Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 28 Mayıs 2008
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formu | İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Dizi Yazı

Abdullah ERAÇIKBAŞ

TUNUS NOTLARI

AKDENİZLİLİK DİLİ BİZİ BİRBİRİMİZE BAĞLIYOR Akdeniz Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği’nin (ASCAME) organize ettiği 3’üncü Akdeniz Turizm Forumu ‘MEDITOUR 2008’, 21-24 Mayıs ta-rihleri arasında Tunus’un Hammamet şehrinde yapıldı. Foruma Temmuz 2007’den bu yana ASCAME başkanlığını yürüten İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş, İTO Yönetim Kurulu Üyeleri Şaban Dişli, Bülent Barlak ve Ferruh Gök ile İTO Genel Sekreteri Dr. Cengiz Ersun da katıldı.

Üç gün süren Forum, Akdeniz’in en önemli turizm firmalarını ve üst düzey yöneticilerini bir araya getirdi. Temmuz 2007’den bu yana ASCAME başkanlığını yürüten İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş, Forum’un açılışında yaptığı konuşmada MEDITOUR 2008’in Akdeniz turizminin gözde ülkelerinden Tunus’ta gerçekleşmesini ayrıca anlamlı bulduğunu belirtti.

AYRICALIKLI BÖLGE

Akdeniz’in dünya tarihinde eşsiz bir yere sahip olduğunu belirten Dr. Yalçıntaş, şöyle devam etti: “Dünyanın başka hiçbir bölgesinde Akdeniz kıyılarında ve adalarındaki kadar çok devlet ve medeniyet kurulmamıştır. Hangi çağda olursa olsun Akdeniz öneminden ve değerinden hiçbir şey yitirmemiştir. Onun için farkında olalım ki, ayrıcalıklı bir bölgenin temsilcileri olarak burada bulunuyoruz. Batıda Cebelitarık Boğazı, Doğuda Suriye sahilleri arasında yer alan 3 bin 800 kilometrelik devasa bir bölgeyi temsil ediyoruz. Akdeniz’e anlamını veren bir başka önemli husus da bu denizi çevreleyen Afrika kıt'asıdır, Avrupa kıt'asıdır ve Asya kıt'asıdır.”

ANAHTAR TURİZM

Akdeniz ailesine çok daha iyi bir gelecek inşa etmek amacıyla yakınlaşma sağlayacak en önemli enstrümanın turizm olduğunu belirten Dr. Yalçıntaş, ASCAME olarak turizmi çalışmaların odak noktası haline getirdiklerini söyledi. Başkan Dr. Yalçıntaş, Meditour organizasyonunun turizmi canlandırmanın çok daha ötesinde, Akdeniz ailesi arasındaki iletişimi ve işbirliğini her alana yayacak çok önemli bir faaliyet olduğunu vurguladı. “Turizm Akdeniz’in gelişimi için anahtar sektörlerden biri” diyen Dr. Yalçıntaş, bölgede yer alan bütün ülkelerin paylaştıkları ortak tarihî miras ve eşsiz tabiî güzellikleri sayesinde büyük bir turizm potansiyeli bulunduğunu ifade etti.

400 MİLYON TURİST

Dünya Ticaret Örgütünün (WTO) yaptığı araştırmalara göre 2020 yılında Akdeniz’i 400 milyon turistin ziyaret edeceğini kaydeden Dr. Yalçıntaş, “Bu kadar çok misafiri ağırlayabilmek için gerekli altyapının hazırlanması ve bölgemiz potansiyelinin bu talebi karşılayacak nitelikte arttırılması gerekmektedir. Ancak bu sayede gelen talebi bölge ekonomisine etkin bir şekilde yansıtabilir ve yine bu sayede yakalanacak kalkınma atağını sürdürülebilir kılabiliriz” dedi.

KONGRE TURİZMİ

Dr. Yalçıntaş, mevcut turizm potansiyelinin ortak projelerle, bilgi ve tecrübe paylaşımıyla daha da arttırılacağını belirterek şöyle konuştu: “Akdeniz ülkeleri, turizmde birbirinin rakipleri değil, birbirlerini tamamlayarak dünya turizm pastasından daha çok pay almanın gayreti içinde olan çözüm ortaklarıdırlar. Özellikle kongre ve toplantı turizmi gibi gelecek vaat eden yeni turizm dallarında gerçekleştirilecek işbirlikleri tüm bölgenin yararına olacaktır.”

YENİ TURİZM ANLAYIŞI VE ARAÇLARI

Tunus Turizm Bakanı Khalil Laajimi, turizmin Akdeniz ülkeleri için sürdürülebilir kalkınma için çok önemli olduğunu belirterek, özellikle uzmanlaşmış iletişime vurgu yaptı. Turizm gelişirken, tabiî ve tarihî çevresinin muhafazası gerektiğine dikkat çeken Laajimi, yeni gelişen turizm anlayışına göre turistlerin yerel kültürlerle yakın ilişki içinde olmayı arzu ettiklerini ve aynı zamanda da güvenlik ve konforu da öncelediklerini söyledi. Laajimi, turizmde yeni araçların ortaya çıktığını kaydederek, Akdeniz ülkelerinin turizmde rakip olmaması gerektiğini, çıkarlarda karşılıklı bağımlılığın ön plana çıktığını belirtti.

BİZ, BİRBİRİNE AKDENİZLİLİK DİLİYLE BAĞLI AKRABALARIZ

Akdeniz'de işbirliği için ortaya konulacak birçok zengin alan bulunduğunu söyleyen Dr. Murat Yalçıntaş şöyle devam etti: “Bunların her birini tıpkı MEDITOUR organizasyonunda olduğu gibi başarıyla ve işlevsel bir yaklaşımla gerçekleştirdiğimizde, inanıyorum ki, ASCAME’nin hedeflerine ulaşması çok daha kolay olacak. Eminim ki, Akdenizli işadamları olarak bizler turizmden başlayarak birçok alanda ticaretimizi ve ekonomik işbirliğimizi dalga dalga geliştireceğiz. Çünkü biz aynı dili, Akdeniz dilini konuşuyoruz. Büyük Anadolu Bilgesi Mevlânâ Celâleddin Rumî, ‘Aynı dili konuşanlar hısımdır, birbirine bağlıdır’ diyor. Biz birbirine Akdenizlilik diliyle bağlı akrabalarız ve hedefimiz de Akdeniz ailesini güçlü ve büyük kılmaktır.”

3 KÜRESEL TEHDİDİ 'TURİZM'LE YENERİZ

Bugün dünyayı tehdit eden üç büyük sorun olduğunu belirten İTO Başkanı ve ASCAME Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş, bunları ‘güvenlik’, ‘yoksulluk’ ve ‘küresel ısınma’ olarak sıraladı. Yalçıntaş, şöyle devam etti: “Güvenlik sorunu dünyamızı tehdit etmektedir. Çünkü şu an Irak’ta, Afganistan’da, Lübnan’da, Filistin’de, Afrika’nın birçok ülkesinde ve dünyanın farklı bölgelerinde savaş ya da iç çatışmalar sürüyor. Daha da önemlisi, dünya çok önemli bir nükleer tehdit altındadır. Şu an dünya üzerinde 30 bine yakın nükleer silâh var ve daha korkuncu da bunun 5 bini hemen kullanılmaya hazır. İkinci tehdit olan yoksulluğun temelinde ise dünyadaki zenginliğin dağılımındaki adaletsizlik var. Dünya nüfusunun yaklaşık 1/5’i yani 1.2 milyar insan 1 dolardan daha az bir gelire sahip. Dünya nüfusunun yüzde 10’u dünya toplam gelirinin yüzde 70’ini alıyor.” Son olarak küresel ısınmaya değinen Dr. Yalçıntaş, uzmanlara göre küresel ısınmanın en önemli sebebinin sera gazı salınımı olduğunu ve dünya üzerindeki sera gazlarının tarihte hiç bu kadar yüksek olmadığına dikkat çekti.

AKDENİZ TURİZMİ: YENİ EĞİLİMLER

Bu yıl 3’üncüsü düzenlenen Akdeniz Turizm Forumu’nun (MEDITOUR 2008) bu yılki teması, ‘Akdeniz Turizmi: Yeni Eğilimler’ olarak belirlendi. Forumun resmî açılışı öncesinde ASCAME Turizm Komisyonu toplantısı gerçekleştirildi. 21 Mayıs akşamı gerçekleştirilen resmî açılışın ertesi günü çeşitli paneller düzenlendi. ASCAME Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş ile birlikte Tunus Turizm Bakanı Khalil Laajimi, Tunus Ticaret Odası Başkanı Mounir Mouakhar, Marsilya Ticaret Odası Başkanı Jacques Pfister, Malaga Ticaret Odası ve ASCAME Turizm Komisyonu Başkanı Jeronimo Perez Cazero da birer konuşma yaptı.

ASCAME NEDİR?

Akdeniz Ticaret ve Sanayi Odaları Birliği’nin (ASCAME) Akdeniz’in iki yakasını, doğu ile batısını, kuzey ile güneyini biraya getirmeyi başarmış, uluslar arası arenada etkin bir örgüt. Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler arasındaki ekonomik ve sosyal işbirliğini geliştirmek amacıyla 1 Ekim 1982’de Barselona’da kuruldu. Halen 21 ülkeden 200’e yakın odayı kapsıyor.

Ezan sesi duymadım

İLK şaşkınlığımı havalimanında, İstanbul’dan Tunus’a gidecek olan THY’nin TK 1131 sefer sayılı uçağına binerken yaşadım. Uçak yolcularının hemen tamamı Fransız turistleri andırıyordu. Giyiniş ve davranışları kadar, aralarında konuştukları dil de beni yanıltan unsurlardan biriydi. 19. yüzyıl başlarından 20. yüzyıl ortalarına kadar süren Fransız işgali sırasında ülke tam bir kültür istilâsına uğramış. Bağımsızlık yıllarında ise, Habib Burgiba’nın katı laiklik uygulamaları bu kültürün bir bakıma devamını sağlamış.

Burgiba zamanında başörtüsünün sokaklarda dahi yasaklandığı Tunus’ta, şimdiki Devlet Başkanı Bin Ali zamanında kısmî bir yumuşama olmuş. Şimdilerde kamusal alanlarda tek tük de olsa başörtülüye rastlamak mümkün. Onların da daha çok geleneksel örtüler olduğunu söyleyebiliriz. Camilerin devlet kontrolü altında olduğu Tunus’ta cemaatin kaydının tutulduğu, camiye gelenlere manyetik kartlar verileceği belirtiliyor.

Uçakta yan yana oturduğumuz, burada ilâhiyat okuyan bir gençle Tunus’u konuştuk. Tunus’ta kapalı ve otoriter bir idarî yapının hüküm sürdüğünü belirten gence göre halk da bunu kanıksamış. Günlük hayatta bile Fransızca’nın hakim dil olduğu ülkede, Arapça sorulan sorulara çoğunlukla Fransızca karşılık veriliyor. İlahiyatçı genç de bunu doğruladı. Tunus’ta istihbarat ağı da çok yaygınmış.

Tunus’un en büyük şehri ve başşehrinin ismi de Tunus (Tunis). İTO’nun davetlisi olarak gittiğimiz Tunus’ta bir turizm beldesinde ağırlandık. Ege ve Akdeniz kıyılarımızı andıran bölge, turizm hizmetleri olarak bizden geri olsa da yaşayış bakımından hayli ileri de olduğunu söyleyebiliriz. Bulunduğumuz bölgede kaldığımız üç gün boyunca ezan sesi duymadım. Heyetten bazılarına da aynı şeyi sorduğumda onlardan da aynı cevabı aldım. Meditour organisyonun yapıldığı fuar alanında bir mescide yer verilmemiş olması da ayrı bir ayrıntı olsa gerek.

Fransa ve İtalyan ağırlıklı turistlerin ağırlandığı ülke, otel ve hizmetlerinin ucuzluğu bakımından Avrupa’nın fakir turistlerinin ilgisini çekiyor. Osmanlı hakimiyetinden ziyade Fransız işgalinin izlerini oldukça baskın bir şekilde görebilmenin mümkün olduğu ülkede, Tunuslular için eski tarihleri övünç kaynağı. Batı Romalıları dize getiren Kartacalılar ve onların komutanı Hannibal isimlerine her yerde sıkça rastlamak mümkün.

Tunus; Müslüman bir ülke oluşu, katı laiklik uygulamaları, İslâm öncesi tarihiyle övünmesi gibi yönleriyle bize ne kadar da benziyor değil mi?

YALÇINTAŞ: KENDİ AYAĞIMIZA KURŞUN SIKIYORUZ

Turizm Forumu ve İşbirliği günleri hakkında bir basın toplantısı düzenleyen İTO Başkanı Murat Yalçıntaş iç ve dış gelişmeleri de değerlendirdi. Forumda somut işbirliği önerilerinin konuşulduğunu belirten Yalçıntaş, turizm yatırımları ve hizmetleri alanında kurumsal işbirliği imkânlarının araştırıldığını belirtti. Odalar arası personel eğitimini planladıklarını anlatan Yalçıntaş, karşılıklı stajyer değişimi yaparak, turizm alanında çalışacak personelin değişik ülkeleri yakından tanıma imkânı bulacaklarını söyledi. Sağlık turizmi, kongre turizmi ve kültür turizmini geliştirme gayreti içinde olduklarını söyleyen Yalçıntaş, ülkemizdeki iç sorunların bizi dünyaya kapadığını ifade etti. “Kendi ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Dünya ileri giderken biz yerimizde duramayız” diyen Yalçıntaş, büyümenin düştüğünü, reformların yavaşladığını kaydetti.

DARAĞACINDA SALLANAN BİR DEMOKRASİNİN HİKÂYESİ (1) DARAĞACINDA SALLANAN BİR DEMOKRASİNİN HİKÂYESİ (1

Allah hiçbir iktidara CHP gibi bir muhalefet vermesin İLK SEÇİM Demokrat Partinin kurulmasıyla, çok partili hayata geçiş dönemi de başladı. Ayrı bir heyecan, ayrı bir umut oldu bu millet için. Demokrat Parti kurulduktan kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı İsmet Paşa erken seçim haberini saldı bütün yurda. İsmet Paşanın niyeti belliydi.

Çünkü Demokrat Parti için bu çok riskli bir durumdu, daha teşkilâtlanamadıkları iller ve ilçeler vardı. Emeklemeye bile başlamamışlardı. Ama ona rağmen, açık oyla önde gittiler bu erken seçimde. Fakat, CHP diktası bunu hazmedemedi, açık oyla yapılan seçimi, gizli tasnifle ve bin bir hileyle kendi lehlerine çevirmekten geri durmadılar. Vatandaş oyunu verirken bile baskıyla karşılaştı. Seçim sandıklarının başında bekleyen jandarmalar, seçmen vatandaşların başına adeta kâbus gibi çökmüştü. Her seçmene “Tayyare hırsızı Bayar’a mı oy vereceksin, yoksa Millî Mücadele kahramanı İsmet İnönü’ye mi?” diye soruyorlardı. Cesaretini toplayıp “Ne karışırsın benim oyuma?” diyenleri jandarma alıp götürür, haddini bildirirdi. Demokrat Partinin bu ilk seçim tecrübesi, bu baskılarla ve CHP’lilerin seçime hile karıştırmasıyla oldu: CHP: 396, DP: 62

“YETER! SÖZ MİLLETİN!”

Aradan geçen 4 yıl, çok sert çok çekişmeli bir 4 yıl oldu. İktidardaki CHP, DP'ye adeta kan kusturuyordu. Ancak Demokrat Parti de milletten aldığı destek ve güçle sağlam ve dik bir duruşla mukabele ediyordu.

14 Mayıs 1950’de millet, tek parti diktasını mağlûp etti. 1950 seçimi artık halkın sesini duyurduğu, varlığını ispat ettiği bir seçim oldu. Milletin her kesimiyle; işçisi, köylüsü, aydınıyla kazanılan bir zaferdi.

1950’ye kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçelerinde, özellikle köye yönelmiş hizmetler için bir tek kuruş para yoktu. O zamana kadar devlet, sürekli alıyordu. O tarihten itibaren devlet, veren hale geldi. Demokrat parti, Türkiye’de sosyal adaletin en önemli şartını yerine getirdi. Demokrasi doğdu, millet idare edenlere, “Ben de varım” dedi: DP: 416, CHP: 67, MP: 1

Artık Halk Partisi, bir muhalefet partisiydi. Elbette ki, Demokrat Partiyi hiçbir zaman kabullenemedi ve hazmedemedi. Nitekim bunu çok açık bir şekilde gösterdi. Milletin arasına nifak sokmaya, temiz suyu bulandırmaya DP iktidarının daha 2. gününde başladı. İsmet Paşa o günkü konuşmasında şöyle diyordu: “Millet, DP’yi iktidara getirdiğinden dolayı, üzgündür. Vatandaşlar haklı olarak, geleceklerinden endişe içindedirler. Tapu memurundan şube müdürüne kadar herkes, dengini hazırlamış, yarının korkusu içinde intizar etmektedir.” Halk Partisi karalama kampanyalarına başlamıştı. Çok sert ve üslûpsuz bir şekilde, kendine yakışan bir biçimde, muhalefet olma özelliğini her fırsatta gösteriyordu: Saldırarak, kışkırtarak, rencide ederek.

“ALLAH HİÇBİR İKTİDARIN BAŞINA, CHP MUHALEFETİ GİBİ BİR MUHALEFET

ÇIKARMASIN!”

Rahmetli Tevfik İleri, Yassıada’da müdafaasını yaparken CHP muhalefetine dair bakınız ne kadar da isabetli sözler söylemiş. Onun bu sözleri, durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne seriyor. Yassıada günlüğünden: “Bugün samimiyetle ve memleketimin büyük menfaati hesabına şunu temenni ediyorum: Allah hiçbir iktidarın başına, CHP muhalefeti gibi bir muhalefet çıkarmasın. Hatta, Halk Partisi iktidara gelirse, onun karşısına da çıkarmasın… Yine memleketin menfaati hesabına.. Halk Partisi’nin muhalefette kalacağına, iktidara geçmesini temenni ederim. Bu takdirde sebep olacağı zarar, muhalefette kaldığı takdirde vereceği zarardan herhalde az olacaktır. Maruzatım bundan ibarettir.”

DARBENİN FORMÜLÜ: CHP+ORDU=İKTİDAR

27 Mayıs ihtilâli, Halk Partisinin yaptığı muhalefetin neticesinde meydana geldi. Yani bir taraftan muhalefetle kamuoyunu ve orduyu hazırladılar, bir taraftan da Demokrat Parti iktidarını rayından çıkarmaya çalıştılar.

Ordunun içinde gizli komite çalışmaları 1955’te başlar. Komutan Faruk Güventürk ve üç arkadaşı, içlerinden Orhan Kabibay’ın evinde bir akşam yemin edip komiteyi kurarlar. Komitenin açık vazifesi orduyu ıslâh etmektir. Fakat asıl ve gizli görevi, bir ihtilâlle iktidarı devirmektir. Gerekçelerinden biri de, ezanın aslına çevrilmesi. “Gelir gelmez Atatürk ilkelerine el attı, sanki başka iş yokmuş gibi Türkçe ezanı Arapçaya çevirdi” diyor Faruk Güventürk. (15 yıl sonra 27 Mayıs Yargılanıyor / Nazlı Ilıcak)

Demokrat Parti, ne pahasına olursa olsun milletin mukaddesatına sahip çıkmıştı oysa. Ordunun ve Halk Partisinin unuttuğu milletin…

Tuba Nur ARICAN

28.05.2008

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Dizi Yazı

  (27.05.2008) - DARAĞACINDA SALLANAN BİR DEMOKRASİNİN HİKÂYESİ (1)

  (26.05.2008) - Satışa çıkarılan İlâçlama uçakları elde kaldı

  (25.05.2008) - BİTKİSEL YAĞ AÇIĞIMIZ ÇOK BÜYÜK

  (24.05.2008) - Kanola, Türkiye’nin tarımdaki alternatifi

  (23.05.2008) - Bereketli topraklarımızı iyi planlayalım

  (22.05.2008) - Birliklerin faiz borçları silinsin

  (21.05.2008) - Organik pamukta dünya lideriyiz

  (16.05.2008) - Eğitimci Aydın Üneşi: Kemalizm birlikte yaşamayı dinamitledi

  (15.05.2008) - Batman eski Baro Başkanı Sabih Ataç: Çoğulcu Osmanlı’da sorun yoktu

  (14.05.2008) - PKK ve Hizbullah’a Nurcular set oldu

 
GAZETE 1.SAYFA
Download

Kutlu Doğum Haftası Pdf
© Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır