daha genişleterek, hem Kosova’yı tanıtmak anlamında, hem de derneğimizi tanıtma adına bunları daha geniş bir çerçevede yaşatmaya çalışıyoruz. Daha geniş topluluklarla bu Kosova mirasını ve kültürünü duyurmaya, Kosova’yı gündemde tutmaya çalışıyoruz.

Bunlara örnek olarak mesela geçen sene yaptığımız bir projemiz vardı. Kadın sağlığı konusunda. İstanbul’un bu konuda uzman bir hastanesinin yetkililerini Kosova’ya götürdük. Orada 400 kadar kadına bir toplantı yapıldı. Ve kadın sağlığı konusunda bilgiler aktarıldı. Sağlık taraması mahiyetinde bir uygulama oldu. Danışma anlamında bir panel verildi. Bu toplantıyı Prizren’de yaptık. Ramazan ayında Kosova’da ve burada erzak dağıtım çalışmalarımız oldu.

Savaş sonrası bizim Kosova’ya olan ilgimiz de gelişti. Daha önceleri dedelerimiz, baba annelerimiz ve anneannelerimiz, annelerimiz babalarımız büyüklerimiz bizlere Kosova ile ilgili hikâyelerini anlatırlardı, ama çocuk olduğumuz için kulak ardı ederdik. Şimdi keşke onlar yaşasaydı o yaşadıklarını bizlere aktarsalardı. biz de onları gelecek nesillere aktarsaydık. Bizim derneğimizin en büyük güç kaynağı interneti iyi kullanabiliyor olmamızdır. Mail grubumuz var. 6 bin kişilik üye profilimiz var. Web sayfamızı sürekli güncel halde tutuyoruz. Haberlerimizle dernek faaliyetlerimizle sürekli güncelliyoruz. Derneğimizde Kosova’dan gelen üniversite öğrencilerine gençlere yönelik grafik tasarım gibi kurslar veriyoruz. İleride meslek sahibi olması için onlara destek olmaya çalışıyoruz.

*Kosovalılar Türkiye’de çoğunlukla hangi şehirlerde yaşıyor?

Türkiye, Balkan Harbi döneminden itibaren göçle gelen hemşehrilerimiz var. Ama özellikle 1950’li yıllarda gelenler çok. Kosova’dan Türkiye’ye 1950-60 arasında 250-300 bin kişi göç etmiş. Bu insanlar Türkiye’de ailesini kurmuş bir nesil yetiştirmiş. Yeni kuşaklar da var. Dolayısıyla Türkiye’de bir Kosova kadar Kosovalı nüfus var.

Çoğunlukla İstanbul’da yaşıyorlar. Fakat Bursa, Manisa Salihli, Ankara, Samsun, Kahramanmaraş, Tokat, Adana gibi şehirlerimizde de hemşehrilerimiz var. Ayrıca eski Yugoslavya’dan göç eden ortak kültürü paylaştığımız hemşehrilerimiz var. Bosna, Makedonya ve diğer ülkelerden göç edenler var. Tahminlere göre 100-150 bin civarında Kosovalı göçmen İstanbul’da yaşıyor.

Bir de son zamanlarda şu telaffuz ediliyor: “Kosova ve çevresinden Türkiye’ye göç edenler Kosova nüfusuna eş değerdir. Veya Türkiye’de Kosova’dan daha çok Kosovalı yaşıyor.” Biz de bu görüşlere katılıyoruz. “Türkiye’de Kosova nüfusundan daha fazla Türkiye’de Kosovalı var” diyoruz.

*Kosova galiba bu günlere kolay gelmedi? Bağımsızlığı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz bu bağımsızlığı yeni doğan bir çocuk olarak değerlendiriyoruz. Çocuk doğdu. İsmini de koyduk. Bağımsız Kosova Cumhuriyeti. Ama esas yapılması gerekenler bundan sonra başlıyor. Aslında bana göre Kosova’nın bağımsızlığı ile Türkiye’nin kurtuluş mücadelesinde benzerlikler var. Aynı şekilde Anadolu’da bir işgal yaşadı. Bir direniş ve savaş sonrasında bağımsızlık kazanıldı. Kosova’da ise uzun yıllar süren bir işgalden sonra, bu işgale karşı bir direniş, mücadele ve savaşın ardından bağımsızlık kazanıldı ve Cumhuriyet oldu. Şu anda Kosova’da ekonomik savaş yeni başlıyor. Ekonomik kalkınma hamlesi yapılmak durumunda. Bağımsızlık var. Demokrasi var. Ama ekonomik bağımsızlık şu anda yok. Ekonomik bağımsızlığın sağlanması için bizlere de büyük görevler düşüyor. Özellikle Kosova dışında yaşayan Kosovalılara büyük görevler düşüyor. Kosovalılar sırf Türkiye’de değil. Avrupa’nın bir çok ülkesinde, Amerika ve Kanada’da yaşayan Kosovalılar var. Her topluluk kendi çevresinde bu konuda çalışmasını yapıyor. Bizim bu konuda kafamızda projeler var ama bunları hangi sürede hayata geçirebiliriz bilemiyoruz. Ticaret anlamında, turizm anlamında projelerimiz planlarımız var. Plandan kasıt şu. Organize etmek. Yol göstermek. Lobiler oluşturarak yatırımları Kosova’ya kanalize etmek. Oradaki ekonomiyi canlandırmak istiyoruz.

*Kosova’da ekonomiyi canlandıracak bir potansiyel var mı?

2 milyon civarında bir nüfus var. 10 bin kilo metre karelik bir yer. Genç nüfus çok fazla. Yaş ortalaması 25-26 civarında. Nüfus yağunluğu az olan bir ülke. Nüfusun çoğunluğu Arnavutça ve Türkçe konuşuyor. Kosovalıların Avrupa ülkelerinde yaşayan ve çalışan çok yakınları var. Oralardan gelen destekler var. Ama ülkemizde bu organizasyonu nasıl sağlarız. Bunun yollarını arıyoruz. Bu çok büyük bir çalışma. Bütün Kosova dernekleri bu çalışmanın içerisinde olması lazım. Bizler, sanayicimize, tüccarlarımıza o bölgeyi sürekli göstermemiz lazım. İşgücü maliyetleri çok düşük. Vergileriyle beraber 200-220 Euro civarında bir maliyeti var. Elektrik çok ucuz ve bol. Madenleri çok bol. Kıymetli madenler var. Kömür, altın gümüş gibi madenler var... Çok büyük rezervler var. Bunları anlatmamız lâzım. Bunun dışında nüfus yoğunluğu düşük bir ülke. Verimli geniş tarım arazileri var. Elverişli topraklar var. Bunları sürekli gündemde tutabilmemiz lâzım. Profesyonel destekler alarak, bu konuyu ülkemizde gündemde tuttuğumuz zaman gerek sanayicilerimiz gerek tüccarlarımız bir şekilde oraya kanalize olacaktır.

*Türkiye’nin, Kosova’da en acil yapması gereken nedir size göre?

Türkiye’de geçmişten bu güne kadar bütün hükümetler Kosova meselesi ile gerek direkt, gerekse indirekt yollardan ilgilendi. Bunu gördük yaşadık. Tabiî bazı dönemlerde bunları direkt yapmanızın mümkünatı yoktur. Uluslar arası diploması gereği bazı faaliyetlerinizi biraz daha kamufle ederek yaparsanız. Ama günümüzde gerek sosyal anlamda, gerekse kültürel anlamda Türkiye’nin çok büyük desteği var. Türkiye’de kurulu Kosova derneklerinin çok büyük destekleri var. Prizren’de halen görevli bir polis birliğimiz var. Polisimizin çok büyük desteği var. 80 ila 120 arasında değişen personel sayısıyla polisimizin bölge insanına önemli hizmeti var. Bu bakımdan Türkiye Kosova’da çok farklı algılanıyor. Mehmetçiğin özellikle Prizren’de çok büyük desteği ve hizmeti var. Prizren’de bir tabur askerimiz var. Sayı 700-800 civarında değişiyor. Mamuşa’da bir bölüğümüz var. Prizren’deki taburumuzun ve Güney Kosova’nın komutası yanlış hatırlamıyorsam Mayıs (2008) ayına kadar bir Türk paşamızda. Yani o bölgede şu anda kontrolü ve güvenliği Türkler sağlıyor. Bu bölgedeki askerlerimiz sadece güvenliği sağlamıyor. Aynı zamanda bölgedeki insanlara sağlık, eğitim, çevre düzenlemesi gibi hizmetlerde destek oluyor. Kosova’daki hiçbir KFOR birliği bu tür destek hizmeti sunmazken Türkiye’nin bu hizmetleri takdir topluyor. Bu tabiî Türkiye ile var olan gönül bağını daha da kuvvetlendiriyor. Bizler de Türkiye’den bunları takip ediyoruz. Gittiğimiz zaman yetkililerle görüşüyoruz. Özellikle Prizren’i gidip görenler “Bir daha ne zaman gidebilirim?” sorusunu soruyorlar.

*Kosova bayrağındaki altı yıldız neyi ifade ediyor?

Bayrakta altı tane yıldız var. Arnavut, Türk, Sırp, Boşnak, Long ve Aşkali diye tabir edilen Kosova’daki tüm azınlıktaki ve çoğunluktaki halkları temsil ediyor bu yıldızlar. Bizim de bir yıldızımız var, ama sağda mıdır? Solda mıdır? Ortada mıdır? Bilemiyoruz. Ama gönlümüz o yıldızların bir tanesinde... Kosova’da Türkçe konuşan nüfus 250-300 bin civarında. Ne kadar Türk var derseniz bu biraz muallak. Uzun zamandır sayım yapılamıyor. Sayım yapılamayınca durumlar net tesbit edilemiyor. Zaten Türk nüfus ile Arnavut nüfus iç içe geçmiş vaziyette. Yani bir bakıyorsunuz bir ailenin iki oğlundan birisi “ben Türküm” diyor. Öteki oğlu “ben Arnavutum” diyor. Kosova’da Türklük-Arnavutluk aynı manada. Yani Müslümanlık manasında kullanılıyor. Bunu daha önceki dönemlerde sorduğunuz zaman “Elhamdülillah ben Türküm” derlermiş. Bizim dedelerimiz büyüklerimiz öyle derlermiş. Yani Kosova’da Müslümanlık ve İslâmiyet çatı. Kosovalıların buluşma noktası. Buluşmanın burada olması lazım. Türklük, Arnavuluk adına...

*Bülent Fidan kimdir,sizi tanıyabilir miyiz?

1971 doğumluyum. Annem babam Prizren doğumlu. Onlar çocuk yaşta gelmişler. Türkiye’de büyüyüp evlenmişler. Malî müşavirim. Özel bir şirkette malî işler müdürlüğü yapıyorum. 1999 yılından beri ben dernek faaliyetleri içindeyim. Bu dönem başkan yardımcılığı görevindeyim. Derneğin internet projeleri üzerinde çalışıyorum.

Hanedanın asıl vatanı

Dünden devam

Hizan, Bitlis’e bağlı bir ilçedir. İlçede Osmanlılardan kalma bir takım tarihî eserler mevcuttur. Hangi tarihte, kim tarafından kurulduğu yönünde kesin bir bilgi yoktur. Ancak Cumhuriyet dönemiyle birlikte ilçe hâlini aldığı bilinmektedir. Hizan’a bağlı bir çok köy ve belde vardır. Köylerin sayısı yüze yakındır.

İsparit, Hizan kazasının nahiyesidir. Aslında İsparit nahiyesi, pek çok köyü içine alan bir mıntıkaya verilen addır. İşte Nurs köyü de, bu mıntıka içinde yer alan köylerden biridir.

Hizan’dan güneye doğru, bir çok köyü birbirine bağlayan, korkunç derelerin ve vadilerin arasında kıvrılan bir yol bulunmaktadır. Bu yol kıvrıldıkça kıvrılır, uzadıkça uzar. Yolun sonlarına doğru dehşetli ve büyük bir dere vardır. Bu derenin adı Nurs deresidir.

Bu dereden batıya doğru, uçurum gibi dağların yamaçlarından ilerlediğinizde, karşınıza, dağlar arasına sıkışıp kalmış bir köy çıkar. İşte bu köy, Nurs Köyüdür.

Oldukça engebeli ve dağlık olan bu coğrafyada yer alan Nurs Köyünün evleri, dere yamaçlarına kurulmuştur. Ve bu derelerden biri, Nurs Köyünü ikiye bölmüştür.

Nurs Köyü, yetmiş haneli bir köydür. Camisi, okulu ve bir de Nurs Köyünü Koruma Derneği vardır. Ulaşım, eskilere nazaran çok daha rahattır. Balı ve cevizi meşhurdur.

“BEN ÜÇ CİHETLE ISPARTALIYIM”

Bediüzzaman Hazretleri, eserlerinin muhtelif yerlerinde, kendi hanedanının asıl vatanının Isparta olduğuna dair birtakım beyanlarda bulunmuştur:

“Eski Said, çok zaman Medresetü’z-Zehrâ’yı gaye-i hayal ederek çalışmış. Cenâb-ı Hak kemal-i merhametinden, Isparta’yı o Medresetü’z-Zehra hükmüne getirdi. Ve nahiyemiz olan küçücük Isparta’nın mahdut akraba ve ahbap yerine mübarek Isparta vilayetini verip binler kardeşi ihsan eyledi. Belki muhtemeldir ki, o küçük Isparta’nın aslı, bu büyük Isparta’dan gitmiş. Benim vatan-ı aslîm, o Isparta olmak caizdir.” (Kastamonu Lâhikası, s. 159)

Said Nursî’nin hayatının uzun bir müddeti Isparta’da geçmiş olması, hayatının gayesi olan Risâle-i Nur eserlerinin burada intişar etmesi ve en mühim ve hakiki talebelerinin Isparta ve civarından oluşu oldukça mânidardır. Yukarıda izah buyurduğu ifadelerle yaşanan hakikatler, Said Nursî’nin, dolayısıyla Nursî Hanedanı’nın vatan-ı aslîsinin, Isparta olduğu ve Isparta’dan İsparit’e gittiği kanaatlerini doğrular mahiyettedir.

Yine başka bir ifadesinde Said Nursî şöyle der:

“Ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum, fakat kanaatim var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş.” (Şuâlar, s. 263)

Aynı hususta bir diğer ifadesi de şöyledir:

“Isparta benim mübarek bir vatanım ve çok kıymettar kardeşlerimin dahi sevgili vatanlarıdır...” (Kastamonu Lâhikası, s. 173)

Bütün bu hususlarla alâkalı bir de hatıra mevcuttur. Mehmet Sözer anlatıyor:

“Üstad’dan dinlemiştim, buyurmuştu ki: ‘Bana vaktiyle mânen, ‘Sen Isparta’ya git’ denilmişti. İsparit nâmında bizim nahiyemiz vardı. Ben orası zannetmiştim. Yanlış anlamışım... Benim vatan-ı aslîm, bu Isparta’daymış.” (Son Şahitler, c. 2, s. 15)

HİZAN VE NURS KÖYÜNDEKİ ARAŞTIRMALARIM

Hizan ve Nurs Köyüne bir defa değil, tam altı defa gittim. Günlerce kalıp, mübarek Nursî Hanedanını araştırdım.

Hizan’da, Nurs Köyünde ve Nurs’un mezrâlarında günlerce kalarak, bu mümtaz hanedanın izlerini aradım. Dağlarına çıktım, zirvelerde onların izini sürdüm. Dere ve vadilerinde onlardan izler gördüm. Hanedanın menbâını araştırdım ve bu menbadan su içen, nur alan herkesi dinledim. Bu hususta bilgisi olan kim varsa oraya gittim.

Hizan ve Nurs’ta, Üstadın en yakınlarından başladım. Bediüzzaman Hazretleri’nin babası Sofi Mirza Efendi’nin babasının babası kim olduğunu, yine Mirza Efendi’nin babasının kaç kardeş olduklarını ve kimlerin bu kardeşlere dayandığını araştırdım. Sofi Mirza Efendi’nin kardeşlerinin çocuklarını ve çocuklarının çocuklarını bularak, onlarla konuştum. Onlardan bu mümtaz hanedan hakkında pek çok bilgi aldım.

Hizan, Nurs ve Nurs’a bağlı olan mezralarda araştırmalarımı sürdürürken, o mübarek hanedana mensup nur yüzlü, tok gönüllü insanlar yardımlarını hiç esirgemediler. Özellikle yaşlılardan birçok bilgi aldım.

Hanedana mensup insanlarla konuşurken, yaptığımız bu çalışmadan memnun kaldıkları yüzlerinden okunuyordu. Hakkımızda ettikleri duâlara mukabil, Rabb-i Rahim’ime bol bol şükrettim.

NURSÎ HANEDANININ FERDLERİNDE

GÖZÜKEN BAZI ÖZELLİKLER:

Nursî Hanedanı’na mensup insanlarda, özellikle gençlerde, bazı güzel hususiyetlerin öne çıktığını söyleyebiliriz. Bunlardan tesbit ettiklerimiz şunlardır:

1- Kimseye küsemiyorlar. (Nurs Köyündeki, hanedana mensup insanların kendi ifadeleri)

2- Gençleri güzel ahlâklı olması. (Bizim de bizzat gözlemlerimiz o yöndedir). Kız çocukları da aynı özelliktedir.

3- Gençlerde fıtrî bir saygı ve nezaket, sevgi ve terbiye vardır.

4- Misafirperverlik ve sorumluluk duyguları gelişmiştir.

5- Merttirler, yalancı değildirler, fedakârdırlar.

6- Aç ve sefalet içinde değillerdir.

7- Minnet altında kalmıyorlar, izzetlidirler.

8- İslâma fıtrî bir bağlılıkları vardır.

MUSTAFA ÖZTÜRKÇÜ

29.03.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (28.03.2008) - Seyyidler sülâlesinden bir hanedan

  (27.03.2008) - Kosovalılar son yıllarda İslâma sarıldı

  (26.03.2008) - Bağımsız ve hür olmak çok güzel

  (24.02.2008) - Trafik Tahran’ın da derdi

  (23.02.2008) - Nükleer tesisleri gezemedik

  (22.02.2008) - İranlılar da dizilerimizden şikâyetçi

  (03.02.2008) - Ahıska bir gül idi gitti!

  (02.02.2008) - Stalin zulmü çok can aldı

  (01.02.2008) - Çeçen yetimlerin yüzü güldü

  (30.01.2008) - Beşinci kıtada şevk dolu Nur hizmetleri

 

 Son Dakika Haberleri